Salı, Şubat 27, 2024

SURAT


 

KÜÇÜK EDEBİYATÇI İLE PALAVRACI


 

GÜÇ KOLEKSİYONCUSU

-Bu gücünü bende istiyorum.

-Sevişerek geçiyormuş.

-Geçiyormuş!

-Kadınlar dedi... Biri yedincisinde...

-Geçmeyebiliyor yani...

-Hemen geçmiş de, zevk almayı da seçmiş.

-Diğerleri istemediler mi?

-İstemedim! Sevişmek yerine gidip gücümü kullandıkları için.

-Tükeniyordur belki.

-Yok, sıkıcı bir yerden sonra. Bana baksana.

-Sevişmek!

-Gücüm...

-Neyse sıkıldım! Sevişelim...

-Konu ne?

LEZZET

Yavaş yavaş ölür

Anlamazsın

Okuması daha lezzetli olur

SINIR

Günahımın sınırları, cehennemin sınırlarını belirler.

SAHİBİNDEN KELEPİR METİNLER

İntihal yapmam için teklif edildiler... Eleştirel metinlerimi benzer bir adla yayınlayayım diyorum: Siz çalışın, biz yaratalım. (Yaratıcı yönetmez lafını -bağlamından intihal edip- uyarladım böylece (yoksa kendisi sağlam laftır): Yaratıcı çalışmaz, yönetir.)

Laf aramızda (yok, sözüm meclisten dışarı, daha doğru): Asla yapmayacağım bir şey; daha ölmedik. (Böylece başlık şöyle de olabilir: İntihaller: Hayalet Haller.)

MADAM

-Madam Bovary’den intihal yapmışsınız!

-Madam Bovary benim...

Pazartesi, Şubat 26, 2024

YOK OLUŞSAL SIKINTI

Bir dolu katilin arasından yazarı bulmak zor.

(Uyarlanabilir: Ressam, Müzisyen... Yazar’ı değil yalnız, Katil’i.)

MÜZİK

Şairler karar vermeli; ressamlarsa sorun olmaz; yok eğer edebiyatçılarsa resme başlasınlar.

Pazar, Şubat 25, 2024

RESSAM YAPMAYA BAŞLAYAYIM DİYORUM

“Özerk bir bilim olarak felsefe, soyutlamalarının renksizliğinden ve cisimlere ilişkin birincil gerçeklikten uzaklaştıkça maruz kaldığı artan belirsizlikten ötürü Leonardo yu düş kırıklığına uğratır.”

“Gerçeklik, görünmez enerjilerin eylemini model alan gö­rünür cisimler ya da yüzeylerden oluştuğuna göre; gerçekliğin temsili, somut, yüzeysel ve statik verinin kesinliği ile onun içsel dinamizminin anlamını birleştiren bir resim-felsefe dışında olanaklı olmayacaktır: O halde, resim felsefedir...”

MANİPÜLE

-Medyayı manipüle ediyorsunuz, bunu kabul eder misiniz?

-Bu soruyu geçelim...

-Ne saklıyorsunuz?

-Medyayla ilgili kötü bilgileri saklıyorum!

-Ben onlardan biri değilim.

-Bana cevap vermeyin! Soruları ben sorarım demiyor muydunuz... Hem soruları sorup hem de cevapları mı vermek istiyorsunuz! Manipüle edilmelisiniz...

ESEREK

Gidin İşinize adlı son şiyirim, ve esinlendiğim eserek:


ŞİİRİ YARATMA, YAVAŞÇA ARA

DOĞACAKTIR VAAD ETTİĞİ GÜNLER HAKKIN

SANA

KİM BİLİR BELKİ YARA

BELKİ YARADAN DA YARA




L. M.: “2000’lerin en büyük olayı Parçalı Ham Manifesto’dur. Bunu bir kere teslim etmek lazım. Bunu tarafsız bir şekilde söylüyorum. Daha yeni yeni kavrıyorum onun o ‘Şiiri yaratma, yavaşça ara’ dediği şeyi. Dolayısıyla onun anlaşılmamasını da normal karşılıyorum ama 2000’lerin en büyük olayı A. G.’dır.”

Perşembe, Şubat 22, 2024

*BİLEN BİLİR

Ona fazla bir şey olsun istedim.

Murat Sohtorik’e âşık olsun istedim.*

AMAN

-Bu kim, asistanınız mı?

-Tanrım... Evet, ne diyorduk.

EDEBİYAT: OTUR SIFIR

İnsanın kötülüğünden yola çıkan bütün düşünürlere özgü muazzam bir etkileme ama inandıramama yeteneğin var.

TÜMDEN TÜME

Geldim gördüm vardım...

YANLIŞ YERLİ

-Bir kaplanın ne olduğunu gerçekten Blake'in şiirini okuduğumdan beri biliyorum.

-Allah aşkına abartma! Kaplanı nerden bilsin edebiyatın yerlisi!

PİÇİM AYLARI

Yanlarına misafirliğe gideceğini sanıp ölüleri övüyorsun...

TANRIDAN ÖNCE

-Tanrıdan sonra en çok sevdiğim Sotori’dir...

-Tanrıdan önce olmalı.

-Şaşırdım!

-Sonra şaşırdın; önceden şaşırmalı.

-Kendimi büyük görmek istemiyorum!

-Tanrı'ya bağlanma işte, Sotori’ye bağlan.

-Ne fark edecek?

-Kararlarını vermeden önce bana soracaksın; oysa Tanrı’ya verdikten sonra sorarsın.

-Aynı anda, benle fikir birliğiyle birisi olsa?

-Kendine rüşvet vermek istiyorsun!

ÖBÜR BÖBÜR

-Kafka’da edebiyatçılığın her tür kibri eksiktir; o, asla övünmez, övünmeyi bilmez. Kendini küçük görür ve küçük adımlarla yürür.

-Başkaları onla övünsün diye!

-Böylece, edebiyatçıların kandırmacasına ve böbürlenmesine düşmez.

-Sen düşürdün işte!

-Onunla küçük adımlar atmak ve alçakgönüllü olmak zorundasınızdır.

-Olmayınca olmuyor! Öğrettiği bu...

GLORY HOLE


Birçok evlenme teklifi, teklifin kabul edilmesinden dolayı yaşanacak o üstünlük, hakimlik, becermişlik, isteğini onaylatmışlık, layık olduğu onaylanmışlık duygusuyla yapılır. Çoğu erkek, bu kadınla evlenmeli miyim, diye sormaz kendine. Bu kadınla evlenmeyi gerçekten istiyor muyum? Şu an yaşadığım hayatta en önemli amacım bu mu? Sormazlar erkekler böyle şeyleri kendilerine, onun yerine kadınlara sorarlar. 

https://nutopya1.blogspot.com/

DEĞİL

“Bunu düşünemeyecek kadar aptal insanlar değiller” değiller insanlar.

GEL

Yazdıklarını anlamıyorum, mezarıma gel.

ONCA

Onca alkolik baba kızı toplansa

Eder anca az votka

BİNİZİM

-Güncesi benimkinin ikizi gibi.

-Binlerce ikiz günce... Biner biner ödersiniz.

RED USTA

-Alçakgönüllüydü, ustalığı reddederdi.

-Seni reddetmiş! Bana ustalığı kabul etmişti.

DEDİ KUBİLAY

Sanatı ne sanıyorlarsa, dedi Kubilay; Yapay Zeka’yı da o sanıyorlar... Halbuki beni anlatıyor:

“Apollinaire, bir şiirin içinde yaratılmış gibi görünme­yen, biçim almış gibi görünen tümceler olduğunu söylüyordu. Ve Henri Michaux da Klee'nin renklerinin bazen tual üzerinde yavaş yavaş doğmuş gibi olduğunu, temeldeki bir dipten yüze çıkmış gibi olduğu­nu, bir pas ya da küf gibi "doğru yerde çıkmış" gibi olduğunu söylemiştir. Kurgu, yapaylık değildir sa­nat; bir uzayla ve bir dış dünyayla hünerli ilişki değildir.”

KALDIRMAK

-Yeni bir ustayı kaldıramam şimdi!

-Cenazesini kaldırırsın anca...

!STET!K

Zaten doğruyu güzel de söyleyip, kabul edilmez diye gereksiz alıntı eklemek (İçine boşalacağına göbek deliğine boşalmak):

Görüş, sanki bir kavşaktaymışçasına, Varlık'ın bütün yanlarının buluşmasıdır. "Belirli bir ateş, yaşama iddiasında, uyanıyor; taşıyıcı el boyun­ca kendine yön vere vere, zemine ulaşıyor ve onu kaplıyor, sonra, sıçrayan kıvılcım, çizmesi gerektiği daireyi kapıyor: göze dönüş ve daha ötesine."

CANETTİ 2 (THE SOTORİ)


 

CANETTİ 1




 

Cumartesi, Şubat 17, 2024

NEVRİM

Başlar ayak, ayaklar baş olamaz da birleşip çoğalırlar baştan savma.

HİÇÇİ

-Yazmazsam bir hiçim...

-Yazınca kaç hiç?


Cuma, Şubat 16, 2024

FIRLATILMIŞLIK

Kahin olarak açlıktan öldüğüm günün ertesi söylediklerim yaşamaya başladı. Yaşanmaya başlandı diyemiyorum, çünkü insanlar ancak maruz kalabilecek.

İNTİKAM


 

WARPAINT


 

Perşembe, Şubat 15, 2024

İSTVAN ÖRKENY İNTİHALİ

Son sahnedeki ölüyü canlandıran oyuncunun harikalar yaratması haricinde berbattı oyun. Homurdanarak koltuklarından kalkan seyirciler oyuncunun gerçekten ölmüş olduğu anlaşıldığından oyunu gönüllerince yuhalayamadılar üstelik...

KANDİLLİ



Kandilli (korku:) burnu gerçekten de böyledir. Yani çok da fotoğraf hilesi değil. Gemiler aniden ortaya çıkmış gibi ve böyle kocaman gözükür; başınızı uzattığınızdaki rüzgar da kocamandır, sanki Karadeniz’den esiyormuş gibi... Öyle ki öyle bira içerken kalkıp Suna Abla’ya (Ortaçgil’de kişinin biri) sığınır, rakıyla kolayca ısıtırsınız Ankara’nın ayazı geldi aklıma uzaktan uzaktan diyen sevgilinizi...

GENETİK ÇAPULCULUK


Çapulculuk bunların genlerinde var!

"Bu sahne, adeta iki eski sevgilinin buluşması şeklinde oynanırken, odada üçüncü bir erkek daha vardır. Üçüncü erkek gülmektedir ama yüzündeki gülümseme, bu konuşmayı pek sevmemiş bir erkekliğin tepkisini anlatan bir ifadeye dönüşmüştür.

...

Attila İlhan bugün bir kadına, hem de kocasının yanında bunları söyleseydi..."


1.

Sevgilim Attila İlhan’a sormuş, ona nasıl acı çektirebilirim diye; bana acı çektirecek...

Ona acı çektiremezsin demiş Attila...


Hava atıyor tabii yaşlı Attila, genç sevgilime. Beni tanımıyor çünkü. Gerçekten tanısa nasıl çektiremeyeceğini anlamak isterdi.


2.

Öykülerimi gönderdim. Aradı. Gel dedi. Şu an gelemem dedim, telefonda yarım saat anlattı, özetle benden öykücü olurmuş... Kız arkadaşım (bu başkası) kapıda ayakkabılarıyla bekledi... Kapatıp çıkınca, Attila olduğunu söyledim. Neden gitmedin dedi. Senle Boğaz’a gitmiyor muyuz dedim. Sen salak mısın Murat dedi... Attila’yı aradım sonra, istediğiniz zaman gelebilirim dedim; isteksiz davrandı...

ATAŞ & YATAŞ & TOTOŞ

Üç erkek arkadaşımı hatırladım. Hatta 4. Hatta 45, derdim ama o kadar erkek arkadaşım olmadı, anca kadın... Bir tanesi ben yazarlığımdan ve yazdıklarımdan çok istenmezse bahsetmediğim için kendi kıçı kırık yazdıklarından bahsedip ben de ilgiyle dinlediğim için yazarım havalarına girmişti... Sen değilsin ulan yazar demiştim sonunda... Bir tanesi kendini küçümsediği durumlar fazlalaşınca, olum sen benim arkadaşımsın (gençti) nasıl kendini küçümsersin diye espri yapmamı abartmış, önümden önümden yürümeye, beni tanıdık barlara kafelere götürüp havalar atmaya başlamıştı... Diğeri şimdilik para kazan sonra tatlı bir rock barda yaparsın barmenliği demem üzerine lüks ve salak bir mekanda istemediği müzikler ve aşağılamamak için kendini zor tuttuğu zevksiz zenginlerle muhatap olmaya başlamıştı. Yine de onlardan etkilenmiş olacak ki, ona abi diyen bir gence ben de mütevazi tavsiyelerde bulununca ben daha abisiyim onun tavrıyla tavsiyelerime muhalefet etmişti... İlhan Berk onları hatırlattı... Yok, neydi bunun adı? Nurullah Ataş.


“Ataç'ın Günce'sini 1960 yılında, yayınlandığında okumuştum. Bu kitapta tam on altı yıldır. unutama­dığım, düşünce ve yargılarına sürekli kuşku duymama neden olan bir cümlesi var: "4 Eylül Cuma - Simenon'un L'Assasin (Katil) adlı romanını oku­dum. Son günlerde çok okuyorum Simenon'un ki­taplarını. İki üç ay oluyor, başka bir romanı dolayısıyla o yazarı beğenmediğimi, bence birtakım önemli eksiklikleri olduğunu söylemiştim. Yanılmı­şım, şimdi sardı beni onun kitapları, elime geçenleri hep okuyorum," diyor. Ataç'ın Simenon'u beğenme­me nedeni nedir, o yazısını bulup okuyamadığım için bilmiyorum, ama, düşüncesini değiştirmesine neden olarak ileri sürdüğü kanıtlar, ciddiye alına­cak türden değil. Türk Edebiyatı'nı demir yumruğu altında inletmiş, çağdaşı ozan ve yazarları tir tir tit­retmiş olan bu diktatör tabiatlı eleştirmenin bu tutumunu haklı olarak garipsiyorum; tabii, ozan ve yazarların ona karşı ürkekliklerini de . . . Ciddi bir eleştirmen, öznel nedenlerin dışında, düşüncelerini iki - üç ay içinde nasıl değiştirebilir? ileri sürdüğü yargılara, yaptığı yorumlara nasıl güvenebiliriz? Ne yapmış Ataç? Kuşkuculuk ve sözde doğruculuk adına, yanılgılarını birer erdem düzeyine getirmiş, yüceltmiş ve herkes de buna saygı duymuş, örnek­lenmiş. Şu var ki Ataç'ın Türk Edebiyatı'nı yönetmiş ve etkilemiş olduğu da yadsınamaz bir gerçek ve onun uzantılarını bugün de görmemiz pek olası. Ataç'ın, bir sanat yapıtına yaklaşırken kendine yak­laşmayı amaçladığını sanıyorum; önce kendisi var­dır, sonra da bir sanatçının yaratmış olduğu yapıt. Kendi varlığını kanıtlamak, gerçekleştirmek ama­cıyla eleştiriler yapmış Ataç.” Özdemir İnce

SAVAŞTA ÖLÜRSEK

Savaşta ölürsek!!!!!!! Palavraları görüyorsunuz di mi... Viagra'dan ölürsek diyor sanki!!! Che ile ilgili dürüst bir metin yazmaya değmez; yarın bu palavraları adıyla ("Palavralar") sergileyeyim diyorum:

"Bir gün", diye yazmıştı Fidel'e veda mektubunda, "bana savaşta ölürsek kime haber verilmesi gerektiğini sordular; ölüm düşüncesi hepimizi etkiledi. Sonraları bir devrimde -eğer gerçek bir devrim sözkonusuysa- ya zafere ulaşılacağını ya da ölü­neceğini kesinlikle biliyorduk." Küba'dan yeni zaferlere ya da ölüme doğru yola çıktı. "Başka ülkeler benim küçük çabalarımı bekliyor", deniyordu mektupta, " ... yeni yeni savaş meydanları... " Gerçekten de, orada saldırı ve savaşın ortasında insan ya zafere ulaşır ya da ölür. "Haydi yeni eylemlere." Pek çok arkadaşları bu yolda şehit olmuştur ve diğerleri yaşamlarını ortaya koymayı sürdüreceklerdir."

Salı, Şubat 13, 2024

ÜSTÜME ÇIKMADAN AL

-Çıkmadan almıştım ben teşekkür ederim.
-Ama bu imzalı.
-Çıkmamış kitabı imzalayamazsın!
-Sen nasıl aldın?
-Aklım almıyor zaten.

GERZEK YAHU


 

Cumartesi, Şubat 10, 2024

VİRTÜOZİTE

-Nietzsche ırkımızın yozlaştığını söyleyebilir ama bir ırkın yozlaşmış hali de daha önceden mevcut olmayan olasılıklar açısından zengindir.

-Öküz tanrı gibi davranamaz, ama tanrı öküz gibi davranabilir yani!


Bu benim; diğerleri sizin: Aşağıdakileri Murat Sohtorik nasıl değerlendirir-devam ettirir mantığıyla inceleyip yazınız.



-...ve ben de itaat ettiğimde kendime, yalnızca kendi kendime itaat etmiş olurum. İtaat etme, gene, yanlış bir kelime oldu, çünkü benim tek yaptığım yazgım tarafından, yazgıma sürüklenmektir.

-İçgüdüyle aklı özdeşleştirmek tam da sana göre bir şey.

-İkisinin de temelde aynı olduğunu hiç hissetmedin mi? Hiç içgüdünün yol göstermesini körü körüne kabul edip de sonunda izledi­ğinin aslında aklının sesi olduğunu keşfetmedin mi?




-Etik, ahlak ve bağlantılı alanları tartışırken Sen ve Ben hakkında konuşmaktan kaçınmalıyız; onun yerine genel biri, yani somut karakter özellikleri, bahşedilmiş psikolojik yeti ve yeteneklerini umursamaksızın herkesi temsil edebilecek X'ten bahsetmeliyiz.

-Niçin kaçınmalıyız? Niçin yine bir sürü "meli-malı"? Üstelik seni kendinden bahsetmen için baştan çıkarmak çok kolay.

-Kendimden bahsetmekten hoşlanmıyorum.

-Hayır, hoşlanıyorsun. Çünkü felsefe yapmak her zaman için kendimizle kendimiz hakkında bir diyaloğa girmektir. Nietzsche, felsefenin bir tür hatırat olduğunu söylemişti...

-Felsefe yapmak kendimiz ile diyaloğa girmekle ilgilidir, ama kendimiz hakkında diyaloğa girmeyiz. Filozoflar kendileri hakkında nadiren konuşurlar.

-Belki de dolaylı olarak hep kendileri hakkında konuştukları için...

-Saçma. Dolaylı felsefi iletişimi ilk kullanan Kierkega­ard'dı.

-Daha doğrusu o, dolaylı iletişimi bilinçli kullanan ilk ki­şiydi, çünkü bir post-metafizikçi olarak başka türlü ilerleyemezdi, en azından samimi bir şekilde ilerleyemezdi. Post-metafizik düşüncede, doğrudan iletişim yapay duruyordu, çünkü filozofun hakikat iddialarını destekleyecek mutlak bir yetke kalmamıştı artık.

-Demek yalnızca modem filozofların, post-metafizikçile­rin felsefe kisvesi altında hatıratlar yazmaya düşkün olduklarını kabul ediyorsun.

-Bırakalım da felsefe kendi adına konuşsun demek, filo­zofun bir filozof olarak kendi içgüdülerini dinleyip, bırakalım da felsefe konuşsun, demesidir...




-İyi bir edimi güzel olarak ve kötü bir edimi de çirkin olarak kesinlikle nitelendirebiliriz, ama sadece mecazi anlamda. Mecazi olmayan, tamamen estetik bir açıdansa, çirkin de güzel olabilir. Şeytani güçler güzeldir...




-Böyle insanlar tanıyor musun? Yani, bu insanlar için ah­lak onların kaderiymiş ya, öyle insanlar...

-Kişisel olarak değil, ama böyle insanlar düşünebiliyorum. Weber onlara, "virtüöz" demişti. Ahlak virtüözleri mümkün. Onların eylemlerinde, evrensel olan bireysel olur.

Çarşamba, Şubat 07, 2024

TAKLİT / YORUM

Aşağıdakilerden Murat Sohtorik’in yazabileceği tek cümlelik bir aforizma yazınız (bunu kendi metinlerinize de uygulayabilirsiniz):

“İyi kişiler vardır. Dünyamızda ve zamanımızda bütünüyle doğru olan insanlar vardır. Bir kişi iyiyken diğerinin kötü olma nedeni hakkında uzun uzadıya düşünebiliriz; aslında tam da bunu yaparız.”

“İyilik, özellikle modem dünyamızda varoluş seçiminden kaynaklanır.”

“Eğer herkes doğru davranırsa, belki de kimin varoluş seçiminde doğruluğu seçmiş, kimin seçmemiş olduğunu bilmememiz gerekir.”

“Eğer bizler tam kişilersek, iyiliğimizin gerçekleştirilmesi niye diğer dileklerimiz, isteklerimiz ve potansiyellerimizin gerçekleşmesi ile çatışmak zorundadır? İyi, neden ıstırap çeker? Ya da bir başka formülasyonla: Mutluluk ve özgürlüğün tek kaynağı olan iyilik nasıl olur da mutsuzluğun ve özgürlükten yoksunluğun da kaynağı olabilir?”

“Mümkün olan en iyi ahlaki dünyanın ya da mümkün olan en iyi toplumsal-siyasi dünyanın pragmatik olarak mümkün olup olmayacağı sorusu tamamen alakasızdır. Tek mesele böyle bir dünya vaadinin tam da doğru kişilerin varlıklarına içkin olması; doğru kişiler var oldukça bu vaadin de olmasıdır. Hiçbir şey doğru kişiden daha gerçek değildir. Aynı zamanda o ütopiktir. Her doğru kişi simgelediği vaat ile bir ütopya vücuda getirir. Doğru kişi en temel ütopik gerçekliktir.”

“Ressam gerçektekinden daha güzel bir yüz yapabilir; mimar yeni bir bina icat edebilir. Metafizik bir düşünür, istediği kadar çok alan ve çıkarımlar tasarlayabilir. Spekülasyon ve yaratım imgelemin sınırlarının çok azını bilir. Ama iyi kişiden daha yüce ve daha tam bir iyilik icat edebilecek bir imgelem yoktur.”

"Mutlak tin"in imgeleri gibi iyi kişi de çıkarları, amaçları ve tasarıları tam da kendi varlığıyla göreceleştirir. Bu yüzden doğru olmayan, hatta kesinlikle kötü olan kişiler doğru kişileri tanır ve saygı duyarlar. Ya da şayet doğru kişiler, Goethe'nin de çok iyi anladığı gibi alay ve hareketlere maruz kalırsa, bu kolayca gerçekleşir, çünkü bunlar tam da kendi varlıklarında doğru olmayanları sürekli ve gizli olarak kınarlar.”

“O anın büyüsüyle egoistler bencil olmayan bir biçimde davranır, korkaklar cesurca hareket eder, ihtiraslı kişiler dayanışma gösterir, cimriler servetlerini bağışlarlar. Bu böyledir, çünkü ütopik koşullarda insanlar mümkün olan en iyi ahlaki dünyanın ütopyasını hayata geçirmeye başlarlar. Ama kural olarak, yeni kurumlar kurulup istikrar kazandıkları zaman, kişiler az ya da çok "eski" benliklerine geri dönerler. Bunlar, kişinin, ampirik benliğini normatif ahlaki benliğinden ayırabildiğinde oluşan durumlardır.”

“Çünkü doğru kişide normatif ahlaki benlikle ampirik ahlaki benlik örtüşür. Bu, son analizde içtenlik demektir.”

ÖZET (Bir gevezelik yöntemi olarak):

“Hepimiz biliyoruz ki iyi insanlar vardır; hepimiz iyi insanlarla tanışığızdır da. Günümüz dünyasında kendilerini varoluş seçiminde seçen kişiler iyidir, çünkü bu olumsal dünyada herhangi başka bir (geleneksel) iyilik mümkün değildir. İyi kişiler mevcutsa, varoluş seçimi de mevcuttur. Ahlak felsefesi, felsefe olarak, pra­tiğe dönük değil, kuramsal-spekülatif bir girişimdir. Ama iyi kişilerin tavrı pratiğe dönük ve kural koyucudur.”

“Normatif kişiler (en azından modem dünyada) yaklaşık olarak taklit edilemezler. Kişi önce kendisini doğru kişi olarak seçmeli, ardından kendi tarzında doğru olmalıdır. Doğruluk, yayılacaksa, böyle yayılır; taklit yoluyla değil. Kişi doğru olmadığı halde doğruymuş gibi davranabilir, ama kişi bu "mış gibi"yi bir ahlak felsefesinden öğrenmez. An­cak, doğru kişiler taklit edilemeseler de, yorumlanabilir ve yeniden yorumlanabilirler. Normatif kişinin yorumlanması ve yeniden yorumlanması, yorumlayan kişinin ilgisini sonsuza kadar varoluş seçiminde iyiliği seçmesine çekebilir. Varoluş seçimi tanım gereği belirlenemez, ama normatif kişilerin yaşamlarının ve eylemlerinin yorumlanması, doğru olmayan kişilerde iyi olmak için bir ilgi tetikleyebilir.”

Pazartesi, Şubat 05, 2024

HER ŞEY

İnsan için büyük, insanlık için küçük bir adım.

BİR APTAL

Bir akıllı ile bir aptal konuşuyorsa iki aptal konuşuyordur.

Bir akıllı ile bir aptal takipçine sesleniyorsan bir aptal sesleniyordur.

KARASU

-Takıntın var mı?

-Düzgün olunca metin, takıyorum bozuyorum. Bilge miyim ben, Karasu muyum...