Salı, Ocak 22, 2013

İLGİNÇ BAĞLANTILAR

Haydar Ergülen’den öğlen okudum, okuyucu eleştirisi konusundaki kıskandırıcı soruyu sormuş, benim defalarca yazılarımda anlatmayı bence başarılı cümlelerle becerdiğim konuyu gayet basit bir şekilde vermiş: Hani okuduğunuz yazarla tanışırsınız da, bazen, bu muymuş yahu dersiniz ya, e yazar da sizle tanışınca, bu muymuş benim okurum, ben bunun için mi yazıyorum, demiş olamaz mı?

Ordan aklıma Robinson geldi… Michel Tournier’den okumuştum sanırım, benzer bir şey: Robinson kurtarıldıktan yılla sonra adasına geri döner, tanıyamaz adasını… Kim soruyordu, yazar mı, kim olabilir? Sorar ki: Yahu Robinson, acaba adan seni tanıyabilmiş midir?

Sonra eve geldim önümde 2 Tournier, 1 Salinger… Sonra Oruç Aruoba geldi aklıma… 4 kitabı önümdeydi. Korkarak okudum yıllar sonra, ya beğenmezsem artık diye. İlkinde… Beğenmedim… Korkum arttı… İkincisini de beğenmedim… Eyvah dedim; seviyorum Aruobayı, haklı da olabilirim, sevmekte ve yanılmakta, Aruoba’yı haklı olarak seviyorsam ve hala seviyorsam, bugüne kadar sevmeyip de yetersiz bulup da artık aşmışım deyip de, zaten bundan iyilerini yazdım deyip de bağışladığım, her iki anlamda da, kitaplarıma acaba haksızlık etmiş olamaz mıyım? (Neden kitap bağışlıyorsun diyebilirsiniz, arkanda birikse ya kütüphanende, ben de hanende melek… Japon ya da Çin çay evini anlatan bir kitap okumuştum. Çay evinden tekrar olmaz diyordu. Batıda, masasının arkasındaki koltuğuna kurulmuş bir adam ve arkasındaki duvarda da aynı pozdaki resmini görürsünüz, hangisinin sahte olduğunu düşünürsünüz diye de bağlıyordu. Siz de bağlayın artık…)

Üçüncü Aruoba beni kurtardı (ad vermiyorum özellikle, herkesin beğenileri ve aşkınlık seviyesi farklı, haha) çünkü onu beğendim. Ve Allah sizi inandırsın (ben beceremez miyim?) dördüncüyü de hala beğeniyorum, hatta başköşem… Demek ilk ikisinde kendi değerlerimce haklıyım onları gönül rahatlığıyla bağışladım… Yazarların bazı eski kitaplarını beğenmemelerinin de sık rastlanan bir durum olduğunu hatırlayarak…

Hatırladığım buydu ama yaşadığım benzeri, sadece yazarlar değişik, işte demin dediğim Salinger… Saygım sonsuz ama yok, bana göre değil artık, tarzım başka, öyle yazmadım ve yazmayacağım… Nasıl mı anladım, sağlaması Tournier’lerle. Veda Yemeği ve Çalı Horozu, öbürlerine neden ulaşmamışım, ilk fırsat bu fırsat…

Sanki böyle bitmemeliydi, bir şey vardı sanki daha… Aman, koy bloguna rahvan gitsin…

DEDİYDİ DERSİNİZ

DAHA NE
Çok kötü bir olay olacak çabuk gel dediydi, aceleyle çıkıp gittiğimden otomobilimle kaza yaptım, bir ay sonra komadan uyandığımda aklıma geliverdi de sordum, sahi senin bahsedeceğin kötü olay da neydi… Daha ne dediydi…



Buradaki daha ne dediydi lafını, daha ne bunca başına gelenden sonra, iyice bir iyileş de sonra konuşuruz, olarak yorumlayan okur, eh fena değil, ya da e ne var ki bundan diyen okur, lardan bazıları, biraz daha zihinlerini yorup, ya da bana sorup cevabını, soruş tarzlarına göre, kulaklarına ya da suratlarına aldıktan sonra yazara biraz daha güvenmeye başlarlar… Bu yolda devam ederlerse, bunu ben anlamamış olmalıyım’a varırlar (benim de hata yaptığım bazı yerlerde hatta). Bunu ben anlamamış olmalıyım’ı, doğru yazara karşı düşünüyorsanız siz, özellikle iyi demiyorum, ahlaklı bir okur olacaksınız demektir. Yani kendinizi aptal yerine koyduğunuzda… Niçe nasıl tanrıya tapılan dönemler sonunda tanrıyı öldürerek intikamını aldıysa, ben de okuyucuya tapılan şu dönemde okuyucuya aptallığını kanıtlayarak alıyorum öcünü… Edebiyatın; yazarlardan, onu bu hale getiren…

(Ha bir de, kendi yazdığı üzerine sözü alan yazarları eleştirenlerden, yazardan çıktıktan sonra o okurundur diyenlerden de…)