Pazartesi, Mayıs 30, 2022

HOMO SOTORİ

İndiği uçandaire sarıydı. Gözlükleri yeşil. Ne giydiğini kimse hatırlamıyordu. Sonra fotoğraflardan çıkardık; normal insan kıyafetleri. Sarı da taksiymiş.

Bir kafeye oturduk. Yedi sekiz kişi etrafında. Arttı azaldı. Hepimiz bir kez daha istiyorduk. Hep istiyorduk. Ola ola müptelası olmuştuk.

Gözlüklerini çıkardı. Gözlerimizi fal taşı gibi açıldı. Far görmüş kanguru gibi. Bir şey olmadı. İlkinde hissettiğimizi hissetmedik. Bazılarımız hissetmiş, en iyi niyetli olanlarımız.

Önceleri tüm bedeninden, varlığından yayılıyordu. Sonra kontrol etmesini öğrendi; sadece gözlerinde topladı. Gözlükleri o yüzden takıyordu. Size bakması gerekmeden uzaklara baksa bile alıyordunuz, şeyi... Şimdi onu da kontrol edebiliyormuş; özellikle bakmadıkça oldurmuyormuş. Güneş için dedi gözlükler.

Yolda birisi, yanlışlıkla sanırım, omuz attığında değmemişti sanki ona. Adam özür dilerken suratı düşmüştü. Bir an adamın gerçekten suratının düştüğünü ve yerden suratını almak bahanesiyle eğildiğini görür gibi oldum önünde. Kalktığında bakmadan dönüp gitti. Bulamamıştı suratını…

Hayatı film şeridi gibi geçmiş gözlerinin önünden diyorlardı. Gülmüştü buna… Ben de bunu istiyorum diyenlere özellikle: Başından geçti mi ki gözlerinin önünden geçsin istiyorsun.



-Seninki geçti dedim. Benimkinin önünden…

-Peki nasıl geçti?

-Dalga geçme… Esas seninki nasıl gidiyor?

-Geldiği gibi değil… Yönetmenle dolanıyoruz, dedi gözlüklerini çıkartıp takarak… Nasıl çekeceğimize bakıyoruz.

-Nasıl çekeceksiniz!

-Çekildiği gibi…



Rüyalarını başkaları da görüyordu, gelip anlatıyorlardı. Heyecanlı ama suçluluk duyarak.

-Dedim ben duymuyorum, siz görün. Kullanmadığım bir alet gibi, siz kullanın.

-Peki senin rüyan olduğunu nerden?

-Ben olarak yaşıyorlarmış. Sonradan hatırlıyorlarmış ben olduğunu.



Masadakilere bakıyorum. Birisi anlatıyor:

-Başka birisiyim, bir şeyler yapıyorum ama ne yaptığım belli değil. Bir yapboz var, resim bulanık ama tek bir parçası eksik, eklensem tamamlanıp netleşecek. Bir adam geçiyor, bakmayacakken dönüp bakıyorum, hatta merhaba diyorum, rüyada başka biri olarak yaptığım hareket de buymuş, ama büyük bir iş bunu yapmak, basit bir merhaba değil; adam kadın oluyor ya da kadınmış zaten; böylece yapboza da eklenmiş oluyorum.

-Bana da birisi sesleniyor ve umursamazken dönüp bakıyorum, rüyadaki “kadının” da baktığını anlıyorum; yapbozdaki yerimi alıyorum.

-Neydi tamamlanan büyük resim?

-Bir yüz ama bizimki değil. Kadın ve adam da değiliz zaten. O yüzdeki insanız.

O yüzden insanız dedi gibi geldi bir an…

Hepsi o yüzün insanları…



-Seni örnek alamaz insan, taklit etmeli.

-Kendimi bile taklit etmem ben.



Ders verdiğini görmüştüm rüyamda:

-Benden sonra tekrarla. Sonra benle tekrarla. Taklit et. Ne yapıyorsam onu yap.

-Ukala değilmişsin sen!

-Öğrenme, ol… Benim dışımda tekrar edeceğin şeyler de var: Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim. Tekrarla. İçten. Tekrarla.



-Hayır diyor, biri, ben o olduğunu bilerek gördüm. / Ben görmedim. / Ben sabah kalktığımda yazarken anladım. / Ben, biraz önce burada gördüğümde gördüm.

-Tamam dedim sakin olun, olur böyle şeyler.

-Daha önce oldu mu? / Bana olmadı?

-Seni rüyalarında görenler; yani senin rüyalarını görenler. Sen olarak.

-Seni tanımayanlar da görüyorlar!

-Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar…



Bir yerlerden görüp hatırlamayanlar, diyene bakakaldım; çok güzel bir kadındı, diğerlerinin de çoğu güzel kadınlardı ama bu ayrı. Oysa erkekler onla ilgilenmemişti. Orda inandım; gerçekten ben olmuş olmalıydı erkekler de, yani O olmuş. Bu en zorudur bir erkek için. Şimdi benden sonra ilgileneceklerdi kadınla, beni taklit etmek için.



-Ruh zincirinde güçsüz halka olmaz diyordun. / Gelişmiş bir karakter büyüden ayırt edilemez diyordum.

-Siyah kuşak takıyordun; beyazlamıştı epeyce.

-Beyazladı, sıktı.

-Bilgelik tecrübeyle tekrar kazanılmış çocukluktur diyordun.

-Ama bilgenin çocukluğu olacak.

-3 yaşımdaki halim 30 yaşımda sen oluyordu. / Sen 3 yaşındaydın, 40 yaşındaki bendim. / 90 yaşımdaydım ve ben falan kalmamıştı.

-Huzurlu davrandığımda anladım sen olduğumu. Huzurlu uyandım ama huzursuz.

-Tamam, dedim, halledicem. Bende…

Herkes atıldı:

-Ben de. / Ben de. / Ben de.

Duruldu.

-Zeytinyağı, dedi biri.



İnsanlığın üç aşaması, aşamaması: Sempati, empati; Sotori.

Şöyle denebilirdi bizim için: Bir sabah kendini Sotori’den uyanmış olarak buldu.

Çeşitli kavramlar, deyişler dolandı: Rüyada Sotori görmek... Kendini Sotori olarak görmek... Bize her yer Sotori… Hepimiz Sotori’yiz...



Aralarından biri ressam, çizmiş resmimi. Ama soyut. Ama tanımayan kalmamış!

-Evet, bu sensin.

-Nerden yahu!

-Gözlerini görmüyor musun?

-Orda göz görmüyorum! Hem ben gözlerime neden bakayım…

-Göz görmeyince gönül katlansın: Bu sensin Sotori.

-Boğaza da baksanız beni göreceksiniz. Aya da.

-Ay nerde?

-Burdayım.

-Boğaza gidelim… Sana bakınca başka şey görmüyorum…



Robot resim gibi yayıldı; bir gazetecinin de haber yapmasıyla. 37 yıl önce gördüğünü söyleyenler bile çıktı böylece… Taş çatlasa 30 yaşındaydı; taş 10.000... 20.000.



Topluyordum:

-Yaşamadan biliyordum… Böylece bilmeden yaşamak kolay oldu.

-Mutlu rüyalarım sıkıcıydı. Rüyamı daha önce görmüştüm rüyamda.

-Borsa lokantası geldi şimdi aklıma…

-O olsa nasıl davranırdı diye düşünüp davranıyordum hayatta; o kim bilmeden…

-Nasıl bir güç veriyordu ama neden; ve nasıl kontrol edilir bilmeden.

-Ben bir başkasıydı. Başkası bir bendi.

-Rüyaya devam etmek istedim, seni yaşatmak için…

-Süper kahramanımdın ama fark etmedim; artık anti kahramanlar süperdi.



Süper kahraman kadar taş düşsün başınıza. Anti kahraman kadar kahrolun. Uçamayanı vurun.

Sarı uçan daireleri indirip içinden o çıkmayınca gönderiyorlardı…



-Sen hiç senden üst birini düşünmedin di mi!

-Gençken… Gençken bile, evet! Nerden bildin?

-Ben de genç oldum…



Hikayelerin hepsi aynı filmin kareleri gibi. Bir yapbozun parçaları. Yapboz silkinip üzerindekileri atmış, içine kapanmış. Anlamını saklamış. Şimdi Bumerang gibi geri dönüyor. Bir rüyaya çarpmış.



Pazıl Fazıl dediğim dedik biriydi, yapboz fikirleri hep ondan çıkıyordu:

-Her girdiğimde yapboz değişip başka bir şey oluyor ve beni dışarı atıyor. Her haline uyuyorum ama yine değişiyor. O zaman neden başta tam da benim uyacağım yeri boşta gösteriyor?

-Hiç dönüp baktın mı kendine!

-Girip uyuyorum ve diğer parçalar yok oluyor. Yalnız kalıyorum.

-Sen zaten yapbozsun, neden gidip başkalarına uyuyorsun. Hiç kendine baktın mı!



İçerlemiştim, 51 yaşımda… Rahme düştüğümde babamın yaşıydı 51. 52’sinde doğdum. 53 yaşımda bugün, iyice içime çekilmiştim… Aklın yolu milyonda birdi. Son yalan da yenmişti, doğrunun yenmediği anlaşılıyordu. Ama çok yavaş! Yok kadar yavaş! Homo Sotori bir kişi mi kalmıştı. Bir bile fazlaydı; tek. Yerimde olsalar ölürler miydi.



-2 -28 40 +28 +2

Henüz yıldızlı 1 yoktu. Rüyalarda vardı, olacaktı.



Sevgi yoktu, mutluluktu o.

Hiç yorum yok: