Varolmanın
Dayanılmaz Hafifliği’nde iki tür çapkından söz edildiğini söyler Milan Kundera:
“Lirik çapkınlar (her kadında kendi ideallerini ararlar) ve epik çapkınlar
(kadınlarda kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ararlar.)”
Epik çapkının tek bir kadına yönelmiş
halini düşünelim... Kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini tek bir kadında
arıyordur bu adam. Montaigne’in “Bir insanda insanlığın tüm halleri mevcuttur”
lafından hareketle böyle yapıyordur herhalde ve doğru yerde, insan ırkının ruh
çeşitliliği konusundaki en verimli örneğinde dolaşıyordur. Seçtiği kadının o
balta girmemiş (ya da girmiş) ruhunda bir gezgin, bir kaşif gibi ilerliyor,
farklı (t)avlama yöntemleri geliştirerek kendi avcı ruhunu da tatmin ediyordur…
Bu tarz bir çapkınlık kadınlar için tapılası bir şeydir herhalde. “Kadınlığımın
en gizemli taraflarını ortaya çıkartıyor…”
Ama olmayabilir de… Kadının değişik ruh
durumlarının ortaya çıkarılması ve farklı hayat olasılıklarının keşfedilmesi,
bir hazinenin gün ışığına kavuşturulması olarak önce çekici gelecektir, evet;
ama kadının bir zamandır, belki bir hayattır kafasında oluşturduğu belli bir
kadın tipi vardır, ya da adamın ortaya çıkarttıklarından birine daha fazla
yakınlık hissetmiştir… İdeal bir kadınlık durumu olmayabilir bu, ama kadının
“ben buyum” dediği bir durumdur. Seçimidir kadının. Seçen cins olduğundan,
seçimlerinde daha inatçıdır kadın; değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi
teklif bile edilemezdir seçimleri, anayasadır… Bundan uzaklaşılmasını, farklı
olasılıkların araştırılmasını hakaret kabul edecektir…
Başka birine kur yapılmasına nasıl
çapkınlık diyorsa, seçtiği ruh halinden başka bir haline kur yapılmasına da
çapkınlık diyecektir kadın.
Şeytani şımarık…
Yani bu derinlemesine çapkın, ruh
gezgini, karakter kaşifi… de mutlu etmeyecektir kadını.
Şu metin şimdi buraya uyar:
Her
seferinde yeniden kur yapıp
her
seferinde yeniden tavladığım
her
seferinde farklı taktikler uyguladığım halde
hep
aynı şekilde teslim oluyordu.