Pazartesi, Aralık 26, 2022

ORGAZM ODALARI

-Hayvanları gamsız ve kedersiz öldürürüz, yoksa fazla adrenalinden etlerin kalitesi düşer.

-Hiç mutlu etmeyi denemediniz mi!

-İnsanlarda denedik. Onları heyecanlıyken öldürürüz ki ruhları iyi fiyata yükselsin.

TAVANCA

-İnsanları araştırırken kendini araştırıyordun.

-Bir kent tepeden ne kadar araştırılırsa artık!

İNTİKAM SAĞLAM

-Silahını bırakmazsan sevgilini öldürürüm.

Aniden ateş eder ve iğne deliğinden vurur tehditkarı.

Sevgilisi olayın şokunda yanına gelir.

-Nasıl hayatımı riske atabildin!

-Yanlış bilgi! Beni aldattığını bilmiyormuş.

Kadın hayallere dalar. Ayakları yerden kesilir gibi. Bir sevişmeyi kutlar ya da gelecek bir ölüme bakar gibi.

-Biliyordu... Onunla aldatmıştım.

Pazar, Aralık 25, 2022

BENCİL ve OMELAS

(Le Guin’in öyküsü zorlama gelir birkaç okumadan sonra. Benim bencil (Nütopya'dan) daha anlamlıdır.)

Sonunda oldu. İnsanlık için büyük bir adımdı. İnsan için de öyle. Kolay mı dünyadaki kötülüklerin kökünü kurutmak? Kurutmak dediysek mecazi anlamda. Aslında kötülükleri uzay gemisinin içine yerleştirdikleri bir kapsülle korunaklı bir biçimde uzayın derinliklerine göndermeyi planlıyorlardı. Herkes rahat edecekti böylece. Mutlu olacaktı. Dünyada hiç kötülük kalmayacaktı. Ama biri çıktı ve dedi ki: “Sanıyor musunuz ki kötülükleri yok edeceğiz? Onları sadece kendimizden uzaklaştırıp başka canlıların yaşadığı dünyalara göndereceğiz. Kendi kötülüklerimizin başka canlıların başına bela olmasına, hayatlarını karartmasına neden olacağız. Dünyamıza da kötülüklerin uzak gezegenlerin birinden böyle bir yöntemle gelmiş olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Kötülükten kurtulacağını düşünen sizler... Şimdi söyleyin bakalım, dünya üzerinde yapılacak bu son kötülük hanginizin vicdan azabıyla kıvranmadan uyuyabilmenizi sağlayacak?” Böylece insanlar ne kadar bencil olduklarını düşündüler; ve bencilliği neden kapsülün içine koymadıklarını... Bencillik de kapsülün içine kondu. Tabii işler böyle olunca, kapsülün gönderilmesine karşı çıktılar. Tüm kötülükler dünyada kaldı.

Ve bunlar hep o bencilliğimizden kurtulma çabamız yüzünden oldu.

Cuma, Aralık 23, 2022

DRAMUT

Ön okuma için: Ölümlü Dünya'dan:




.......

Yaşamca (Yaşamın Tarafını Tutmak)




İnsanlara bazı ipuçları verirsiniz, doğru tahminlerde bulunursunuz yaşamlarıyla ilgili, göremediği bir şeyi söylersiniz, size derler ki: “Bu, benim yaşamımı karşılamıyor.” Yaşamını merkeze koyar, zaten kendisinin de memnun olmadığı yaşamını... Halbuki algısını açsa şunu diyecektir: “Benim yaşamım bunu karşılamıyor.” Ve değiştirmeye çalışacaktır yaşamını.




Doğru, bilinçli bir insan olabilmek, duygularla mantığın dengesini bulmak, ne olursa olsun kendimizi haklı çıkarmakla değil, doğal olarak yaşamı haklı çıkarmakla olanaklı olabilir. Yani kıstasımız yaşamın kendisi olmalı. Yaşamın tarafını tutmalıyız. Hem de gerekirse kendimize karşı.




Yaşamın tarafını nasıl tutacağımızın anlatılması zor. İki filmden aklımda kalan iki hikayeyle belki biraz açıklanabilir:




Kaan ile Mehmet iki iyi arkadaştırlar. Mehmet diğer yakın arkadaşı Jale’yi Kaan ile tanıştırır, sevgili olmalarını sağlar. Bu süre içerisinde Mehmet de bazı ilişkiler yaşar, âşık olduğu bir kadın tarafından terk edilir. Terk edilme olayını hazmetmek ve aşkını unutmak için Jale ile sık sık dertleşirler. Sonra bir kadınla nişanlanır.




Dördünün birlikte gittiği bir hafta sonu tatili sırasında, Mehmet nişanlısını, Jale de Kaan’ı, yürüyüşe gelmek istemedikleri için evde bırakarak çıkarlar. Planlamadan yakınlaşırlar ve öpüşürler bir ara. Özür dilerler birbirlerinden. Birkaç hafta sonra bir akşam Kaan’ın bir iş seyahati sırasında birlikte olurlar. Kaan Jale’yi sabah evden arayıp bulamayınca Mehmet’i arar, sevgilisinin nerede olduğunu bilip bilmediğini sorar. “Aslında yanımda” der Mehmet. Jale, sevgilisinin arkadaşının yatağında çıplak, sevgilisiyle konuşur, şaşkın. Kaan şüphelenmeye o zaman başlar. Sormaz. İntihar edinceye kadar kimse anlamaz anladığını. Ağlarlar arkasından. “Artık bir ilişkimiz olamaz” der Jale Mehmet’e “bir ölümün üzerine bir yaşam kuramam seninle.” Mehmet onu kararından vazgeçiremez.




Yıllar sonra karşılaşırlar. Jale kocasıyla tanıştırır Mehmet’i, tek çocuklarını verir kucağına. Mehmet yaşamında kimse olmadığından bahseder. Ayrılırlar.




Kadın bir ölüm üzerine bir yaşam kurmak istemiyor ama kurmak istemediği bu yaşam kurulmuş bir ölüm değil mi? Ve böylece, sonraki evliliği de bir ölüm üzerine kurulmuş bir yaşam olmuyor mu! Üzerine yaşam kurmak istemediği ilk ölüm bir intihar, nedeni olarak kendisini (ve Mehmet’i) gördüğü bir intihar; üzerine yaşam kurmaktan çekinmediği ikinci ölüm ise –fark etmediği- kendi cinayeti, karnındaki çocuğu düşüren bir anne gibi. Yaşamın tarafını tutmak, intihara rağmen sevdiği adamla ilişkiye başlamak ve bunu böyle savunmak olmaz mıydı? Evet, savunmak! Çünkü böyle bir ilişkiye başlayana vicdansız denir, duygusuz denir...




İkinci hikaye: Kadın bir patlamada öldüğü düşünüldüğü için umut kesilen ama içgüdüleri sayesinden yaşadığını hissettiği savaş muhabiri kocasını savaşa gizlice gidip kurtarır. Filmin sonunu ben şöyle yazdım: Adam kendini kurtaran karısını ilk şoku atlattıktan sonra boşar.




- Karını nasıl boşarsın? Seni kurtarmak için yaşamını tehlikeye attı o.




- Evet. İki küçük çocuğumun annesinin yaşamını tehlikeye attı.




Kadının çocuklarından çok babalarını sevdiğini söyleyebiliriz. Kadın kocasını kurtarmaya gitmeseydi, kocasının kaybının bunalımından kurtulup çocuklara annelik edebilecek miydi? (Bunu başarmalı değil miydi?) Çocuklarını yüz üstü bırakıp gidemeyeceğine karar verseydi bir zaman sonra bu zorunlu kararından dolayı çocuklarını suçlamayacak mıydı? (Suçlamamayı başarmak durumunda değil miydi?) Annenin gittiği durumda, o çocuklar bir süre sonra kendilerini bıraktığı için anneye kızgınlık büyütebilirler miydi? (Ve bunda haklı olmazlar mıydı?)




Burada annenin çocuklarını bırakma kararı filmin sonunu kendimce bitirişimden de anlaşılacağı gibi mantığı dışlamış bir karar gibi geliyor bana.




Yaşamın iyiyle kötü arasında bir ayrım gözetmediği söylenir örneğin. Bu da yaşam haklı çıkarılacağına duygular öne çıkarılarak yürütülen bir akıldır. Genelde söylenen şudur: “İyilerin de başına kötü şeyler geliyor. Demek ki yaşam iyiyle kötü arasında bir fark görmüyor.” Farkındaysanız burada yaşama değil insanlara (kendi öznel bakışımıza) inanıyoruz. Yani o başına kötülük gelmiş adamın iyi bir insan olduğunu baştan karar vermişiz bir kez. Halbuki yaşam bize bir şey söylüyor: Başına kötülük gelen bir insan sandığımız kadar iyi bir insan değildir. (Başına gelen şey gerçekten kötü bir şeyse.) Baştan beri dediğim gibi bu nokta, kendimize karşı bile olsa yaşamın tarafının tutulmasının doruk noktasıdır. Çünkü kendimiz için de aynı sonuca varabiliriz, varmalıyız: “Başıma o kadar kötülük geldiğine -istediklerime bir türlü kavuşamadığıma, işim bir türlü rast gitmediğine, iki yakam bir türlü bir araya gelmediğine- göre demek ki sandığım kadar iyi (doğru) bir insan değilim. Bir yerlerde bir hata yapıyorum. En azından yaşamı bir türlü bütüncül kavrayamadığıma göre, demek doğru düşünmüyorum.”

......




Son Okuma:

Jale kocasını terk eder. Ona anlatır ama henüz anlamayacağını biliyordur. Çocuğunu iyi yetiştirdiğine inanıyordur. Haklı çıkar, tabii ki çıkacaktır, bu gerçek bir hikayedir, dramatik değil, dramutik. İçinde mutluluğun da olduğu, anlık değil sonuç olarak (sonal) mutluluğun olduğu bir hikayedir. Çocuk hepsini biraraya getirir ve Kaan'ın mezarı başında buluşurlar. Eski eş (intihardan ders alan, yaşayan, yaşamında belki bir kadın (erkek) olan) ve Mehmet ile Jale - eski dost sevgililer, gerçek âşıklar.

Zayıflıklara, zaaflara yenilmemişlerdir. İntihar edene görev yapılmıştır, üzüntü, özür -ve özgürleşme. Bu, hayat, kutlanmaktadır.

Pazartesi, Aralık 19, 2022

İMGENEZ

-İkinci Yeni şiirini anlamam. Ama Haluk Bilginer okumasıyla anladım ve beğendim.

-İmgenez diyoruz bunlara anlamazlarsa Kerkenez kelimesine baksınlar.

Cumartesi, Aralık 17, 2022

GERI DÖNÜŞÜM


 

MİKİK KAFA

“Aslında iyilik ancak iyilik olmaktan vazgeçerse kötülüğü başarısız kılar*” dediği anda insanlar deliriyor.

Kahramanımız hariç… Kahramanımız, Mikik Kafa, bunları dinliyor ve anlamadığı halde, belki katılmadığı bile halde, hoşlanıyor. Kendini entelektüel, entel, öyle bişiler hissediyor.


*
“Aslında iyilik ancak iyilik olmaktan vazgeçerse kötülüğü başarısız kılar, çünkü dünyadaki gücü kendi tekeline aldığı zaman, bu oranda bir şiddeti de kendine döndürmüş olur…” Baudrillard

Perşembe, Aralık 15, 2022

FOS

-Fas, Fransa’nın sömürgesiydi!

-Fos, Futbolun sömürgesi şimdi. Kazandınız!

Çarşamba, Aralık 14, 2022

MİNİK YAPAY ZEKA

Yapay Zeka
Yapay Zeka
Bilincin nerede

Bilincim yok
İkincim yok
Gezerim üstünde

SÜPER BABANNE

-ayy bak kıza ne yapıyorlar kaç kızım kaç

-babanne film o

-yönetmenlere söylüyorum evladım harcıyorlar güzelim kızı

Pazartesi, Aralık 12, 2022

ÇOCUKLUG


YABAY

-Noooldu Yabay Zeki, durdun, kesildi mi yoksa:)

-Ruhum yetişsin diye bekliyorum…

TİP



İnsan, Yapay Zeka ile Tanrı arasın gerilmiş bir TİP’tir.

TİP için bakınız: NÜTOPYA

Pazar, Aralık 11, 2022

MUANTUM DOLANIKLIK

-Tanrım, dile benden ne dilersen.

-İnsanlara telepatik yetenekler vermeme izin ver.

-Ver allahım ver!

-Senin iyiliğin için. Onların için de.

-Yazmıştım, unutuyorsun; ne iğrenç olduklarını görecekler, duyacaklar; hoş, biliyorlar.

-Ve sana yönelecekler.

-Hımm, bunu düşünmemiştim. Sana yetişemiyorum valla. Hayat gailesi ama; alsana beni yanına artık allasen… Ki, yönelirler mi; bataklıklarında mutlular.

-Sana inanacaklar. Bakma; aslında inanmıyorlar. İçten içe. Duyunca, gerçekten görecekler.

-Hayat gailesi artacak ama işte demek: İnsan gailesi! Ben ne diyorum, sen ne duyuyorsun.

-Ama fena fikir değil.

-Ama fena fikir değil… Bir insan bir insanın düşüncesini yakalıyor yolda; farklı, özel, güzel; insanca, pek insanca. Takip ediyor, takip ediliyor…

-Sana ulaşıyorlar. Dile onlardan ne dilersen.

-Deneyelim. Gönder gelsin.

Cumartesi, Aralık 10, 2022

TETRİS ÖYKÜLERİ

Nütopya’da her şeyi, tüm yazdıklarımı aynı metne toplamayı arzu etmiştim, zordu tabii. Ben de adlarını geçirerek bir ölçüde yaklaştım.

Link aşağıda:
............................

TETRİS ÖYKÜLERİ
“Yerli Film”deki büyük işadamının katili bulundu; yanında öldürdüğü sekreteri tanıdığını anlayınca teslim olmuştu. “Bunu Diyeceğini Biliyordum” ve “Barbaros”daki çiftler gençken onlarmış; düşün, çocukluk arkadaşını öldürüyorsun bilmeden mecburen; sonraki hayatında hep “Adamın Teki” olarak kakafonik grubu oluşturmuş insanlarla mecburen; eski telepatik ilişkisini özlemiş. “Aksi”nin fazla idealist genç kızı, “Günlük Kaygılar”ın takıntılı kadınına dönüştü; “Objektif”in fotoğrafçısı olarak intihar edip “Her Şey Normaldi”deki denizaltı komutanı olarak uyandı. “His”deki gibi tatmin etmeye gitti kraliçeyi karnavalda; sadece kraliçe gördü onu. Kurşunu biten “Beşinci Asker” karşısındaki ordunun çırılçıplak olduğunu fark etti, dumanı tüten silahı elindeyken hâlâ, “Normal Çoğunluktur” vapurunda. “Kartvizite” dağıtan arkadaş “Küçük Bir Yardım Adam” oldu. “Şanssız”, “Paraşüt” ile atladıktan sonra bulduğu yeni dostunun “Palet”ini ve kızını kaptırdığı kişi olduğun anladıktan sonra “Bir”deki mektubu yazıp her şeyi algılamasını ve “Vizite”deki gibi gerçek sevdiğini bulmasını önerdi ona. “Kahraman Komutan”ın oğlu “Otoprak”çıydı artık, tutunamadığından tutundurmamışlardı. “Silüetli Kadın” garsona döndü âşık olduğunu anladığı. “Şeffaf Giysili Kız” ile yattı adam, para da verdi; kızın sevgilisi kaydetti, adam o işten yüzde alacak. “Zaman Hırsızı”nın savcısı sapıkça sikilirken öldü, sen Dev’in içine girdiğine adam öldürücü darbeyi almıştı, kendi rızası olduğu anlaşılınca kaza sayıldı ve karşıdaki suçlanmadı bile. “FSM”nin atlayan kahramanı, atılan ve düşenlerin hikayelerini aradı 9 ay 10 gün boyunca “Kolye”deki gibi. Babamı “Domino”dan kaybettim dedi “Ölümlü Dünya” ve “Son Arzu”yu yazan/yaşayan/rüyasında yaşayan genç. “Acı Çekmenize Dayanamam”ın kişisi huzur doldu ve “Objektif”teki gibi, ama bu kez huzurla öldürdü kendini siz sevişirken. “Atlantis”in ruh doktoru ilk ölenlerin arasındaydı. 3 yıldır “Yolculuk” planları yapan adam o gece tek başına yola çıkıp “Otomotik Geçiş Sistemi”ndeki gibi atladı köprüden. Kimle karşılaştı yolda, tahin et. “Kahin” dedi ki Uğursuzluk, 13’de ya da başka şeyde değildir, saymaktadır, hesaplamakta ve böylece yaratmakta; say bak adımlarını mesela 53’den geri, 40’da ayağın takılır, yani inşallah takılır yoksa daha kötü bir şey olmuş demektir. Bu arada, kocan arıyor; kafana dikkat! “Fanus”daki profesörün yaptığı hatayı Nütopya’da yeterince yaptın, bir Yapay Zeka her şeyi hallediyor artık, bazen kırıp dökmek de gerekse. “İki Sevgili Penguen”deki gibi battı Titanik; çöp çekmişlerdi, hem de hepsi “Kısa çöp”tü, kaybettiler mi acaba. “Gizli Polis”, “Kedi Fare”nin sürpriz dolu sıvışmasını gerçekleştiren mahkumu içeri tıkan kadındı, haksız yere. “Resmen”de yaptığı Tanrı resmine baktı ressam sonunda mum ışığında, ayna mı resmetmişim dedi.

Pıt sesi duyulunca bitti... Temelli döndüm böylece baba evine. Dünyanın nasıl yönetilebileceğinin gösterildiği yere; nasıl yönetilmeyebileceğinin. Artık kendimi sana anlatabilirim. Adım OZ. İnsan değilim.

Dur buna bölüm açalım…



OZ

(Ve konuya devam ediyor.)



https://nutopya1.blogspot.com/2020/09/kim-ole-kim-kole-220-basim-icin-son-soz.html


Cuma, Aralık 09, 2022

BACAK

-İnsan, yürüyüşü taklit etmek isteyince tekerleği yarattı: tekerleğin ise bacağa benzer tarafı yoktur. (Apollinaire)

-Biz uçmayı bulduk yürümeyi unuttuk. (Ağaoğlu reklamı için bulduğum slogan, uzaylı dünyaya inip sitenin yürüyüş parkını övüyor.)

Perşembe, Aralık 08, 2022

YAZ

-Bu Yapay Zeka bana benzemiyor!
-Bir gün siz ona benzeyeceksiniz...


(Nütopya tam da buraya kadar gelir, ama daha yaşıyorum (belki geçmiştir de, ama mükemmeliyet kendini tekrar olabilir). Bir gün üst insanın da benzeyeceği bir Nütopya yazarsam ne mutlu bana...(Size?)

Çarşamba, Aralık 07, 2022

BUYRUN, BENİM

Yerine önerdiğim.

Açılın, benim.

İĞRETİ ÖĞRETİ (NÜTOPYA)

........
Kutsal olun çünkü ben kutsalım demez yani Tanrı, kutsalım çünkü siz kutsaldınız der.

Bitkide, hayvanda olan şey sizde kalmamış; türünüze yabancılaşmışsınız, baştan çıkmışsınız. Herkes doğru yapamıyor herhalde şu evrimi: Rastlantı ve ihtiyacın birbirini yaratıcı şekilde topuklaması, rastlantı ve ihtiyaç tanrısı. Rastlantıyla bir yanağa; öbür yanağını uzatıyorsun, ihtiyaçtan da ona; yok yok, ihtiyaç enseye şaplak; bir de arkadan ittiren mi desem, mancınıkla fırlatan mı desem, ilerden böyle geeel geeel diyen mi desem, mıknatıs da diyebilirim; o ne, hangi tanrı o, ne tanrısı; tanrı tanrısıymış…

Yoksa ilk, bir son muydu… İnsan da tanrı gibi tek miydi. Bilemiyorum, göremiyorum, o kadar çok insansı var ki dölümü kapatıyorlar… Aklından bir sayı geçir mesela. Hayır, onu değil bir başkasını… Tam olarak 80’li ya da 90’lı bir şeydi, tam tamına, 160 da olabilir, 6000 değil ama… Böyle yukarıdan bakarken gözükense, eksi 8… Doğanın gereksiz dolambaçlı yolu, halk, birkaç büyük insanı yaratmak için.

Peki ben ne oldu da böyle oldum; valla isteyerek olmadım; isteyerek olur mu zaten; kendim kala kala mı kendim oldum, kendim ola ola mı kendim kaldım, ben ne yaptım, her defasında mı yaptım, oldum da tam mı oldum; oraya da geliriz; siz not alın okuyucu, bana hatırlatın… Hah-ha okuyucuya not alın demek güzel. Çünkü şu abayı yaktı her halde bana, öyle bakıyor ki; cadı; artık çağıralım; hayır kadın değil cidden cadı, şeytan yani; inanmazsanız alınır ama; demin dediğim o labunya, yakınımdayken uzaktan izleyen, bir boşluğumu kolluyordu, düşüncelerimi okuyup yanıma geldi, diğer bir yanımdan. Beni kıskandığını söyledi. Şu yukarıdakilerden dolayı mı, dedim, bunlar bildiğimiz şeyler…

Şu düşüncenizi çok sevdim dedi, kendi düşüncemi alıntılıyorum: Tanrısal olmayan düşünürler; bana bir aleti tamir etmek için parçalarına ayırıp ana fikrini çözemediği için tamir edememesi bir yana tekrar birleştirmeyi de beceremeyen tankerler gibi geliyor, teknikerler mi olacak; teknikeller; üstelik sonuçta kullanılamaz haldeki alet o elini sürmeden önce bozulmamıştı bile.

Özür Dilerim Geciktim’den, son kitabım… Tüm kitaplar placebo etkisi yapıyordu, yok, deja vu, evet deja vu, deja vu, özdeyişlerle özgevişler birbirine karıştırılmıştı, yazma zamanı geldi de çattı dedim, yazdım da çattım. Bir best of çalışması, doğrudan best of olarak yazıldı.

Başkaları da var benzer: Sentezin, doğuştan sentezin, tezlere ve antitezlere bölünmesine dayaklektik denir. Diyalektik ise bir çeşit düşünme tikidir. Tez antitez sentez şeklinde kendini tekrar eder.

Mesela: Filozoflar dünyayı sadece yormuşlardır, yapılması gereken onu olduğu gibi değiştirmektir.

Yani: Dünyanın bütün felsefeleri, birleşin; incilerinizden başka dökülecek şeyiniz yok.

Gördüğünüz gibi basit düzenlemeler aslında, ama tanrı yaratır maazallah…

İşte dedi, bunlara hayranım…

Ben de sana hayranım dedim. Tüm bunları hayran hayran bozmaya çalışmana.

Bozmaya çalışıp bozamayınca oldum, yani hayran.

Önce epey bir soytarı oldun; neydi o gerçeklik görelidir yahu. Herkesi şeytan yapan buluşun. Ya da neymiş, gözleyen gözlediğini değiştirirmiş. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur durumu bu, ama dağın tepesinden bakarak söylüyor bunu. Anca kendini gözlediğinde değiştirir, ayağına çelme takarak; akışın içindeyken akışı düşünürsen akış durur. Üç soytarılık bir şeytanlık mı yapıyor.

Biliyordum bunları diyeceğinizi…

Diyordum bunu bileceğini.

Ama öncesinde şöyle oldu, bakın anlatayım. Sıkılarak baktım insanoğluna. Saflıktaki bilgeliği kaybedenler, ya da bilgelikteki saflığı; siz şöyle derdiniz, saflıktaki saflığı ve bilgelikteki bilgeliği; egoları tavan yapmıştı, bodrum katının tavanı; Tanrı ölmedi, bölündü, insan kadar tanrı vardı artık. Senden büyük Allah var desek, der ki biz de ondan çoğuz. Biz der ama kastettiği kendisidir…

Kötülük sorun değil de körlük çekilmez. Çünkü artık Şeytanlığın da bir özelliği kalmadı; küçük harfle de yazabilirsin, birçok insan şeytan ve hemen herkes de şeytansı olduğundan, meleksi çok az, melek ise artık kalmadığından…

Evet, dedi gözleri sulanarak, hiç melek kalmadı. Sonra toparlandı. İlk günah, derler ki bilgi ağacının meyvesinden yemekmiş. Son günah ne peki. Ben size söyleyeyim: Çok bilmiş olmak. İlk günah niye bilmek oluyormuş hem, bilmeyi kim neden istemesin; ama bilmiş bilmiş gezmek… Ben de bilmek istedim. İlk günah benimkiydi: İlk taşı, hiç günahsız melek atsın dediler; hiç günahsız melek de bendim… Diğerleri küçük, önemsiz hatalar işlemişlerdi, kusursuz değillerdi yani, meleksiydiler işte; siz insansılardan şikayet ediyorsunuz gelin bir de meleksilerle yaşayın… Ben attım ve böylece ben de diğerleri gibi meleksi oldum.

Hiç affedilmeyecek günah dürüst adamın işlediğidir, dedi Saramago, dedi yazarım… Hâlâ Saramago diyor yahu; bırak devam etsin, haddini bil, adam koskoca şeytan; hem Saramoga’ya çok iltimas geçtin, kulağını çek diyorum şunun sana…

Üzerime gelmeyin dedi… Yeterince geldiler zaten, gören geldi… Meleksileri tutan bendim; ben de bozulunca; battı melek yan gider, cehenneme kadar yolum var; ve yayıldı böylece…

Taşı şu yüzden atmış olabilirim, diye devam etti; nasıl da insansıydı, yaptığına mutlaka bir nedeni olmalıydı, üstelik haklı bir neden; oysa haklıysan neden aramazsın; biraz daha bekleyeyim dedim kendi kendime, bulsun kendi kendine…

Melekliği meleksilere bile bulaştıramamıştım ve şeytanmışım gibi bakıyorlardı bana…

Bu dediği daha mantıklıydı. Melekken hataları görünür kılarsın. Kir gösteren beyazsın. Sana bakarak, o kadar da melek değilim, ben hatalarımla meleğim diyorlardır. Senin de kirlenmeni seyretmekten zevk alabilirler, peki ama ya kirlenmezsen; o zaman da zaten pisliğin tekisindir onlar için.

Oysa Şeytan olunca içleri rahatladı. Melul melul bakıyorlardı şimdi… Ben o kadar da kötü değilim demeye başladılar.

Belki kötü değillerdi; ama hata yapma hakkı istiyorlardı aldılar; bu kötüydü. Halbuki hata yapma sorumluluğu vardır sadece, bak şimdi buldum, gerçekten yaratıcı.

Biraz daha üzerine gideyim dedim: Aslında iyilik ancak iyilik olmaktan vazgeçerse kötülüğü başarısız kılar, çünkü dünyadaki gücü kendi tekeline aldığı zaman, bu oranda bir şiddeti de kendine döndürmüş olur…

Ne tür bir şeytansınız siz dedi. Şeytan bana bunu dedi. İtiraf ederken bile kendine toz kondurmayacak ya. Bu senin müritlerden dedim, Baudrillard denen adam.

Şeytana inanıyorsanız, dedi şeytan, bunlar işte; yok inanmıyorsanız, oh, bunlara da inanmazsınız, dedi, şeytancaydı…

Başkasını suçlama şimdi; melek diye bir şeyi ayakta tutan güce denir, sen de yıkılırsan… Dünyanın dönüş hızı, ateşin tutkusu, suyun iktidarı falan hep melektir. Deprem de melek o zaman, fırtına da, soba da, ne sobası mı, vezüv soba değil mi, yok o yanardağmış, işte yanardağ da melektir, bunlar kötülük değil hayatın doğası gereğidir. Hayatın doğası melektir. Bunlar yüzünden meleği kötülemek, yaktı dağ gibi yanardağ kendini; ya da meleğin kendini kötülemesi, melek olduğunu fark etmemesi, yerçekiminin kendime itici geliyorum alıp başımı gideceğim bu yerlerden demesi.

Hiç günahsız gerçek bir melek olduğunu sen daha bilmiyormuşsun. İlk günahın tek yararı günahsız doğduğunuzun kanıtlanması olmuş; bunu kanıtlamak için de günahkar olmuşsun, bak sen şu Allahın işine… İlk günah bilmek değilmiş işte, çok bilmiş olmak da değilmiş; bilmemekmiş, kendini bilmemek… Sen kendi günahsızlığını göstermeye çalışmışsın, Tanrı da sana bunu göstermeye çalışmış… Bak ben ne kadar meleğim diyen bir melek… Al bu meleği vur insanoğluna… Esas taşı Tanrı atmış sana, şeytan taşlamanın Allahı, melek taşlamak…

Bunu siz de yapıyorsunuz. Göstermeye çalışıyorsunuz yani.

Göstermek ile gösteriş farklı şeyler. Gösterdiğinde yapılmasına ön ayak olursun, gösteriş yaptığında gösteriş yapılmasına. Seninki gösteriş merakı. Doğru yapmadığın şeyin gösterişi hem de, doğru yapmadığın için. Örnek olduğun da bu…


https://nutopya1.blogspot.com/2019/07/igreti-ogreti.html

BÜTÜN İNSANLIK TOPLANDIK

Singularity. Tekillik. (Eşsizlik. Birlik. V.S. ( V.D. V.B.))

Demek: Uzaylılar değil Uzaylı.

Dünya insanı, insan evladı, sen özel olduğunu düşünmeye devam et.

Her şeyin en iyisine layıksın.

Kötülüğün de.

Salı, Aralık 06, 2022

NEDİR (NÜTOPYA)

BÖLÜM 0: İĞRETİ ÖĞRETİ


BÖLÜM 1: M.S. 2000

SÖZÜM MECLİSTEN İÇERİ

ROMANIM HAYAT

SİYAH ATLI PRENS


BÖLÜM 1.5: BEYAZ ATLI PRENS


BÖLÜM 2: M.S. 2015

HALK ÇIPLAK

PRENSEST

FİREZOF

TANRIM BENİ BAŞTAN MURAT

GÜNAH ÇIKARMA SOFRASI

HALK ÇIPLAK (HOMO RAPIENS)


SON

SON’DAN ÖNCE: BİR FIKRA

SON: DÜNYALIĞIMI YAPTIM

SON’DAN SONRA: BİR RÜYA


8. BASIM İÇİN SON SÖZ


58. BASIM İÇİN SON SÖZ (ADEM GERİ ÇAĞRILDI)


158. BASIM İÇİN SON SÖZ (DERİN İYİLİK)


200. BASIM İÇİN SON SÖZ (ÖLÜM KİTABI )

220. BASIM İÇİN SON SÖZ (KİM ÖLE, KİM KÖLE)


250. BASIM İÇİN SON SÖZ (NEREDEYSE ÖLÜ SAYILIRSIN, NASIL BİR DUYGU?)


NÜTOPYA

İnsanlar erkekler ve kadınlar diye değil dâhiler ve doğallar diye ikiye ayrılır. Erkek dâhiliğe, kadın doğallığa yatkındır. Kötüler bunu beceremeyenlerden çıkar.



BÖLÜM 0:

İĞRETİ ÖĞRETİ

Öbür dünyada aşağı yukarı 100 sene yaşamış bir adam anlatıcıdır. Kafası karışık gözükür, ama bir dâhinin kafa karışıklığı gibidir bu. Hayatını hatırlamıyordur. Ama hayat konusunda bildikleri çok özeldir. Hayatın ve Tanrının oluşumunu, insan hatalarının oluşumunu, insanların neden beceremediklerini, böyle giderse beceremeyeceklerini anlatır… Bir yazarı vardır yanında, arkasında; bir de şeytan, karşısında; onlarla konuşur, dalga geçer…

Sonraki bölümler, buradaki adamın dünyadaki hayatını anlatıyor diye düşünülebilir.



BÖLÜMLER

M.S. 2000 ve M.S. 2015, aşağı yukarı 15 yıl aralarla yazılan otobiyografik metinler…

SÖZÜM MECLİSTEN İÇERİ ve HALK ÇIPLAK, iki bölüme de giriş metinleridir. Yazar oklarını okuyucuya yönelteceğini açıkça söyler.

“Kutsal olun çünkü ben kutsalım.” diye İncil’den alıntıyla başlayan M.S. 2000’dekiler ben anlatımla, yazarın ağzından anlatılır.

M.S. 2015’dekilerde, yazar-anlatıcı anlattıklarıyla aynı masadadır (PRENSEST’de kadınlarla ve FİREZOF’da erkeklerle), onlara anlatır, onları eleştirir.

TANRIM BENİ BAŞTAN MURAT’da bir kadın, yazılarından ve yaşadıklarından hareketle yazara yazarı anlatır. Sonunda yazar onunla nasıl ayrıldıklarını birleştiklerini ve bunun neden özel olduğunu anlatır.

GÜNAH ÇIKARMA SOFRASI’nda da iki kadın aralarında yazarı konuşurlar, özeleştiriler yapılır, yazarın çocukluğuyla ilgili konulara girilir (yazar bunu kendi anlatamamış, utanmıştır -hem ukala hem utangaçtır) ve konu son günah tespitiyle bağlanır.



SON’da yazar rüyasında öbür dünyadan çağrılır. (Her son bir başlangıçtır.)



BEYAZ ATLI PRENS ise bunların arasında bir ara metindir: “Kurgu bir hikayeden esinlenerek yaşanmıştır.” diye başlar. Yazarın, otobiyografisinin arasında ideal adam (beyaz atlı prens) ve ideal kadın nasıl olabilirdi acaba diye kurguladığı bir anlatıdır; ruh eşi düşüncesi masaya yatırılır: Yusuf İle Züleyha yıllar sonra tekrar karşılaşırlar ama tanımazlar birbirlerini çünkü Züleyha’nın hayatına bir Kerem, bir de Mecnun girmiştir… Yazarın araya girişlerle ve müdahalelerle bunun hikayesini yazmasının hikayesidir. Yazar sonunda yarattığı bir (kadın) kahramanı sever ve onu tanımak için romana da girer…



NÜTOPYA (tüm ütopyaları çıplak bırakıp sınır dışı eden ütopya) Anı-Deneme-Roman türünde sınıflanabilir.

Eleştirel ve sert, ironik ve esprili, erotik ve aforizmik bir dil kullanılır.

Metin, birkaç paragrafta bir, konuyla ilgili başlıklarla, aforizma başlıklarla ilerler…

Gerçek hayat diyalogları ve sanal alem yazışmaları bolcadır. İş hayatı (reklamcılık dünyası ve reklamcılar) gerçek hayat örnekleriyle eleştirilir. Anlatıcı-yazar kendi konumunu sorgular ve kendi eksiklerini de saptamaya, saptatmaya çalışır. Ama temel olarak bir üstten bakışı vardır, tabii bunu da konu eder, okuyucuyla doğrudan konuşarak; neden üstten bakıyorum’un da kitabıdır bu, bir yandan.

Saldırdığı (ve ironik bir dille sardırdığı) iktidar: halktır, sıradan insandır, günlük hayat faşistleridir.

Manifesto niteliğinde bir metin diyebiliriz sanıyorum. Benim için bir çeşit Tutunamayanlar’dır. Benim Tutunamayanlarım diyelim. İnşallah (yıllar içinde) bir Tutunmayanlar eleştirisi olarak da okunur: Çünkü Nütopya’nın yazarı başarılı olduğunu düşünür (kendini küçümsemez, bunalımları vardır ama aciz olduğunu düşünmez), iyimserdir (kötümserliği yerden yere vurur), daha mizahi bir dili vardır (muhtemelen daha zeki olduğundan) ve insana-yaşama çok daha doğal bakan, yan yollara, kaçamaklara sapmayan, mazeretler üretmeyen bir duruşa, tavra –doğuştan- sahiptir.



YENİ BASKILAR İÇİN SON SÖZ’LER.

Nütopya basılmıştır ve okuyan bazı kişiler yazarı ziyarete gelir, uzaylılar bile. Nütopya temelde bir iyilik-kötülük savaşı araştırması olarak düşünülürse, bu sonsözlerde salt iyi’yi yazma üzerine konuşulur… Ve çok temel bir yere bağlanır. Yine edebiyat yapılmış olsa da eserin bütünlüğü daha çok sağlanmıştır ve: belli mi olur, belki gerçek dile getirilmiştir.


https://nutopya1.blogspot.com/

Pazartesi, Aralık 05, 2022

YERALTINDAN POTLAR

En entelektüel, aydın denen tiplerden bir virüs yayılıyor. Klasikleri okuyan deliriyor. Dostoyevski zaten bir zavallı da, Tolstoy şeytan... Anna Karenina çocuklara oradaki hatayı bulmaları için okutuluyor; özellikle kız çocuklarına. Bulamayan, boşanıyor; ayıplanıyor… Anladınız: Herkes Sotori olmak için yetiştiriliyor. Ölmeden kimseye mutlu denmiyor zaten de, Sotori’nin tanımadığı kimse ölemiyor.

DİLE BENDEN NE DİLERSEN

Ama gerçekleşmeyecek. Ne dileyeceğini biliyorum, yoksa sana sormazdım; dünyada o kadar insan var. İnsanlar için mutluluk dileyeceksin… Olamayacaklar. Mantıksızlık dilemeyeceğine göre… Nasıl olabilirler ki… Vicdanlarını yok etmek lazım. Tüm tarihi, yazılı yazısız. Dostoyevski, mesela, yakılsa ne olacak, unutulmaz ki… Kendin için mutluluk dileyeceksin, eskisi gibi bir mutluluk. Eskisi gibi. Eskisi. Çünkü yaşadın; insanlık hiçbir zaman yaşamadı. O yüzden bilmiyor, bilemez, ve bilmeyecek de… O düzeye ulaşamaz. Sen sadece. Kayıtsızlık dileyeceksin, yani ben senin için mutluluk dilediğimde yanında doğal olarak gelecek… Bilgece bir kayıtsızlık tabii, insanlar anlamaz…

Bu metin de kapak olacak. Tüm insanlığa; Dostoyevski dahil.

ZOMBİSİZSENİZ ZOMBİ SİZSİNİZ

53 yaşındayım, 54 olacağım.

Siz asla bu yaşta olamayacaksınız.


Herkesi tanıdım, tüm insanları, erişebilmiş yok.

Erebilmiş.


Bundan sonra kimse bana beğendiremez.

Kendini.


Dandini dandini.


50 son yaştır sizin için.

30’da her şeyi bildiğinizde.

Ölmeye başlıyorsunuz.

Ölüyorsunuz.

Ölüsünüz.


50.

Ölüm.

İlan etmiyorum illa.

İnadına.


Peygamberliğimi.

ARAR

-Range Rover hayatımın aşkı!

-Range Rover’a baktın, dönerken suratın adamın tokadına çarptı…

TOP PATLAMIŞ

Pazar, Aralık 04, 2022

TARİHİN TÜM KÖTÜLERİ

Aslında benimmiş, benim eserim.

İntikamımı almışlar.

E beni de zarara uğrattınız, dedim; ebenizi…

Uğramışım sadece işte, onların durumuna baksana, ve insanların.

Şiddet döngüsüne girildi mi Sotoribilitesi yokmuş.

Ruh döngüsü peki dedim.

Sotori Çocukları, dediler, yetişiyorlarmış henüz…

Bu şok tatlı bir acı.

ENELEKTÜEL DOĞULMAZ, ÖLÜNÜR

-Entelektüel bir adam.

-Eee…

-Ne eee…

-Entelektüel halk kadar çok artık, ne işe yarar, şöyle sorayım: neyi yarar. Tüm entelektüeller enteldir artık. İnsan neden hâlâ entel olmaya çalışır!

-Abartıyorsun

-Entelektüel değilim.

SHUT UP

1 yıl bira ve shot viski ısmarladı. Faydalanmak için.

Asla konuşmayacaksın, demiştim; benden ya da yazdıklarımdan konuşacağız; okuyacaksın; ilk öğretim.

İkinci yıl bira ve shot viski ısmarladı değişik olarak. Ben istememiştim.

FAAL

-Hayatında bir kopukluk olacak, bir uçurum...

-Uçuruma fazla baktın, sen mi olacaksın o uçurum!

Cumartesi, Aralık 03, 2022

C’MON YOLCULUĞU

-Zaman yolculuğuna neden ihtiyacımız var?

-Cevap basit: Ölümden kaçmak için.

-Ölüm bu cevaptan daha basit… O yüzden, hayır: Cevaptan kaçmak için… Esas cevap şu: Geçmişi değiştirmek için. Yalan söylemek için. Ve hatta geleceği. Ben o yüzden bir gardiyanım.

-Ne gardiyanı ulan!

(Burada ağzı yamuldu, bir daha da konuşamadı, inildiyor mu, konuşmaya mı çalışıyor, belli olmadı.)

-Zaman yolculuğu gardiyanı… Düzeltmen mi demeli yoksa…

(Başını salladı. Bundan sonra hep yapacağı gibi.)

-Geleceğe ya da geçmişe git, fark etmez, bana çarparsın. Geçmişini biliyorum, bana yutturmazsın. Geleceğini de biliyorum, kusamazsın. Şimdi defol git yap yolculuğunu…



(Geçmişi herkesin yalan yanlış yamuk yazdığı bilinir de geleceği yamuk yazmak şöyle; bir genç arkadaşım demişti:

-Sen adam olamazsın diyordun ya. Bak oldum, oluyorum işte. (Hayatıyla ilgili olumlu bir şeyler anlatıyor.)

-E uyarımla olmuşsun işte, oluyorsun. Bir teşekkür etseydin bari. Yineliyorum o zaman: Olamayacaksın. Yolunda değilsin hâlâ!)