Cumartesi, Kasım 25, 2006

İnsan nasıl anlaşamaz? (2)

Gerçekten, insan nasıl anlaşamaz...

“Düşünce dediğin önyargıları düzene sokmaktır.” William James

*

-İnsanlar nasıl kuş avlayabiliyorlar, anlayamıyorum!

-Peki balık avı konusunda da aynı şeyi mi düşünüyorsun?

-Hayır canım, balık avlamak normal, ama kuş avlamak...

*

“İnsan hem akıllı hem partideyse içten değildir. Hem akıllı hem içtense partide değildir. Hem içten hem partideyse akıllı değildir.” (Hans Robert Jauss. Nazi dönemi için.)

Ahmet Ayşe’ye kırgın, çünkü Ayşe Ahmet’in en yakın arkadaşı Mehmet ile aralarını yapmaya çalışmadı, arabuluculuğa soyunmadı. Ayşe’nin gerekçesi şuydu: 30 küsur yaşında, aklı başında insanlar, kendi başlarının çaresine bakabilirler.

Arkadaşları Fatma, Ahmet’i arar ve bu konuda konuşmak istediğini söyler. Ayşe’nin arabuluculuk yapmamasına neden kızdığını anlayamamıştır, bu konuda Ayşe’yi haklı bulmaktadır.

Ahmet bu mantığı anlayamaz: Fatma, Ahmet ile Ayşe arasında arabuluculuk yapmakta ve Ayşe’yi haklı bulduğunu söylemektedir. Haklı bulma nedeni arabuluculuk yapılmasını gerekli görmemesidir!

*

Bir dost: “Para güçtür. Zenginlik güzel şeydir. Zengin olmak isterdim.”

Aynı dost, başka bir gün: “Şu ayakkabının tamiri için bu kadar para istenir mi? İnsanlık öldü mü?”

*

(Seinfeld’den)

A: Sen çok iyi bir dostsun, birisini öldürsen bile seni ispiyonlamam.

B: Sağ ol.

C: Ben ispiyonlarım. Bir gün beni de öldürmeye kalkabilirsin.

B: Ama bir dostuz.

C: O kadar emin değilim artık.

*

Kadın bir patlamada ölmüş olabileceği ihtimaliyle umut kesilen ama içgüdüleri sayesinden yaşadığını hissettiği savaş muhabiri kocasını savaşa gizlice gidip kurtarır. Filmin sonunu ben şöyle yazdım: Adam kendini kurtaran karısını ilk şoku atlattıktan sonra boşar.

- Nasıl karını boşarsın, seni kurtarmak için hayatını tehlikeye attı o.

- Evet. İki küçük çocuğumun annesinin hayatını tehlikeye attı.

*

Goethe ve Schiller tüm gece şöminenin başında oturmuşlar ve tek kelime konuşmamışlar sonra da “sohbet çok güzeldi” demişler.

Aktaranın yorumu: “Yalnızlık insanın içinde.”

!!!

*

Bir fıkra:

-Bu adamdan şikayetçiyim Hakim Bey, çünkü bana zenci olduğunu söylemedi.

-Ama kızım, söylemesi mi gerekiyordu!!

-Öyle demeyin Hakim Bey, ilk zamanlarda insanın gözü aşktan başka bir şey görmüyor...

*

- Burada öyle biri oturmuyor, yanlış numara.

- Peki telefonu niye açıyorsun o zaman kardeşim yanlış numaraysa.

*

John Lennon’ın katili: “Yaşasaydı beni anlardı.”

*

“İnsanoğlunun düzeleceğine inanmıyorum, cümlesini kurduğum için beni eleştirenlere bana bu cümleyi kurdurtan etmenin “insan”ın ta kendisi olduğunu anımsatmak isterim.” (Enis Batur)

!!!

“Tabii ki insan haklarına inanıyorum ama onlar insan değil ki!” (Behiç Ak’ın bir karikatüründen)

*

“Beni sağ gösterip sol vurdum sanıyorsun halbuki ben solağım.”

*

-Akıllı ve güzel bir kadınım. Bu nedenle herkes bende hatalar aradı. Şu anda bana hak veriyor, beni anlıyor gibi duruyorsun ama sen de bende bir hata arıyorsun.

-Şu an sen bende bir hata arıyorsun.

*

- Bana neyi söyleyip neyi söyleyemeyeceğimi söyleyemezsin...

- Sen de bana...

*

Komedyen: “Yoksullukla, toplumsal sorunlarla ilgili espri yapmak sıkıcıdır. Bu tür mizah eskimiştir, modası geçmiştir.”

Seyirci: “Niye esprileriniz bu kadar belden aşağı?”

Komedyen: “Cinsellik tarih kadar eski bir konu, elbette kendimizi cinsellikten soyutlayamayız.”

Bir derginin yorumu: “Sanki yoksulluk, sömürü tarih kadar eski değil.”

Şöyle cevap verilebileceğini düşündüm: “Ben cinsellikten söz etmek istiyorum ama yoksulluktan o kadar da söz etmek istemiyorum. “Niye?” diye sormanızdan da kişisel haklarım, özgürlüklerim adına rahatsızlık duyuyorum. Alın size toplumsal adaletsizlik eleştirisi. Oldu mu?”

Karşı taraf şöyle diyebilir: ”Sanatçının sorumluluğu hani?”

“E sanatçının özgürlüğü hani?”

*

“’Türkler özsel olarak geri zekâlıdır.’ önermesi herhangi bir şiddeti özendirmez. Bu yanıyla fikir özgürlüğünün koruması altında düşünülebilir. Oysa bu önermeyle yapılan ‘epistemik bir şiddettir’. Bu önermeyi yapan açısından herhangi bir Türk'ün bu tartışma içinde eşit bir şekilde yer alması en başından imkansızlaşmıştır.” (Ferdan Ergut’un “Herkes her şeyi söyle(ye)memeli.” adlı metninden.)

*

Birkaç “günlük hayat şiddeti” örneği:

Orhan Pamuk: İslam hakkında konuşmak için iyi bir örnek değil Taliban. Engizisyondan yola çıkılarak Hıristiyanlık hakkında konuşmak gibi bir şey.
Gazeteci: Engizisyondan yola çıkılarak Hıristiyanlık hakkında konuşmak neden mümkün olmasın?
OP: Ben Taliban uzmanı değilim.
G: Günümüzde her birimiz Taliban uzmanı olmak zorunda değil miyiz?
OP: Sizin yaptığınız Almanya’yı faşizmden yola çıkarak anlatmak gibi.
G: Almanya’yı faşizm olmadan anlatmaktan kesinlikle kaçınılmalı.
OP: Gerçek Almanya’yı anlayabilmek için onu faşizmi içine karıştırmadan da anlayabilmiş olmak gerekir.

Birini konuşturmak için onun zıddına gitmek, onu köşeye sıkıştırmak yöntemi başarılı olabilir, burada olduğu gibi olmayabilir de. Ama iki halde de bence ahlaklı değildir... Gazeteci, Pamuk’un röportajın bitmesini istemesini kastederek şöyle bir metin ekler röportajın arkasına: “Tanrı olmanın da değişik avantajları var; en önemlisi de bir şeyin sonunun gelip gelmediğini kendi belirleyebilmek.” İnsanın kendiyle yapılan röportajın sonunu (ve konularını) belirleyebilme hakkı olmamalı mı?

Pazar, Kasım 19, 2006

Hayır

-Bunun bilinmesini istemiyor aslında ama... Söylemek zorundayım: O bu parayı kendisi için istemiyor.

-...Ya ne için istiyor?

-Yoksul bir hayır kurumuna bağışlamak için. Çok yoksul.

-Haklı olduğuna inanma nedeniniz bu mu?

-Evet.

-Neden istemiyor bilinmesini peki?

-Bu konunun mahkemeyi etkilemesini istemiyor. Paranın sadece uğradığı haksızlığa karşı verilmesini istiyor.

-Ama siz şu anda ona ihanet ettiniz. Mahkeme artık bu bilgiden etkilenecektir. Neden yaptınız?

-Çünkü ben parayı bağışlayacağı o yoksul hayır kurumunun sahibiyim. Çok yoksul.