Salı, Mayıs 31, 2022

X

İksenderiye 8 diye bir metin yazmışsam ilk yedisini arayan ikinci sınıf okur arıyorum. Üçüncü sınıf okur zaten ilk yedisini okumuştur. Birinci sınıf okurum ise yedi metin olmadığını sezmiş. Tek ben bilirim, o sekizin dokuz olduğunu. Üç müydü yoksa. Allahın hakkı.

(Metinlerimi iyi (diğerlerinden) şarkı denk gelince yayımlıyorum, metnin bitmesiyle uğraşmam. Metin kesilir, şarkıya saygıdandır.)

HER ZOG 2

-Neden seni taklit edeyim ki!

-Cezalandırılmak için…

-Günah çıkarmak mı!

-Geleceğin mesleği, benim yaptığım.

-Ne yapıyorsun?

-Ne yaptığımın önemi yok, benim yapmam önemli.

(TANRILARI) SAYGIYA DAVET

-Başlarken: Ben sizin denginiz değilim. Üstten bakacaksanız birbirinize bakın.

-…….

-Şimdi sorulara geçelim. Karanlık madde nedir?

-Kararlık madde mi dedin?

-Desem öyle derdim.

-Kararlılık madde!

-Kararlılık, daha çok ruh olur diye düşünüyorum.

-Daha çok ruh mu, ne saçma.

-Ruhluk gibi oldu, içinde bir dolu ruh… Hayır hayır, üstten bakma değil bu! Ama sen de bizi anla.

-Ruh zaten karar mı diyorsunuz! Kendisi.

-Karar da sert. Karar madde! Madde ne ya?

-Siz misiniz yani, onu diyorum.

-Karanlıkta orkestral manevralar gibi düşün.

-Astral?

-Neye inanıyorsan.

-Bensem. Neye inansan.

-Neye inanırsın? Sen doğru cümle kuramıyorsun…

-Karanlık cümle.

-Sensen. Her şeye inanır insan…

-Gözüne kestirdi.

-Aydınlandı. Gözünü kestirdi.

-Gibi geldi.

-Dağılabiliriz. Yoksa dağılıcaz.

Pazartesi, Mayıs 30, 2022

HOMO SOTORİ

İndiği uçandaire sarıydı. Gözlükleri yeşil. Ne giydiğini kimse hatırlamıyordu. Sonra fotoğraflardan çıkardık; normal insan kıyafetleri. Sarı da taksiymiş.

Bir kafeye oturduk. Yedi sekiz kişi etrafında. Arttı azaldı. Hepimiz bir kez daha istiyorduk. Hep istiyorduk. Ola ola müptelası olmuştuk.

Gözlüklerini çıkardı. Gözlerimizi fal taşı gibi açıldı. Far görmüş kanguru gibi. Bir şey olmadı. İlkinde hissettiğimizi hissetmedik. Bazılarımız hissetmiş, en iyi niyetli olanlarımız.

Önceleri tüm bedeninden, varlığından yayılıyordu. Sonra kontrol etmesini öğrendi; sadece gözlerinde topladı. Gözlükleri o yüzden takıyordu. Size bakması gerekmeden uzaklara baksa bile alıyordunuz, şeyi... Şimdi onu da kontrol edebiliyormuş; özellikle bakmadıkça oldurmuyormuş. Güneş için dedi gözlükler.

Yolda birisi, yanlışlıkla sanırım, omuz attığında değmemişti sanki ona. Adam özür dilerken suratı düşmüştü. Bir an adamın gerçekten suratının düştüğünü ve yerden suratını almak bahanesiyle eğildiğini görür gibi oldum önünde. Kalktığında bakmadan dönüp gitti. Bulamamıştı suratını…

Hayatı film şeridi gibi geçmiş gözlerinin önünden diyorlardı. Gülmüştü buna… Ben de bunu istiyorum diyenlere özellikle: Başından geçti mi ki gözlerinin önünden geçsin istiyorsun.



-Seninki geçti dedim. Benimkinin önünden…

-Peki nasıl geçti?

-Dalga geçme… Esas seninki nasıl gidiyor?

-Geldiği gibi değil… Yönetmenle dolanıyoruz, dedi gözlüklerini çıkartıp takarak… Nasıl çekeceğimize bakıyoruz.

-Nasıl çekeceksiniz!

-Çekildiği gibi…



Rüyalarını başkaları da görüyordu, gelip anlatıyorlardı. Heyecanlı ama suçluluk duyarak.

-Dedim ben duymuyorum, siz görün. Kullanmadığım bir alet gibi, siz kullanın.

-Peki senin rüyan olduğunu nerden?

-Ben olarak yaşıyorlarmış. Sonradan hatırlıyorlarmış ben olduğunu.



Masadakilere bakıyorum. Birisi anlatıyor:

-Başka birisiyim, bir şeyler yapıyorum ama ne yaptığım belli değil. Bir yapboz var, resim bulanık ama tek bir parçası eksik, eklensem tamamlanıp netleşecek. Bir adam geçiyor, bakmayacakken dönüp bakıyorum, hatta merhaba diyorum, rüyada başka biri olarak yaptığım hareket de buymuş, ama büyük bir iş bunu yapmak, basit bir merhaba değil; adam kadın oluyor ya da kadınmış zaten; böylece yapboza da eklenmiş oluyorum.

-Bana da birisi sesleniyor ve umursamazken dönüp bakıyorum, rüyadaki “kadının” da baktığını anlıyorum; yapbozdaki yerimi alıyorum.

-Neydi tamamlanan büyük resim?

-Bir yüz ama bizimki değil. Kadın ve adam da değiliz zaten. O yüzdeki insanız.

O yüzden insanız dedi gibi geldi bir an…

Hepsi o yüzün insanları…



-Seni örnek alamaz insan, taklit etmeli.

-Kendimi bile taklit etmem ben.



Ders verdiğini görmüştüm rüyamda:

-Benden sonra tekrarla. Sonra benle tekrarla. Taklit et. Ne yapıyorsam onu yap.

-Ukala değilmişsin sen!

-Öğrenme, ol… Benim dışımda tekrar edeceğin şeyler de var: Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim. Tekrarla. İçten. Tekrarla.



-Hayır diyor, biri, ben o olduğunu bilerek gördüm. / Ben görmedim. / Ben sabah kalktığımda yazarken anladım. / Ben, biraz önce burada gördüğümde gördüm.

-Tamam dedim sakin olun, olur böyle şeyler.

-Daha önce oldu mu? / Bana olmadı?

-Seni rüyalarında görenler; yani senin rüyalarını görenler. Sen olarak.

-Seni tanımayanlar da görüyorlar!

-Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar…



Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar, diyene bakakaldım; çok güzel bir kadındı, diğerlerinin de çoğu güzel kadınlardı ama bu ayrı. Oysa erkekler onla ilgilenmemişti. Orda inandım; gerçekten ben olmuş olmalıydı erkekler de, yani O olmuş. Bu en zorudur bir erkek için. Şimdi benden sonra ilgileneceklerdi kadınla, beni taklit etmek için.



-Ruh zincirinde güçsüz halka olmaz diyordun. / Gelişmiş bir karakter büyüden ayırt edilemez diyordum.

-Siyah kuşak takıyordun; beyazlamıştı epeyce.

-Beyazladı, sıktı.

-Bilgelik tecrübeyle tekrar kazanılmış çocukluktur diyordun.

-Ama bilgenin çocukluğu olacak.

-3 yaşımdaki halim 30 yaşımda sen oluyordu. / Sen 3 yaşındaydın, 40 yaşındaki bendim. / 90 yaşımdaydım ve ben falan kalmamıştı.

-Huzurlu davrandığımda anladım sen olduğumu. Huzurlu uyandım ama huzursuz.

-Tamam, dedim, halledicem. Bende…

Herkes atıldı:

-Ben de. / Ben de. / Ben de.

Duruldu.

-Zeytinyağı, dedi biri.



İnsanlığın üç aşaması, aşamaması: Sempati, empati; Sotori.

Şöyle denebilirdi bizim için: Bir sabah kendini Sotori’den uyanmış olarak buldu.

Çeşitli kavramlar, deyişler dolandı: Rüyada Sotori görmek... Kendini Sotori olarak görmek... Bize her yer Sotori… Hepimiz Sotori’yiz...



Aralarından biri ressam, çizmiş resmimi. Ama soyut. Ama tanımayan kalmamış!

-Evet, bu sensin.

-Nerden yahu!

-Gözlerini görmüyor musun?

-Orda göz görmüyorum! Hem ben gözlerime neden bakayım…

-Göz görmeyince gönül katlansın: Bu sensin Sotori.

-Boğaza da baksanız beni göreceksiniz. Aya da.

-Ay nerde?

-Burdayım.

-Boğaza gidelim… Sana bakınca başka şey görmüyorum…



Robot resim gibi yayıldı; bir gazetecinin de haber yapmasıyla. 37 yıl önce gördüğünü söyleyenler bile çıktı böylece… Taş çatlasa 30 yaşındaydı; taş 10.000... 20.000.



Topluyordum:

-Yaşamadan biliyordum… Böylece bilmeden yaşamak kolay oldu.

-Mutlu rüyalarım sıkıcıydı. Rüyamı daha önce görmüştüm rüyamda.

-Borsa lokantası geldi şimdi aklıma…

-O olsa nasıl davranırdı diye düşünüp davranıyordum hayatta; o kim bilmeden…

-Nasıl bir güç veriyordu ama neden; ve nasıl kontrol edilir bilmeden.

-Ben bir başkasıydı. Başkası bir bendi.

-Rüyaya devam etmek istedim, seni yaşatmak için…

-Süper kahramanımdın ama fark etmedim; artık anti kahramanlar süperdi.



Süper kahraman kadar taş düşsün başınıza. Anti kahraman kadar kahrolun. Uçamayanı vurun.

Sarı uçan daireleri indirip içinden o çıkmayınca gönderiyorlardı…



-Sen hiç senden üst birini düşünmedin di mi!

-Gençken… Gençken bile, evet! Nerden bildin?

-Ben de genç oldum…



Hikayelerin hepsi aynı filmin kareleri gibi. Bir yapbozun parçaları. Yapboz silkinip üzerindekileri atmış, içine kapanmış. Anlamını saklamış. Şimdi Bumerang gibi geri dönüyor. Bir rüyaya çarpmış.



Pazıl Fazıl dediğim dedik biriydi, yapboz fikirleri hep ondan çıkıyordu:

-Her girdiğimde yapboz değişip başka bir şey oluyor ve beni dışarı atıyor. Her haline uyuyorum ama yine değişiyor. O zaman neden başta tam da benim uyacağım yeri boşta gösteriyor?

-Hiç dönüp baktın mı kendine!

-Girip uyuyorum ve diğer parçalar yok oluyor. Yalnız kalıyorum.

-Sen zaten yapbozsun, neden gidip başkalarına uyuyorsun. Hiç kendine baktın mı!



İçerlemiştim, 51 yaşımda… Rahme düştüğümde babamın yaşıydı 51. 52’sinde doğdum. 53 yaşımda bugün, iyice içime çekilmiştim… Aklın yolu milyonda birdi. Son yalan da yenmişti, doğrunun yenmediği anlaşılıyordu. Ama çok yavaş! Yok kadar yavaş! Homo Sotori bir kişi mi kalmıştı. Bir bile fazlaydı; tek. Yerimde olsalar ölürler miydi.



-2 -28 40 +28 +2

Henüz yıldızlı 1 yoktu. Rüyalarda vardı, olacaktı.



Sevgi yoktu, mutluluktu o.

TOMAS




Tomas bak

bana komas

Her bir sayfalık metnini

Üç

Hadi bilemedin

Ama bilmiyorsun da

Beş cümleye indiririm

Sen yap

Bırakma bana

Sana kor yoksa

Geveze kadın bırak

Edebiyatta hayatta

Bile çekilmes

Tomas bak

Bak tomas bak

EDİTÖR

Dost hayatı yaşa da becersin

Hep açık kalsın kiç’in.

Cuma, Mayıs 27, 2022

ADALET

-Merhaba dedi sizi hatırlıyorum hiç tanımadığım halde. Burak diye birine devamlı murat diyorum, sonra özür diliyorum. Ablam bana anlattı, size saygısızlık etmiş, o yüzden olabilir.

-Ablanıza devamlı murat diyin belki çözebilirsiniz. En azından bozuşursunuz. Bana bir yararınız olsaydı ablanız onu yaşamış olurdu.

SOL

-Niye solla çalıyorsun sen solak değilsin ki.

-Sağ elimle nasıl yazıcam ilham gelince!

(Cidden solla çalardım; zorla sağa geçirilince küstüm.)

Perşembe, Mayıs 26, 2022

M. S.

-Mutluluk hayat boyu. Çok mutlu olmak da üstüne anlık. Sık sık o anları yaşarız burda.

-O yüzden kafam karıştı!

-Mutluluğa alışık olduğun belli. Sanatçı ya da deli değilsin. Halledersin.

YAR

“Ustam Walter Benjamin’in deyişiyle..”

O seni kabul etti mi bakalım kalfalığa yarrağım, tabii kabul edersen…

Salı, Mayıs 24, 2022

EDEBİYAT

-Duvarda bir silah asılı!

-Demek baltayla saldıracak…

KUTU

Bir dolu beyaz kutu görmüş olmanız kutular beyazdır anlamına gelmez kara kutu bulunmalı.

İRONİ

Kulağını tersten gösteriyorsun sanılmasıdır; halbuki geriniyorsundur…

Cumartesi, Mayıs 21, 2022

-BEN DİLİNİ BIRAKMALIYIZ.

-Tam da ben demen gereken yerde bırakmışsın!

-TANRIM BENİ BAŞTAN YARAT!

-Tanrıyı suçluyorsun yani… Baştan başlat de bari ökez!

-Ökez ne yahu?

-Baştan yarattım işte…

…..

-Pek baştan olmamış!

-Yine öküze çıkarsın sen merak etmedim…

İKİNÇ

-2 savaş gördüm ben!

-Ben 3…

Perşembe, Mayıs 19, 2022

tavan can do it!

"Türkiye; yazarlarına kötü yazma, müzisyenine kötü müzik yapma, sanatçısına kötü imge kurma hakkı tanıyan belki de dünya da tek ülkedir.

Peki, bu nasıl oluyor, nasıl böyle güdük kalıyor dil, nasıl bağlanıyor zihin, bu kadar yaratıcı genç nüfus varken, teknoloji gelişmişken, sosyal medyada ya da sokakta yaratıcılık bu kadar tavanken; nasıl oluyor da vasat nasıl bu kadar güçlü ve hatta kültür de sanatta edebiyatta tek hâkim- nasıl?"



HER ZOG

“Ama dâhilerin vizyonlarının nasıl da çabucak entelektüellerin konserve besinleri haline geldiğini de unutmamalıyız. Spengler'ın "Prusya Sosyalizmi"nin konserve lahana turşusu; Çorak Ülke tarzı bakış açısının klişeleri; Yabancılaşmanın ucuz uyarıcı hapları; Sahtelik ve Umutsuzluk üzerine sarf edilen boş lafların ikiyüzlülügü ve tumturaklılığı. Bu saçma budalalığı kabul edemem.”

Saçma olmayan budalalık da var diye tekrarladı.

Neyi tekrarladı dedim kendi kendime.

Evet, dedi, Sıradan Kötülük dedi, bunu şimdi bulmuş gibi dedi, nasıl da rahatlamıştı. İnsan kendi ağzını burnunu dağıtabilmeli.

Bunu kim söyledi, dedim.

Ad koyarız dedi, ad koyarız ki… ad koyarız işte…

Çağırabilelim… diye tamamlayabilirsin. Bunu seve seve yaparsın.

Beni duydu sanki ve şöyle dedi:

En azından tumturaklı değilim…

Sayfasını işaretleyip Herzog’u kapattı.

Devam etse şunun altını çizecekti:

“Sevgili Shura, yazdı, sanırım sana 1500 papel borçluyum. Şunu yuvarlak 2000 yapsak nasıl olur?” çünkü sadece karınla değil kızınla da yatmıştım. “Buna ihtiyacım var. Kendimi toparlama sürecim için gerekli.”

KİVİ

Çarmıhla neden ilgin yok

Hristiyanlık çok gördüm duydum ama hiç hissetmedim film onlar

Ama insanın öyle durmasını bilirsin çarmıhtaki gibi

İki elim boş değilse. Tabii.

Çivi var!

Meme gelmişti benim aklıma.

Geçirme! Yani aklından bile.

Kivi de olabilir.

İLERİ

Ruhunu şeytana satmazsın tamam ama ya tanrı almak istiyorsa.

Kendi ruhunu mu

Ondan ileri gitmiş olabilirsin

Tanrıdan mı

Ben burda ne anlatıyorum

Bunu tanrıya anlat

Yazdım ya

Bir dakika diyaloglar karıştı

Sanki yapmadığın şey

SUYUNUN SUYU

-Medeni insanlar yalan söylediğinde bu medeni bir davranıştır.

-Küfredemicem yani şimdi sana!

Salı, Mayıs 17, 2022

TARİHİ KAZANAN ÇİZİYOR

Tarihi kazananlar yazıyor diyordunuz ya, biz sildik onları.
....
.....


Buna devam ediyorum diyorum. Gerçi kötü ile hiç ilgilenmemem gerekiyor, ama tatil niyetine, hani insanı kendi mükemmelliğinden uzaklaştırır ya, kafa dağıtır bir şekilde. Homo Sotori'den de uzaklaşmış olurum. Bitirdim mi algılayamıyorum henüz:


HOMO SOTORİ


İndiği uçandaire sarıydı. Gözlükleri yeşil. Ne giydiğini kimse hatırlamıyordu. Sonra fotoğraflardan çıkardık; normal insan kıyafetleri. Sarı da taksiymiş.
Bir kafeye oturduk. Yedi sekiz kişi etrafında. Arttı azaldı. Hepimiz bir kez daha istiyorduk. Hep istiyorduk. Ola ola müptelası olmuştuk.
Gözlüklerini çıkardı. Gözlerimizi fal taşı gibi açıldı. Far görmüş kanguru gibi. Bir şey olmadı. İlkinde hissettiğimizi hissetmedik. Bazılarımız hissetmiş, en iyi niyetli olanlarımız.
Önceleri tüm bedeninden, varlığından yayılıyordu. Sonra kontrol etmesini öğrendi; sadece gözlerinde topladı. Gözlükleri o yüzden takıyordu. Size bakması gerekmeden uzaklara baksa bile alıyordunuz, şeyi... Şimdi onu da kontrol edebiliyormuş; özellikle bakmadıkça oldurmuyormuş. Güneş için dedi gözlükler.
Yolda birisi, yanlışlıkla sanırım, omuz attığında değmemişti sanki ona. Adam özür dilerken suratı düşmüştü. Bir an adamın gerçekten suratının düştüğünü ve yerden suratını almak bahanesiyle eğildiğini görür gibi oldum önünde. Kalktığında bakmadan dönüp gitti. Bulamamıştı suratını…
Hayatı film şeridi gibi geçmiş gözlerinin önünden diyorlardı. Gülmüştü buna… Ben de bunu istiyorum diyenlere özellikle: Başından geçti mi ki gözlerinin önünden geçsin istiyorsun.


-Seninki geçti dedim. Benimkinin önünden…
-Peki nasıl geçti?
-Dalga geçme… Esas seninki nasıl gidiyor?
-Geldiği gibi değil… Yönetmenle dolanıyoruz, dedi gözlüklerini çıkartıp takarak… Nasıl çekeceğimize bakıyoruz.
-Nasıl çekeceksiniz!
-Çekildiği gibi…


Rüyalarını başkaları da görüyordu, gelip anlatıyorlardı. Heyecanlı ama suçluluk duyarak.
-Dedim ben duymuyorum, siz görün. Kullanmadığım bir alet gibi, siz kullanın.
-Peki senin rüyan olduğunu nerden?
-Ben olarak yaşıyorlarmış. Sonradan hatırlıyorlarmış ben olduğunu.


Masadakilere bakıyorum. Birisi anlatıyor:
-Başka birisiyim, bir şeyler yapıyorum ama ne yaptığım belli değil. Bir yapboz var, resim bulanık ama tek bir parçası eksik, eklensem tamamlanıp netleşecek. Bir adam geçiyor, bakmayacakken dönüp bakıyorum, hatta merhaba diyorum, rüyada başka biri olarak yaptığım hareket de buymuş, ama büyük bir iş bunu yapmak, basit bir merhaba değil; adam kadın oluyor ya da kadınmış zaten; böylece yapboza da eklenmiş oluyorum.
-Bana da birisi sesleniyor ve umursamazken dönüp bakıyorum, rüyadaki “kadının” da baktığını anlıyorum; yapbozdaki yerimi alıyorum.
-Neydi tamamlanan büyük resim?
-Bir yüz ama bizimki değil. Kadın ve adam da değiliz zaten. O yüzdeki insanız.
O yüzden insanız dedi gibi geldi bir an…
Hepsi o yüzün insanları…


-Seni örnek alamaz insan, taklit etmeli.
-Kendimi bile taklit etmem ben. Aynı şeyi yapıyorum hep.
-Ama herkesle aynı değil.


Ders verdiğini görmüştüm rüyamda:
-Benden sonra tekrarla. Sonra benle tekrarla. Taklit et. Ne yapıyorsam onu yap.
-Ukala değilmişsin sen!
-Öğrenme, ol… Benim dışımda tekrar edeceğin şeyler de var: Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim. Tekrarla. İçten. Tekrarla.


-Hayır diyor, biri, ben o olduğunu bilerek gördüm. / Ben görmedim. / Ben sabah kalktığımda yazarken anladım. / Ben, biraz önce burada gördüğümde gördüm.
-Tamam dedim sakin olun, olur böyle şeyler.
-Daha önce oldu mu? / Bana olmadı?
-Seni rüyalarında görenler; yani senin rüyalarını görenler. Sen olarak.
-Seni tanımayanlar da görüyorlar!
-Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar…


Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar, diyene bakakaldım; çok güzel bir kadındı, diğerlerinin de çoğu güzel kadınlardı ama bu ayrı. Oysa erkekler onla ilgilenmemişti. Orda inandım; gerçekten ben olmuş olmalıydı erkekler de, yani O olmuş. Bu en zorudur bir erkek için. Şimdi benden sonra ilgileneceklerdi kadınla, beni taklit etmek için.


-Ruh zincirinde güçsüz halka olmaz diyordun. / Gelişmiş bir karakter büyüden ayırt edilemez diyordum.
-Siyah kuşak takıyordun; beyazlamıştı epeyce.
-Beyazladı, sıktı.
-Bilgelik tecrübeyle tekrar kazanılmış çocukluktur diyordun.
-Ama bilgenin çocukluğu olacak.
-3 yaşımdaki halim 30 yaşımda sen oluyordu. / Sen 3 yaşındaydın, 40 yaşındaki bendim. / 90 yaşımdaydım ve ben falan kalmamıştı.
-Huzurlu davrandığımda anladım sen olduğumu. Huzurlu uyandım ama huzursuz.
-Tamam, dedim, halledicem. Bende…
Herkes atıldı:
-Ben de. / Ben de. / Ben de.
Duruldu.
-Zeytinyağı, dedi biri.


İnsanlığın üç aşaması, aşamaması: Sempati, empati; Sotori.
Şöyle denebilirdi bizim için: Bir sabah kendini Sotori’den uyanmış olarak buldu.
Çeşitli kavramlar, deyişler dolandı: Rüyada Sotori görmek... Kendini Sotori olarak görmek... Bize her yer Sotori… Hepimiz Sotori’yiz...


Aralarından biri ressam, çizmiş resmimi. Ama soyut. Ama tanımayan kalmamış!
-Evet, bu sensin.
-Nerden yahu!
-Gözlerini görmüyor musun?
-Orda göz görmüyorum! Hem ben gözlerime neden bakayım…
-Göz görmeyince gönül katlansın: Bu sensin Sotori.
-Boğaza da baksanız beni göreceksiniz. Aya da.
-Ay nerde?
-Burdayım.
-Boğaza gidelim… Sana bakınca başka şey görmüyorum…


Robot resim gibi yayıldı; bir gazetecinin de haber yapmasıyla. 37 yıl önce gördüğünü söyleyenler bile çıktı böylece… Taş çatlasa 30 yaşındaydı; taş 10.000... 20.000.


Topluyordum:
-Yaşamadan biliyordum… Böylece bilmeden yaşamak kolay oldu.
-Mutlu rüyalarım sıkıcıydı. Rüyamı daha önce görmüştüm rüyamda.
-Borsa lokantası geldi şimdi aklıma…
-O olsa nasıl davranırdı diye düşünüp davranıyordum hayatta; o kim bilmeden…
-Nasıl bir güç veriyordu ama neden; ve nasıl kontrol edilir bilmeden.
-Ben bir başkasıydı. Başkası bir bendi.
-Rüyaya devam etmek istedim, seni yaşatmak için…
-Süper kahramanımdın ama fark etmedim; artık anti kahramanlar süperdi.


Süper kahraman kadar taş düşsün başınıza. Anti kahraman kadar kahrolun. Uçamayanı vurun.
Sarı uçan daireleri indirip içinden o çıkmayınca gönderiyorlardı…


-Sen hiç senden üst birini düşünmedin di mi!
-Gençken… Gençken bile, evet! Nerden bildin?
-Ben de genç oldum…


Hikayelerin hepsi aynı filmin kareleri gibi. Bir yapbozun parçaları. Yapboz silkinip üzerindekileri atmış, içine kapanmış. Anlamını saklamış. Şimdi Bumerang gibi geri dönüyor. Bir rüyaya çarpmış.


Pazıl Fazıl dediğim dedik biriydi, yapboz fikirleri hep ondan çıkıyordu:
-Her girdiğimde yapboz değişip başka bir şey oluyor ve beni dışarı atıyor. Her haline uyuyorum ama yine değişiyor. O zaman neden başta tam da benim uyacağım yeri boşta gösteriyor?
-Hiç dönüp baktın mı kendine!
-Girip uyuyorum ve diğer parçalar yok oluyor. Yalnız kalıyorum.
-Sen zaten yapbozsun, neden gidip başkalarına uyuyorsun. Hiç kendine baktın mı!


İçerlemiştim, 51 yaşımda… Rahme düştüğümde babamın yaşıydı 51. 52’sinde doğdum. 53 yaşımda bugün, iyice içime çekilmiştim… Aklın yolu milyonda birdi. Son yalan da yenmişti, doğrunun yenmediği anlaşılıyordu. Ama çok yavaş! Yok kadar yavaş! Homo Sotori bir kişi mi kalmıştı. Bir bile fazlaydı; tek. Yerimde olsalar ölürler miydi.


-2 -28 40 +28 +2
Henüz yıldızlı 1 yoktu. Rüyalarda vardı, olacaktı.


Sevgi yoktu, mutluluktu o.


SON

DİLEKTİF

Peşime dedektif taktım. Kendim takip edemiyorum.

Napıcak?

Beni tavlayacak.

Adam? Niye seni tavlayacak!

Kadın… Az bulunur. Parası da az.

Çok olması gerekmez mi?

Bunun az. Demek hoşlandı benden.

Belki sadece mesleğini seviyordur. Ya da işsizdir. Ya da ikisi birden.

Ya da üçü birden… Ama güzel bir kadını neden kiralamasınlar ki!

Başka işler… Erkekler. Yeniyi sevmezler.

Kadınlar?

Eskiyi.

Ya da tersi.

Ya da üçü birden…

Şimdi nerde?

Bunları yazıyor olmalı.

Olmalı!

Yoksa parasını alamaz. Sevişmek zorunda kalır.

Senle?

Korkarım öyle!

Güzel kadın demiştin!

Yazmasını tercih ederim…

Pazartesi, Mayıs 16, 2022

AÇ BİİLAÇ

Avukat beni suçlarken savcı da savunuyordu. Hakim de tepemizde son yargıyı vermek üzere bekliyordu, Tanrı gibi. Az düşünüp kararını açıkladı: Bir ömür boyu hapis, bir idam.

-Nasıl, dedim! Yani ömür boyu hapis yatıp sonra idam mı olucam?

-Tersi de olabilir… Önce idam olup, sonra ömür boyu hapis yatarsın…

-Çok saçma…

Üçü de bana baktılar… Üçü de bendim. Kıyafetlerimiz değişikti sadece; hakiminki en havalı…

-Ya idam ya da ömür boyu hapis verilmez mi genelde dedim.

-Ben senin yerinde olsam seçim yapmazdım, ikisini de al, dedi ben olan avukat. İki idam ya da iki ömür boyu hapis mi diyorsun; israf.

-Peki o zaman dedim, ilk kararıma dönerek. Ömür boyu hapis ve idam.

-En mantıklısı dedi beni savunan savcı, ben olarak…

Daha fazla soramadım, planlamaya çalışıyordum: Her halde ölmeme yakınken gelen din görevlisinin son görevi, beni idama götürmek de olur. Evet. Olaya hakimdim. Kalkamazsam yatakta da yapabilirler. İlaç milaç.

Pazar, Mayıs 15, 2022

TANRI TESELLİSİ

Benden geçti.

OZ GEÇMİŞ

1969’da İstanbul’da doğdum. Doğdum diyorum çünkü 1967’de ayarlamıştım bunu. Gerisini de işte tahmin edersiniz, diyemeyeceğim için de anlatmaya gerek yok. Bilmediğini insana anlatmak ömür törpüsü…

ŞİDDET

-Seninki hiç şiddet uyguladı mı?

-Kim?

-İçindeki şey.

-Ben onun içindeyim. Bu bir şiddet değil mi… değilse… değil ki.

ÖĞRENME, OL

-Benden sonra tekrarla. Sonra benle tekrarla. Taklit et. Ne yapıyorsam onu yap.

-Ukala değilmişsin sen!

-Benim dışımda tekrarlayacağın şeyler de var: Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim. Tekrarla. İçten. Tekrarla.

SİSTEM

-Bireysel çaba ve irademizle elde edebileceğimiz başarılar, mevcut sistemi meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

-Kendi sistemin adına konuş!

Cuma, Mayıs 13, 2022

-2 -28 40 +28 +2

Beğendiğim kadın ilk giden -2’nin içinde. Çirkin bir erkekle. Benle kalansa allahtan erkek değil. Ortalama 40 hiç değişmez suratlarından anlarsın. Her yıl yenilenir sıralama.

-1 -29 40 +25 +5

-1 -10 50 +30 +8 *1

-0 -1 50 +40 +8 *1

-0 -0 30 +60 +9 *1

İkinci ve üçüncü yıllardaki -1’lerde yanılmayın, aynı değiller. Önceki kadındı, erkek -29’a çıktı, sonra yer değiştirdiler; dördüncü yılda kadın +9’a kadar yükseldi. Erkek -10’da olmaya bir süre dayanıp herkesi kovduktan sonra üçüncü yıl -1 olarak devam etti, sonra da 30’a tırmanıp vasatlığı içinde çürümeye terk edildi. Yıldızlı 1 olmayla ilgili atıp tutuyormuş. Kadını yapın diyormuş, benim yanıma.

Perşembe, Mayıs 12, 2022

HOMO SOTORİ (Teaser)

Aralarından biri ressam, çizmiş resmimi. Ama soyut. Ama tanımayan kalmamış!

-Evet, bu sensin.

-Nerden yahu!

-Gözlerini görmüyor musun?

-Orda göz görmüyorum! Hem ben gözlerime neden bakayım…

-Göz görmeyince gönül katlansın: Bu sensin Sotori.

-Boğaza da baksanız beni göreceksiniz. Aya da.

-Ay nerde?

-Burdayım.

-Boğaza gidelim… Sana bakınca başka şey görmüyorum…

İKİNÇ

Biz en iyi ikinciyiz diyen bir marka vardı. Başarı hikayesi diye anlatılırdı. (Bu yüzden) “Daha sıkı çalışırız” diye de bağlardı marka.

İşçi sınıfı tarihin en iyi ikinci öznesidir, demek daha doğru olurmuş, egosu yetebilseymiş sarxastik marxastik şahsın.

Yine insan içine karıştığım şu günlerde devamlı atatürk’lerle dolaşmaya boğazıma kadar doymuşluğumla hatırladım ikinci adamlara ne kadar ihtiyacımız…

Çarşamba, Mayıs 11, 2022

TALİHSİZ KURŞUN

“Talihsiz bir kurşunla vuruldu.”


Böyle pislik bir adama yumruk attığı için mi talihsizdir nedir kurşun? Ne yapsaydı suratına vurup düelloya mı çağırsaydı? Ölü rakibini!

Yoksa böyle şerefli bir adama dokunduğu için mi talihsizdir? Onu evine çağıracağı -bi tarafına dokunduğuna göre, diyelim eline- çekeceği yerde? Yer? Zaman? Kurşunun evi?

Evsiz bir kurşundan öbür dünyaya davet aldı.

BİPOLAR

“Devrik cümlelerle ne yazdığınız anlaşılmıyor, Bukovski yapınca iyi duruyor da sizde bipolar falan gibi durmuş.”

Bukovski? Gayet düz yazan bir yazar? Aforizma cümlelerinde bile anlama zorluğu yaşamazsınız?

Kötü okurun yararı da bu: Bu eksik okuyuş, hatalı mantık, ya da belki hastalıklı hayal gücünü (kendisi bipolar olmasın?) gözümüzde canlandırmamıza olanak tanıyor…