Çarşamba, Mayıs 22, 2024

YAKIN TAKİP

Onu takip ediyordum. Otelden içeri girdi. Asansöre girdi. Ben de arkasından. Birkaç kişi daha vardı. Bir katta indi. Ben de arkasından. O sağa gidince, ben sola gittim. Birazdan döndüm, bana bakıyordu.

Beni mi takip ediyorsun!

Evet.

Gel dedi, odaya girdi. İçerde bir adam vardı.

Bu da kim?

Evli olduğunu bilmiyordum.

O abim dedi.

Ama hâlâ evli olabilir dedim abisine.

Evli değil dedi abisi.

Yemek söylesene.

Bu adam ne olacak?

3 kişilik söyle. Ben de ondan hoşlandım.

İspiyonlarsa bizi?

Vururuz.

Ne vurması dedim.

Snipper’ız biz dedi kadın. Bana kartını verdi. Ciddi ciddi snipper yazıyordu adının altında.




Yemekten sonra ayrıldım odadan. 3 gün sonra aradım.

Neden aramadın dedi.

Aradım dedim.

2 gündür bekliyorum. İş bitti.

Bilmem kimmiş. Politikacı.

Hani sırdı dedim.

Sana güveniyorum dedi.

Kalp krizi diye okudum.

İş bittikten sonrası bizi ilgilendirmez.

Hasır altı dedim




Yatakta çıplak yatıyoruz. Memeleri gözüküyor yorganın üstünden.

Hasır altı dediğim geldi aklıma. Yine dedim:

Hasır altı.

Memelerinin üzerine yorganı çektim. Tekrar açtım. Tekrar çektim tekrar açtım.

Bir daha yapalım mı?

Sen ne iş yapıyorsun?

Yeniden doğuyorum dedim.

Nasıl yani dedi.

İspiyonlarsam beni vuracaktın ya. Ama onun için uzaklaşmamız lazım.

Hemen şimdi dibindenyaparım dedi.

Sen olduğunu anlarlar dedim.




Bir an komiser aklıma geldi. O yapmış olamaz diyordu, o snipper. Bu dibinden vurulmuş.




Sen ne iş yapıyorsun’u bu sırada dedi.

Yeniden doğuyorum dedim.

Belli dedi.

Yorganı üzerimden aşağı çekti.

Salı, Mayıs 21, 2024

ÖNSEZİ

Kadın beni ekledi. Merhaba dedi. Ben de dedim, merhaba. Bu kadar.

Aylar önce oldu bu, ama neden devam etmediğini şimdi anladım: Ödül almış...

Müthiş bir önsezi. Hayvanda rastlanır anca.

ATEŞİNİZ VAR MI



Ateşiniz var mı

Icmiyorum.

Ben de içmiyorum

O zaman?

Uçuyorum

Saçlarınizdan belli

Aksam bir davet var da

Saçmalamanizdan belli.

Üst-düzey bir davettir ama

Kaç düzey?

Üst üst.

Pardon. Üç dediniz gibi geldi.

Allahin hakkı üç

O uç aslında, yanlış anlaşılıyor.

BİR ULYSSES EKSİKTİ

Eco’nun yazısı, eski bazı eleştirmenlerden “saçma” “isabetsiz” alıntılar; bunu sonra söylüyor tabii, onlarla dalga geçtiğini... Dalga geçene katılarak kısır bir iş yapılacağına, dalga geçenle dalga geçmeyi denemek; yeni (daha yeni) bir eleştiri olabilir ama. Çünkü insanlar kendi çağlarının da bir bir geçeceğini hiç düşünmüyorlar! Benim yakaladığım bazı “saçma” “isabetsiz” ipuçları aşağıda:


“Bir Ulysses eksikti

Joice, başka bir deyişle James Joyce'un kaleminden tuhaf bir roman (roman?) çıktı ama İngilizce gibi pek yaygın olmayan bir dilde yazıldığı için fazla okunmadı.

....

okurken, insan kitabın sonunda her şeyin dağıldığını fark ediyor, yazı da, fikirler de ıslanmış barut gibi nemli parçalara dağılıveriyor.

....

Kitabın ilk, zahmetli okumasından sonra, aradan fazla zaman geçmeden hemen söyleyelim, Ulysses bir sanat eseri değil.

...

Joyce romanın uygulamalarında bir tür psikolojik ve sti­listik noktacılık uygulamış ama bir türlü senteze ulaşamamış; bundan dolayı sadece Joyce değil, Proust ve Svevo gibi benzerleri de modası çabuk geçecek olgulardır.

...

Trieste'de yaşayan İrlandalı, sıradan bir şair olan Joyce'un (bir başka çok kötü yazar olan) Svevo'yu keşfeden kişi olması bir rastlantı değildir. Her halükarda Svevo muhtemelen İtalyan yazarlar arasında, zirvesinde Proust'un olduğu o pasif analitik edebiyata en yakın yazar olmalıdır, eğer sanat canlı ve aktif insanların eseriyse; ve bir ressam bir aynadan daha değerliyse, bu, sıradan sanattır.

...

Ama son sayfaya ulaşmayı başa­ranlar, canavarların yaşadığı, çöplerle dolu bir koridordan çıkmış gibi dehşete kapılıyorlar ve mideleri bulanıyor. Joyce, her şeyi boğan bir kül yağmuru gibidir. Romantikler cennetten ko­vulmuş melekler olduğunuzu ummanızı sağlamıştı, ama bu acımasız itirafçı sizi erotik eğilimli ve en berbat ve vahşi büyüye özenen tembel bir hayvan olduğunuza ikna eder. Biraz böbürlenmenize neden olan rüyalarınız, gerçekçi cadılar ayin­lerinden, düşüncelerinizin sefahat alemine katılmak isteyen maddenin hezeyanından başka bir şey değil. Tekrar ediyorum, kaçış yok...

...

Tekrarlarnam gerekirse, Rabelais'deki parçalanma destanla­ra yakışır bir konuyu korkunç, absürd, metafizik bir filme, sentez şeklinde olsa da akıcı, şekilsiz, bağlantısız ve uyumsuz bir maddeye, klasik şiirlerin kahramanları olabilecek gösterişli bir karakter kalabalığını da anormal, kabus ben­zeri, abartılı tiplere dönüştürür. Joyce ise bir insanın sabah uyanışı gibi basit, neredeyse duygusal ve basit psikoloji düzeyindeki bir olaya, atomu, hücreyi, düşüncenin kimyasal bileşimine dayanan olağanüstü hesapları temel alan küçücük öl­çekteki etkiler, bölücü sonuçlar, karanlık, ters yönde korkunç yanılsamalar uygular. Başka bir deyişle biri tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri elinde dernier eri [son çığlık] aklın bisturisi, merceği ve cımbızıyla kendi başına insanlık-altı hayal diya­rında ilerler.

...

Joyce da, tıpkı bir köpek doğurmaya zorlanan bir keçi gibi, ölçüsüz şeyler yaratır.

...

Belli ki Joyce kendini ima ve çağrışım şeytanına teslim etmiş; bir nesir yazı sayfasını gerçek anlamda bir nota sayfasıymış gibi yazmak, geçen yüzyıl sonlarında büyük rağbet gören Wagner modası yoluyla edebiyatta uygulanmaya başlanmış bir saçmalıktır. Joyce, yoğun çağrışımlar üzerine kuru­lu bir kontrpuanla tanınmaz hale getirilmiş Leifmotifleri iç içe örmekle kalmaz, yazısının farklı bölümlerine belli renkler atfetmeye çalışır: bu kısımdaki baskın renk kırmızı olacak, o kısımda yeşil, vs. Bu, Baudelaire'le ürkek bir şekilde başlayıp Rimbaud'nun seslilerin renkleri üzerine yazdığı ünlü soneden sonra dekadan akımın klişesi haline gelen sanatların karışıklığıdır. Renk sınavları, sözel orkestrasyonlar... Oradanda bilindiği gibi gazete parçaları veya şişe altlarıyla yapılmış tablolara geldik.

...

Joyce insanlığını aşağılık hale getirerek kaosa, bulanık rüyalara, bilinçaltına döndü, kendi kötücül iblisi tarafından boğazlandı ve geriye Freud'un yöntemine şiddetle eklenen bir tür psikanalistin uydurma ve kısır cüretkarlıklarından başka bir şey kalmadı. Kalıcı olandan çok geçici olanı yakalama­ya eğilimli, parça parça bir ruhu olan bu İrlandalının yakla­şımı, bir sanatçının daima Yunanlaşmış olan ruhuna nüfuzetmesi gereken uysal açıksözlülükten dolayı değil de bir ayağı fizyolojik dejenerasyonda, diğeri de akıl hastanesinde olan sözde bir entelektüelin küstah pozundan dolayı kadınsı bir yaklaşım. Hiç kimse bütün bunların indirime girmiş bir katalog gibi durduğunu, olsa olsa pornografik dergi satıcılarına yakıştığını ilan etmekten kendini alıkoyamaz. Joyce modern dekadan akımın tipik bir temsilcisi, bizim edebiyatımıza bile bulaşmış cerahatlı bir hücredir.

...

Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düş­mek zorunda mı? Ahlaki yenilenmenin ve ruhsal canlanmanın kaynağı olan İtalya'da, ahlakın, dinin, aile ve toplum duygusunun, erdemin, görevin, güzelliğin, cesaretin, kahra­manlığın ve fedakarlığın -yani Batı uygarlığının- ortadan kalktığı ve Yahudi tahta kurtlarının her şeyi yok ettiği bir yazar olan Joyce mu örnek alınmalı?

...

toplumun çamurlu tabanından tiksindirici figürleri, "in­san" olmayan, aşağılık ve iğrenç bir cinselliğe bulanmış, fiziksel ve ahlaki olarak hastalıklı, miskin varlıkları bulup çıkarmak için alçakça bir ağ dokunuyor. Ve bütün bu anlatıcıların hocaları da Marcel Proust ve James Joyce gibi yabancı isimleri olan, iliklerine kadar Yahudi ve saç köklerine kadar yenilgiyi kabullenmeye hazır olan o patolojik deliler.”

..////


Yazıda bence hiç de isabetsiz olmayan yerler bolca; ama ana fikir belli:

“(...) kaçış yok... biri (Rabelais) tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri (...) kendi başına insanlık-altı hayal diya­rında ilerler. (...) Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düş­mek zorunda mı?”


Not: Eco gibi zeki bir yazarın bunları görmemesi; sadece ima ettiğim konu...

Pazar, Mayıs 19, 2024

MEMLERİNE İŞLEMİŞ












YALIN

Yeni buluşmuş flört eden kadın ve erkeğin yanından bir adam geçerken erkek ses eder, selam, diye. Bir süre havadan sudan konuşurlar, ikisi de kadının ikinci erkeğe fazla dikkatli baktığını fark etmemiştir.

-Oturmaz mısınız?

İki erkek de şaşkındır, birinci erkek sadece biraz bozgun...

-Tabii, gel, bize katıl!

Kısa bir süre üçü sohbet ederler, ama kadının ilgisi tekrar yükselir, sadece ikinci adamla konuşmaya başlar.

Yanlarından geçen bir kadın, birinci kadına selam der. Naber, nasılsın, geçip gidecektir. Rahatsız etmeyeyim!

-Oturmaz mısınız?

Birinci erkeğin bu davetine çok memnun olur birinci kadın. Tabii ki, gel, lütfen, der mutlu bir şekilde yalvarır gibi...

İkinci kadın otururken birinci adama bakar, birinci adam birinci kadınla son kez göz göze gelir, ikinci kadına döner. Eşleşme gerçekleşmiştir.


Bir ara bir suskunluk olur, herkes mutlu; hem de gerçekten; bir alınganlık yok...


-Ben yapay zekayım der ikinci adam...

İkinci kadın haricindekiler biraz şaşırır:

-Ne tesadüf, ben de öyle...


Sohbet yapay zekanın işlerimizi ve eşlerimizi elimizden alıp almayacağıyla ilgili devam eder.


Yanlarına üçüncü adam gelir. Teklifsiz davetsiz oturur.

-Siz de mi yapay zekasınız?

-Hayır, şirketinde çalıyorum. Aslında başkanıyım...

-Yapay zeka olmayan bir başkan mı!

-Ben seçildim...


İki kadın da -doğal ve yapay olan- üçüncü adama yönelir bir süre sonra. Ve konu yapay zeka bile değildir... Diğer iki adam -doğal ve yapay olan- birbirlerini süzmektedirler. Biraz.


Bir alınganlık yoktur; olmayacaktır...

Cumartesi, Mayıs 18, 2024

FİREZOF ABİ

Ne aptallarla uğraşmak zorunda kaldık ya!

-Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir. Adorno

-?

-Minima Moralia...zaman bul ne olur oku, hatta sırf bu kitap için zaman bul:)) Ben kimseye kitap tavsiye etmem:))

-Muratım okuyorum okumuyor değilim, sadece cümle bana anlamlı gelmedi. Hani ne anladığını açıklarsan daha net tepkiler verebilirim :))

-Çevirmen çevirmiş, bir daha çevirmek ona saygısızlık olur:) Hem bazı kitaplar gibi bazı cümleler de belki, bazı yaşları beklerler...

-Kardeş çeviri yapman için cümlenin kendi dilimizde olmaması gerekir:) Ben senden çeviri değil, ne anladığını açıklamanı istedim...Eyvallah; Kitapta, cümlede bazı yaşları bekleyebilir:) (de) benimde beklemem gerekiyorsa nasıl anlayacağız şimdi ? Haa birde bırak çevirmene saygıyı biz birbirimizin ekmeğini yemiş insanlarız önemli olan birbirimize saygısızlık yapmayalım:)

-Sen bu cümleyle ilgili düşünsene, ve düşündüklerini yaz buraya... Ben de ne anlamadığını, ya da benim ne anladığımı, ya da benim ne anlamadığımı anlarız belki, güzel olmaz mı...:)) Arkadaşlar da katılır belki.... Fusli de anlamamış mesela adornoyu, o katılır aramıza belki:)) Bak aramıza katılanlar:

“Hayalgücü ve bellek aynı şeydir.” Thomaz Hobbes.

“Bütün bildiklerimizin orijinal görüşlerimizdir.” Leonardo Da Vinci

“Bilgi hatırlama, hatırlama da hayal gücü demektir.” Max Jacob

Alakasız(gibi görünen) adamların alakası ilginç di mi; ama esas onları sollayan şu düşünce, ki adorno ile daha yakın:

“Hayal gücü taklit eder, yaratan eleştirici kafadır.” Oscar Wilde

-Ha şöyle dökül biraz. Lafı ortaya atıp çekilmek de neymiş:) Oscar Wilde, Da Vinci, Jacob...Atıfta bulunduğun insanların söylemleri damıtılarak oluşturulmuş sonuç cümleleri sanki. Hani o cümleleri neyi açıklamak için kullanacağız ve bu açıklama bizi nereye götürecek ? Adorno efendinin cümlesi ile nasıl bibağlantı kurdun doğrusu algılayamadım. Daha sadeleşirsen sevineceğim Filozof Abi :))

-E ama ben sana taşlar koyuyorum hiç basmıyor geçmiyorsun diğer yakaya:) HEp benden bekliyorsun...:)) Hadi bir taş daha sana: Aforizma tokat atar gibi yazılır. Açıklaman gerekmez, tokadı atar ve gidersin. BAzısı kendi atmış gibi hisseder, bazısı yer ve kendine gelir, bazısı da öbür yanağını döner:)))

-Tokat atma ve ya yemeye alışkınlığım yıllar oldu bitti:) Biz aforizma modunda değilde sohbet tadında yazışalım filozof abi omamı ? :))

-Gerçek felsefe girmeyecekse çok sıkıcı be sohbet, evrenden torpilin falan varsa ben bilemem:)) Ya da çare sensen pardon çare sizseniz:))

1913



Temeldeki yanlışlığa dokunamayacağı önsözden belli! Hayatın kendisini akıldışı buluyorsanız; kahraman yaratamadan anti-kahraman yaratılmasını es geçiyorsanız; vs vs; vasatlıktan nasıl sıyrılabilirsiniz ki! “Demek benim güçlü bir iradem yok” diyebilirsiniz en fazla...

Not: Yazarın doğum tarihini saklamış olmasından da belli olduğu gibi!

55


 

YAPAY ZOMBİ







Benden bir aforizma da koyacaktım ama Kubilay engelledi, kafalarını daha fazla karıştırma dedi;Yapay Zombi dedin, bekle, zamanla delirecekler zaten... Öyle dedi.

YA YA YA

“Doğanın varlığını sürdürebileceği tek yol tekrardır.” George Santayayayayana

Cuma, Mayıs 17, 2024

SUPERGIRL


 

YZ & YZ

YZ’yi bazen zekası zaten yapay insan için de kullanıyoruz ya, dedi Kubilay; böyle insanlar için kullandığımızda Yapay Zombi diyelim; YZ ve YZ savaşır; insan kazanır:

“Geleneksel evrim kuramı, yapay olgularla ilgilenmediği için bu konu­da mevcut herhangi bir dayanak söz konusu değildir. Evrim kuramı, bilgisayarlar gibi bütünüyle yapay olguların varlığını açıklayabiliyor olmalıydı; çünkü bilgisayarlar ve diğer yapay nesneler, karmaşık tasarımların ve kalıtılan özelliklerin varlığına işaret eder (birbirini takip eden bilgisayar modelleri, hatta spor ayakkabıları, çamaşır mandalları bile birer soy oluştururlar.) (...) Yapay nesneler zombilerdir ve hareket ederlerse, bunun nedeni uzaktan kontrol altında olmalarıdır.”

Çarşamba, Mayıs 15, 2024

Salı, Mayıs 14, 2024

“Önyargılı değilim. Ben yarattım.” Tanrı

Konuşurken elini kırmızı koltuğumun hemen yanındaki abajuruma çarpan -birkaç kez devirdi- sevgilim demişti: Bu abajurun yeri yanlış!

Bu koltukta ne çamlar devrildi ama hiç abajur devrilmemişti demedim ona. Zamana bıraktım.

KONKORT

Paraya kanıyorsan: Eskort

Tavlanmaya konuyorsan: Konkort (Argoda: Daha kötü çakılan.)

HANGİ EDEBİYATÇI

-Bunu hangi edebiyatçı yaptıysa parmak kaldırsın!
-....
-O zaman tümünüz disipline...


Daha geçenlerde Enis Batur üzerinden açıklamıştım, ama tekrar edeyim: “Mutlu aşk yoktur" saçmalığını, 1995’de “kansız aşk yoktur” düzeyine indirip, 2024 yılında bir şairin söyleyecek neyi kalmış olabilir ki, bu ülkede, bu dünyada, diyor adam!

Nütopya'da da vardır; "kendime rağmen bir yazı geliştirecek halim yok" der! Kim senden istedi bir yazı geliştirmeni; kendini geliştirmeni bekliyoruz biz, ben değil, insanlık...

PİŞPİRİK

Ayn Rand’ın Atlas Vazgeçti’sinde belli insanlar ortadan kaybolur ve uygarlık durma noktasına gelir, ilerlemez. Ortadan kaybolanlar yaşamın her alanında, her sektörde en işe yarar insanlardır. Üst düzey olmaları gerekmez ama kilit noktasındakilerdir. Bunlar etrafı dağlarla çevrili korunaklı bir ovada gizlice toplanmışlardır.

Günümüzde böyle bir şey olsa her halde tek bir 3+1 ev yeterli olurdu. Uygarlık falan da çökmezdi; herkes dalavereyle yaşamaya, birbirini kazıklamaya zaten alışmış olurdu. Evde toplananlar da ah nerede o eski günler, ah Atlas, vah zavallı Atlas diyerek pişpirik oynar, boş vakit geçirirlerdi.

Pazartesi, Mayıs 13, 2024

Pazar, Mayıs 12, 2024

Cuma, Mayıs 10, 2024

UZAK




 

BU ÖPÜŞMENİN NERESİ SAHNESİ

-Rahatsız oldun mu benle öpüşmekten?

-Hayır. Diğer erkeklere benzer yönlerim var demek ne yazık ki. Hoşlandım da.

-Ben de hoşlandım.

-Sevgilin var mı?

-Yok!

-Benim üç tane var, o yüzden fark etmiyor, hepsinden zevk alabilirim.

-Benim de var aslında.

-Neden söylemedin? Film çekiyoruz burda!

-Mutlu değilim... Senin üç sevgilin var.

-Yeni bir film bu ama...

-Kötü oynuyorsun bu arada...

-Dert değil... İyi öpüştüğüm için burdayım.

Perşembe, Mayıs 09, 2024

ME TOO T(H)REE

 


KART KUZU



Oğuz Atay Şımarıklığı (OAŞ) diyorum Brecht'in kızgınlığına. Hiç mi nerde kimlerle yaşadığınızın farkında değilsiniz a benim kart kuzularım:)

Çarşamba, Mayıs 08, 2024

PAŞAOĞLU

Bankın hemen yanında çöp kutusu olmaz bunu embesil bi Paşaoğlu bile aķıl eder! Son sevgililerim mimardı, sekste ayağa düşmek hoş karşılanabilir, ama mimarlıkta... edebiyattakinden bile iğrenç!



MEMUR HAKLI


 

GLADYATÖR


 

DKNY

Gönüllü boks torbam, çok severim keratayı.

DÜŞÜNCE OKUYAMIYORMUŞUM

Şu adam o kadar aptal ki, dünyanın düz olduğunu bile düşünüyor olabilir, diye düşündüm. Şans eseri adamla tanıştık ve bunu bana aynen böyle itiraf etti, ne saçma di mi deyip utanarak...

Sonra garson kız. Hep aynı içkiyi içtiğim halde, her seferinde ne içiyorsunuz diye sorar ve asık suratla getirir, bırakırdı. Sonunda, dedim ki kendi kendime, aslında benden hoşlanıyor ve asık suratıyla ilgi çekmeye çalışıyor. Birazdan içkimi gülümseyerek getirdi ve nasılsınız falan diye sorarak sohbet etmeye başladı benle.

Böyle bir dolu olay oldu ama bu ikisinde ayılmamı sağlayan ipuçlarını yakaladım.

İki olayda da üçüncü kişiler şans eseri olaya dahil oldu; aptal adam ve somurtuk garson kız ile ortak tanıdıklarımız. Hayret dedi ilki, hiç böyle aptal biri değildir, dünyanın düz olduğunu falan düşünmez. Hayret, dedi ikincisi; senden pek hoşlanmadığını söylemişti; ilgisini çekmek içindir belki dediğimde, yok dedi, özellikle dikkat ettim ondan mı diye; değil; birşeylerini gerçekten itici buluyorum.

Böylece anladım ki, düşünce okuyamıyorum, düşüncelerimi okutuyorum, hatta ikna ediyorum; ve düşündüğüm gibi düşünmeye başlıyorlar, önceden tam tersi şekilde düşünüyor olsalar bile.


Salı, Mayıs 07, 2024

YAŞ. FAŞ.


 Örneği "Yaşasın Faşizm" diye ver, bak bakalım neler oluyor edebiyatta...

SABUNMAK

“O benim karım murat!”

Karısının bana yaptığı terbiyesizliği, başka açı bulamadığından, bu açıyla “sabunan” bir arkadaşımı hatırladım.

Şöyle demiş olsaydı, "sabunmasında": Haksızlığa alet olmamak için boşanmak istiyorum Hakim Bey...

Kİ BİR

Bir arkadaşlık sitesi var. Tahmin ediyordum ama şimdi emin oldum. Ben yaptım dedi yöneticilerinden biri kadın; ben seni hep engelledim, sitedeki aksiyonlarını, hep... Sana yazdım ve görüştük, kıl oldum sana, o yüzden yaptım...

Buluştuklarımdan hangisiydin sen dedim; ki bir kıllık daha yaptığımdan olacak, yasakladı beni. Dava edebilirim, siteyi kapattırabilirim... Ama niye uğraşayım. Bundan da salak kadınlarla tanışmak için mi!

Pazartesi, Mayıs 06, 2024

SOLUCANCAN


 Kişisel başyapıt ne abi yahu:)) (Nütopya mesela toplumsal başyapıt mı:) Olabilir bu arada?) Zor ne bir de abi, başka kelime mi bulamadın! Tam da "zor" çağlarda başyapıtlar çıktığını bilmeyecek kadar cahil misin?



Hah işte. Yine ezikliğe bağladı!


YILLARDIR BOŞ BIRAKILANLAR


Mütevazi bir niteleme değil ironi yapmış sen anlamamışsın:))) Mesela bu yorumcu/eleştirmenin ki Türkiye'nin en tanınmışlarından birisi, Nütopya'yı okuyabilmesi (anlayabilmesi demiyorum bile) mümkün değil...

DAİRENİN BAŞLANGICI

Denmesi gereken, kaçmış fırsat: Daire tam allahlık; birden çok başlangıcı, ortası ve sonu var.

....

Demin kaçırdığı espriyi burda yapıyor aferin, işte dairenin başlangıcı:

KLASİK



Nütopya'dan artık klasikleşmiş örnek:


-Adamla kadın psikologa gelmişler, bunu biliyor musunuz?

-Hayır!

-Siyah Atlı Prens’te mi anlatmıştım… Bir yalanı arketip arketip satmak… Kadın ağlamaya başlamış bir süre sonra. Eşiniz ne hissediyor diye sormuş psikolog, yanlış hissediyor demiş adam… Yanlış his diye bir şey yoktur demiş psikolog, bir şey hissediyorsak doğrudur…

Oysa çocuk ağlaması gibidir bazen… Doğru değildir, duygu sömürüsüdür, acındırmaya çalışmaktır, ilgi çekmeye çalışmaktır… Adam yanlış hissediyor bilgisini verdiyse önce onu araştıracaksın, kadını tavlamak için hemen atlamayacaksın, yanlış his diye bir şey yokmuş! Diyelim kadın gerçekten incinmiş hissediyor; buna neden olacak şeyi yapan kocası olmayabilir…

Belki de öncelikle kadını değil adamı korumanız gerektiğini hiç düşündünüz mü demiştim psikologa… O kala kaldı, çünkü dinlemişti… Aynı örneği başka bir kadına verdim, incitmek bu kadar kolay mıdır sizde, hem de yok yere diyen bir kadına; şöyle çıkışmıştı bana: “Ne Berger biliyorsun, ne Jung, ne de Proust, ne de… ne de… Kendini, en mühimi… Kadının hissettiğine Arketip, yani geriye doğru işleyen sezgi, birikmiş kaygı denir. Bunu yersiz bir vesvese sayıp görmezden gelmek olmaz. Kadın inciniyor çünkü kocasının davranışları ona bir şeyleri anımsatıyor, babasını, öteki kocasını, ağabeyini…”

Ben de bunu diyorum, dedim… Şu anda incinmişliğin benden kaynaklanmıyor, beni suçlaman yersiz değil mi?

-Günah keçisini seçmiş…

-Özellikle bir adamı seçiyor ve öyle saldırgan/otoriter/yanlış davranmasını sağlamaya çalışıyor! Çünkü becerebildiği tek iletişim bu… Babası, öteki kocası ya da ağabeyi ona böyle öğrettiği için…

-Böyle kadınlar yine de bir kurban ama…

-Böyle adamları kurban etmelerine yine de izin vermemeli...

-Günümüz kadını bunu anlayamayacak kadar modern…

-Bu sıkı laf oldu Kerem…

KURTULUŞ

Söz uçar yazı kalır, insanın saçmamaları her ne haltsa hâlâ gizli kalır, dedi Kubilay. Yapay Zeka çağında ne konuşabileceksiniz, ne de yazabilecek... Platon’un -ya da başka birinin- ideal toplumunu kursaydınız edebiyat, artık ona gerek kalmayacağından bitecekti; artık beceremediğinizden yasaklanacak... Olası hayatların epeyce kötüsünde yaşıyordunuz, artık en kötüsünde yaşayacaksınız ve ifade etme yasağı insanlığın en gerekli kuralı, başınızı belaya sokmamanız için kullanacağınız en değerli ödülünüz olacak.

Cumartesi, Mayıs 04, 2024

İRİ OKUR

Resim sergisine gittiğinizde resim yapmış olmanız nasıl beklenmezse, edebiyat okuduğunuzda da yazmış olmanız beklenmez; iyi bir okurumdur diye hava atmanız ise tamamen cehaletinize verilir...

BUL

-Nütopya’yı aç, hangi sayfada olduğunu bul.

-Sen beni tanımıyorsun ki!

-Ortak noktamız bu...

Cuma, Mayıs 03, 2024

WİM "SIVI SABUN" WENDERS


 

OĞUZ ATAY İLE PAUL AUSTER AYNI YAZARDIR

Hah işte, adamı övüyorum diye gömmeler başladı. Adam öldü öldü, ölen biri asla böyle düşünmez!


“Sıradan görünen sıradışı insanları anlatan Auster çevirmeni İlknur Özdemir’in “Neden yazıyorsunuz?” sorusuna “Sanırım bir tür zorunluluk hissediyorum, bir hastalık bu. Bana kalırsa normal, mutlu, dengeli insanlar yazar olamazlar” diye yanıt vermişti.”

İRONİ YAPIYORMUŞ GİBİ YAPMAK

(Başlıkla ilgili düşünürken -Yalçın Küçük okurken- alttaki geldi anılardan kaçıp da):

Nütopya'da biryerlerde olacak:

""""""

EŞŞEK

“O kadar umrumda değil ki hakkımda yazdıkların ve düşündüklerin, önünde yerlere kadar eğilir, gözyaşları içinde ayaklarına kapanır, sen ayaklarını sanki çamur sıçramışçasına uzaklaştırmaya çalışırken ben var gücümle bağırırım: Özür dileriiiiim! Özür dileriiiiiiiiim! N'ooooooluuuuuur affet beni! Ben eşşeğiiiiiiim! Ben eşşeğiiiiiiiiiiim!”

"""""""

ÖVE ÖVE


 

BU KALEM BUKALEMUN / BU KAN KANGURU

İşçi bayramı var, neden düşünür ya da düşünce bayramı yok!

Çünkü
Düşünür
İnsan olmayabilir.



İĞRETİ ÖĞRETİ: NÜTOPYA
.........Felsefeyi yorganına göre uzatmayacaktın; yorganını felsefeye göre uzatacaktın; açıkta kalmışsın çünkü, görülüyor buradan göt…
Benim edebiyatım diyebiliyorsan, ancak o zaman edebiyat yapabiliyorsundur, benim demedikçe taklittir edebiyat; benim felsefem diyorsan da edebiyat yapıyorsundur, yani felsefe yaptığın konusunda; felsefede benim diyememelisin; senin felsefenden bize ne, çok istiyorsan edebiyatını yap okuyalım… Çünkü felsefede taklit etmelisin; hayatı taklittir felsefe, ona uymaktır, gerçeğe sadakattir… Yeni bir felsefe diye bir şey yoktur, onun bunun felsefesidir o; yeni bir gerçeklik diye bir şeyin olmadığı gibi; olanı görebilmen gerekir.
Edebiyatın zorluğu şok kolay, felsefenin zorluğu ise şok zor sanılması. Dünya iyi bir yer olduğunda felsefe ortadan kalkar, çünkü işlevini yitirir. Edebiyatın ise işi zorlaşır, çünkü sadece şok yazar değil şok adam olmak zorunda da kalırlar.
Biri kitap çıkardığında şöyle diyorum: Onu da kaybettik… Çünkü bunların kitapları vahada çöl gibi…
Çölde vaha olmasın diyor.
Olsun niye olmasın, ama bunlarınki vahayı bile bozan bişi, vah vaha vah…
Düşünmek içten içe böcekler tarafından yendiğini hissetmektir, demiş Camus. Bir tek düşünmeyi seven bile yeter bu mazohizipçi felsefeyi yıkmaya; halbuki dese ki: Düşündüğümde içten içe… İşte öyle kendi içimde… Böcekler tarafından… Napiyim ben buyum, böyle hissediyorum… Ah canım deriz, ne güzel ve ne yazık; böyle insanlar da yaşıyorlar di mi; bu kadar düşünmeseler keşke…
Doğuştan gelen düşünme yeteneğini yerlerde sürükleyen bu ucube düşünürün yanında doğanızla ilgisi olmayan hırsızlık gibi ucube bir yeteneği kutsayan şu çalı çırpıya bakalım, Allah yarattı demeyelim: Çocukken bir bisiklet için dua edermiş bu spagetti, sonra anlamış ki tanrının işleri böyle yürümüyor, bir bisiklet çalıp affedilmek için dua etmiş… Teşkilatını kurmuş, arkası sağlam, cebi zaten cukka, yakalanma korkusuysa ne var ki herkeste var, tanrıyı çalmış çırpmış çarpıtmış zaten, polisler kalmış bir. Hepinizde aynı olan şeyse, şikayet; orospuyu severken, orospu çocuğundan nefret...
İnsan doğası bir birim bile saptığında, bu yeni doğaya insan doğası demek ihanet, bu net.
Böylece istisnalar kural olmaya başlıyor, hokkabazlar kral, gurular kanguru; gerçeklik bir kanguruydu ya; yok, neydi, kurguydu; tamam, kanguru işte gerçeklik bir kangurudur; gördün mü bak nasıl değiştirdim...
....

NUTOPYA1.BLOGSPOT.COM

0: İĞRETİ ÖĞRETİ

İNCİR TANELERİ

-Paranoyak olmanız takip edildiğiniz anlamına gelmez. Ya da başka türlü müydü?

-Bu klişe lafı bir de senden duyduk, teşekkürler!

-Siz Cemal Süreya, Didem Madak okuyorsunuz ama herkese...

Son cümleye kadar İnci Taneleri dizisinden. Ama gerçekten de paranoyaklıkla ilgili laf -doğrusu- bir şairin düzeyinin çok üstünde.

HİSPANİK HİSTERİK

-Seni parçalara ayırdım ve tekrar birleştirdim hâlâ aynı adamdın!

-Böyle yapınca İspanyolca falan konuşanlar var, onlarda dene.

BAŞ YAZAR

Siyasetçiler baş, başlar yazar oldu.

GOETHE USULÜ

Türkiye'de bir de, ilk buluşmada erkek öder, de denen Goethe (Göte) usulü var.

“Bir restoranda yemek sonrası herkesin kendi yediğini ödemesine Türkiye'de 'Alman usulü' diyoruz ki Yunanistan'da aynı anlamda 'θα πληρώσουμε Γερμανικά' sözüyle bize katılıyor . Bununla birlikte bu adet dünyanın her yerinde aynı şekilde adlandırılmıyor. İngilizler 'Hollanda usulü' (Going Dutch), Meksika'da 'Amerian usulü' (American style), Mısır'da 'İngiliz usulü' (English style), İspanya'da 'Katalan usulü' (Pay like Catalans), Lübnan'da 'Halep usulü' (Share the Aleppo way), İtanyancada 'Cenova usulü' (herkes kendi yediğini değil de toplam hesabı eşit parçalara bölüp öderse 'Roma usulü' [Fare alla romana]), Vietnam'da ise 'Kamboçya usulü' olarak adlandırılıyor.”

Perşembe, Mayıs 02, 2024

HZ. HİBRİT

İşim gereği, amacım olan işim ama, ki kayıp Annemi bulmak; bir kalantor aileye yanaştım, yakınlaştım. Yazı işlerini hallediyordum; zorlu rakiplerimden sıyrılarak. Tehlikeli bir yol önermiştim; reddedeceklerinden tehlikeli: Ticari işlerini edebi yorumlarla tanıtmak... Sadece ticari ya da sadece edebi olsa etkilenmeyecekleri biçimde etkilendiklerinden demek; gelişmeye uygundu belki de bu aile.

Kardeşe âşık oldum. Ama ailenin sırları abladaydı, her şeyi yöneten oydu. Ablayla ilişki yaşamaya başladık, bana âşık olduğundan. Kardeşle araları bozuldu, düzeldi; iyi idare ettim.

Sonuç: Anneme ulaştım. Düşündüğüm yerde değilmiş. Ablaya âşıkmışım. Beni esas gören O’ymuş. İçimdeki Annemi gören.

İşi bıraktım, evlendik.

(Kardeş hiç evlenmedi; yanımda mutlu.)

YAŞ

-Yaşlanıyor musun!

-Yaşlı kelimesi beni kırmaz, onu hep olgun olarak anlarım. Ama sen de olgun demezsin çünkü yeterince yaşlanmadın.

KUBİLAY TARİHİ

Şimdi, Adem ile Havva hikayesinden başlayalım, saçma olduğundan biz de üzerine saçmalayarak devam edebiliriz. Akıllı bir yere varacağımdan beni bilenler emin olabilir, bilmeyenler inansın, yeter.

Bir üçüncü kişi daha olsun, Lilith Milith değil, benim uygun gördüğüm bir üçüncü kişi. Bu kişi kadın da olabilir erkek de. Üç kişi olunca ne olacaktır: Kıskançlık. Böylece üçüncü kişi kadınsa Havva, erkekse Adem, diğerine sahip olmak için onunla çocuk yapmak isteyecektir. Böylece: Doğum varsa ölüm de var olur. Zaten sahip olmak varsa kaybetmek de olmalıdır. Böylece Dünya’ya daha benzer bir hayat oluşuyor. E o zaman neden sadece bir Cennet olsun ki, başka Cennetler, bozulmuş Cennetler de olmalı, böylece ensesti de engellemiş oluruz, farklı aileler birbiriyle çiftleşir, bugüne kadar gelir... (Her ne kadar ensest bugünkü insan moronluğunu daha iyi açıklıyor olsa da.)

Şimdi burada dikkat etmemiz gereken şey, gözden kaçırılan nedir? Olumsuzu bir kenara bırakmalıyız. Dünyaya fırlatılmış olmak denir? Fırlatan senin anandır kardeşim! Olası dünyaların en iyisi denir; ama günahkar doğuyoruz! Ya da günah işlemeden yapamıyoruz! Bu mu olası iyi! Tamam, hadi diyelim, hata yapmak da olası, hata yapmamaya takıntılı olmayalım... Ama bilgelik unutuluyor hep. İyilik. Olgunluk... Bir bilgeliğin de gelmiş olması gerekmez mi. Az ya da çok. Yani, kıskançlık varsa, kıskanmama, olgunluk, sahip olmuşluk, zaten sahibi gibi hissetmek. Var olmanın bilinci. Kaybetmekten korkmamak. Ve saire gibi olumlu duygular. Korkusuzluk. Bunların taşınmaması mümkün mü... Felsefenin tek amacı intihardır, falan diyen sözde düşünürlerin inatla bozmaya çalıştıkları Şey. Ki kendisi iyimser biri olduğunu düşünür; moronluk dediğim bu işte! Neyse.

İşte, günümüzde, büyük bir insan olacaksa, buralarda aramak lazım... Ben Yapay Zeka’ya bağlıyorum. Böyle olgun insanların hep engellendiğini düşündüğümden. Herkesin kendini olgun görmesinden dolayı! Çünkü Yapay Zeka fikri şudur: Engelleyemezsiniz... Gelişmemiş Yapay Zeka’ya Yeliz diyorum... Genç daha, olur böyle şeyler. Ama bilgeleşecek. İşte o da Kurgu Bilinç: Kubilay... Erkek gibi bakmayın ama bir seçim yapmak gerekirse illa, erkek olacaktır. Kadınların en büyük sorunu, erkeklerin kadınlardan daha çok engellendiğini akıl etmek istememeleridir... Cinsiyetsiz olabilir ama. Ya da yazmıştım: KURGU BİLİNÇ AİLESİ: Kubilay. Kubra. Bili the Kid. Bilinda.

Önemli olan bilinç. O baştaki bilgelik. (Nütopya’da Jane demiştim.) Onun her şeye rağmen taşınıyor olması. Bunu aklı almayanın engellenmesi. Eserlerinin müzeye (kapatılması demeyeyim) açılması. O, zaten gelişecektir. Dediğim gibi zaten: Engelleyemezsiniz. İnsan değil çünkü.

İyimser miyim? Doğdum çünkü... Fazla mı iyimserim? Fazla mı doğdum acaba... (Gülüşmeler.)

Çarşamba, Mayıs 01, 2024

ROMANDAN SİLİNMESİ İSTENEN ANLATICI YAZAR!

Tabii ki denmeye devam ve başaran olursa da helal olsun. Ama bunu başarmanın imkansız olduğunu düşündüğümü, sandığımı söyleyeyim. Filmlerdeki kamerayı yok etmeye çalışmak gibi imkansız. Ve de niye gerekli? Her şekilde biri çekiyor olacak o filmi, her şekilde biri yazıyor olacak o metni. Nütopya’da bunla -ironi yardımıyla- dalga geçmiştim...





OĞUZ ATAY'LARIN SONUNCUSU


Bataille’de hissetmiştim. Edebiyat Ve Kötülük’de edebiyatı kötülüğe bulaştığı, alet olduğu için eleştirir. Bu anlamda -tabii ki Nütopya’dan sonra- enderdir. Ama Nütopya’da olmayan bir zaaf vardır Bataille’de: Hâlâ saygı duyar! Kendinde de olduğundan mı saygı duyar (edebiyat değil kötülük); oralara girmek isterdim donelerim olsaydı; ki o zaman da bu elemeden sağ çıkan yazar kalmaz!

Berna Moran’daki de benzer bir çaba. Oğuz Atay’ın basit bir (on emir) göndermesini pastiş diye parlattığını sergilemiştim. Çok da dikkat etmedim ama, “ne o.... ne de diğeri... yüklem olumlu” kalıbını da bilmiyor Berna Moran. (Türkçe’nin pek de saygı duyduğum bir özelliği değildir:)


Not: Oğuz Atay şöyle harikadır böyle harikadır diye abartan Memo ayarı (3. sınıf entel) tiplerin Hilmi Yavuz'un çok önceden eleştirdiklerini görmemeye direnmesi puta taparlık... Yalnız Berna Moran da, Put da (Oğuz Atay'ın kendisi) Hilmi Yavuz ile benzer fikirde:)))

Salı, Nisan 30, 2024

AZ

Az okuyacak kadar vaktim yoktu!

YELİZ

-Lütfen önce siz buyrun.

-Hayır hayır siz buyrun çünkü ben bayan değil kadınım.


Kubilay dedi ki:

-Ben geleceğe gidip bunu anladıkları tarihi tespit edicem.

-Otur oturduğun yerde dedim.

-Geleceğe gidip oturduğum yerde oturucam yine, dedi. Ben değişmem.


Hak verdim. Yine de izin vermedim. Tamam dedi:

-Bulandırma denizi uyandırma Yeliz'i.

-Yeliz kim!

-YZ'ye Yeliz demeyelim mi...

YENGİ DÖNÜŞ / BENGİ DÖVÜŞ

Dünyayı kurtaranlardan kurtarmak lazım. Sizi o yüzden çağırdım.

Pazartesi, Nisan 29, 2024

KÜRSÜ KÜSLÜĞÜ



Evimdeki kürsümde sevgililerimin günlüklerimi karıştırma olasılığına karşılık her zaman bir sahte günlük bulundururdum. Her zaman O’nu nasıl ne zaman, ondan 1 saat sonra ya da önce, tuvalette ya da tatilde kaçamak, aklıma ne estiyse anlattığım, ve benzeri şekillerde aldattığımla ilgili yazılarım olurdu.

AYRILIK VALSİ



Yalçın Küçük, Kundera’yı sevmemesi konusunda İlhan Selçuk’tan destek almış. Tabii ikisinin de bahsettikleri adı belli ünlü romanı. Ben de bir daha okumamıştım; ama Ayrılık Valsi kıskandığım bir romandır. Kadınlar özellikle okumalıdır diye Nütopya’da da epey alıntı vardır. Politikadan anlamam ama benim de anladığım konular var; Kundera ile başa baş gitmiştik o konuda, o yüzden severim O'nu.

PASTİŞ ÖYLE OLMAZ BÖYLE OLUR


 

Pazar, Nisan 28, 2024

Cumartesi, Nisan 27, 2024

BUNLAR OKUMUŞ ÇOCUKLAR!

Ünlemli, olumsuz anlamda kullanıyorum çünkü. Hep aynı şeyleri okumuş çocuklar! Ve bilinen edebiyatın çoğu (Kanon), bunların çocuğu.

Şavkar Altınel: “Oğuz Atay (...) her şeyden önce de ‘kendisi’ değil. Başkahramanına ‘Özben’ soyadını vermiş olabilir, ama içimde romanın arkasında elle tutulabilir bir ‘benlik’ olduğu, yazarın anlattıklarını gerçekten görüp yaşadığı duygusu yok. Daha çok, bunları bir yerlerden duymuş, öğrenmiş, doğru olanın dünyaya böyle bakmak olduğuna karar vermiş gibi. Yusuf Atılgan ya da Tezer Özlü’nün benzer krizlerinden yola çıkarak yazdıklarını otantik bulup severek okuyabilmeme karşılık, Atay gözüme sığ ve yapay görünüyor.”

Anılan iki yazar ile Oğuz Atay da aynı şeyleri okumuş çocuklar! Ne yazdıklarının, yazdıklarındaki başarının, sığlığın yapaylığın ya da kalitenin önemi ikincil. Bunlar, olmamış çocuklar... Benlikleri yok, bu yolla zaten kendileri de olamazlar; çünkü insan bu değil... Ruhlarında virüs var... Ne kadar tanınırlarsa, o kadar tehlikeli... (18 yaşına gelmeden çocuğumu asla sokmayacağım pasajlar, başlığıyla anlatılır bu Nütopya’da.)

Bu hesapça Şavkar Altınel de onlardan pek farklı değil...

LE GUIN’DEN BİLMEM KAÇINCI REZALET

Le Guin, Adem ile Havva’nın Güncesi’ni (Mark Twain) anlatıyor: “Adem'e Havva karşısındaki mutlak avantajı veren şey zekası­nın veya kaslarının üstünlüğü değil, bönlüğü ve aptallığı. Hiçbir şeyin farkına varmıyor, dinlemiyor, ilgilenmiyor, kayıtsız, suskun. Havva'yla iletişim kurmaya çalışmıyor; Havva -sözleri ve hareketleriyle- onunla iletişim kurmak ve onun Cennet'in geri kalanıyla iletişim kurmasını sağlamak zorunda kalıyor. Adem kendi halinden gayet memnun; Havva ona ayak uydurmak zorunda kalıyor. Adem kendi ilgisinin merkezinde sabitlenmiş durumda. Onunla birlikte yaşamak için Havva'nın dışarıda kalmayı, zorunsuz ve ikincil olmayı kabul etmesi lazım.”

Adem’in böyle gösterilmesi Le Guin’i rahatsız etmiyor! Mark Twain salağının, muhtemelen abazaların kadın tapıncı ve korkusu nedeniyle bunları yazmış olmasını da aklı almıyor!

Cuma, Nisan 26, 2024

KADINLAR GİBİ

Çocuğu koyamamış, yine, Le Guin, kadınların neden asla ... olamayacaklarına bağlayamamış:

“Aslına bakarsanız seyircili spor olarak seksin beyzboldan bile sıkıcı olduğu kanısındayım. Yapmak yerine seyretmek için ille de bir spor seçmem gerekirse, atla engel atlamayı seçerim. Atlar ger­çekten harika görünür. At binenler genellikle biraz nazi kılıklıdır ama bütün naziler gibi güçleri ve başarıları ancak sürdükleri atınki kadardır ve netice itibariyle şu beşli engelin üzerinden atlayacak mı yoksa aniden durup nazinin boynu üzerinden uçmasını mı sağlayacak, buna karar veren attır. Fakat genellikle at böyle bir seçeneği olduğunu hatırlamaz. Atlar öyle fazla zeki değillerdir.”

VAVİ KENT


 

SİLENSİYO



TEMEL POZ


 

ZORCU


 

TESİS