Salı, Mart 31, 2009

“Seçimle ilgilenmiyorum, meçimle ilgileniyorum!”

MSN’imdeki mesajım:
-Sizin gibi bilge birinin insanları sınıflandırmayacağını sanırdım!
-Bilge sınıflandırmaz değildir, yanlış sınıflandırmazdır.


KADIN
kime bu sözler?

MURAT
kim doğru alırsa.

KADIN
umarım alabilir o kişi

MURAT
kim alabilirse
almayanların da saygılı olanlarına saygılıyız

KADIN
ben karanlıklara saygılı olamam
gerçek saygıya haksızlık etmiş olurum
saygıyı gerçekten hak edenlerle aralarında fark olduğundandır çünkü !

MURAT
bunun benim yazdıklarımla alakası nedir

KADIN
yazdıklarınızı ortaya koyarsanız, o kişiye özel, birebir söylemezseniz ben ve benzeri hassas insanlara söz hakkı çıkmış olur
ben tecavüzcüleri ya da ülkemi geleceği çalanları, torunlarımızın bile altından kalkamayacağı borçları üzerimize yıkanları, yani hırsızları, rantçıları, eli kanlıları asla ama asla sınıflandırmam !
onlar bakın adları üzerlerindedir zaten !
tecavüzcü !
hırsız !
eli kanlı !
zaten icraatları ile sınıflanmış durumdalar !

MURAT
siz kime kızdıysanız onla konuşsanız. olayın benle ve yazdığımla ilgisini hala göremiyorum...
onlar!!!!
kim onlar

Tam bu sırada kadının MSN’indeki mesajı okuyorum:
“Nihat Genç'in dediği gibi bu halk Hüseyin Üzmez'leri seçti yine! inanamıyorum!!”

MURAT
yoksa sizin gibi diye başlayan cümlemi size diye mi okudunuz!!!!! olamaz......

KADIN
hayır elbette
ben sadece sordum ama siz öyle bi cevap verdiniz ki, çok ilginçti
insanı kaşıyan, irite eden bir cümleydi
hayır size demedim demek yerine öyle bi cevap seçtiniz çünkü !

MURAT
size demiş olmam mümkün değil ki... bunu anlamanız için söylemem gerekmiyor ki...
bakın şu an fazla benmerkezcil bakıyorsunuz...
tecavüzcülerle karanlıkla ne ilgisi var benim yazdığımın...

KADIN
neyse tamam o zaman
üzerine konuşmaya devam etmenin de o zaman bi gereği yok

MURAT
Konuşmamak için önce bir kusura bakmayın cümlesi almalıyım...

KADIN
bence onu önce ben almalıyım
genele yazmanız yanlıştı
çünkü benim yazdıklarıma sizinkiler bi cevap gibi oldu

MURAT
paranoyaklık olduğu açık...
özür dilemeyeceğim laflar kurarım...

KADIN
siz bana paranoyak diyemezsiniz
bu ne saygısızlık

MURAT
tekrarlıyorum kime kızdıysanız lütfen ona yazın... bana yazmayın...
benim genele yazılmış yazımı üzerine alınıp bir de genele yazamazsınız diyen, yazımla alakasız tecavüz vs gibi yorumlar getiren insana, mantık süzgecinde yazarım...
Ama mantıksızsa karşıdaki anlamayacak ve hakaret olarak alacaktır...
ben yine de bu yazıyı sonradan okuyup hatanızı algılayacağınızı düşünüyorum...
hoşçakalın

KADIN
bende hatanızı anlayacağınızı düşünüyorum !
güle güle

Bir dakika aradan sonra

MURAT
Yazım size değildi. Size olduğunu düşünmeniz paranoyaklıktır. genel bir mesajdı bu da oldukça açık ve doğal ve hakkım. Genele yazamazsınız filan gibi yasaklayıcı söyleminiz ise yasaklayıcı ve kaba, nihat genç de eminim böyle yorumlardı. Lütfen kime karşı olduğunuzu ve kimi desteklediğini bir kez daha düşünün...
inanın olayı uzatmak için yazmıyorum bunları. Ama şunu da diyeyim
seçimlerle falan zerrece ilgim yok.
umarım bunu da olumsuz yargılamazsınız
çünkü bu da sizi ilgilendirmez... tabi dostum falan olmadıkça... ki henüz değiliz... iyi günler tekrar...

KADIN
bence sizin bu yaptığınız daha kaba
karşınızdaki kişi haksız ya da daha başka olumsuzluk içinde olabilir, ama sizin tutum ve davranışlarınız haklıysanız bile bunu mazur kılmıyor ne yazık ki !
madem o kadar haklısınız, bunu sürdürebilecek bi tavır muhteşem olurdu !
ama siz anladığım ve sizin de sunduğunuz üzere hiç de öyle biri değilsiniz !
sanatçıları ben hassas bilirdim, ama siz hassas ve duygulu değilsiniz !
kusura bakmayın ama bende böyle bi kanı oluşturdunuz !

MURAT
Yani istediğiniz kadar paranoyaklık kabalık ve çılgınlık yapabilirsiniz ama ben
sizin gördüğünüz gibi bir insan olmak zorundayım hem de tüm bunlar karşısında...
inanın tayyipten bir farkınız yok...

MURAT
2. yargımı veriyorum sizle ilgili ve ikisi de burada yazdıklarınız kanıt olarak gösterilebilir...
ama siz sadece kanılardan söz ediyorsunuz...

KADIN
tüm bunlar dediğiniz siz yarattınız
ben burda bi şey sordum, siz tutup garip bi cevap verdiniz

MURAT
Yazımın size karşılık olduğu paranoyasından kurtulunca hiç de garip olmadığını anlayacaksınız...

KADIN
insanları kategorileştirmekti konu, bende fikrimi söyledim
ama siz inanılmaz BÜYÜK bir tepki verdiniz !

MURAT
garip ve büyük tepki... bunlar yalan... açın da okuyun
yalan söylüyorsunuz.
bu da 3. tespitim ve yine kanıtlarım

KADIN
bu arada ben Tayyip Erdoğansam siz de Saddam gibisiniz !
tam diktatik !

KADIN
bana kimse yalancı diyemez !
haddinizi bilin lütfen !
siz kaba ve inanılmaz yüzeysel birisiniz o zaman !

MURAT
mühim olan birinin demesi değil yalan söylüyor olup olmadığınız...
bana da herkes yalancı diyebilir ama değilim...

KADIN
o zaman kabul edin veya etmeyin hiç umurumda değil, size KABA olduğunuzu ve inanılmaz SİNİRLİ bir yapıya sahip olduğunuzu söylemek istiyorum !
ve söyledim de !

MURAT
hata yaptığına bu kadar inanmamak.... tayyipliğinizin kanıtı budur... devam etmeyin lütfen. sakin olun ve baştan bir kez daha okuyun ya da birine okutun...

MURAT
Sinirli olan sizsiniz.... ve bu da 4. ve kanıtlı....

KADIN
siz böyle davranarak beni itham ettiğiniz Tayyip benzerliğinizi kendiniz üzerinde asıl siz tescilliyorsunuz ama hiç de farkında değilsiniz !
bu çok tehlikeli !
yani kişinin kendi farkında olamaması !

MURAT
evet. katılıyorum.

KADIN
çünkü asıl hatalı olduğunu ve kaba olduğunu kabul etmeyerek ona benzerliği siz gösteriyorsunuz !

MURAT
ama başka birinin, yani benim, bu kadar farkımda olmanız da saçma...
Böyle olduğunu düşünmeniz de aptalca...
5. ve yine kanıtlı...

KADIN
objektif biri olduğumu herkes bilir !
bunu ben söylemiyorum !

KADIN
APTAL SİZSİNİZ !

MURAT
benim hayatım kendileri üzerlerindeki inançları yıkmakla geçti insanların... neden seçimlerle ilgilenmediğimi bir de bundan çıkarabilirsiniz...

Aşağıdaki ileti tüm alıcılara teslim edilemedi:
benim hayatım kendileri üzerlerindeki inançları yıkmakla geçti insanların... neden seçimlerle ilgilenmediğimi bir de bundan çıkarabilirsiniz...



Bir aptal seçim konuşması içine soktuğu için beni, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi: Bu kadın muhtemelen başbakana karşı oy verdi…

Neden ki?

Rahatlıkla onu, kimi olduğunu belirtmeden, bir metinde eleştirebilirim;
ve o, evet başbakanı güzel anlatmışsın der!!!

Bu yüzden işte; ben ne seçimle, ne onun seçimiyle, ne de saçlarının meçiyle ilgileniyorum (var mı yok mu bilmiyorum)…

Mesajımın da, muhtemelen onun da destekleyeceği bir düşünce olduğunu göremediğine göre, her halde meçli saçları gözlerinin üzerine düşüyordur; ya da kadın görüntüsü aklına…

Kadın görüntüsü, erkeklerden çok kadınların aklını karıştırıyor hahaha

Bu kadınların mantosuyla da ilgilenmiyorum, kadın parlemantosuyla...


Kadınlar da hayatları boyunca yüzde 47 ile iktidar olduklarını düşünür.

Ve onlar da bunu kaldıramaz.

Mağdurluklarını kullanmaktan, öne çıkarmaktan utanmazlar…

Ama, ne o kadar mağdurlar, ne de o kadar iktidar.

Ya da…

Erkekler de o kadar mağdur ve o kadar iktidar…

İşte; sanatçı hassaslığı ve duyarlılığı denen şey de budur...

Siz, hala, aptallıklarınıza ve kabalıklarınıza rağmen suyunuza giden politikacılara (politikacıları kastetmiyorum) “vermeye” devam edebilirsiniz.

Pazar, Mart 22, 2009

Kiralık Denize Sıfır Ford Siesta

Ayvalık Sahil Yolu'nda denize sıfır Ford Siestamız kiralıktır.
1,5 saatliği 7,5 TL.
İçecek-yiyecek servisi vardır.
Rezervasyon Tel: ....

Perşembe, Mart 19, 2009

HİS

Siyah parlak kadife örtülü büyükçe yatağa sırt üstü uzanmış çıplaktı kadın. Yatağı çevreleyen basamakları çıkan erkek de çırılçıplak.

Kadına yaklaştı. Ne kadar güzel bir vücudu vardı. Güzel bir vücut ve cesur bir yürek! Her türlü dokunuşa hazır. Sapkınlık dahil! Evet tabii, neden olmasın. Zevk verdikten sonra.

Normal sevişmeyle kadını orgazma ulaştırmayı denemektense yan yollar arayarak farklı olmanın getirdiği heyecanla şansını artırmaya çalışacak kaçamak bir aşık durumundaydı erkek. İşe önce göz temasıyla başlamayı istedi çünkü tensel temasın gerekmediği bu yöntemde uzmanlaşacak kadar az ilişkisi olmuştu karşı cinsle gençken. Gençken? Şu an neydi ki...

İlk genelev ziyaretini hatırladı, girdiği kadından çok, bekleyen arkadaşlarını memnun etmeyi düşünmüştü. Şimdi de ondan müjdeli bir haber bekleyen dostları vardı dışarıda... Cinselliğini rekabet temeline diktiğinde erkek, toy bir boğadan başka nedir ki arenada...

Hele böylesi bir kadının karşısında.

Heyecanını arkasına gizlediği gülümsemesiyle çapkın bir bakış fırlattı. Zırhına çarpıp parçalandı kadının. Kapalıydı göz kapakları.

Üzerine çıkan erkeğin becerilerini sergilediği sevişme boyunca da aralanmadı. Yattığı her kadında bir iz bırakmasıyla övünen abileri gibi biri olamayacaktı hayatı boyunca... Övünmek ya da iz bırakmak... Vücuduyla birilikte duygularını da okşamak gerekirdi iz bırakmak için. Övünmek için özel bir şey gerekmezdi... Yakışıklılığına güvenerek bakışlarıyla kurmayı düşündüğü yakınlığı, yaratmak istediği etkiyi bir kör ne kadar başarırsa o kadar başarmıştı şu anda. Sevişmenin sonlarına doğru kadının dudaklarında gülümsemeye benzer bir ifade belirir, iniltiye benzer bir ses duyulur gibi olmuşsa da, artık ümidini kestiği için sadece zevkine bakan erkek aldırmadı. İşini bitirdiğinde sportmence selam verdi hâlâ gözleri kapalı kadına. Kendi beceriksizliğinden vallahi değil, tuhaf bir kadındı bu. Seviştiklerini fark etmemiş bile olabilirdi...

Şimdi o inecek, ikinci bir erkek çıkacaktı. O sırasını savınca da üçüncü, dördüncü, onuncu, yirminci, yüzüncü...

Geniş hangarın tam ortasına, en uzak köşeden bile görülebilecek bir yükseltinin üzerine yerleştirilmiş, etrafı basamaklarla çevrelenmiş yatağa çıplak uzanmış En İyi Sevişen Erkek Yarışması’nın tek kişilik jürisi yarışmayı kazananı belirleyene dek sürecekti bu...


Hangarı dolduran onca çıplak erkek yarışmacıdan ikisi aralarında konuşuyordu.
“Böylesini görmedim...” dedi teki, “...gözünü açıp üzerinden geçen erkeklere bakmadı bile. Nasıl tanıyacak?”
Diğeri yarışmanın mantığını biliyordu: “Kazananı tanıması yeterli... ” dedi. “Böyle sevişen erkek kim Tanrım? diye gözlerini açtığında, adam belli olacak...”

******

“Zaten...” diyor bir dinleyici bulmuş olmanın coşkusuyla bilgiç erkek “...o hep yaşadıkları hayal dünyalarından uzaklaştırıp gözlerini açtıran erkekler ancak, kadınların kalplerini çalabilir. Erkeklerin gözleriyse hep açıktır. Zevkle ve teslimiyet duygusuyla gözlerini kapattıracak bir kadın, erkeğin kalbini çalabilir.”

“Ben seksin bu kadar karmaşık bir şey olduğunu sanmıyorum!” diyerek dudak büküyor genç olanı.

******

Bu bekleşme sırasında meydanı dolduran erkeklerin arasında dolaşıyorum. Maç girişinde bekleşir gibi sohbet ediyor, komiklikler, şaklabanlıklar yapıyor, birbirlerine havalar atıyor, fıkralar anlatıyorlar. Geçen yıllardaki yarışmalarla ilgili kulaktan kulağa aktarılan, abartıldığı belli ama bu yönü kimseyi rahatsız etmeyen hikayeler bunlar.

Bazı felsefelerin palavra olması gibi, bazı palavralar da felsefedir.

-Kadının üzerinden dolu adam geçti. Kadın bir yerde, durun, dedi. Bu beklenmeyen bir tepkiydi. Sonuçta bu yarışmalarda jüri üyeleri çok gerekmedikçe konuşmazlar. Ne gerek var ki konuşmaya!.. Ama bir şeyden şüphelenmişti kadın. Güzelim vücuduyla ayağa kalktı -bu arada göğüslerinin sarktığı gözümden kaçmadı- meydandaki kalabalıkta herhangi birine özellikle bakmamaya dikkat ederek gözlerini açtı: Meydan boştu. Basamaklarda tek bir adam vardı. Yalnızca. Kalakalmıştı basamakların ortasında. İniyor muydu çıkıyor muydu... Belki ikisini birden yapıyordu. Bir iniyor bir çıkıyor ve sonra bir daha iniyor bir daha çıkıyor. “Diğerleri nerede?” dedi kadın sinirli. İtiraf etmek zorunda kaldı adam: “Benden başka kimse yok!” Kadın onu tanıdı. Yarışmanın o yılki sponsoru! “Gözümüz açıldığında” dedi kadın “hep bir erkek tarafından kandırıldığımızı mı anlayacağız?” Yarışmaların iptal edildiği sene vardı ya.

-Bir seferinde de jüri skandalı yaşanmıştı, diye başlıyor bir diğer erkek. Çok da emin olamadığını söyleyerek yarışmayı tekrarlamasını istedi bir yarışmacıdan kadın. Ve sonra bir daha bir daha istedi ve bir daha. “Tam bilemiyorum, olabilir ama bir daha.” Çaktınız mı olayı!

Üst jüri bu adamı birinci ve tek ilan etti, jüriye de kişisel zevklerini işin içine kattığı gerekçesiyle bir dahaki senenin ön jürisine katılmaktan men cezası verdi. Üst jüri üyesi o kokanaların “Şu yeni nesil, ah şu genç nesil” diye paylarken kıskançlıkla dudaklarını ısırdıkları gözden kaçmadı.

-Geçen senlerde... diye ortaya atılıyor biri, bir arkadaşım kazanamadı ama başarı belgesi almıştı.
-Nasıl başarı belgesi? denecek olunuyor...
-Kadın tek gözünü açarak şöyle bir bakmış ona.

Abartılı kahkalarla kırılıyor ortalık.

-Benim sakar bir arkadaşım katılmıştı, diye başlıyor sonra yanına gittiğim gruptan biri. Dişlektir, gözlüklüdür, utangaçtır, ana kuzusudur. Bizim dalga geçmelerimize dayanamayarak şeytanın bacağını kırmak için katılmıştı. Nasılsa ön elemeleri geçmiş.
-E ne oldu. Kırdı mı bari?
-Kendi bacağını kırdı: Merdivenleri çıkarken ayağı takılmış. Kadın gürültüye gözünü açmış. Bizimki ayağının acısını fark etmemiş henüz, yerde gözlüklerini arıyor. Diğerleri onu havaya kaldırıp kutluyorlar.

-Bir seneki yarışmada jüri kadın “Ulan!” demiş içinden “Bunu tanıyorum bir yerlerden, yoksa bir daha mı geldi!” Gözlerini açmış, ne görsün? Kocası. Sevişmeyi yarıda kesmiş. “Sonraki gelsin.”

Kahkahalar kesilmeden bir diğeri başlıyor anlatmaya.

-Bir seferinde hiç unutmam Dünyanın En İyi Sevişen Erkeği’ne karar verdi kadın. Kalabalıktan biri itiraz etti. Bu deminden beri herkese mutlaka kendinin kazanacağını, ne özel bir erkek olduğunu ballandıra ballandıra anlatan, çevresine yarışmaya öylesine katılmış yaltakçılarını toplamış bir adamdı. Üst jüri hemen duruma el koydu ve yarışma durduruldu. İtiraz eden adam kadının yanına davet edildi. Adam kendinden önce çıkan dolu erkeğe taş çıkartacak bir gurur ve incelikle salına salına ve kasıla kasıla çıktı. Kısa keseyim; adamı yatırıyorlar kadının yerine, hadi diyorlar Dünyanın En İyi Sevişen Erkeğine, DEİSE olduğunu kanıtla. O denileni yaparken demin kasılan adam altta çığlık çığlığa...

İş bittikten sonra jüri başkanı tatlı sert bir ifadeyle sordu başka itirazı olan var mı? diye. Tanrı sizi inandırsın, demin itiraz edip de ikna edilen bağırmaya başladı. Önce ne dediğini anlamıyoruz, yine itiraz ettiğini tahmin ediyoruz. Gerçekten de adam bağırıyor, yumuşak, biraz kısık ama hala şehvetli bir sesle: Ay itiraz edin... Kesinlikle itiraz edin ayol... Defalarca itiraz edin...

Ve inanmayacaksınız ya da inanırsınız belki bilmiyorum ama o çıplak erkek kalabalığından azımsanmayacak bir azınlık bağırarak itiraz etti önce tek bir ağızdan sonra topluca, büyüyen bir yankı şeklinde: Ben de itiraz ediyorum... İtiraz etmek istiyorum... İstiyorum... Ben de istiyorum...

Başka bir grupta kadınlardan söz ediliyor: Jüri olarak seçilmediği için yarışmayı sabote eden bir seks manyağı kadından... Jüri olarak seçilmek için kendini 8 defa evlenmiş gösteren bakire kız kurusundan...

Dayanamayarak soruyorum:
-Jürideki kadını kim seçiyor peki?
-Geçen senenin birincisi.

Yüzlerce kadın başvuruyormuş her sene. Adamı düşünebiliyor musunuz? Kadınlar için neyse de erkekler için epeyce meşakkatli.

En sıkı palavralardan birisini anımsıyorum... Ama anlatamadan sıranın bana geldiğini haber veriyor anons. Takma adım okunuyor. HİS... İngilizce’de “onunki” “erkeğinki” demek biliyorsunuz. Kimseye söylemeyin; aslında Herkesten İyi Sevişen demek. Basamaklara doğru yöneliyorum. Kadının yanına çıkıyorum. Biraz dikilmiş, su ile dudaklarını ıslatıyor. Nedimeler orasını temizliyorlar. İlk günkü gibi!

-Bakın bu gerçek, diye konuya giriyor bir başkası, cidden gerçek. Bir yarışmacı, kadına onu “arkadan yapmak” isteğini sözlü olarak bildirmiş. Kadın birleşmenin başlarında bir şeyler hissetmiş, hayır hayır gülmeyin gerçek bir şeyler, hoş bir şeyler. Sonra giderek daha fazla emin olmuş, yine de işini bitirmesini beklemiş adamın... Kadın kendinden geçmek üzere olduğunu fark edip gözlerini açmış, başı dönmekte, kalbi hızlı hızlı atmaktaymış, başını çevirip adama bu nedenle bakamadığını sanmış ama birkaç kez deneyip de başaramayınca, sarhoşluğundan sıyrılmış, adamın onun dönmesini engellediğini anlamış. Kadının son ve en büyük orgazmı da adama birkaç saniye kazandırmış ve kendini zorla da olsa toparlayan kadın onun kalabalığa karışırkenki sırtını görebilmiş ancak. Senin benim gibi bir erkek sırtı!


Evet. Aşağı yukarı böyle oluyor. İsterse bulabilir beni hemen. Ama yapmıyor. “Demin inen” dese herkes bendim bendim diye galeyana gelecek ve karışacak ortalık; beceriksizsen becerikliymiş gibi gözük... Belki de başka bir şey düşündü, bilmiyorum. Ben ne düşündüm de böyle davrandım. Bilmiyorum! Eğer gerçekten istiyorsa beni bulacaktır... diye mi düşündüm?

- Sonraki adamı kabul etmiş kadın. Adam kadının içine girmiş, hem de çok acemice bir giriş, beceriksizlikten ya da heyecandan, artık bilmiyorum, daha ilk saniyeler oynanıyor, dikkat edin, kadın gözlerini açmış. Evet, demiş, işte bu... Adamı DEİSE olarak ilan etmiş. Bir dalgalanma olmuş kalabalıkta. Herkes birbirine bakmış. O kadar uğraşmışlar biraz önce, kıçlarından ter akmış, bırakın gözünü açtırmayı kadının ağzından bir oh duyabilmek için, bir o kadar da bunun için bekleyenler... Herifin biri, sen gel, birkaç saniyede... Ne idüğü belirsiz bir giriş. Nasıl ya? İtiraz etmişler.

Henüz denenmemiş bir dolu erkeğe, denenmiş ama seçilmediği için kadına kinlenmiş, gururuna yediremeyen bir dolu erkek de katılıyor, hiçbir şansları olmadığını bilenler de ön ellemeyi geçmenin şaşkınlığıyla bu kalabalığa karıştığında herkes itiraz etmeye başlıyor, evet, herkes.

Tuzağa düşmüş oluyorum böylece. Hangarın en uzak köşesinde gitmeye hazırlanan, kalabalıkta itiraz etmeyen tek tip olmamdan da kolayca görüp tanıyor. Herkesin uzağında tanıyor beni.

“Nasıl tanıdın?” diye soruyorum yine de ödülümü verirken. “Sırtından” diyor. “Çekip giden erkek sırtından...”

Cumartesi, Mart 07, 2009

Ne kaldı ki

Cioran:
"Doğudaki filozof felsefesini
uygulamakla yükümlüdür,
uygulama amacıyla felsefe yapar.
Entelektüel bir alıştırma değildir
bu.
Doğudakilerin yaşamları
ayrılmaz
bir biçimde düşüncelerine bağlıdır.
Doğunun aksine Batıda
hiçbir filozoftan aynı zamanda
bilge olması beklenmez.
Kaldı ki batıda bilge yoktur.
Felsefecinin felsefesi
yaşamdan çıkmamıştır,
yaşama göre de hazırlanmamıştır.
(Montaigne hariç, belki bir de Goethe)

Almanya’da düşünüre tepeden bakarlar,
buna karşılık filozof itibar görür:
Bir sitem kurmuştur, okunmaz olma ayrıcalığına sahiptir.”


Doğrusu "sistem" olacak;
bu, "sitem", güzeli...

Perşembe, Mart 05, 2009

Yazılarıma bayılmayın; ayılın!

1. Merhaba. Ben canan. Yazılarınızı okudum. Bir kısmını çooookk beğenirken, bir kısmı ile ilgili de çok ciddi soru işaretleri yaşadım. Terkidi yar ve ding dong yazılarınızdaki kadınlarla ilgili alıp veremedikleriniz beni şaşırttı. Tabii herkesin sorduğu bir soruyu sormadan edemeyeceğim. Oradaki erkek kahraman gerçek Murat mı?

2. Sana ilk mesajı yolladıktan sonra diğer başlıklar altındaki yazılarını da okudum. Tebrik ederim. 20 kadar yazı okudum ve sadece ilk ikisi kafamı karıştırmıştı. (romantizm başlığı altındaki ding dong ve terkidi yar). çünkü oradaki kişinin sen olduğunu düşünerek fikirlerini değil de hislerini yazdığını düşünerek tedirgin olmuştum. Hala da merak içindeyim. acaba gerçekten kadınlara bakışında böylesi bir çarpıklık var mı diye? Zira, diğer konulardaki yazılarına bayıldım. Ama diğer iki yazıdaki hisler senin hislerinse ne yazarsan yaz yazılarına bayılmam...

Pazar, Mart 01, 2009

Bir ilerleme biçimi: Yerinde kalmak

Samurayların hepsi öldürülür, hem de satılmış korkak eski samurayların da arasında olduğu japonlar tarafından, kardeşleri tarafından; samurayların ölen lideriyle omuz omuza bir samuray gibi savaşan amerikalıya sorar karaktersiz imparator; son samurayın, ustasının, nasıl öldüğünü; bana nasıl öldüğünü anlatın der amerikalıya...

Size nasıl yaşadığını anlatacağım der amerikalı...


Günümüz kadını kendini istediği gibi öldüremez; eğer ben nasıl yaşadığını böyle (yazılarımdaki gibi) anlatırsam...

Beni bir baba gibi görün; sorumluluk hisseden bir abi gibi; aşkı falan boşverin, gerçekten önemseyen bir sevgili gibi...

En doğrusu, en iyi öğrencisine hatasından kızıp ceza veren bir hoca gibi...

Sizi başka tarzda hiçbir erkek kurtaramaz...

Erkek egemenliğinde yaşamaya devam edersiniz çünkü; en kötü şekilde hem de; erkeksileşmiş bir şekilde...

Samuraysınız siz samuray kalın...



Not: Teşekkür ederim yorumlara; bunu yazdırdığı için bana... Bu yazı yorumlarda kalamayacak kadar güzel; güzel bir anafikir, önsöz...