Salı, Ağustos 11, 2009

Korsan Yazar

Elif Şafak’ın Aşk adlı romanının korsanını hediye eden arkadaşıma kızamadım romanı bir çırpıda bitirdikten sonra: Roman, roman gibi değil bir romanın roman boyutunda önsözü gibiydi.

Salı, Ağustos 04, 2009

Okuyorum meydan; okuyorum!



https://www.blogger.com/comment.g?blogID=6366153404503306744&postID=8083004379662819057

Tartışma yukardaki gibidir...

Onu okumasanız da bu metinden keyif (ve ders) alabilirsiniz...

Şu aşağıdaki, tartışmaya eklenen son yorumdur, bana aittir:

Geç fark ettim, güzel bir tartışmaymış, netteki bir tartışma ne kadar güzel olabilirse; insanlar arasındaki tartışma ne kadar güzel olabilirse...

bir arkadaş şöyle yazmış:
“Hakan bey, herkesin size doğrudan veya dolaylı söylemek istediği şey aslında gayet basit: dedikleriniz doğru, ortada pis şeyler dönüyor, zaten hemen herkes biliyor bunları, ama yanlış adam üzerinden siz bunu göstermeye çalışıyorsunuz. S. Gümüş entelektüel namusuyla kendisini kanıtlamış biri...”

E siz doğru adam üzerinden gösterin!

Yanlış adama yönlendirilmiş olmasını geçseydiniz de, pis şeylerle ilgili biraz daha konuşsaydınız olmaz mıydı!!

Okuyorum, meydan okuyorum kampanyasını yapanların hocaları, benim de 15 sene önceki reklam yazarlığı hocalarımdır.

R vitamini reklam ajansına gitmeyi aksattığımdan olmadı; rastlasaydım hep beraber tartışırdık; çok isterdim; size de fikir aşamasında söylerdim, belki kızardınız bana, belki ustalarım tam da bunun için severlerdi; bunun için yetiştirdiler çünkü beni… :

1. oradaki havaya kalkmış eller, meydan okuyan değil teslim olmuş eller gibi görünüyor... Boğulmak üzere olanların elleri gibi bile gözükebilir. Meydan okuyan eller öyle kalkmaz...

2. Bu da kampanyanın tabiatına uyuyor sanki; bence edebiyat dünyası, okurlar, yazarlar; okuyarak ya da ne yapıyorlarsa asla meydan okumuyorlar; en az son 10 yılda belki de 20, meydan okuyanlar başkaları; edebiyat diye bişi kalmaması için uğraşanlar, arkadaşımızın dediği pis işlerle uğraşanlar; meydan okuması gerekenler ise onlara karşı 10larca yıldır susmuş ve pısmış durumdalar (bence Türkiye son 10-20 yılda meydan okuyabilecek tek yazar- ve eleştirmen- yetiştirmedi; ya da onları görmezden geldi; iyi yazar ve eleştirmen yetiştirmedi demiyorum; ama meydan okumak başka bir şeydir! Kafka, mesela, iyi bir yazardır; ama hiçbir şeye meydan okuyamaz!); ama tabi reklam kampanyası da budur: Yaparsın, sonra ürün senin yaptığın yere yükselir-gelir...

Henüz iyi olmasa da, iyi olabilecek bir ürünse... (Ürün derken Notos’u asla kastetmiyorum; okuyorum, meydan okuyorum diyen kişileri yetiştirecek sistemden bahsediyorum.)

Umarım meydan okursunuz cidden, gerçekten...

Çok geç olmadan…

Yürekten yanınızdayım…

Bu kadar...


Aşağıdaki yazı da

Notos dergisinin 17. sayısında "sevdiğim" bir yazı

Konu: Edebiyatımızın önünü açacak yollar.

Yazarı: Özcan doğan:

"Geleceğin yazarı yalan söylemekten, çarpıtmaktan, hile yapmaktan çekinmelidir. Zira sahtelikler, kandırmacalar ve çarpıtmalar bizlere gerçek diye sunuluyorsa, sanat açıkça doğruyu söylemelidir. Sanatın yalanı, gerçek hayatta bize söylenen yalanların panzehiri olacaktır. Edebiyat ise en büyük doğruların en etkili biçimde söylenebileceği yegane sanat alanıdır. O halde, geleceğin yazarı geleceğin okuruna bu yolla gerçeği anlatmalıdır."