Siyah parlak kadife örtülü büyükçe yatağa sırt üstü uzanmış çıplaktı kadın. Yatağı çevreleyen basamakları çıkan erkek de çırılçıplak.
Kadına yaklaştı. Ne kadar güzel bir vücudu vardı. Güzel bir vücut ve cesur bir yürek! Her türlü dokunuşa hazır. Sapkınlık dahil! Evet tabii, neden olmasın. Zevk verdikten sonra.
Normal sevişmeyle kadını orgazma ulaştırmayı denemektense yan yollar arayarak farklı olmanın getirdiği heyecanla şansını artırmaya çalışacak kaçamak bir aşık durumundaydı erkek. İşe önce göz temasıyla başlamayı istedi çünkü tensel temasın gerekmediği bu yöntemde uzmanlaşacak kadar az ilişkisi olmuştu karşı cinsle gençken. Gençken? Şu an neydi ki...
İlk genelev ziyaretini hatırladı, girdiği kadından çok, bekleyen arkadaşlarını memnun etmeyi düşünmüştü. Şimdi de ondan müjdeli bir haber bekleyen dostları vardı dışarıda... Cinselliğini rekabet temeline diktiğinde erkek, toy bir boğadan başka nedir ki arenada...
Hele böylesi bir kadının karşısında.
Heyecanını arkasına gizlediği gülümsemesiyle çapkın bir bakış fırlattı. Zırhına çarpıp parçalandı kadının. Kapalıydı göz kapakları.
Üzerine çıkan erkeğin becerilerini sergilediği sevişme boyunca da aralanmadı. Yattığı her kadında bir iz bırakmasıyla övünen abileri gibi biri olamayacaktı hayatı boyunca... Övünmek ya da iz bırakmak... Vücuduyla birilikte duygularını da okşamak gerekirdi iz bırakmak için. Övünmek için özel bir şey gerekmezdi... Yakışıklılığına güvenerek bakışlarıyla kurmayı düşündüğü yakınlığı, yaratmak istediği etkiyi bir kör ne kadar başarırsa o kadar başarmıştı şu anda. Sevişmenin sonlarına doğru kadının dudaklarında gülümsemeye benzer bir ifade belirir, iniltiye benzer bir ses duyulur gibi olmuşsa da, artık ümidini kestiği için sadece zevkine bakan erkek aldırmadı. İşini bitirdiğinde sportmence selam verdi hâlâ gözleri kapalı kadına. Kendi beceriksizliğinden vallahi değil, tuhaf bir kadındı bu. Seviştiklerini fark etmemiş bile olabilirdi...
Şimdi o inecek, ikinci bir erkek çıkacaktı. O sırasını savınca da üçüncü, dördüncü, onuncu, yirminci, yüzüncü...
Geniş hangarın tam ortasına, en uzak köşeden bile görülebilecek bir yükseltinin üzerine yerleştirilmiş, etrafı basamaklarla çevrelenmiş yatağa çıplak uzanmış En İyi Sevişen Erkek Yarışması’nın tek kişilik jürisi yarışmayı kazananı belirleyene dek sürecekti bu...
Hangarı dolduran onca çıplak erkek yarışmacıdan ikisi aralarında konuşuyordu.
“Böylesini görmedim...” dedi teki, “...gözünü açıp üzerinden geçen erkeklere bakmadı bile. Nasıl tanıyacak?”
Diğeri yarışmanın mantığını biliyordu: “Kazananı tanıması yeterli... ” dedi. “Böyle sevişen erkek kim Tanrım? diye gözlerini açtığında, adam belli olacak...”
******
“Zaten...” diyor bir dinleyici bulmuş olmanın coşkusuyla bilgiç erkek “...o hep yaşadıkları hayal dünyalarından uzaklaştırıp gözlerini açtıran erkekler ancak, kadınların kalplerini çalabilir. Erkeklerin gözleriyse hep açıktır. Zevkle ve teslimiyet duygusuyla gözlerini kapattıracak bir kadın, erkeğin kalbini çalabilir.”
“Ben seksin bu kadar karmaşık bir şey olduğunu sanmıyorum!” diyerek dudak büküyor genç olanı.
******
Bu bekleşme sırasında meydanı dolduran erkeklerin arasında dolaşıyorum. Maç girişinde bekleşir gibi sohbet ediyor, komiklikler, şaklabanlıklar yapıyor, birbirlerine havalar atıyor, fıkralar anlatıyorlar. Geçen yıllardaki yarışmalarla ilgili kulaktan kulağa aktarılan, abartıldığı belli ama bu yönü kimseyi rahatsız etmeyen hikayeler bunlar.
Bazı felsefelerin palavra olması gibi, bazı palavralar da felsefedir.
-Kadının üzerinden dolu adam geçti. Kadın bir yerde, durun, dedi. Bu beklenmeyen bir tepkiydi. Sonuçta bu yarışmalarda jüri üyeleri çok gerekmedikçe konuşmazlar. Ne gerek var ki konuşmaya!.. Ama bir şeyden şüphelenmişti kadın. Güzelim vücuduyla ayağa kalktı -bu arada göğüslerinin sarktığı gözümden kaçmadı- meydandaki kalabalıkta herhangi birine özellikle bakmamaya dikkat ederek gözlerini açtı: Meydan boştu. Basamaklarda tek bir adam vardı. Yalnızca. Kalakalmıştı basamakların ortasında. İniyor muydu çıkıyor muydu... Belki ikisini birden yapıyordu. Bir iniyor bir çıkıyor ve sonra bir daha iniyor bir daha çıkıyor. “Diğerleri nerede?” dedi kadın sinirli. İtiraf etmek zorunda kaldı adam: “Benden başka kimse yok!” Kadın onu tanıdı. Yarışmanın o yılki sponsoru! “Gözümüz açıldığında” dedi kadın “hep bir erkek tarafından kandırıldığımızı mı anlayacağız?” Yarışmaların iptal edildiği sene vardı ya.
-Bir seferinde de jüri skandalı yaşanmıştı, diye başlıyor bir diğer erkek. Çok da emin olamadığını söyleyerek yarışmayı tekrarlamasını istedi bir yarışmacıdan kadın. Ve sonra bir daha bir daha istedi ve bir daha. “Tam bilemiyorum, olabilir ama bir daha.” Çaktınız mı olayı!
Üst jüri bu adamı birinci ve tek ilan etti, jüriye de kişisel zevklerini işin içine kattığı gerekçesiyle bir dahaki senenin ön jürisine katılmaktan men cezası verdi. Üst jüri üyesi o kokanaların “Şu yeni nesil, ah şu genç nesil” diye paylarken kıskançlıkla dudaklarını ısırdıkları gözden kaçmadı.
-Geçen senlerde... diye ortaya atılıyor biri, bir arkadaşım kazanamadı ama başarı belgesi almıştı.
-Nasıl başarı belgesi? denecek olunuyor...
-Kadın tek gözünü açarak şöyle bir bakmış ona.
Abartılı kahkalarla kırılıyor ortalık.
-Benim sakar bir arkadaşım katılmıştı, diye başlıyor sonra yanına gittiğim gruptan biri. Dişlektir, gözlüklüdür, utangaçtır, ana kuzusudur. Bizim dalga geçmelerimize dayanamayarak şeytanın bacağını kırmak için katılmıştı. Nasılsa ön elemeleri geçmiş.
-E ne oldu. Kırdı mı bari?
-Kendi bacağını kırdı: Merdivenleri çıkarken ayağı takılmış. Kadın gürültüye gözünü açmış. Bizimki ayağının acısını fark etmemiş henüz, yerde gözlüklerini arıyor. Diğerleri onu havaya kaldırıp kutluyorlar.
-Bir seneki yarışmada jüri kadın “Ulan!” demiş içinden “Bunu tanıyorum bir yerlerden, yoksa bir daha mı geldi!” Gözlerini açmış, ne görsün? Kocası. Sevişmeyi yarıda kesmiş. “Sonraki gelsin.”
Kahkahalar kesilmeden bir diğeri başlıyor anlatmaya.
-Bir seferinde hiç unutmam Dünyanın En İyi Sevişen Erkeği’ne karar verdi kadın. Kalabalıktan biri itiraz etti. Bu deminden beri herkese mutlaka kendinin kazanacağını, ne özel bir erkek olduğunu ballandıra ballandıra anlatan, çevresine yarışmaya öylesine katılmış yaltakçılarını toplamış bir adamdı. Üst jüri hemen duruma el koydu ve yarışma durduruldu. İtiraz eden adam kadının yanına davet edildi. Adam kendinden önce çıkan dolu erkeğe taş çıkartacak bir gurur ve incelikle salına salına ve kasıla kasıla çıktı. Kısa keseyim; adamı yatırıyorlar kadının yerine, hadi diyorlar Dünyanın En İyi Sevişen Erkeğine, DEİSE olduğunu kanıtla. O denileni yaparken demin kasılan adam altta çığlık çığlığa...
İş bittikten sonra jüri başkanı tatlı sert bir ifadeyle sordu başka itirazı olan var mı? diye. Tanrı sizi inandırsın, demin itiraz edip de ikna edilen bağırmaya başladı. Önce ne dediğini anlamıyoruz, yine itiraz ettiğini tahmin ediyoruz. Gerçekten de adam bağırıyor, yumuşak, biraz kısık ama hala şehvetli bir sesle: Ay itiraz edin... Kesinlikle itiraz edin ayol... Defalarca itiraz edin...
Ve inanmayacaksınız ya da inanırsınız belki bilmiyorum ama o çıplak erkek kalabalığından azımsanmayacak bir azınlık bağırarak itiraz etti önce tek bir ağızdan sonra topluca, büyüyen bir yankı şeklinde: Ben de itiraz ediyorum... İtiraz etmek istiyorum... İstiyorum... Ben de istiyorum...
Başka bir grupta kadınlardan söz ediliyor: Jüri olarak seçilmediği için yarışmayı sabote eden bir seks manyağı kadından... Jüri olarak seçilmek için kendini 8 defa evlenmiş gösteren bakire kız kurusundan...
Dayanamayarak soruyorum:
-Jürideki kadını kim seçiyor peki?
-Geçen senenin birincisi.
Yüzlerce kadın başvuruyormuş her sene. Adamı düşünebiliyor musunuz? Kadınlar için neyse de erkekler için epeyce meşakkatli.
En sıkı palavralardan birisini anımsıyorum... Ama anlatamadan sıranın bana geldiğini haber veriyor anons. Takma adım okunuyor. HİS... İngilizce’de “onunki” “erkeğinki” demek biliyorsunuz. Kimseye söylemeyin; aslında Herkesten İyi Sevişen demek. Basamaklara doğru yöneliyorum. Kadının yanına çıkıyorum. Biraz dikilmiş, su ile dudaklarını ıslatıyor. Nedimeler orasını temizliyorlar. İlk günkü gibi!
-Bakın bu gerçek, diye konuya giriyor bir başkası, cidden gerçek. Bir yarışmacı, kadına onu “arkadan yapmak” isteğini sözlü olarak bildirmiş. Kadın birleşmenin başlarında bir şeyler hissetmiş, hayır hayır gülmeyin gerçek bir şeyler, hoş bir şeyler. Sonra giderek daha fazla emin olmuş, yine de işini bitirmesini beklemiş adamın... Kadın kendinden geçmek üzere olduğunu fark edip gözlerini açmış, başı dönmekte, kalbi hızlı hızlı atmaktaymış, başını çevirip adama bu nedenle bakamadığını sanmış ama birkaç kez deneyip de başaramayınca, sarhoşluğundan sıyrılmış, adamın onun dönmesini engellediğini anlamış. Kadının son ve en büyük orgazmı da adama birkaç saniye kazandırmış ve kendini zorla da olsa toparlayan kadın onun kalabalığa karışırkenki sırtını görebilmiş ancak. Senin benim gibi bir erkek sırtı!
Evet. Aşağı yukarı böyle oluyor. İsterse bulabilir beni hemen. Ama yapmıyor. “Demin inen” dese herkes bendim bendim diye galeyana gelecek ve karışacak ortalık; beceriksizsen becerikliymiş gibi gözük... Belki de başka bir şey düşündü, bilmiyorum. Ben ne düşündüm de böyle davrandım. Bilmiyorum! Eğer gerçekten istiyorsa beni bulacaktır... diye mi düşündüm?
- Sonraki adamı kabul etmiş kadın. Adam kadının içine girmiş, hem de çok acemice bir giriş, beceriksizlikten ya da heyecandan, artık bilmiyorum, daha ilk saniyeler oynanıyor, dikkat edin, kadın gözlerini açmış. Evet, demiş, işte bu... Adamı DEİSE olarak ilan etmiş. Bir dalgalanma olmuş kalabalıkta. Herkes birbirine bakmış. O kadar uğraşmışlar biraz önce, kıçlarından ter akmış, bırakın gözünü açtırmayı kadının ağzından bir oh duyabilmek için, bir o kadar da bunun için bekleyenler... Herifin biri, sen gel, birkaç saniyede... Ne idüğü belirsiz bir giriş. Nasıl ya? İtiraz etmişler.
Henüz denenmemiş bir dolu erkeğe, denenmiş ama seçilmediği için kadına kinlenmiş, gururuna yediremeyen bir dolu erkek de katılıyor, hiçbir şansları olmadığını bilenler de ön ellemeyi geçmenin şaşkınlığıyla bu kalabalığa karıştığında herkes itiraz etmeye başlıyor, evet, herkes.
Tuzağa düşmüş oluyorum böylece. Hangarın en uzak köşesinde gitmeye hazırlanan, kalabalıkta itiraz etmeyen tek tip olmamdan da kolayca görüp tanıyor. Herkesin uzağında tanıyor beni.
“Nasıl tanıdın?” diye soruyorum yine de ödülümü verirken. “Sırtından” diyor. “Çekip giden erkek sırtından...”
Perşembe, Mart 19, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder