Çarşamba, Aralık 07, 2022

İĞRETİ ÖĞRETİ (NÜTOPYA)

........
Kutsal olun çünkü ben kutsalım demez yani Tanrı, kutsalım çünkü siz kutsaldınız der.

Bitkide, hayvanda olan şey sizde kalmamış; türünüze yabancılaşmışsınız, baştan çıkmışsınız. Herkes doğru yapamıyor herhalde şu evrimi: Rastlantı ve ihtiyacın birbirini yaratıcı şekilde topuklaması, rastlantı ve ihtiyaç tanrısı. Rastlantıyla bir yanağa; öbür yanağını uzatıyorsun, ihtiyaçtan da ona; yok yok, ihtiyaç enseye şaplak; bir de arkadan ittiren mi desem, mancınıkla fırlatan mı desem, ilerden böyle geeel geeel diyen mi desem, mıknatıs da diyebilirim; o ne, hangi tanrı o, ne tanrısı; tanrı tanrısıymış…

Yoksa ilk, bir son muydu… İnsan da tanrı gibi tek miydi. Bilemiyorum, göremiyorum, o kadar çok insansı var ki dölümü kapatıyorlar… Aklından bir sayı geçir mesela. Hayır, onu değil bir başkasını… Tam olarak 80’li ya da 90’lı bir şeydi, tam tamına, 160 da olabilir, 6000 değil ama… Böyle yukarıdan bakarken gözükense, eksi 8… Doğanın gereksiz dolambaçlı yolu, halk, birkaç büyük insanı yaratmak için.

Peki ben ne oldu da böyle oldum; valla isteyerek olmadım; isteyerek olur mu zaten; kendim kala kala mı kendim oldum, kendim ola ola mı kendim kaldım, ben ne yaptım, her defasında mı yaptım, oldum da tam mı oldum; oraya da geliriz; siz not alın okuyucu, bana hatırlatın… Hah-ha okuyucuya not alın demek güzel. Çünkü şu abayı yaktı her halde bana, öyle bakıyor ki; cadı; artık çağıralım; hayır kadın değil cidden cadı, şeytan yani; inanmazsanız alınır ama; demin dediğim o labunya, yakınımdayken uzaktan izleyen, bir boşluğumu kolluyordu, düşüncelerimi okuyup yanıma geldi, diğer bir yanımdan. Beni kıskandığını söyledi. Şu yukarıdakilerden dolayı mı, dedim, bunlar bildiğimiz şeyler…

Şu düşüncenizi çok sevdim dedi, kendi düşüncemi alıntılıyorum: Tanrısal olmayan düşünürler; bana bir aleti tamir etmek için parçalarına ayırıp ana fikrini çözemediği için tamir edememesi bir yana tekrar birleştirmeyi de beceremeyen tankerler gibi geliyor, teknikerler mi olacak; teknikeller; üstelik sonuçta kullanılamaz haldeki alet o elini sürmeden önce bozulmamıştı bile.

Özür Dilerim Geciktim’den, son kitabım… Tüm kitaplar placebo etkisi yapıyordu, yok, deja vu, evet deja vu, deja vu, özdeyişlerle özgevişler birbirine karıştırılmıştı, yazma zamanı geldi de çattı dedim, yazdım da çattım. Bir best of çalışması, doğrudan best of olarak yazıldı.

Başkaları da var benzer: Sentezin, doğuştan sentezin, tezlere ve antitezlere bölünmesine dayaklektik denir. Diyalektik ise bir çeşit düşünme tikidir. Tez antitez sentez şeklinde kendini tekrar eder.

Mesela: Filozoflar dünyayı sadece yormuşlardır, yapılması gereken onu olduğu gibi değiştirmektir.

Yani: Dünyanın bütün felsefeleri, birleşin; incilerinizden başka dökülecek şeyiniz yok.

Gördüğünüz gibi basit düzenlemeler aslında, ama tanrı yaratır maazallah…

İşte dedi, bunlara hayranım…

Ben de sana hayranım dedim. Tüm bunları hayran hayran bozmaya çalışmana.

Bozmaya çalışıp bozamayınca oldum, yani hayran.

Önce epey bir soytarı oldun; neydi o gerçeklik görelidir yahu. Herkesi şeytan yapan buluşun. Ya da neymiş, gözleyen gözlediğini değiştirirmiş. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur durumu bu, ama dağın tepesinden bakarak söylüyor bunu. Anca kendini gözlediğinde değiştirir, ayağına çelme takarak; akışın içindeyken akışı düşünürsen akış durur. Üç soytarılık bir şeytanlık mı yapıyor.

Biliyordum bunları diyeceğinizi…

Diyordum bunu bileceğini.

Ama öncesinde şöyle oldu, bakın anlatayım. Sıkılarak baktım insanoğluna. Saflıktaki bilgeliği kaybedenler, ya da bilgelikteki saflığı; siz şöyle derdiniz, saflıktaki saflığı ve bilgelikteki bilgeliği; egoları tavan yapmıştı, bodrum katının tavanı; Tanrı ölmedi, bölündü, insan kadar tanrı vardı artık. Senden büyük Allah var desek, der ki biz de ondan çoğuz. Biz der ama kastettiği kendisidir…

Kötülük sorun değil de körlük çekilmez. Çünkü artık Şeytanlığın da bir özelliği kalmadı; küçük harfle de yazabilirsin, birçok insan şeytan ve hemen herkes de şeytansı olduğundan, meleksi çok az, melek ise artık kalmadığından…

Evet, dedi gözleri sulanarak, hiç melek kalmadı. Sonra toparlandı. İlk günah, derler ki bilgi ağacının meyvesinden yemekmiş. Son günah ne peki. Ben size söyleyeyim: Çok bilmiş olmak. İlk günah niye bilmek oluyormuş hem, bilmeyi kim neden istemesin; ama bilmiş bilmiş gezmek… Ben de bilmek istedim. İlk günah benimkiydi: İlk taşı, hiç günahsız melek atsın dediler; hiç günahsız melek de bendim… Diğerleri küçük, önemsiz hatalar işlemişlerdi, kusursuz değillerdi yani, meleksiydiler işte; siz insansılardan şikayet ediyorsunuz gelin bir de meleksilerle yaşayın… Ben attım ve böylece ben de diğerleri gibi meleksi oldum.

Hiç affedilmeyecek günah dürüst adamın işlediğidir, dedi Saramago, dedi yazarım… Hâlâ Saramago diyor yahu; bırak devam etsin, haddini bil, adam koskoca şeytan; hem Saramoga’ya çok iltimas geçtin, kulağını çek diyorum şunun sana…

Üzerime gelmeyin dedi… Yeterince geldiler zaten, gören geldi… Meleksileri tutan bendim; ben de bozulunca; battı melek yan gider, cehenneme kadar yolum var; ve yayıldı böylece…

Taşı şu yüzden atmış olabilirim, diye devam etti; nasıl da insansıydı, yaptığına mutlaka bir nedeni olmalıydı, üstelik haklı bir neden; oysa haklıysan neden aramazsın; biraz daha bekleyeyim dedim kendi kendime, bulsun kendi kendine…

Melekliği meleksilere bile bulaştıramamıştım ve şeytanmışım gibi bakıyorlardı bana…

Bu dediği daha mantıklıydı. Melekken hataları görünür kılarsın. Kir gösteren beyazsın. Sana bakarak, o kadar da melek değilim, ben hatalarımla meleğim diyorlardır. Senin de kirlenmeni seyretmekten zevk alabilirler, peki ama ya kirlenmezsen; o zaman da zaten pisliğin tekisindir onlar için.

Oysa Şeytan olunca içleri rahatladı. Melul melul bakıyorlardı şimdi… Ben o kadar da kötü değilim demeye başladılar.

Belki kötü değillerdi; ama hata yapma hakkı istiyorlardı aldılar; bu kötüydü. Halbuki hata yapma sorumluluğu vardır sadece, bak şimdi buldum, gerçekten yaratıcı.

Biraz daha üzerine gideyim dedim: Aslında iyilik ancak iyilik olmaktan vazgeçerse kötülüğü başarısız kılar, çünkü dünyadaki gücü kendi tekeline aldığı zaman, bu oranda bir şiddeti de kendine döndürmüş olur…

Ne tür bir şeytansınız siz dedi. Şeytan bana bunu dedi. İtiraf ederken bile kendine toz kondurmayacak ya. Bu senin müritlerden dedim, Baudrillard denen adam.

Şeytana inanıyorsanız, dedi şeytan, bunlar işte; yok inanmıyorsanız, oh, bunlara da inanmazsınız, dedi, şeytancaydı…

Başkasını suçlama şimdi; melek diye bir şeyi ayakta tutan güce denir, sen de yıkılırsan… Dünyanın dönüş hızı, ateşin tutkusu, suyun iktidarı falan hep melektir. Deprem de melek o zaman, fırtına da, soba da, ne sobası mı, vezüv soba değil mi, yok o yanardağmış, işte yanardağ da melektir, bunlar kötülük değil hayatın doğası gereğidir. Hayatın doğası melektir. Bunlar yüzünden meleği kötülemek, yaktı dağ gibi yanardağ kendini; ya da meleğin kendini kötülemesi, melek olduğunu fark etmemesi, yerçekiminin kendime itici geliyorum alıp başımı gideceğim bu yerlerden demesi.

Hiç günahsız gerçek bir melek olduğunu sen daha bilmiyormuşsun. İlk günahın tek yararı günahsız doğduğunuzun kanıtlanması olmuş; bunu kanıtlamak için de günahkar olmuşsun, bak sen şu Allahın işine… İlk günah bilmek değilmiş işte, çok bilmiş olmak da değilmiş; bilmemekmiş, kendini bilmemek… Sen kendi günahsızlığını göstermeye çalışmışsın, Tanrı da sana bunu göstermeye çalışmış… Bak ben ne kadar meleğim diyen bir melek… Al bu meleği vur insanoğluna… Esas taşı Tanrı atmış sana, şeytan taşlamanın Allahı, melek taşlamak…

Bunu siz de yapıyorsunuz. Göstermeye çalışıyorsunuz yani.

Göstermek ile gösteriş farklı şeyler. Gösterdiğinde yapılmasına ön ayak olursun, gösteriş yaptığında gösteriş yapılmasına. Seninki gösteriş merakı. Doğru yapmadığın şeyin gösterişi hem de, doğru yapmadığın için. Örnek olduğun da bu…


https://nutopya1.blogspot.com/2019/07/igreti-ogreti.html

Hiç yorum yok: