Salı, Ekim 31, 2006

Kekler ve kadınlar

Bir terapist ile hastasının görüş birliğine varmaları önemlidir, görüş yanlış bile olsa! (Adam Philips?? Engin Geçtan??)

Asla katılmadığım bir görüş, ama neden böyle bir düşünce olduğunu da kimseye soramadım, okuduklarımda da cevabını bulamadım…

Irvin Yalom’un Divan’ında da şöyle bir benzeri vardır: “Terapide amacın her konuda doğruyu söylemek olduğu da nereden çıktı! Amaç, yegane amaç daima hasta yararına hareket etmektir.”

Görüş yanlış bile olsa görüş birliğine varmaya çalışmak… Her konuda doğruyu söylemeseniz de daima hasta yararına hareket etmek…

Böyle bir durumu sağlayabilmek için kim özveride bulunur? Tabii ki terapist… Yani hasta için bir sorun yok, o hem görüş birliğine vardıklarını düşündüğü için hem de vardıkları görüşün yanlış olabileceğini, ya da kendine doğrunun söylenmediğini düşünmediği için mutlu… Yani daha usta daha bilgili olana göre değil daha az usta ve bilgili olana göre kuruluyor denge… Daha az usta ve daha az bilgili olanı rahatlatmak için...

Günlük hayatımızda da erkeklerin rahatlatmak için kadınlara uyguladığı bir taktik gibi bu… Tabii burada daha bilgili ya da daha akıllı gibi sıfatlar yok. Ama rahatlatılmak istenen bir taraf var kesinlikle, kadınlar… İzninizle ben bu rahatlatılmayı tavlamak olarak adlandıracağım, çünkü bir terapist yukarıdaki kurala uyuyorsa belki benim henüz anlamadığım bir nedenle yapıyordur bunu, bir tıp adamı sonuçta, reçetelerini okuyamasak bile o reçetedeki talimatları uygularız, yani bir hastaya yalan söylemek bazen geçerli nedenlere dayanabilir sanıyorum… Ama günlük hayatımızda kadın ve erkek gibi “eşit” iki insan söz konusuysa yalan söylemek hangi geçerli nedene dayanır?

Diye sorduğumda o adlandırmaya varıyorum işte, vardım: Tavlamak…

Bir terapist ve hastası ile benzer yanları erkek ve kadının; erkeğin, aynen terapistin uyduğu kurala uymak üzere kodlanmış olması: Görüş birliği kuralı… Kural “kadınları senle görüş birliğine vardırmaya çalış” olarak işlemeyeceği için de, şöyle işliyor: “Kadınlarla görüş birliğindeymiş gibi davran, görüş yanlış da olsa…”

İşte size neden erkeklerin kadınlara yalan söylediğinin bence bir açıklaması…

İlişkide amacın her konuda doğruyu söylemek olduğu da nereden çıktı! Amaç, yegane amaç daima kadının yararına hareket etmektir, hareket yanlış bile olsa!

Salı, Ekim 24, 2006

Kötülük

Sonunda oldu. İnsanlık için büyük bir adımdı. İnsan için de öyle. Kolay mı dünyadaki kötülüklerin kökünü kurutmak? Kurutmak dediysek mecazi anlamda. Aslında kötülükleri uzay gemisinin içine yerleştirdikleri bir kapsülle korunaklı bir biçimde uzayın derinliklerine göndermeyi planlıyorlardı. Herkes rahat edecekti böylece. Mutlu olacaktı. Dünyada hiç kötülük kalmayacaktı.

Ama biri çıktı ve dedi ki: “Sanıyor musunuz ki kötülükleri yok edeceğiz? Onları sadece kendimizden uzaklaştırıp başka canlıların yaşadığı dünyalara göndereceğiz. Kendi kötülüklerimizin başka canlıların başına bela olmasına, hayatlarını karartmasına neden olacağız. Dünyamıza da kötülüklerin uzak gezegenlerin birinden gönderilmiş bir kapsülün içinde gelmiş olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Kötülükten kurtulacağını düşünen sizler... Şimdi söyleyin bakalım, dünya üzerinde yapılacak bu son kötülük hanginizin vicdan azabıyla kıvranmadan uyuyabilmenizi sağlayacak? Uyuyabilseniz bile kabus görmekten hanginiz kendini kurtarabilecek..?”

Böylece insanlar ne kadar bencil olduklarını düşündüler; ve bencilliği neden kapsülün içine koymadıklarını... Bencillik de kapsülün içine kondu. Tabii işler böyle olunca, insanlar kapsülün gönderilmesine karşı çıktılar. Tüm kötülükler dünyada kaldı.

Ve bunlara hep o bencilliğimiz yüzünden oldu!

Cuma, Ekim 20, 2006

İnsan nasıl anlaşamaz? (1)

Cemal Süreya “Folklor Şiire Düşman”da bir yaşlı adama, onun sorusu üzerine karısından neden ayrıldığını açıklar: “Anlaşamadık...” Yaşlı adam ona şaşkın şaşkın baktıktan sonra şöyle der: “İnsan nasıl anlaşamaz?”

İnsan nasıl anlaşamaz...

*
Ev resmi yapmasını isteyen bir çocuğa havalı olsun diye şato resmi yapar adam. Çocuk bakar ve şöyle der: “Ne kadar beceriksizsin. Bir ev resmi yapamadın.”

*
Kingslay Amis oğlu Martin Amis’in odasına girer, oğlu ilk yazı denemelerini eliyle saklar. Martin Amis şöyle söyler yıllar sonra: “İlgisizdi, ilk romanımı önüne atana kadar erken çabalarımı fark etmedi.”

“Kuşak çatışması koşullanmadır. Şimdi Aristo burada olsa kuşak çatışması mı olurdu aramızda.” (Çetin Altan)

*
Savaş sırasında Avrupa’ya gelen Amerikan askerleri Avrupalı kadınları çok aceleci bulduklarını söylerler. Halbuki Avrupalı kadınlar da Amerikan erkekleri için aynı şeyi düşünüyordur. Farklılık kültürden kaynaklanıyordur: İlk buluşmada öpüşme bir Avrupalı kadın için doğal bir olaydır ve sevişmeye gitmesi gerekmez. Amerikalı erkekler için ise öpüşme sevişmenin kesin başlangıcıdır. Avrupalı kadın erkekle rahatlıkla öpüşür bu da Amerikalı erkeğin Avrupalı kadına aceleci demesine neden olur. Öpüştükten sonra sevişmeye gitmeyi isteyen Amerikalı erkek de aynı şekilde Avrupalı kadın tarafından aceleci damgası yer.

*
İnternette yeni tanıştığım bir kadınla sohbetimiz:
-Sence bi erkek evlenmeye nasıl ikna edilir?
-bana sorma cevabımı muhtemelen beğenmezsin...
-olsun söleee artık arkadaşız
-Evlilik kadınları ve çocuğu koruyan onların tarafını tutan bir müessesedir. Bu konuda erkek ikna edilmez ancak kandırılabilir:)))
-:)))) çok iyi bi cevaptı peki nasıl kandırılır
-Serbest olmasına izin vereceksin... Hülya Avşar gibi)))
-ama onlar evli, evlenmeye nasıl kandırılır diyorum ben
-Özel durumlar giriyor o zaman araya, tek bir reçete yok...
-neler var mesela
-niye evlenmek istemiyor, sen niye evlenmek istiyorsun bir de
-daha özgür olmak için, başka kızların ilgisinden mahrum kalmamak için ve başka kızlarla da sınırlı da olsa ilgilenmek için sanırım, ben de düzenli bi hayat bebek ve oturmuş bi yaşam
-e dediğim gibi başta, serbest bırak sen de istediğini elde et, ama onu doğallığından uzaklaştırıp olayı sadece daha çok kadın doğallığı olan bebeğe yöneltirsen akıllı bir erkek evlenmek istemez....
-serbest bırak diyosun, serbest kalınca niye evlenmek istesin ki
-sen bir bebeğe sahip olmak istiyorsun onun böyle bir yeteneği yok, yani bizim, o da kadınlara sahip olmak istiyo, toplum seni haklı onu haksız buluyor, sen biraz hak ver bari ona...
-hımmmm eeee serbest takılsın diyosun
-hayır evlilik içinde serbest bırak demek istedim... benim kız arkadaşım evlilik diye diretirken peki sadece soyadını ver yeter demeye başladı
-yani ne demek bu
-çocuk sevgisi aşktan üstündür demek
-benim çıkmam lazım sonra yine sohbet ederiz

*
Mahkumlara ayrı ayrı sorulur: Eğer ikiniz de birbirinizi ele vermez, sessiz kalırsanız her biriniz birer yıl hapis cezası alacaksınız. Eğer arkadaşınızı ele verirseniz ve o da sizi ele verirse beşer yıl hapis cezası alacaksınız. Eğer sadece biriniz diğerini ele verirse o serbest kalacak ve diğeri on yıl hapis cezası alacak.


*
Sunucu: Sizin romanınız 5 yıl önceden böyle bir cinayeti öngördü mü? Siz kahin misiniz?
Yazar: Hayır değilim, benim kahramanımla maktul arasında –kitabın tamamını okuma şansınız olmadı sanırım- uzaktan yakından bir bağlantı yok.

Sunucunun içinden şöyle dediğini düşündüm: Tüh! Anlaşsaydık iyi konu çıkardı buradan.

*
-Aa biraz geciktim ama sen zaten ısmarlamışsın.
-Evet, çünkü gelip de beni öyle hâlâ seni bekler ve garsonları geçiştirmeye çalışır halimle görünce hissedeceğin suçluluk duygusundan kurtarmak istedim...
*
“Seni kırmamak için sana beni kırdığını söylemeyeceğim.”

*
“Beni kırmamak için kaba davranmıştı. Böylece hem ona tepki gösterebilecek hem de rasyonalizasyon süreçlerim devreye girdiğinde kendimi değil onu sorumlu tutabilecektim. Çok nazik biriydi.” (Tarık Günersel)

*
Mazoşist sadiste “vur bana” demiş. Sadist de yanıt vermiş “hayır”. (Alain de Botton / Romantik Hareket)


*
-Bugüne kadar tanıdığım herkesten farklısın. Zaten hiçbir arkadaşım birbirine benzemez, hepsi birbirinden farklıdır.
-E benim ne farklılığım kaldı o zaman!?

Cuma, Ekim 13, 2006

Siz de mi zekisiniz!

Yapılan bir araştırmaya göre her 100 kişiden 1 kişi zeki, 32 kişi normal zekaya sahip ve geri kalan 67 kişinin zekası normalin altında...

O zeki 1 kişi olmasa normal zekaya sahip olanların bir kısmı zeki sayılacak ve normalin altında zekaya sahip olanların bir kısmı da normal zekaya sahip sayılacak. (Belki hepsi: O bir kişiyi yok etsen 32 kişi zeki konumuna geçer 67 kişi de normak zekalı. Tabii toplum ortalaması düşük bir zeka seviyesinden bahsediyoruz.) Zeki insanlara olumsuz bakış buradan çıkıyor olabilir mi, diğerlerinin değerlerini düşürüyorlar? Sonuçta başaran seni daha az başarılı ya da başarısız yapıyor. Çocukluğumuzda karşılaştığımız bir örneği düşünelim: 40 alıyorsunuz sınavdan. Ama hoca şöyle bir uygulama getiriyor: En yüksek nota göre değerlendirilecek tüm sınıf! En çalışkan/akıllı öğrenci ancak 80 alabildiği için onun notu 100 sayılacağından sizinki de 50 sayılıyor ve geçer not almış oluyorsunuz. Bir sonraki sınavda çalışkan/akıllı öğrenci daha çok çalışıyor ve 100 alıyor. Siz aynı notta sayıyorsunuz: 40. Neden geçer not alamadınız? Çalışmadığınız için değil, asla öyle değil, “o inek” daha fazla çalıştığı için, sadece inek değil “kalleş” bir inek olduğu için!

İlk sınavda daha fazla mutlu öğrenci olacağı açık. Ama ikinci sınava göre standartların daha düşük olduğu unutulmamalı.

Zekayla ilgili konuya dönüp şöyle çıkarımlar yapalım mı: Zeki olan 1 kişi zeki olduğunu biliyordur mutlaka. 32 kişiden dörtte biri yani 8 kişi; 67 kişiden en az yarısı yani 34 kişi zeki olduğunu düşünüyor olmalı, toplam 42 kişi. Neden? Normal zekaya sahip olanlar hayatları boyunca gerçekten zeki birisine rastlayamayacakları (ve böylece kendilerinin aslında zeki değil de sadece normal zekalı olduklarını anlayamayacakları) için ve normalin altında zekaya sahip olanlar da o zeki kişiye rastlasalar da anlayamayacakları için.

42 artı 1... % 43: Yani insanların neredeyse yarısı zeki olduğunu düşünüyor ve bunların arasında sadece biri gerçekten zeki...

Geri kalanlardan yarısının da kendilerine zeki diyenlerin arasından en az birinin gerçekten zeki olduğuna inandığını düşünelim... Geri kalanlar 57 kişi. Yarısı 29 kişi. 42 kişi kendinin zeki olduğuna inanıyordu, 29 kişi de bu 42 kişiden birinin zeki olduğuna inanıyor. 42+29=71. Bu toplamdan kendinin zeki olduğuna inanan ve tek haklı olan adamı çıkaralım. 71-1=70. Yani her 100 kişiden 70'i yanlış adama inanıyor...

Ama esas sorun şu her halde: Bu yazıyı okuyan her 100 kişiden 70'i, yanlış kişiye inanan o 70 kişiden biri değil de geri kalan 30 kişiden biri olduğunu düşünüyor. Hatta azımsanmayacak kadar büyük bir çoğunluk da o 30 kişiden 1’i olduğunu düşünüyor.

İki alıntıyla bitirmek istiyorum: “İnsanlar, başkalarını köleleştirmeyi, kendilerini özgürleştirmekten daha çok istiyorlar.” Ve “Dünyanın sorunu şu: Ahmaklar kendiden emin, zekiler kuşkuyla dolu.”

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Bar kadını

Bir bar kadınıydı ama fahişe değil.
Para alırdı ama çok fazla değil.
Yanlış anlamayın güzel olmadığından değil.
Sadece istediği için yapardı, para için değil.
Hoşlanırdı sevişmekten ama herkesle değil.
Benimle bilhassa ve kanı kaynadıklarıyla,
ille de yakışıklı değil.
Bir leydi gibiydi konuşurken ve bir leydi gibiydi soyunurken
ama yatakta değil.
Sarılarak uyumak isterdim ona, kaçar giderdi,
ama hoşlanmadığından değil.
Her tarafını gördüğümü utanarak sanki
unutarak giyinirdi
ve tam olarak giyinmeden çıkmazdı karşıma.
Sevişme sonrası yine bir leydiydi o.
Başkalarıyla görürdüm arasıra onu.
Bakmazdı bana ama görmez değil.
İstekliydim duymak istediklerini söylemeye
ama cesaretli değil.
Beni kaybedeceğini bilerek sevişirdi.
Terk edeceğimi bilerek sevişirdim onunla.
Ve o olmadan şimdi geceleri,
yine de onsuz değil.