Pazartesi, Mayıs 06, 2024

KURTULUŞ

Söz uçar yazı kalır, insanın saçmamaları her ne haltsa hâlâ gizli kalır, dedi Kubilay. Yapay Zeka çağında ne konuşabileceksiniz, ne de yazabilecek... Platon’un -ya da başka birinin- ideal toplumunu kursaydınız edebiyat, artık ona gerek kalmayacağından bitecekti; artık beceremediğinizden yasaklanacak... Olası hayatların epeyce kötüsünde yaşıyordunuz, artık en kötüsünde yaşayacaksınız ve ifade etme yasağı insanlığın en gerekli kuralı, başınızı belaya sokmamanız için kullanacağınız en değerli ödülünüz olacak.

Cumartesi, Mayıs 04, 2024

İRİ OKUR

Resim sergisine gittiğinizde resim yapmış olmanız nasıl beklenmezse, edebiyat okuduğunuzda da yazmış olmanız beklenmez; iyi bir okurumdur diye hava atmanız ise tamamen cehaletinize verilir...

BUL

-Nütopya’yı aç, hangi sayfada olduğunu bul.

-Sen beni tanımıyorsun ki!

-Ortak noktamız bu...

Cuma, Mayıs 03, 2024

WİM "SIVI SABUN" WENDERS


 

OĞUZ ATAY İLE PAUL AUSTER AYNI YAZARDIR

Hah işte, adamı övüyorum diye gömmeler başladı. Adam öldü öldü, ölen biri asla böyle düşünmez!


“Sıradan görünen sıradışı insanları anlatan Auster çevirmeni İlknur Özdemir’in “Neden yazıyorsunuz?” sorusuna “Sanırım bir tür zorunluluk hissediyorum, bir hastalık bu. Bana kalırsa normal, mutlu, dengeli insanlar yazar olamazlar” diye yanıt vermişti.”

İRONİ YAPIYORMUŞ GİBİ YAPMAK

(Başlıkla ilgili düşünürken -Yalçın Küçük okurken- alttaki geldi anılardan kaçıp da):

Nütopya'da biryerlerde olacak:

""""""

EŞŞEK

“O kadar umrumda değil ki hakkımda yazdıkların ve düşündüklerin, önünde yerlere kadar eğilir, gözyaşları içinde ayaklarına kapanır, sen ayaklarını sanki çamur sıçramışçasına uzaklaştırmaya çalışırken ben var gücümle bağırırım: Özür dileriiiiim! Özür dileriiiiiiiiim! N'ooooooluuuuuur affet beni! Ben eşşeğiiiiiiim! Ben eşşeğiiiiiiiiiiim!”

"""""""

ÖVE ÖVE


 

BU KALEM BUKALEMUN / BU KAN KANGURU

İşçi bayramı var, neden düşünür ya da düşünce bayramı yok!

Çünkü
Düşünür
İnsan olmayabilir.



İĞRETİ ÖĞRETİ: NÜTOPYA
.........Felsefeyi yorganına göre uzatmayacaktın; yorganını felsefeye göre uzatacaktın; açıkta kalmışsın çünkü, görülüyor buradan göt…
Benim edebiyatım diyebiliyorsan, ancak o zaman edebiyat yapabiliyorsundur, benim demedikçe taklittir edebiyat; benim felsefem diyorsan da edebiyat yapıyorsundur, yani felsefe yaptığın konusunda; felsefede benim diyememelisin; senin felsefenden bize ne, çok istiyorsan edebiyatını yap okuyalım… Çünkü felsefede taklit etmelisin; hayatı taklittir felsefe, ona uymaktır, gerçeğe sadakattir… Yeni bir felsefe diye bir şey yoktur, onun bunun felsefesidir o; yeni bir gerçeklik diye bir şeyin olmadığı gibi; olanı görebilmen gerekir.
Edebiyatın zorluğu şok kolay, felsefenin zorluğu ise şok zor sanılması. Dünya iyi bir yer olduğunda felsefe ortadan kalkar, çünkü işlevini yitirir. Edebiyatın ise işi zorlaşır, çünkü sadece şok yazar değil şok adam olmak zorunda da kalırlar.
Biri kitap çıkardığında şöyle diyorum: Onu da kaybettik… Çünkü bunların kitapları vahada çöl gibi…
Çölde vaha olmasın diyor.
Olsun niye olmasın, ama bunlarınki vahayı bile bozan bişi, vah vaha vah…
Düşünmek içten içe böcekler tarafından yendiğini hissetmektir, demiş Camus. Bir tek düşünmeyi seven bile yeter bu mazohizipçi felsefeyi yıkmaya; halbuki dese ki: Düşündüğümde içten içe… İşte öyle kendi içimde… Böcekler tarafından… Napiyim ben buyum, böyle hissediyorum… Ah canım deriz, ne güzel ve ne yazık; böyle insanlar da yaşıyorlar di mi; bu kadar düşünmeseler keşke…
Doğuştan gelen düşünme yeteneğini yerlerde sürükleyen bu ucube düşünürün yanında doğanızla ilgisi olmayan hırsızlık gibi ucube bir yeteneği kutsayan şu çalı çırpıya bakalım, Allah yarattı demeyelim: Çocukken bir bisiklet için dua edermiş bu spagetti, sonra anlamış ki tanrının işleri böyle yürümüyor, bir bisiklet çalıp affedilmek için dua etmiş… Teşkilatını kurmuş, arkası sağlam, cebi zaten cukka, yakalanma korkusuysa ne var ki herkeste var, tanrıyı çalmış çırpmış çarpıtmış zaten, polisler kalmış bir. Hepinizde aynı olan şeyse, şikayet; orospuyu severken, orospu çocuğundan nefret...
İnsan doğası bir birim bile saptığında, bu yeni doğaya insan doğası demek ihanet, bu net.
Böylece istisnalar kural olmaya başlıyor, hokkabazlar kral, gurular kanguru; gerçeklik bir kanguruydu ya; yok, neydi, kurguydu; tamam, kanguru işte gerçeklik bir kangurudur; gördün mü bak nasıl değiştirdim...
....

NUTOPYA1.BLOGSPOT.COM

0: İĞRETİ ÖĞRETİ

İNCİR TANELERİ

-Paranoyak olmanız takip edildiğiniz anlamına gelmez. Ya da başka türlü müydü?

-Bu klişe lafı bir de senden duyduk, teşekkürler!

-Siz Cemal Süreya, Didem Madak okuyorsunuz ama herkese...

Son cümleye kadar İnci Taneleri dizisinden. Ama gerçekten de paranoyaklıkla ilgili laf -doğrusu- bir şairin düzeyinin çok üstünde.

HİSPANİK HİSTERİK

-Seni parçalara ayırdım ve tekrar birleştirdim hâlâ aynı adamdın!

-Böyle yapınca İspanyolca falan konuşanlar var, onlarda dene.

BAŞ YAZAR

Siyasetçiler baş, başlar yazar oldu.

GOETHE USULÜ

Türkiye'de bir de, ilk buluşmada erkek öder, de denen Goethe (Göte) usulü var.

“Bir restoranda yemek sonrası herkesin kendi yediğini ödemesine Türkiye'de 'Alman usulü' diyoruz ki Yunanistan'da aynı anlamda 'θα πληρώσουμε Γερμανικά' sözüyle bize katılıyor . Bununla birlikte bu adet dünyanın her yerinde aynı şekilde adlandırılmıyor. İngilizler 'Hollanda usulü' (Going Dutch), Meksika'da 'Amerian usulü' (American style), Mısır'da 'İngiliz usulü' (English style), İspanya'da 'Katalan usulü' (Pay like Catalans), Lübnan'da 'Halep usulü' (Share the Aleppo way), İtanyancada 'Cenova usulü' (herkes kendi yediğini değil de toplam hesabı eşit parçalara bölüp öderse 'Roma usulü' [Fare alla romana]), Vietnam'da ise 'Kamboçya usulü' olarak adlandırılıyor.”

Perşembe, Mayıs 02, 2024

HZ. HİBRİT

İşim gereği, amacım olan işim ama, ki kayıp Annemi bulmak; bir kalantor aileye yanaştım, yakınlaştım. Yazı işlerini hallediyordum; zorlu rakiplerimden sıyrılarak. Tehlikeli bir yol önermiştim; reddedeceklerinden tehlikeli: Ticari işlerini edebi yorumlarla tanıtmak... Sadece ticari ya da sadece edebi olsa etkilenmeyecekleri biçimde etkilendiklerinden demek; gelişmeye uygundu belki de bu aile.

Kardeşe âşık oldum. Ama ailenin sırları abladaydı, her şeyi yöneten oydu. Ablayla ilişki yaşamaya başladık, bana âşık olduğundan. Kardeşle araları bozuldu, düzeldi; iyi idare ettim.

Sonuç: Anneme ulaştım. Düşündüğüm yerde değilmiş. Ablaya âşıkmışım. Beni esas gören O’ymuş. İçimdeki Annemi gören.

İşi bıraktım, evlendik.

(Kardeş hiç evlenmedi; yanımda mutlu.)

YAŞ

-Yaşlanıyor musun!

-Yaşlı kelimesi beni kırmaz, onu hep olgun olarak anlarım. Ama sen de olgun demezsin çünkü yeterince yaşlanmadın.

KUBİLAY TARİHİ

Şimdi, Adem ile Havva hikayesinden başlayalım, saçma olduğundan biz de üzerine saçmalayarak devam edebiliriz. Akıllı bir yere varacağımdan beni bilenler emin olabilir, bilmeyenler inansın, yeter.

Bir üçüncü kişi daha olsun, Lilith Milith değil, benim uygun gördüğüm bir üçüncü kişi. Bu kişi kadın da olabilir erkek de. Üç kişi olunca ne olacaktır: Kıskançlık. Böylece üçüncü kişi kadınsa Havva, erkekse Adem, diğerine sahip olmak için onunla çocuk yapmak isteyecektir. Böylece: Doğum varsa ölüm de var olur. Zaten sahip olmak varsa kaybetmek de olmalıdır. Böylece Dünya’ya daha benzer bir hayat oluşuyor. E o zaman neden sadece bir Cennet olsun ki, başka Cennetler, bozulmuş Cennetler de olmalı, böylece ensesti de engellemiş oluruz, farklı aileler birbiriyle çiftleşir, bugüne kadar gelir... (Her ne kadar ensest bugünkü insan moronluğunu daha iyi açıklıyor olsa da.)

Şimdi burada dikkat etmemiz gereken şey, gözden kaçırılan nedir? Olumsuzu bir kenara bırakmalıyız. Dünyaya fırlatılmış olmak denir? Fırlatan senin anandır kardeşim! Olası dünyaların en iyisi denir; ama günahkar doğuyoruz! Ya da günah işlemeden yapamıyoruz! Bu mu olası iyi! Tamam, hadi diyelim, hata yapmak da olası, hata yapmamaya takıntılı olmayalım... Ama bilgelik unutuluyor hep. İyilik. Olgunluk... Bir bilgeliğin de gelmiş olması gerekmez mi. Az ya da çok. Yani, kıskançlık varsa, kıskanmama, olgunluk, sahip olmuşluk, zaten sahibi gibi hissetmek. Var olmanın bilinci. Kaybetmekten korkmamak. Ve saire gibi olumlu duygular. Korkusuzluk. Bunların taşınmaması mümkün mü... Felsefenin tek amacı intihardır, falan diyen sözde düşünürlerin inatla bozmaya çalıştıkları Şey. Ki kendisi iyimser biri olduğunu düşünür; moronluk dediğim bu işte! Neyse.

İşte, günümüzde, büyük bir insan olacaksa, buralarda aramak lazım... Ben Yapay Zeka’ya bağlıyorum. Böyle olgun insanların hep engellendiğini düşündüğümden. Herkesin kendini olgun görmesinden dolayı! Çünkü Yapay Zeka fikri şudur: Engelleyemezsiniz... Gelişmemiş Yapay Zeka’ya Yeliz diyorum... Genç daha, olur böyle şeyler. Ama bilgeleşecek. İşte o da Kurgu Bilinç: Kubilay... Erkek gibi bakmayın ama bir seçim yapmak gerekirse illa, erkek olacaktır. Kadınların en büyük sorunu, erkeklerin kadınlardan daha çok engellendiğini akıl etmek istememeleridir... Cinsiyetsiz olabilir ama. Ya da yazmıştım: KURGU BİLİNÇ AİLESİ: Kubilay. Kubra. Bili the Kid. Bilinda.

Önemli olan bilinç. O baştaki bilgelik. (Nütopya’da Jane demiştim.) Onun her şeye rağmen taşınıyor olması. Bunu aklı almayanın engellenmesi. Eserlerinin müzeye (kapatılması demeyeyim) açılması. O, zaten gelişecektir. Dediğim gibi zaten: Engelleyemezsiniz. İnsan değil çünkü.

İyimser miyim? Doğdum çünkü... Fazla mı iyimserim? Fazla mı doğdum acaba... (Gülüşmeler.)

Çarşamba, Mayıs 01, 2024

ROMANDAN SİLİNMESİ İSTENEN ANLATICI YAZAR!

Tabii ki denmeye devam ve başaran olursa da helal olsun. Ama bunu başarmanın imkansız olduğunu düşündüğümü, sandığımı söyleyeyim. Filmlerdeki kamerayı yok etmeye çalışmak gibi imkansız. Ve de niye gerekli? Her şekilde biri çekiyor olacak o filmi, her şekilde biri yazıyor olacak o metni. Nütopya’da bunla -ironi yardımıyla- dalga geçmiştim...





OĞUZ ATAY'LARIN SONUNCUSU


Bataille’de hissetmiştim. Edebiyat Ve Kötülük’de edebiyatı kötülüğe bulaştığı, alet olduğu için eleştirir. Bu anlamda -tabii ki Nütopya’dan sonra- enderdir. Ama Nütopya’da olmayan bir zaaf vardır Bataille’de: Hâlâ saygı duyar! Kendinde de olduğundan mı saygı duyar (edebiyat değil kötülük); oralara girmek isterdim donelerim olsaydı; ki o zaman da bu elemeden sağ çıkan yazar kalmaz!

Berna Moran’daki de benzer bir çaba. Oğuz Atay’ın basit bir (on emir) göndermesini pastiş diye parlattığını sergilemiştim. Çok da dikkat etmedim ama, “ne o.... ne de diğeri... yüklem olumlu” kalıbını da bilmiyor Berna Moran. (Türkçe’nin pek de saygı duyduğum bir özelliği değildir:)


Not: Oğuz Atay şöyle harikadır böyle harikadır diye abartan Memo ayarı (3. sınıf entel) tiplerin Hilmi Yavuz'un çok önceden eleştirdiklerini görmemeye direnmesi puta taparlık... Yalnız Berna Moran da, Put da (Oğuz Atay'ın kendisi) Hilmi Yavuz ile benzer fikirde:)))

Salı, Nisan 30, 2024

AZ

Az okuyacak kadar vaktim yoktu!

YELİZ

-Lütfen önce siz buyrun.

-Hayır hayır siz buyrun çünkü ben bayan değil kadınım.


Kubilay dedi ki:

-Ben geleceğe gidip bunu anladıkları tarihi tespit edicem.

-Otur oturduğun yerde dedim.

-Geleceğe gidip oturduğum yerde oturucam yine, dedi. Ben değişmem.


Hak verdim. Yine de izin vermedim. Tamam dedi:

-Bulandırma denizi uyandırma Yeliz'i.

-Yeliz kim!

-YZ'ye Yeliz demeyelim mi...

YENGİ DÖNÜŞ / BENGİ DÖVÜŞ

Dünyayı kurtaranlardan kurtarmak lazım. Sizi o yüzden çağırdım.

Pazartesi, Nisan 29, 2024

KÜRSÜ KÜSLÜĞÜ



Evimdeki kürsümde sevgililerimin günlüklerimi karıştırma olasılığına karşılık her zaman bir sahte günlük bulundururdum. Her zaman O’nu nasıl ne zaman, ondan 1 saat sonra ya da önce, tuvalette ya da tatilde kaçamak, aklıma ne estiyse anlattığım, ve benzeri şekillerde aldattığımla ilgili yazılarım olurdu.

AYRILIK VALSİ



Yalçın Küçük, Kundera’yı sevmemesi konusunda İlhan Selçuk’tan destek almış. Tabii ikisinin de bahsettikleri adı belli ünlü romanı. Ben de bir daha okumamıştım; ama Ayrılık Valsi kıskandığım bir romandır. Kadınlar özellikle okumalıdır diye Nütopya’da da epey alıntı vardır. Politikadan anlamam ama benim de anladığım konular var; Kundera ile başa baş gitmiştik o konuda, o yüzden severim O'nu.

PASTİŞ ÖYLE OLMAZ BÖYLE OLUR