Pazar, Aralık 31, 2006

İnsan nasıl anlaşamaz? (4)

Ama neden!?

“Savunma mekanizmalarımı olabildiğince yıkmaya çalıştım.” (Mario Levi)

*
-Sınıfı geçtim, ya sen?
-Hoca bıraktı.

*
“’Özür dilerim’den sonra ‘ama’ denmez.”

-Üzerime geldi, bana hakaretler etti. Sonra hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Bir özür dilemedi.
-Haklısın, dilemeliymiş.
-Ayşe de o aşağılayıcı lafları nasıl sarf etti, anlayamadım.
-Evet, yapmamalıydı.
-Senin de geçen günkü tutumun hiç doğru değildi.
-Ama benim nedenlerim var.

“İnsan kendine hayvan gibi davranıldığında ‘ama ben bir insanım’ diye bağırır, ama kendisi bir hayvan gibi davrandığında ‘ne de olsa sadece insanım’ der. (G.K. Chesterton)

*
-Sen hep başkalarının senden özür dilemesini istiyorsun, sen hiç onlardan özür dilemeyi düşünmüyorsun.
-Sen neden benden özür dilemiyorsun?
-Ben niye özür dileyecekmişim ki!

*
İş yerinde kadınları üst mevkilere atamaya can atıyordu, kadın erkek eşitliğine inanmadığının kanıtıydı bu. (Alain de Botton / Romantik Hareket)

*
“İdare ederim” (İnternetteki bir arkadaş bulma sitesinde bir üyenin kendi özellikleri bölümüne yazdığı.)
“İdare etsin” (Karşısından beklediği özellikler.)


İnsan anlaşamaz... ama anlaşamaz mı!?

“İnsan başkasına nadiren yalan söyler, yalan söylediği genelde kendisidir.” (Nietzche)

*
-O adam beni işten çıkarttı, nasıl onun yanında işe girersin?
-Tamam girmeyeyim, ama nedenini anlayamadım!
-Benim haksız olduğum anlamına gelir bu.

*
Terörist başkentte yargılanacaktır. Kardeşi uzak şehirden gelir, başkentin oteli teröristin kardeşini, protesto gösterilerinin hedefi olmaktan korktuğu için reddeder. Adam buna çok kızar, kıyasıya eleştirir.

Aynı adam, kardeşi iki haftalık tatilinde kullanmak için arabasını ödünç istediğinde şöyle der: “Ama, bilemiyorum ki...”

*
“Bir gün oğluma baktım. Ben sahnede trompet çalıyordum, o sahne gerisinden izliyordu. Bana bakmadığını fark ettim, piyaniste bakıyordu. Onun oğluymuş gibi bakıyordu hem de. Orada kıskançlık damarım çatlasaydı her halde ya hiçbir şey olamazdı ya da daha iyi bir piyanist olurdu...”

Pazar, Aralık 24, 2006

İnsan nasıl anlaşamaz? (3)

Nasıl insan anlaşamaz...

“Psikanaliste fazla konuşmasın diye para ödenir, çünkü konuşmak dinlememenin bir yoludur.” (Adam Philips / Dehşetler ve Uzmanlar.)

*
- Senin hakkında kötü düşünebilirim. Ama düşünmüyorum.
- Yanılıyorsun. (İkinci cümleyi dinlemedi.)
- Yani senin hakkında kötü mü düşüneyim!?

*
“Konuşma yeteneği insana düşüncelerini gizlesin diye verilmiştir.”

-Sizi bağlamalıyım aslında, başınıza ne geleceği beni ilgilendirmiyor ama daha kısa diye dağ yolundan gidip de çığa yakalanırsanız sağ kalanlarınızı kurtarmak için vakit kaybetmek zorunda kalırım.
-Sağ kalanlarımızı kurtarmak mı! Demek başımıza ne geleceği seni ilgilendirmiyor!

*
-Bana dokunman hoşuma gitmiyor.
-Özür dilerim, ben sadece...
-Çünkü bana dokunman hoşuma gidiyor.


*
“Zihin önemli düşünceleri en hareketsiz olduğu sıradan zaman dilimlerinde üretir. Konuşurken düşünmek zordur.”

-Tatlı yapmasına gerek yok annemin. (Anne oruçlu, hasta, ayakta durmaması lazım, tatlı da çok gerekli değil, ev yiyecek dolu.)
-Olunca yiyorsun ama!

“Olunca yiyorsun ama!” Haklı gibi gözüküyor değil mi? Olunca yemese, sevmese annesini düşündüğünü kesinleyemeyiz, ama tam da olunca yediği, sevdiği için bu durumda annesini düşündüğü kesin. Yani “olunca yiyorsun ama” lafı bir safsata.

*
Mahmut Temizyürek ilk kez fil gören iki uyanık bilgicin aralarındaki konuşmayı aktarıyor: “Nelere bak nelere?” Öbürü daha pişkindir: “Öyledir onlar öyledir.”


*
Telefonun çalmasıyla uyanıyorum, yetişemiyorum. Arkasından cep telefonum çalıyor.
-Evde değil misin?
-Evdeyim.
-Numaran 0216... değil mi?
-Yok, uyuyordum.
-A, özür dilerim.
-Önemli değil.
-Ama saat öğlen 1 yani.
-Ama ben bütün gece uyumadım.
-Ama ben bunu bilemezdim.
-Zaten ben de bir şey demedim...

*
“Kimse birbirinin tam ne dediğini dinlemez, kendi çağrışımları aracılığıyla yorumladıklarını dinler.” (Sırma Köksal)

Rumeli Feneri. Hafta içi. Öğlen. İlkbahar. Tepedeki çay bahçesinden karşı kıyılara, mendireğin içindeki teknelere bakıyoruz. Arkadaşım teknelerin aksinin ne kadar net olduğunu gösteriyor. Garson arkamızdan “Aylardır buradayım, söylediğiniz ilk defa dikkatimi çekiyor.” diyor. Bilgili, kitap okumuş, hafızası güçlü, biraz kızgınca heyecanlı, memleketinden kısa bir süre için gelmiş, yardım olsun diye garsonluk yapıyor, dönecek. Adı Hüseyin, ben sonradan adını Teknelerin Aksi Hüseyin koydum.

Hüseyin: Işığı olmayanın gölgesi de olmaz. Gölgenin en uzun olduğu zaman güneş doğarken ve batarkendir.
Ben: Belki ışığın nereden geldiği önemlidir. Hiç gölgemiz olmadığı zaman güneşin tam tepemizde ve en yoğun ışık gönderdiği andır...
Hüseyin: O zaman ekvatorda olmalıyız ama. Zaten her ışık güneş değildir.

*
“Bütün dolandırıcılar cümlelerine ‘dürüstçe’ sözüyle, bütün yalancılar da ‘açıkça’ kelimesiyle başlarlar.” Bütün söz kesenler de “sözümü kesiyorsun” cümlesiyle konuşmalarına sonsuza kadar devam etmek isterler!

-Ne güzel bir başlık.
-Neresi güzel canım. Böyle başlıklarda... hem sonra... ve tabii ki... vs, vs...
-Bilmem benim hoşuma gitmişti.
-Çünkü duygularına hitap etmeye çalışmış ve başarmış da. Aslında bakarsan duygu sömürüsünden farklı değil. Sonra ... Üstelik… vs, vs, vs...
-Bugün her şeyi eleştiriyorsun, kötü bir günündesin herhalde, ben sadece...
-İzin verir misin biraz da ben konuşayım?

Yukarıdaki gibi monolog meraklısı arkadaşlar, örneğin film çekebilirler...
“Sinema izleyenlerin pasif olması nedeniyle vasat bir sanattır. Bir salonda bir koltukta karanlıkta olmanız bir mesajla bombardıman edilerek iki saat kımıldayamamanız bir derece daha aşağı bir konumda bulunduğunuzu gösteriyor. Clockwork Orange’dan: Deli gömleği giydirilmiş bir koltuğa bağlanmış başı ekrana doğru çevrilmiş bakması için gözleri açık tutulmuş biri. İşte film izleyicisi. Bunu kabul edemem.” (Micheal Tournier)

Ya da bir duvara konuşup içlerini rahatlattıktan sonra insan içine çıkabilirler... Aşağıdaki konuşma yan masada gerçekleşmişti, “Tavırlarını duyguları zannettim...” başlığı uyar sanırım.

İki kadın konuşuyor, biri diğerine sevgilisinden söz ediyor. Birlikte sinemadan çıkmışlar, sevgilisine daha önceden sinirli olduğunu saklamıyor. “Nereye gidelim?” diye sormuş adam.
-Fark etmez. Ama açım.
-Ne yemek istersin?
-Bilmiyorum.
-A lokantasına gidelim ya da B kafesine...
-Her şeyi neden bana soruyorsun? Kendin karar versene.
(Bayan arkadaşına “Erkek dediğin karar verebilmeli” diye açıklama yapıyor. Adam eliyle “aman boşver” gibi bir hareket yapmış kendi kendine. Kadın atlamış hemen:
-Bana bak, bana öyle hareketler yapma!

Karşıdaki kadın çıt çıkarmadan dinliyor. Tek kelime bile etmiyor. İletişimi boş verin, herkese böyle duvar gibi iyi arkadaşlar dilerim.

*
“Bu kadar ince hesaplar yapılmıyor, biz şimdi oturup böyle felsefi düşündüğümüzde bunları ortaya çıkarıyoruz.” (Can Ataklı)