Çarşamba, Şubat 25, 2009

Nazik

“Beni kırmamak için kaba davranmıştı. Böylece hem ona tepki gösterebilecek hem de rasyonalizasyon süreçlerim devreye girdiğinde kendimi değil onu sorumlu tutabilecektim. Çok nazik biriydi.” (Tarık Günersel)

Pazar, Şubat 22, 2009

Loğusa

-Efendim şimdi elimdeki dava karısını loğusayken terk eden bir adamla ilgili.

-Bunun davası mı olur Avukat Bey, suçla aynı türden bir ceza yazıverin işte.

-Ama şu var efendim: Kadının sicili temiz değil. Daha önceki hayatında bir adama lanet etmiş.

-Ne diye?

-Karısını loğusayken terk etti diye.

-Bak sen. Tam İlahi Adalet Mahkemesi’nin konusu. Peki adam masum muymuş?

-Evet efendim, hem de melek kadar! Karısını, önceki hayatındaki bir günahından dolayı cezalandırmak üzere dünyaya gönderilmiş bir melekmiş adam.

-Ve bu kadın bir meleğe lanet etmiş! Büyük suç.

-Kadının suçunun cezasını çekmesini ve adamı hiçbir kötülükle cezalandırmamayı teklif ediyorum. Zaten adam insanlar tarafından epeyce suçlandı, tüm yaşamı boyunca da suçlanacak.

-Karısını terk etme nedeni neydi?

-Evliliğe zorlamak için hamile kalması.

-Adam güçlü birisi mi, yaptığından emin mi?

-Pek değil. Bazen vicdanı sızlıyor. Kendinden emin ama insanların hareketlerinden emin değil.

-Vah zavallı. Onu daha da yalnız bırakabilirler. Biz yalnız bırakmayalım. Ondaki özbilinci ve kendine güveni daha da güçlü ortaya çıkaralım, bir olayla.

-Ben de bunu önereceğim ama çekiniyorum. Sonuçta diğer insanlara kötü örnek olmaz mı? Onların gözünde büyük bir günahkar; ama toplum dışına itilmişliği haricinde hiçbir ceza çekmiyor.

-İnsanlar için bu en büyük ceza değil mi, yani yalnızlık?

-Evet ama sanatçı falan da olabilir adam. O zaman sevilir ve tüm yaptığına rağmen sayılır da.

-Biraz fazla insan gibi düşünmüyor muyuz ne dersin Avukat Bey? Sonuçta ilahi adalet için çalışmamız yeterli. Bunun insanlar tarafından anlaşılamıyor olması insanların sorunu.

-Doğru buyurdunuz efendim.

-Adama sanatçılık vermek iyi fikir. Kötülükle boğuşarak, üstelik bizzat insanlar tarafından kötülük olarak nitelendirilen bir şey yapmış biri olarak belki hayatın adaletine biraz yaklaşabilir. En azından diğer taraftan bakar da olaylara, kötülüğü bilmeden etmeden aşağılayan insanlara bir ders olur bu.

Cuma, Şubat 20, 2009

Ergenekon ya da ErgenOkan

19/02/2009. Radikal.

ERKEKLER DE ŞİDDET MAĞDURU

Altı erkekten biri mağdur.

İngiltere’de ev içi şiddete maruz kalan erkeklere hizmet veren ManKind, mağdur sayısının oran olarak kadınlardan çok da farklı olmadığını açıkladı

LONDRA - İngiltere’de ev içi şiddete maruz kalan erkekler için hizmet veren ManKind yardım merkezine gelen telefon ve e-postalar, 20-24 yaş grubundaki şiddet gören erkek durumunun bu yaş grubundaki kadınlardan oran olarak çok da farklı olmadığını gösterdi.

İngiltere’de yılda 2.7 milyon erkeğin eşi ya da sevgilisinden şiddet gördüğünü söyleyen yetkililer, toplam sayıyıysa 3.2 milyon olarak açıklıyor. ManKind yetkilileri polisi de ‘cinsiyetçi’ davranmakla eleştirerek, “Şiddet görenin erkek olduğuna inanmıyor, erkeğin kendini korumasını bekliyor. Yardımcı olmak yerine olayı marjinalleştirip şiddet gören tarafı küçümsüyor” diyor.

Utanıp anlatamıyor

Toplumdaki genel kanının, şiddeti uygulayanın erkek olduğu yönünde olması şiddet gören erkeklerin sıkıntılarını açıkça anlatmasını da engelliyor. Dünyada her altı erkekten birinin yaşamlarının bir döneminde fiziksel ya da duygusal şiddete uğradığını söyleyen ManKind yöneticileri, kadınların erkeklere finansal baskı, seks konusunda aşağılama, çocuklara babalarının eksik yönlerini anlatarak onların da erkeği aşağılamalarına sebep olma gibi değişik türlerde şiddet uyguladıklarını, erkeklerin yüzde 19’unun bu duruma sessiz kalarak depresyona girdiğini söylüyor.

Yetkililer aldıkları yardım çağrılarından da örnekler veriyor: “Bay A, eski eşiyle birlikte yaşıyordu. Yeni partnerinden hamile olan kadın, markete daha yakın bir ev tutmadığı için Bay A’ya vurup küfretmeye başladı. Şikâyet üzerine gelen polis hamile bir kadını tutuklayamayacağını söyleyip, üstelik Bay A’nın hamile bir kadından dayak yemeyeceğini ima edip gitti. Bay A’ya psikolojik destek sağladık.”

Psikiyatr delirtmeyi bilir!

Örneklerde eşini gardıroba ya da tuvalete kilitleyen, psikiyatr olduğu için partnerini nasıl ‘delirteceğini’ bilip ona göre davranan kadınlar da var. Erkeklerin gördüğü şiddete karşı çeşitli kampanyalar yürüten ManKind’ın en önemli çalışmasıysa erkek öğretmen eksikliğini gidermeye yönelik faaliyetler. Yetkililer kadın öğretmenlerin erkekleri küçük yaşlardan itibaren sindirerek çekingenliğe sebep olduğunu söylüyor.

Şiddet gördüğünü düşünen erkeklere tavsiyelerse şöyle: Kendinizi suçlamayın. Başınıza gelenleri günlük şeklinde yazıp daha sonra okuyun, o zaman da şiddet olduğunu hissederseniz bunu partnerinizle konuşun. Kendinizi korumaya çalışın. Yaralanırsanız fotoğrafını çekin, bunu unutturmayın. Hastane ve polise başvurmaktan çekinmeyin. (Yaşam Servisi)


...........

20/02/2009. Ben.

Şiddet uygulayan erkeklerin yüzde kaçı, kadınlar tarafından şiddete maruz kaldıklarından ve kaldıktan sonra bunu yapıyorlar, bunun araştırmasını da “artık” yapmak lazım…

Kitabımda böyle bir bölüm var; kadın şiddetini anlatan; bir yerinde aynen bu yukarıdaki gibi, erkeğe uygulanan şiddeti konu edinen bir kitaba değiniyorum, bir kadın tarafından yazılmış; bir de, o kitabın, yine Radikal'in kitap ekinde yayımlanan tanıtım-eleştiri yazısına, yine bir kadın tarafından yazılmış; ve şu yorumu yapıyorum:

Erkeğe uygulanan şiddet konulu kitabın tanıtım yazısı, kitabın ikinci baskısına, kadın şiddeti örneği olarak eklenebilir…



Not: Bu metinin başlığında sanal reklam uygulanmıştır...

Salı, Şubat 17, 2009

Issız Ada

Birbirleri için yaratılmış kadın ve erkek ayrılırlar.

Adam istemiştir ayrılığı.

Ama sonra pişman olur, anlar ve döner...

Ama bulamaz kadını.

Ada’dır kadının adı; ıssız Ada da diyebilirsiniz… Issız olan odur; çünkü kayıptır…

Hayatının Adamının ondan ayrılışından sonra, hem de daha senesi dolmadan başka bir erkeği kıyılarına almış kayıplara (çoluk çocuğa) karışmıştır Ada, kolayına kaçmıştır…

Evlilik teklifini ne zaman kabul etmiştir Ada? Adam, lokantasının müdürünün evliliğini kutladığı günlerde, belki de tam, o gece o saatlerde… O sahne filmde bunu anlatmak için vardır, yoksa gereksiz bir ayrıntı olurdu: 3-4 yıl sonra 3 parmağını göstererek yaşını söyleyen müdürün çocuğuyla Ada’nın kızı aynı yaştadır…

Beklememiştir Ada; “anlamazdın anlamazdın” şarkısı Ada’ya söylenmektedir; “kadere” ve Ayrılığın Sevdaya Dahil olduğuna inanmayan Ada’ya…

Son sahnede ondan uzakta donduğunu anlayıp dönmek istediği Ada’yı, bulmaktan umudunu kesmediği Ada’yı 3-4 yıl sonra bulup da onun evli olduğunu öğrenince yalpalar Adam; sadece o zaman; “Zor be anne, çok zor anne” dediği halde yaşamını kabul etmiş ve gülerek yaşamaktadır; esas bu son, ona zor gelmiştir…

Ada arkasından bakıp ağlarken anlamış mıdır hatasını; her gözlerini kapattığında aldattığı kocasıyla ilişkisinin Adam’ın ilişkilerinden daha “ahlaklı” olmadığını…

Aşksız Evlilik: Issız kalabalık…

Salı, Şubat 10, 2009

Entelektül Perde

Bugün bir aydır kitabımı okuyan editör baştan yazın dedi kitabı…

Birkaç neden sıraladı; hiç anlamadım; ayrıntı yoktu; birkaç ayrıntı vardı ama ben onları özellikle yaptım demeye çalıştım; demeye çalıştım çünkü benim 3-4 yılımı belki daha fazlasını almış, defalarca kontrol edilmiş, 500 sayfaya yakın eserime “olmamış” diyebilen biri, editörlüğüyle ilgili en ufak bir eleştiriye katlanamıyordu; ki benimki onunki gibi bir eleştiri de değildi; yani biraz daha örnek vermek gerekmez mi demiştim, kibarca; evet kibarca; biraz gerçek cümlelerimi kursaydım, biraz daha Murat Sohtorik cümleleri kursaydım, her halde kitabımdaki günlük hayat faşizmi örneklerinden birini verirdi, elime; elimdekilerin en entelektüel olanlarını; çünkü cidden sıkı bir entelektüel metindi editör eleştirisi; ama altı boştu; bana anlatamamıştı; anlatmak zorundaydı çünkü bana yazıyordu; ama ben ona yazmıyordum, ona yazmak zorunda değildim, o ise benim yazdığım kişi olmak zorundaydı; yoksa anlayamazdı; anlamak zorundaydı; anlayamamış olmaktan korkmak zorundaydı; baştan yazın derken, bir hazinenin üzerini örtüyor olabileceğinden korkmalıydı; ama farkına varmamıştı; Tolstoy ile ilgili bugüne kadar söylenmemiş şeyler yazmıştım; Kafka’yı 18 yaşından önce okumanın insanın başını belaya sokabileceğini, kanıtlarla, yazmıştım; edebiyatçıların dinci lduğunu edebiyat dinine körü körüne, “büyük” yazarlara da peygambere tapar gibi taptıklarını anlatmıştım; bu tarz, edebiyatçıların kızacağı ama hayata yardımcı olacak metinler karalamıştım; kadın egemen bir toplumda yaşadığımızı yazmıştım; bunları algılamanın ve algılatmanın, eserin tarzı, üslup ve bunun gibi şekilselliklerle uğraşmanın bir kadının aklıyla değil bedeniyle uğraşmaktan farksız olduğunu anlatmıştım; romanım hayat diye bir metin yazmıştım ve onun roman olmadığını söylüyordu hiçbir neden göstermeksiniz, ama zaten o roman değildi hayattı; roman yazmaya çalışmamıştım ki; ayrıntılar yoktu; ama tek şey vardı; saygısızlık… Eğlenmişti; yargılamış ve cezayı kesmişti; eleştiri metnini okuyup her halde iyi hissetmişti; beni kendini beğenmişlikle suçlarken, ayrıntılara girermiş gibi gözüken ama benim metnimin neresi için söylediğİni anlayamadığım eleştirisi için kendini epeyce beğenmişti muhtemelen; kime yazdığını, bir insana yazdığını, bir yazara yazdığını umursamamıştı; muhtemelen arkadaşlarına falan yazmıştı; mastürbasyondu; ve benim mastürbasyonuma olmamış diyordu; mastürbasyon yaptığımı açıkça söylediğim halde hatta; ama bir yazarın ne yaptığından çok, iyi yapıp yapmadığına bakarsınız; yoksa karakterlerinin ruhuna girememiş yazarlar gibi, yazarının ruhuna girememiş bir editör olursunuz; yazar da geçer gider sizi; acaba üzerine mi alınmıştı; yani yanlış anlaşılmasın, yazarlıkla, erkeklerle ilgili söylediklerimle, belki kadınlarla ilgili söylediklerimle de, belki kendimi övmemle beğenmemle (kendini beğenmişlik tuzağın düştünüz yazmıştı) ilgili söylediklerimi üzerine mi alınmıştı…

O mu bu mu bildirmiyordu; beni eleştirenle ilgili hiçbir sağlam eleştiri yapamıyorsam, bence o da beni zaten eleştirememiştir; kendini göstermeyen eleştiri mi olur...

Ama kısaca şu kesindi; benim olan bir şeyle ilgili yazdığını unutmuştu, bu yüzden saygısızdı…

Sonra şu mail geldi; bir tanıdıktan… Ondan sonra bu entelektül perdeyi aralamak gerektiğine karar verdim…

Sevgili Murat,Şu anda o kadar heyecanlıyım ki, istemeden seni kızdıracak şeyler yazarsam beni bağışla. Çünkü, ben senden Duam dediğin Siyah Atlı Prensi bekliyordum. Hatta bir saattir sürekli yahooya bakıp geldi mi gelmedi mi diye beklerken, herhalde göndermeyecek, ben yine yanlış bir şey yaptım, üzdüm onu diye kendime kızıyordum. Duanı bekliyorken sen bana eserini gönderdin. Sen, bana emeğini, göz nurunu sen bana çocuğunu gönderdin Murat! Ben nasıl heyecanlanmam! nasıl ağlamam! senin bu büyüklüğün karşısında söyle bana! Ağlıyorum. Dosyayı kaydederken ellerim titredi. Elbette kitabını okumayı çok istiyorum, ama sen bana bir yazardan kitabının istenmeyeceğini, alınması gerektiğini öyle güzel anlatmıştın ki, bunu öğrendikten sonra "bana kitabını gönderir misin" demeye cüret edemedim, sana karşı küstahlık etmek istemedim. Sabırla çıkacağı günü bekliyordum. Sen bana en değer verdiğin şeyi okumam için gönderdin. Senin eserini henüz çıkmadan benim okumama imkan vermen benim için bir onurdur. Sana defalarca teşekkür ediyorum. Hala ağlıyorum biliyormusun, çok duygulandım, çok mutlu oldum. Allah yolunu hep açık etsin.Kitabını okumaya başlayacağımBu kitap yayımlanacak, okuruyla elbet buluşacakOnu, kitapçının raflarından elime aldığımda Hem gülümseyerek, hem de gözlerim dolarak aynı andaİşte diyeceğimBenim arkadaşımÇalıştıYorulduÜrettiKızdı kimi zamanAma yılmadıAzmettiveBAŞARDIBöyle bir gün yaşayacağıma inanıyorum.İyi geceler

Perşembe, Şubat 05, 2009

Ne güzel addır Ece!

murat selam

selam

nasılsın

fena değil

sana geçenlerde mesaj attım cebine, aldın mı

hatırlayamadım

peki ben hatırlatayım o zaman. sana verdiğim dvd'yi geri rica ediyorum

ha hatırladım ben seni hatırlamamıştım

senin liste çok kalabalık herhalde
şimdi hatırladın mı, hani yemek yemiştik

ben sana onu vermek için çabalamıştım ama sen pek umursar gözükmemiştin

nasıl bir çaba, ben fark etmedim
umursuyorum, benim için önemli bir dvd o
görüşmediğimize göre kargo mu daha kolay olur senin için, ya da maslağa yolun düşüyor mu

pek düşmüyor

o zaman adres vereyim
işin bitti herhalde değil mi, kopyalayacaktın

evet bitti

(adres veriyor) Yollamanda sorun yok değil mi

sanırım senin aldırman daha doğru olur

o ne demek

ben adres vereyim yani

muratçım, ödünç alırken geri vereceğine söz vermiştin
ayrıca sana yemek de ısmarlamıştım. 4 ytl için sorun çıkartmadığını umuyorum... öyle birine benzemiyordun

anlayamadım!!!

ben mi yanlış anladım
dvd sende olduğuna göre kargoya verecek olan sensin, ya da almak için geldiğin gibi vermek için de gel
üstüne mi yatmak niyetin senin

bence kelimelerine dikkat etsen iyi edersin ece... epey güzel konuşmuştuk ve hayata bakışımı anlamış ya da takdir etmiştin diye hatırlıyorum. bana böyle cümleler kurarken dikkatli olmalısın

ben şu anda sadece dvd'mi istiyorum... ödünç aldığın şeyi geri ver çünkü koleksiyonumun özel bir parçası o. çok ayıp ediyorsun, buna tenezzül edecek biri olmadığını umuyorum

sözlerine dikkat et dedim ama hala aynı terbiyesizliği yapıyorsun.
hemen bu konuyu burada kapatalım...
istersen adres veririm ve nasıl aldırmak istiyorsan aldırırsın.

sen kendi yaptığın terbiyesizliğe de bir bak istersen

oooo
beni dinlemeden sen suçlamaya devam ediyorsun.

peki murat ver adresi

bu durumda seni yasaklamak zorunda kalacağım.

dvdmi ver ve sonra yüzümü görme, sorun yok

bak ece aptalca cümleler yazıyorsun. terbiyesizdin şimdi de aptalca bana böyle hakaretler ettikten sonra bir de devam ediyorsun adresini ver demeye,
ben senden bu hakaret cümlelerini alıp bir de sana saygı mı duyacağım.

murat ne yapmamı öneriyorsun, boş ver saygıyı... ödünç aldığını geri vermek için nasıl bir yol önerdiğini söyle

dvd’ni parçalayabilirim ya da ihtiyacı olan başka birine verebilirim şu an bilmiyorum. seni hatırlatmaması için elimden çıkaracağım... ama sana vermeyeceğim kesin. en azından saygısızlığının cezası olur...

çok terbiyesizsin, bir de edebiyatçı geçiniyorsun
bende kartın var
kanyona gelip seni rezil edeyim gör

dvd senin sorunun, aylar önce benim de sorunumdu sana vermek istemiştim beni rahatsız etmişti bende kaldığı için ama sen pek ilgilenmedin, sonra konuşuruz dedin... şu anda benim sorunum değil. benim sorunum hakaretlerin. sen o konuda bişi yapmayı düşünüyor musun acaba...

ruh hastası HIRSIZZZZZZZZ
siktir git hadi, dvd’yi de kıçına sok

bu kayıtları saklıyorum ece. kimin hayasız olduğunun kayıtları... elveda...
kanyona gel istersen ama bir daha gelemeyeceğine emin olarak gel. kimin kimi rezil ettiğini görürüz... ama ben senin düzeyine düşmeyeceğim.



Sonra, mektubum:

oku terbiyesiz

Yarın cihangirdeki X kafedeki Y adlı barmene dvd’ni bırakıyorum.
Tatlı bir çocuktur dürüsttür bişi yapmaz dvd’ne.
Oradan alabilir aldırabilirsin.
Gündüzleri akşama kadar orada Y.
Tatil gününü bilmiyorum o güne rastlarsa...
Off bana ne yaaa
Hem hakarete uğra hem de kadını düşün...
Orada al...
Benden çıktı.
Hakaretlerin hala bende
Senin rezilliğin olarak...
Keşke daha değerli bir şey olsaydı da seni kelime kelime cümle cümle özür dilenmeye zorlayabilseydim.
Ve bu yazılı olacağından sen bile hatalıymışım diyebilseydin.
O zaman benim nasıl bir edebiyatçı olduğumu görürdün!!
Son kez elveda.
Sakın tek kelime daha etme.


Sonra, mektubu:

Senden çok özür dilerim, okudum konuşmamızı ve senden çok özür dilerim... dvd’yi istemiyorum. Çünkü bana hatamı hatırlatacak. İyi akşamlar.