Pazartesi, Nisan 23, 2018

Derin Halk



“İlk aşkını bul.”

Barda otururken birden böyle fısıldıyorum kendi kendime; herkes duyuyor… 40 gün, 1 gece… Yayılıyor. Harika bir cennet yaşanıyor bu dönem… Kötüler ortaya çıkıyor; iyilik yapınca vicdanları sızlayanlar: Bulamıyorlar, zaten yok ya da bulsalar bile yine beceriksizce harcıyorlar. Yine de etkisizler bu dönem.



“Borcunu öde.”

1 gün 40 gece… Bu kez tam bir cehennem, ve iyiler ortaya çıkıyor, gerçekten borcunu bilen ve ödeyenler, ama misafirler. Ve ev sahipleri; beceremeyenler, sıkılanlar, benim niye borcum olsun ki diyenler; sıradanlar, çoğunluk… Neden sıradanlar; çünkü sıranın önüne geçmeye çalışıyorlar hayat boyu, cehennemde ise sıranın gerisine kaçıyorlar. Kaytaracaklar ya güya, suçsuz çıkacaklar, üstelik cehennemde... Ne demişler, demediyseler de diyelim: Cehennemde yanmaktan kötüsü, yanmayı beklemek, başkası yanarken. Bu sıradanların tarihsel suçu ise kötülerin onlardan yüz bulması; potansiyel kötüyü açığa çıkarmaları ve işe koymaları…

Bu suçtan kimin çıkarı var diyerek suçluyu yakalayabilirsiniz diyeni yakalamalısınız.



Sıradan çoğunluk ve kötüler; neredeyse herkes bana düşman; yüzde 50 ila 70. Kitap da sakıncalı bulunmaya başlanıyor artık. Alet işler el dövünür. Sıradanların çoğunluk olmasından doğan gücünü küçümsedik… Derin devlet, derin edebiyat derken derin halkı kaçırdık, ya da sıranın onlara gelmesi gerekiyordu: Doğmak için uğraşmadığını sandığından hak etmemiş hissediyor; ruhunun diğer yarısı da kendini herkesten özel görüyor; bu insanların bir de demokrasiyle yönetilmeyi talep ettiği rejim şizofrenizm. Dünyayı yüzde bir zenginlerin yönettiğinden şikayet edip zenginleşmeye çalışıyorlar. Yüzde bir akıllı-ahlaklı yönetsin desen kabul etmezler, zengin olmak akıllı-ahlaklı olmaktan daha kolay olduğundan önlerini tıkamış olursun çünkü.



Bunları düşünerek bardan çıkacakken şu cümleyi duyuyorum:

“Bugün 23 Nisan…”

1 gün, 1 gece… Saat 00.23. 23 Nisanın bu seneki günlük başkanı seçilmişim. Beni seven mi var, kaldı mı ki hiç, yoksa bu bir tuzak mı… Ama barın hayaleti söyledi bunu bana. Barın ortada pek gözükmeyen, az konuşan ortaklarından. Geldi yanıma: Gelin durun kasada. Şöyle bir baktım ona: Tamam kasada durmayın bir masada durun; böyle giderse her şey bize sizi hatırlatacak… Barın en gözde yerine oturtuluyorum. İnsanlara ilk günkü gibi bakıyorum. Olmuşlar. Kitap’larını getirmişler, en sevdikleri satırı ya da bölümü açıyorlar, (imzalıyorsun.) Altına onlar da imzalarını atıyorlar. Bu bir antlaşma. Şöyle diyor hayalet: 5 kitap birden okuyanların yanında başka şey okuyamayacakları bir kitap.



Ahlaklı-akıllıların hakim olduğu bir düzen kurulmalı, yazıp imzalıyorum...

Bir diğerine: Kapitali değiştirilmiş bir kapitalizm; yeni kapital para değil ahlak...

Sonrakine: Düşünsene, kalite ahlakla ölçülen bir şey artık; ahlaklı davranıldığında zengin de olunduğundan iyiler paralılar da, para babaları yerine ahlak babaları hüküm sürdüğünden sıradanlar ahlaklı davranmaya çalışıyor.

23 Nisan hayalciliği tabii bu; ve sadece bir günlük; bu anlayışı tüm dünyaya yaymak gerekmeyecek mi, yoksa böyle kendi iyimizle kavrulup gidecek miyiz?

Ne buyurdunuz sahip, diyor biri, sabah olmak üzere, düzen bozulmaya başladı bile:

Kapitalizm satmak için nüfusun artmasını ve yayılmayı ister, ama bu çoğalma ahlaki bir yapının kalitesini düşürür, karakterlerden ödün vermeden büyüyemezsin; artan sayıda insana her zaman mal satabilirsin ama ar satamazsın…

Tepkileri suratlarından okuyorum, ama henüz hâlâ 23 Nisan, başkan baba da benim:

Çarşamba, Nisan 18, 2018

Başçavuş

Paylaştıklarımın yüzde onluk bölümü sonradan bana tamamlanmamış belki de bu yüzden size bir şey ifade etmiyor gelebilir.


Yüzde otuz kırklık bölümü, aşağı yukarı diyelim ölçmedim, bağlamında koparılarak paylaşılıyor, anlaşılmaz gelebilir, ama bir kitapta yayımlamaya karar verirsem üzerine düşünüp anlam çıkarmanızı bekleyebilirim (okurun kafasındaki anlamı çokanlamlılık sayıp kabul eden yazarlardan değilim, ben ne söylüyorsam o, başçavuşun eşeği osurmuyor burada).


Yüzde ellilik (diyelim) geri kalan bölümü de; anlamayan yanaşmasın… Edebiyatçı-yazarları ben de zamanında severdim, küçümsemiyorum (haha güzel) ama hayatımla edebiyatım denktir (denk olmayanın zaten dürüstlüğünden endişe edin, sanatçıyım derse affedin, o da lazım). Yanaşmasın. Nereye bağlayacaktım unuttum, bu yazı hangi bölüme giriyor sizce…


(Mutlu bir adamım, sinirim ondan. Dokundurtmam. Bu akşam yatarım yarın kalkmam, planlı olarak, umurumda olmaz. Her şeyi yazdım. Yayınlanır ve görürsünüz öyle bir insan yaşamamış, toplayın insanlık tarihini, ulaşamamış. Ve gelecekte de farklı olmayacak. Bundan faydalanırsınız ya da faydalanamazsınız; lafım özellikle faydalanmamayı seçenlere, başınızdan o korktuğunuz iktidar hiç eksik olmayacak. Karakteriniz cezanız zaten...)


Çıktı mı ne?: Karakteriniz cenazeniz.


:)