Perşembe, Mart 29, 2007

Kötü tohum

Nick Cave & The Bad Seeds'den hareketle...

- Ne iş yaparsın?
- Çalarım.
- Barlarda mı?
- Marketlerde.
- İlginç! Alternatif mi?
- Yoo... Kendisi.
- Neyin kendisi?
- Hayatın.
- Eğlenceli olmalı.
- Çaldıktan sonra öyle.
- Ya çalarken?
- Zevkimden çalmıyorum.
- Para mı?
- Her şey... Karnımı doyuracak.
- Ya sanat?
- !!!!
- Zor tabii sizin için de. Yine de dolu insan özeniyor ama.
- Büyüklere özenilir. Küçüklere...
- Büyük olmak zor tabii.
- ....
- Duygusal bir iş.
- Yo! Duygu yok! Yoksa çalamazsın.
- Ben sanırdım ki...
- Öyle.
- Anlıyorum... Birilerinin önünde...
- Ne kadar az olursa o kadar iyi.
- Yoklarmış gibi.
- Mümkünse.
- Eğitim peki?
- Sokaktan. Çala çala.
- En zor yanı ne?
- Her şey... Polisler.
- Ruhsat muhsat. İzbe yerlerde. Sizin de başınız belaya girer.
- Ruhsat? Bilmem o işleri.
- Bir tarzın var mı peki?
- Yooo. İçimden geldiği gibi.
- Doğaçlama...
- ....
- Neyse ben şu taksiye bineyim.
- Cüzdanını kontrol et. Buraları tehlikelidir.

Çarşamba, Mart 14, 2007

Küçük bir yardım adam

Minibüs. Kadının yanına oturan herif. Yan göz herif. Omzunu herif. Bacağını herif. Yavaştan herif. Uzak elini saçlarına götüren kadın. Gayri ihtiyari kadın. Endişeyle kadın. Hemen arkasında oturan adam. Güzel elli kadın, hoş saçlı kadın, güzel bir elle karıştırılan saçlar adam. Kadın. Adam. Elini uzatan adam, eline dokunulan kadın. Eli tutulan kadın. Yavaşça kadın. Fark eden herif. Tüm dikkat toplanmışken herif. Artık bir şey olacakken herif. Toparlanan herif. Başka tarafa bakmaya başlayan herif. İnen herif. Kadının elini hemen bırakmayan adam. Sonra yavaşça bırakan adam. Eli boşlukta öylece kalan kadın. Kucağına inen el kadın. Cam tarafından arkaya çevrilen baş kadın. Aniden kapı tarafına kadın... İnerkenki sırtı görünen adam.

Çarşamba, Mart 07, 2007

Yasal aşk

-Amansız bir hastalığa yakalandım. En az altı, en çok on iki ay yaşarım. Hastalığımın ne olduğunu açıklayıp, benim bile hâlâ tam olarak anlayamadığım tıbbi terimlerle canını sıkmak istemiyorum. Önemli olan tek şey var zaten: Ölüyorum...

Bu gerçek, daha önce hiç mi hiç üzerinde durmadığım bir düşüncenin zihnimde şekillenmesine neden oldu: Ben öldükten sonra ne olacak?

Ruhuma ne olacağıyla ilgili hayal dünyam yeterince meşgul. Cennet cehennem işte, anlarsın ya... Ama zihnimi asıl meşgul eden ben öldükten sonra geridekilere ne olacağı?

Ne yalan söyleyeyim, dünyanın ya da ülkemin ne olacağı beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bu konuda yapabileceğim bir şeyler olduğunu yaşarken bile düşünmezdim zaten, öldükten sonra neden düşüneyim. O işi politikacılara bırakıyorum.

"Geridekiler" lafının altını dolduracak "Ben öldükten sonra bari onlar rahat etsin..." diyebileceğim bir ailem de yok. Hoş, olsa ne yazar, bende metelik yok. Hiçbir zaman da olmadı. 42 yaşındayım, tek sahibi olduğum şey kitaplarım. Yazdığım birkaç tane, okuduğum bir sürü. İşte mal varlığımın tümü. Oturduğum ev bile kira. Arabamı yıllar önce külüstür fiyatına sattım. Para bankada. Hiç dokunmuyorum. Faizi eklenince ne kadar oldu, onu da bilmiyorum. Kefen parasını karşılar mı acaba?

Ben öldükten sonra ne olacağı konusunda uzun uzun düşündüm. Ve bir karara vardım. Geriye beni anımsayacak birkaç kişi bırakmak istiyorum. Arkadaşlarım beni anımsayacaklardır... Eski karılarım da öyle... Ama ben, başka kişiler de planladım.

Hayatım boyunca sevdiğim bir kadın var. Onu aradım. Önümüzdeki günlerde beni ziyarete gelecek. Ondan bir şey isteyeceğim, ilk ve son kez. Yakında ölecek bir adamın son isteği bu, ama kolayca kabul edilecek bir şey de değil... Bakalım ne diyecek teklifime?

Onunla bir süre beraber olduk, beraber yaşadık. Karım olmasını istemedim ondan, çünkü onu kaybetmekten korktum. Bu düşüncem hâlâ doğru geliyor bana. Evlilik aşkı öldürüyor. Evlendiğim iki kadın, kendilerine âşık olmasam da yanlarında mutlu olduğum sorunsuz insanlardı. Onlarla evlendiğim için pişman değilim, çok güzel günler geçirdik. Ama onlara âşık değildim.

Hayatımın her döneminde sadece o kadına âşıktım. Onu tanımadan önce bile onun gibi birini kurardım kafamda. Onu tanıdıktan sonra da, bunun aşk olduğuna iyice emin olduktan sonra artık aşkı aramaz oldum, bu da çok rahatlattı beni. Ama ben onun kalbindeki yerimi başkalarıyla paylaşıyor muyum, bilmiyorum. Zaten bunun önemi yok artık. Geçmiş geçmişte kalır. Şu an yaptıklarımız da geçmişe kalacak. Ve ben artık ölecek bir insan olarak geçmişe kalacak bir şey yapmak istiyorum.

Bir çocuğum olsun istiyorum. Aşık olduğum kadından, bana benzeyecek bir çocuğum olsun. Annesinin ona beni anlatacağı, beni tanımayı isteyecek bir çocuk. Babasının kitaplarını okuyacak bir çocuk istiyorum. Kitaplar gibi durağan şeyler değil zaman içinde kendi aklını kullanarak, içgüdülerinin peşinden giderek değişecek bir insan bırakmak istiyorum arkamda.

Kadın için zor bir durum değil mi... Önümüzdeki günlerde bana geldiğinde ona teklifimi yapacağım. Ne diyeceğini bilemiyorum. Seni çağırmamım nedeni bu. Dostumsun. Her zaman, her durumda yanımdaydın. Söyle bana! Ona böyle bir teklif getirmekle acaba doğru mu yapıyorum? Onun bana olan duygularını bilemiyorum. Bilseydim bile, o da benzer duygular içindeyse bile ondan böyle bir şeyi istemeye hakkım var mı acaba? Sonuçta gelecek yıldan sonra bir daha dünya üzerinde olmayacak bir adamım. Bu fikri kafamdan silsem mi yoksa. Ne dersin? Hı! Ne dersin?
- Bu zor bir soru. Biliyorsun; beni gerçek dostun olarak kabul ettiğin günden beri hep ben olsam nasıl hissedeceğimi söyleyerek öğüt verdim sana. Böylece sen kafana uygun bir insana göre davranabiliyordun. Bunun dışındakilerin de senin için önemi yoktu zaten, olmamalıydı da. Şimdi de öyle yapacağım. Ama o kadın, kim bilmiyorum, kafaca uygun musunuz bilmiyorum, benim kadar sana yakın, seni gerçekten tanıyan biri mi bilmiyorum.
- Endişelenme! Sen sadece benim yerimde olsan ne yapardın, onun yerinde olsan ne yapardın diye düşün. Öyle yanıtla beni.
- O zaman söyleyeyim. Bence bu düşüncen çok güzel. Onun yerinde ben olsam bu teklifinden onur duyardım, ama değilim!
- Beni yüreklendirdin, teşekkür ederim. Artık hayatım boyunca âşık olduğum tek kadına teklifimi yapabilirim. İşte söylüyorum... Benim çocuğumu doğurur musun?
- Ne... ben mi?
- Evet sen...
- Ama, ama... şey! Sanmıştım ki...
- Biliyorum başka bir kadın sandın.
- Değil mi? Ben miyim?
- Sana o meçhul kadından bahsederken yüz şeklinin değiştiğini, bozulduğunu ama belli etmemeye çalıştığını gördüm.
- Yo! Aslında...
- Tabii ki bu beni sevindirdi. Ama kıskançlık belirtileri gibi gözüken bu hareketlerin teklifimi kabul edeceğin anlamına gelmediğini de gayet iyi biliyorum.
- E belki de...
- Henüz şaşkınsın. Kararını hemen verme, bekleyebilirim...
- Evet şaşkınım! Hem de çok şaşkınım. Demek bunca yıldır... Neyse. Diyeceğim... Beklemene gerek yok, ben kararımı çoktan verdim. Vermiştim!
- Nedir peki?
- Evlenmeden olmaz...