Cuma, Temmuz 18, 2014

Megalimon

-“Bir durumu tek bir güzel sözle özetleyebildiği için insanlar ona hayrandı, ama bu yaptığıyla konuşmayı başlatmıyor sonlandırıyordu.”

-Ben konuşma olsun istemiyorum ki.

-Ama bilgelik demokrattır yazmıştın.

-Demokratlıktan ne anlıyorsun? Herkes konuşsun demek demokratlık mıdır; bence en akıllı konuşsun demek demokratlıktır; akıllı ve iyi; o kişi sensen…

-Sensen?

-Sustururum.

-İnsanları susturman ne anlatır?

-Susmadıklarını anlatır.

-İnsanları ikna etmek bir şiddet biçimidir.

-İkna etmem; sustururum.

-Hey peygamber, demiş Tanrı, onları hidayete erdirecek sen değilsin, benim. Senin bu kadar öfkeli olmaya ne hakkın var?

-Susmazlarsa öfkeleneceğim için susturuyorum… Peygamber sabrının peygamberle alakası yoktur?

-Kimle vardır?

-Tanrıyla.

-Ben tanrıyım diyemeyeceksin böylece!

-Tanrıyı sevdiğim için bu megalomanlık olurdu.

-Tanrı'ya inansaydım, kendimi beğenmişliğimin haddi hududu olmazdı, soyunup sokaklarda çırılçıplak dolaşırdım, demiş biri.

-Tanrıya inanmayınca da başkalarını mı soyuyormuş.

Perşembe, Temmuz 10, 2014

Yazılası öykü konuları (ya da bir anda Miranda)

Kim 200 bin TL ister… Lütfen ellerinizi havada tutun, bir şey anlatacağım, hepinize veremem o kadar parayı, vazgeçenler indirebilir, diyerek anlatmaya başlar… Kollar dayanamayıp yavaş yavaş iner. Hatta arada indirip tekrar kaldıranları uyarır, siz beyefendi, pardon ama diğerlerine haksızlık olur, sizi elenmiş sayalım, isterseniz siz yine de kalkık tutabilirsiniz, diye, kibarca. Askerlik anısını anlatıyordur. Tüfek as, tüfek kas. (Bunu anlat, güzel anı ama uzat ve okuyanı da sık, yor.) En son bir kişi kalır. Hatta iki kişi kalsın biri sinirlenip var gücüyle, yok gücüyle, diğerine bir tokat attığı için indirmiş sayılsın elensin, öyle tek kişi kalsın. Ve o tek kişiyi de biraz yorduktan sonra, tamam sizin olacak para şu son soruyu cevaplarsınız der; ilk soru neydi ki der ve alkış toplar finale tek kişi kalan arkadaş… Ne anlatıyordum? Soru budur… Son cümle, anafikir, babafikir, ortalardan bir annekdot, yani anlamlı anekdot, hayatın yükünü kollarınızda taşırken anlamını yakalayabildiniz mi bakalım… Dinlemedim valla der adamımız… Adamımız mı, nerden adamımız oluyormuş… Dinlememiş baksana… E sen de öyle kolun kalkıkken... Az buz bişiler var aklımda ama deymez, der, değmez, sıkılmıştır, onu anlamaya çalışın, askerlik anısına devam ederim bak. Neyse. Demek dinlemediniz; hayatın anlamını anlatıyordum; e neymiş bari, adamımız, kaba; önemi yok, para sizindir, buyurun; e hani kazanamamıştım; e zaten kazanamadınız; alıp alacağınız sadece bu 500 bin lira… (farkındayım)Ağlaya ağlaya harcayınız… (Oğuzhan Akay’ın bir annekdotu aklıma getirdi, teşekkürler)

TAN'dan's



Tarihteki Tanrı tanımlarını getirdi bu yaratıcı beyin şimdi önüme: Pavlov’a göre bir toplumsal refleks, Marx için kitlelerin afyonu, Spinoza’ya göre doğadan kaynaklanan korku, Freud’ça kendi babamızın kozmik gaza dönüştürülmüş şekli, sosyo-biyologların dedikleri gibi, bazı bencil genlerimizin otoriteye gözü kapalı bağlılıklarının sonucu… E, sonuç? Ben size sonucu söyleyeyim: Az kavga etmiyorlar burada; Spinoza yumruğunun bir toplumsal refleks olduğunu söylüyor; Pavlov üzerlerine işemesinin doğadan kaynaklandığını iddia ediyor; Marx diyor ki, ben sizin babanızım; Freud zaten gelir gelmez, afyon sandı burayı…

Salı, Haziran 24, 2014

TAN'dan

...............Bencil felsefeleri eleyeceksin, bencil felsefe olmaz… Benim edebiyatım diyebiliyorsan, ancak o zaman edebiyat yapabiliyorsundur, benim demedikçe taklittir edebiyat; benim felsefem diyorsan da edebiyat yapıyorsundur, yani felsefe yaptığın konusunda; felsefede benim diyememelisin; senin felsefenden bize ne, çok istiyorsan edebiyatını yap okuyalım… Çünkü Felsefede taklit etmelisin; hayatı taklittir felsefe… Yeni bir felsefe diye bir şey yoktur, onun bunun felsefesidir o; yeni bir gerçeklik diye bir şeyin olmadığı gibi; olanı görebilmen gerekir. Camus’den bir örnek yeter bunun için: Düşünmek içten içe böcekler tarafından yendiğini hissetmektir… Bir tek gerçek karşı fikir, düşünmeyi seven bir doğru fikir bile yeter bu “felsefeyi” yıkmak için; halbuki dese ki: Düşündüğümde içten içe böcekler tarafından… Ah deriz ne güzel, bunu biraz daha genişletse keşke; böyle insanlar da yaşıyorlar di mi; bu kadar düşünmeseler keşke…...............

Pazartesi, Haziran 16, 2014

50


Ferit Edgü diyor ki beni Kafka ile karşılaştırmışlar, bir dağ ile bir farenin karşılaştırılmasıdır bu. Bense karşımda bir kediyi bekliyordum, aslanı değil.
Çok güzel.
Kitapları, son kalanlar, binbir hece ve yeni ders notları, adları yanlış olabilir fark etmez; verilecek; ama mesela bir arkadaşıma vermeyeceğim, son zamanlarda verdiğim.
Tanrı inancı ya düş kırıklığı ya da düş zenginliği ister, demiş bir de.
Pardon düş kısırlığı demiş… Bense ikisinin ortasında bir yerdeyim diye eklemiş…

Bu kadar bende bıraktıkları, ama çok güzel kitaplar alın; ben arkamda kütüphanesi olmayacak bir yazarım.
Vermeyeceğim arkadaşım da şu: Bugün diyalektiğe geçirdim diye bulduğum cümleyi onla paylaşıyordum; düşünün, ne büyük onur olmalı aslında; ama yok; geçirememişsindir dedi, geçirmiş olamazsın, sonra da ben diyalektiği severim dedi…
Erkek bu! Kadınlarla bu yüzden konuşulmaz felsefe, ben severim ben sevmem der geçerler, artık erkeklerle de demek; kadınlar derken egoizmi anlatıyoruz artık kadın kadın değil erkek erkek değil, hepsi egoist…
Buradaki sorun tipik.
Kimse kendini göt kılı olarak görmüyor. Herkes göt…
Başka bir örnekle açıklayacağım:
17.5 yaşında bir arkadaşım var. (Bu deminki de zaten 23 falandır en fazla)
Niçe kitabını görünce aa dedi. Ihh dedim (bir ara ilkel insanlar gibi konuşuyorduk ne güzel). Ama dedi, Niçe yahu! Sonra düşündüm; bu kızın babası 44 yaşında ben 45 yaşındayım…

Ama beni arkadaşı gibi gördüğünden yakıştıramıyor o kadarını… Yani ben kim Niçe kim…

20 sene sonra beni okusa (Türkiye iyi bir yere gitmiş demektir bu) ben o sırada üniversite sınavı gibi salak bir şeyle vakit geçiriyordum diyecek…
Sonra düşündüm; Niçe 44 yaşında ölmüş… Ben 45 yaşındayım…
44 yaşına sığdırmışsa bazı şeyleri o salak yaşamı ve nihilist aklıyla; ben niye?
Sonra düşündüm; Niçe Türkiye gibi bir yerde yaşamıyordu… Ve dahilere henüz önem veriliyordu o zaman.
Sonra düşünmedim tabii, artık ne düşüneceğim; Tanrı ölmediyse de izin verirse; mezarında düz döner Niçe: Çünkü her filozof öldükten sonra anlar ne hata yaptığını.
Ama ya siz; salaklar… Yaşınız genç daha; ama o kadar çabuk yaşlanacaksınız ki; bu kafayla.
Ferit Edgü ve Murat Sohtorik kaçırmak insanı 50 yaş birden yaşlandırır, böyle anlatırsınız artık…