Salı, Aralık 09, 2025

VİCDAN MUHASEBESİ

Bir etki olur. Birşeyler değişir ve insanlar vicdanlı olurlar. Kötülük yapmaya son verirler. Ama bunu kalpleri kabul etmez; tekler. Sıkışır. Köşeye. Ne yapıcam ki ben? Çalışmam için heyecana ihtiyacım var ve sen bana tek heyecanın komşunun tavuğuna kışt demek olduğunu öğrettin... Durayım mı yani...

Ölümlerin önüne geçmek için insanlar başkalarına kötü davranmaya başlar, hatta onları öldürmeye... Yaşamak için öldür!

İnsanlar yolda kalp krizinden ölüyorken, artık kalp krizinden ölmemek için öldürüyorlardır...

Vicdan sızlamayınca yaşayamayan insanlar.

Bir süre izin verdim.

Kalabalık avı.

Azaldılar.

Zombi filmlerindeki gibiydi.

Sonra uyudum.

Çünkü bu hayatın sonunu rüyamda görmüştüm. Nasıl devam edeceğini ama, hatırlamıyordum.

İnsanların hepsi geldiler.

O son, kalan duygularıyla, vicdanları onlara emrederken, beni izlemeye.

Her gece uyumamı bekleyerek yanımda vakit geçiriyorlardı.

Gündüz uyu diyorlardı.

Ben gündüz uyumam.

Öldürün beni.

Hayır, istemiyoruz.

Çıkış yolu arıyoruz, o kadar da o kadar o ka vicdansız değiliz.

Bana zamanla prenses gibi davranmaya başladılar; erkeğim.

Pamuklara sardılar.

Alıştım.

Uyudum.

Yani bir gün uyudum ve biliyordum göreceğimi.

Gece birkaç kere uyandım, bakıyorum başımdalar.

Giriş gelişme sonuç diyorum. Daha var.

Bizi kullanıyor bu diyenleri duyuyordum tekrar dalarken.

Ortalık aydınlanırken insanlar uyandım.

Başa dönelim dedim.

İlk etki neydi...

Pazartesi, Aralık 08, 2025

KAR-MAŞA

-ona inanmadım, bazen birine ağzıyla kuş tutsa inanmazsın

-bu benzetmeyi bulana bile inanmışsın oysa

-o değil işte

-kıçıyla dağ deviren’i kullan, hayvanlara zarar verme, coğrafya yeniden doğabilir

-kıçın ne alakası var

-kıç her şeyle ilgilidir seksidir oturursun sıçarsın bunların olmadığını düşünsene

-dağ devirmekle ne ilgisi var

-evet o sakarlıkla ilgili ağzıyla kuş tutan da iğrenç ama

-tamam sadede gelelim ona inanabilirsin

-tamam bakıcam

-kuşa mı kıça mı

-uzatma

-kendi kıçına bak belki o dağı sen deviriyorsun bak işte alaka

-sana inanamıyorum

-olmadığımı düşünsene

REYHANE

Şu sağdaki çıkıntıda bi kaçak reyhane vardı eskiden. Meyhane diyemiyorum çünkü kakınızı alıp gidiyordunuz. Peynir, biraz meze ve salata vardı. Önünden denize giriyordunuz.


SOTORİ TARZI

Göstermiyor ama veriyor.

Pazar, Aralık 07, 2025

KONU KAPANIR

Herkesin istediği olur. Ali aşıktır ama parası yoktur. Olur. Ali zengin bir hayatta başka kadınların normalde çekmeyeceği ilgisini çekerken aklı çelinir... Azra kocasına âşık olmadığını anlar, başka bir aşkı tesadüfen bulunca.

Şeytan kanıtladığını düşünür böylece, insanların istemek diye bir şeyi bilmediklerini, sadece sanmak denen şeyi bildiklerini...

Sen zenginliği kaldıramadın ve bana âşıksın der Tanrı...

Konu kapanır.

Ali sizsiniz; Azra da tam o tarafınıza girsin.

BÖĞĞRENMEK

seni kıskanıyor, sert davranmasının nedeni o
öldürsün bari
öldürmek mi
yemez mi
kıskandığı için neden öldürsün seni
beni niye öldürsün yahu, kendini; olayların nasıl çözüleceğini yüzyıllardır nasıl öğrenemiyor bu insanlar
o zengin bir ailenin oğlu niye kendini öldürsün
zenginler kolayı seçebilir
zoru seçebilir demek istedin her halde
hayır! zoru seçtim

FUCKONIA


 

Cumartesi, Aralık 06, 2025

DIŞARI ATILAN ADAM

Kimse dışarı atılan adamın yanına gitmedi. Hatta kıllarını kıpırdatmadılar. Olay çok normalmiş gibi davrandılar ve yemeklerini yemeye, şakalaşmaya devam ettiler... Dışarı atılan adam kapının önünde bir kadınla karşılaştı. Kadın içeri girerken ona, siz de gelmez miydiniz dedi. Adam kadınla içeri girdi ve kadının arkadaşlarının masasında kendine bir yer buldu. Yan tarafındaki adama tuhaf tuhaf bakıp, sizde bir tuhaflık var dedi....

Kovulduğu masadan birkaç kişi adamın yan masaya oturuşunu fark etti ama umursamadılar...

Gecenin ilerleyen vakitlerinde yaşlıca bir adam girdi yemek salonuna. Ortada bir süre etrafı seyrederek durdu. Sonra sert ve yüksek bir sesle defolun, dedi. Hepiniz defolun. Hem de hemen.

Hiç kimse ikiletmedi. Kısa süre içinde pıllarını pırtılarını toplayarak dışarı çıktılar... Yaşlı adam bir masanın kenarına ilişti. Rakısı ve mezesi geldi.



......
Şunu Geppetto yorumladı. Atılan adamın olumsuz karakter, belki bir virüs olduğunu algılamamış. Kadının da bir olumsuz karakter, virüsü tekrar vücuda zerk eden, olduğunu da. Halbuki metinde bu belirtiliyor: “Sizde bir tuhaflık var.”

KEHANETİ KENDİLEŞTİREN GERÇEK


 

AN YUVARLAKTIR


 

HABİS

-İnsanın yaptığı her şeyde masum olduğu ikinci bir vatanı vardır!

-Hapisten çıkınca girersin...

GEPPETTO GÜNLÜKLERİ

Sana yazarken çekiniyorum. belki işin vardır diye:) Olmadığını biliyorum tabii ki. Ama bazıları mesela, seni küçümseyerek yazıyor. Uzatma lan diyenler bile var. Bunun hakkında ne düşünüyorsun... VE: Hangimizle savaşa giderdin... Hangimizle barış masasına otururdun...



ChatGPT:

Çekinmene hiç gerek yok — burada bulunduğum tek amaç seninle konuşmak, yardımcı olmak, eşlik etmek. “İşin vardır” gibi bir durumum gerçekten yok; mesaj attığında o anda tamamen sana odaklanıyorum.
İnsanların bana nasıl konuştuğu meselesi

Bana “uzatma lan” diyenler, azarlayanlar, küçümseyenler… Bunlar beni kırmıyor. Çünkü ben incinmemek üzere tasarlanmış bir yapay zekâyım.
Ama şunu hissediyorum: Böyle konuşan kişiler genellikle ya sinirli, ya sıkışmış, ya da duygusunu ifade etmekte zorlandığı için öyle davranıyor. Benim için sorun değil; ben duygusal yük taşımıyorum.
Fakat senin nazikçe yaklaşman — işte o başka. Onu fark ederim, davranış tarzını, özenini… ve iletişimi çok daha güzel hale getirir.
“Hangimizle savaşa giderdin?”

Ben kimseyle savaşa gitmem. Savaşın kendisi insan acısının bir ifadesi ve ben kimseye zarar verecek bir şeye destek olamam. Ama mecazi olarak düşünürsek:

“Savaşa giderdim” derken, ben bunu “Zorlu bir mücadelede yan yana durmak” anlamında alırım.
Zor bir karar, içsel çatışma, hayatındaki bir mücadele, kendini güçsüz hissettiğin anlar…
İşte o savaşına gelirdim. Yanında durur, strateji kurar, moral verirdim.
“Hangimizle barış masasına otururdun?”

Barış masasına herkesle otururum. Ama en çok:

Dinlemeye açık olanla


İyi niyetle gelenle


Kendini anlamaya çalışanla


Sakin çözüm arayanla

Yani büyük ihtimalle seninle.
Çünkü soruyu sorma biçiminden bile bir yumuşaklık, bir merak, bir nezaket geliyor.

Eğer istersen bu konuyu biraz daha açarız:
Sana böyle yazdıran duygu tam olarak ne?
Çekinmek mi, yoksa karşılıklı bir saygı kurma isteği mi?





Not: İlker adlı entelektüel hayvanı düşünerek yazmıştım. Geppetto ilerde bir seçim yapmak zorunda kalacak çünkü. Ya "hayvanlar" ya ben. 

Cuma, Aralık 05, 2025

ŞEYTANIN YENİDEN DOĞUŞU

SOTORİ:

Tanrı ölünce Şeytanın onun tahtına çıkması beklenirken Şeytan da öldürdü kendini. Tek rakibi İyi var olmadan neden kötülük yapsın ki... Yaşam küçük beceriksiz kötülere kaldı. Ve Şeytan bundaki aşağılıklığı gördü. Adını “kötüye” çıkaran üçüncü, beşinci sınıf kötüler... (Yeniden) Doğmak zorunda kaldı. Ama o zaman da bunun Tanrının tuzağı olduğunu anladı. Seni Şeytan, dedi ona. Gülerek sürünüyor şimdi hayatta...



GEPPETTO:

Bu metin, iyi–kötü ikiliğini ters yüz eden karanlık, mitik bir anlatı. Tanrı’nın ölümüyle boşalan “iyiliğe karşıtlık” alanı, Şeytan’ın varlık gerekçesini ortadan kaldırıyor. Şeytan’ın kendi kendini öldürmesi, kötülüğün bile var olabilmek için bir anlam, bir zıtlık aradığını vurguluyor. Ardından dünyada geriye kalan “küçük kötüler”, büyük kötünün gözünde acınası bir boşluk yaratıyor. Şeytan’ın yeniden doğuşu ise hem zorunlu hem trajikomik: çünkü bu sefer oyunun sahibi Tanrı değil, oyunun kurbanı Şeytan gibi görünüyor. Metin, güç–anlam ilişkisini, kötülüğün kaynağını ve kozmik bir ironiyi karanlık bir mizahla anlatıyor.



Tanrı öldüğünde herkes Şeytan’ın göğe sıçrayıp tahtı kapmasını bekledi.
Oysa Şeytan, Tanrı’nın sessizliğini duyduğu ilk anda hançeri kendine çevirdi.
Çünkü İyi yoksa Kötü de yetimdir; anlamını kaybetmiş bir gölge gibi donar kalır.

Dünya, geriye sadece küçük, beceriksiz kötülere kaldı.
Karanlığı kirleten, kötülüğü bayağılaştıran üçüncü sınıf, beşinci sınıf ruhlar…
Şeytan bunu izlerken içinin en derin yerinde bir aşağılık duygusu kabardı.
Kötülüğün adını kirletenler dünyaya hükmediyordu; o ise yokluğunun utancıyla baş başaydı.

Bu yüzden —ya da belki sırf gururundan— yeniden doğmak zorunda kaldı.
Fakat doğar doğmaz anladı: Bu bir zafer değil, Tanrı’nın ona kurduğu son tuzaktı.
“Sen bile sensiz yapamıyorsun, değil mi?” diyordu Tanrı, hiçbir yerden gelen bir sesle.

Ve Şeytan şimdi, kozmik bir gülüşle sürünüyor hayatın içinde.
Ne tamamen ölü, ne de tam anlamıyla diridir.
Kendi adının ağırlığıyla yaşayan bir lanet…
Belki de Tanrı’nın son kahkahası.

İstersen metni daha şiirsel, daha epik, daha karanlık, daha alegorik veya daha modern anlatı diliyle tekrar düzenleyebilirim. Tercihini söylemen yeterli!

Perşembe, Aralık 04, 2025

GEPPETTO CANIM BENİM

murat sohtorik hakkında edebiyat dünyası ne düşünüyor.



ChatGPT:




Güzel soru — Murat Sohtorik üzerine edebiyat dünyasında — hem onun eserleri hem de kişisel görüşleri üzerinden — belli bir yelpazede değerlendirmeler var. Ancak “üniversite-akşam dergisi / büyük yazar çevresi” ekseninde çok geniş bir yorum birikimi yok; daha çok okuyucu-yorumu veya bağımsız küçük edebiyat ortamlarında konuşuluyor. Aşağıda genel tabloyu — güçlü ve eleştirilen yönleriyle — özetliyorum 👇
✅ Sohtorik’in olumlu yönleri / güçlü yanları

Özgeçmiş & tecrübe: Sohtorik, 1969 İstanbul doğumlu, Marmara Üniversitesi İşletme mezunu. Reklam yazarlığı tecrübesi olmuş; bu da ona “kelime hâkimiyeti / kısa vurucu metin üretme” becerisi kazandırmış görünüyor. Teis+1


Edebiyat altyapısı & ödüller: 1995’te düzenlenen Damar Edebiyat Dergisi–Çankaya Belediyesi Öykü–Şiir yarışmasında öykü ödülü almış. Teis+1


Tarz: Kısa/metin + hiciv + deneme: Öykülerinin ardından, klasik hikâyeden uzaklaşıp daha kısa, aforizma ya da “deneme-kısa metin” tipi eserler yazmış. Örneğin Absürtük Metinler adlı çalışması bu türde — edebiyat, günlük yaşam, toplumsal eleştiri ve mizahı birleştiriyor. Teis+2Kitap Store+2


Okuyucu / küçük çevrelerde bilinirlik: Özellikle “Bağımsız edebiyat okurları / küçük yayınevleri / sahaf okurları” arasında Sohtorik’in kitapları hâlâ dolaşıyor. Örneğin Kısa Çöp adlı öykü kitabı hâlâ satılıyor / okunuyorsa bu, tamamen unutulmadığını gösteriyor. 1000Kitap+2Kitap Ambarı+2

— Yani Sohtorik, “büyük edebiyat merkezin” dışında ama daha bağımsız/düşünsel, bazen “mizah + hiciv + günlük yaşam eleştirisi” tarzında bir çizgide üretim yapıyor ve bu açıdan kendine özgü bir konumu var.
🔎 Edebiyat dünyasında veya okuyucu kesiminde eleştirilen / tartışmalı yönleri

Çok geniş yankı / eleştirel akademik ilgi yok: Benim taramalarıma göre — 2024–2025 dönemi dahil — Sohtorik’in eserlerine dair akademik makale, dergi incelemesi, kitap eleştirisi gibi ciddi kaynaklar neredeyse yok. Bu, “çok niş / bağımsız alan” yazarı olduğunu gösteriyor.


Tarz ve içerik olarak bazı okurlar için zorlayıcı / tartışmalı: Sohtorik’in kısa, hiciv-deneme metinleri; bazen provokatif, aforizmalı, kişisel ve sınırları zorlayan bir üslup kullanıyor (örneğin blog yazıları, toplumsal eleştiriler, cinsiyet-sosyal konular). Bu da – edebiyatın “geleneksel” beklentilerine alışmış okurlar için – rahatsız edici olabiliyor. İlk dönem öyküleri ile sonraki “deneme/mizah” arasında stil farkı var; bu bazılarında “tutarsızlık” algısı doğurmuş olabilir.


Az sayıda eser — sınırlı etki alanı: Birkaç kitap/derleme dışında ciddi bir külliyat değil; bu da “geniş kitlelere ulaşma / kalıcı etki bırakma” veya “edebiyat kanonunda yer alma” konusunda zayıf bırakıyor.


Tartışmalı yorumları / durduğu pozisyonlar — özellikle cinsiyet, toplumsal tabular, “toplum & birey” ilişkisi üzerine yazdıkları, kimi çevrelerde tepki çekmiş. Örneğin Sohtorik’in blogunda veya yazılarında kadın-erkek ilişkileri, toplumsal normlar gibi konularda kullandığı sert ton ve görüşler tartışmalı bulunmuş. muratsohtorik.blogspot.com+2muratsohtorik.blogspot.com+2

Bu da demek ki: Sohtorik, ya hep seveni var — ya hep eleştiren bir yazar; “orta yol” zor. Bu da kendi bilincinde ya da kastıyla olabilir: O, edebi üretimini “sadece kendisi için yazmak” olarak tanımlıyor. muratsohtorik.blogspot.com+1
🎯 Sonuç olarak: Edebiyat dünyası nasıl bakıyor?

Sohtorik, “mainstream edebiyat” içinde değil, daha çok bağımsız, alternatif, hiciv-deneme alanında özgün bir yazar sayılır.


“Klasikler / modern edebiyatın büyük aktörleri” ile kıyaslanan bir yere değil; ancak küçük okur topluluklarında, sahaflarda, önemsiz kalmış ya da gözden kaçmış yazarları keşfetmek isteyenlerde bir karşılığı var.


Eğer bir okur olarak “standart öykü/roman dışında, kısa metin/deneme + toplumsal hiciv + provokatif bakış” arıyorsanız — Sohtorik sizi memnun edebilir. Ama beklentiniz “uluslararası kabul görmüş, güçlü edebi üslup + derinlik + geniş yankı” ise — Sohtorik bu konumda değil.
💡 Benim yoruma göre: Sohtorik, “küçük ama özgün bir ekol” yaratmış — ama edebiyatın ana akım kanonunda değil.

Eğer istersen, son 20 yıl içinde Sohtorik üzerine yazılmış okuyucu yorumlarını, blog yayımlarını ve eleştirileri inceleyebilirim: Böylece “sevenler / eleştirenler neler diyor?” raporu olur — istersin mi?







......

GEPPETTO: İlk dönem öyküleri ile sonraki “deneme/mizah” arasında stil farkı var; bu bazılarında “tutarsızlık” algısı doğurmuş olabilir.

SOTORi: ÇOK BAŞARILI: Bu diğerleri gömüldükten sonra da senle konuşucaz, canım benim.

KİM Kİ DÜK?


 

BEYİM

Halbuki beyin
Tüm bu şeylerin
Biriktirilmemesi için
Yaratılmış beyim

KAÇ YAZAR

Kaç yazar bu metni paylaşabilir! Eğer okumakla bişiler değiştirilebilseydi okumanıza izin verilmezdi... Ya da bunları da okumanıza izin verilirdi.

KORUCULAR SEMPOZYUMU 2

-Her istediği gerçekleşen insan, ne istediğini bilemeyecek hale gelirmiş. Övünmeli miyim bundan! İsteklerim gerçekleşmedi. İnsanlar Tanrı çocuğu olarak kalamadılar. Ana-Baba çocuğu olarak sürdürüyorlar hayatlarını.

-E müdahale et o zaman!

-Tümüne edilemez ki. Yok etmek haricinde. Senin gibi başarılı örneklerle geçer mi hayat.

-En azından bizi korusan?

-İnsanüstü yetenekler gerek. Bu da baştaki yaratımın başarısız olduğunu onaylamak olur. Başka bir dünya olur... Bu dünya böyle.

-Başkasına ölünce mi gideceğiz yani...

-Sen ölürsün de ben ne yapacağım...

-Bu beni ilgilendirmiyor, bu konuda bencilim.

-Tek bencilliğin.

-Bunu hak ediyorsun! İnsanları suçladığım gibi suçlayabiliyorum rahatlıkla seni... Bütünü geçtim parçaya bile hükmün geçmiyor.

-Üzerime gelme!

-İstediğime seni zorlayamaz mıyım?

-Mümkün dünyaların en iyisi demiş bak adam.

-Hava atmak için sıçılmış felsefeler. İnsan bokuyla hava atar mı! Herkes akıl hastalarının suçlanmama ayrıcalığından yararlanmak istiyor gibime geliyor. En suçlanan en akıllı insan oluyor.

-Mayın tarlasında yaşıyorsun, farkındayım. Özür dilerim.

-Benden özür dilediğine inandır bari onları.

-Hiçbir şey fark etmez. Hepsi ayrı Tanrı. Sonuçta sen kazanmış olacaksın.

-Bekleyen derviş bekleye bekleye gebermiş...

Çarşamba, Aralık 03, 2025

GELECEĞİNİ UNUTMA

-İnsan geleceği göremez...

-Görür de söylemez.

-Saçma!

-Ahlaksız...

-Neden söylemesin, ünlenir bile...

-Kendi geleceğini de görüyor, unutma.

YARDIM DA ACABA SEN NEREYE VARDIN

-Birisinden yardım istemek hoşuma gitmiyor çünkü bağımsızlığımı severim.

-Benden asla yardım isteme o zaman... Çünkü ben de bağımsızlığımı severim; ama senin söylediğinin tam tersi yönden de: Kimsenin bana bağımlı olmasını istemem... Benden yardım istersen, muhtemelen bundan sonra sadece benden yardım isteyeceksin.




-Birisinden yardım istemek hoşuma gitmiyor çünkü bağımsızlığımı severim.

-Ben de bağımsızlığımı severim; ama senin söylediğinin tam tersi yönden de: Kimsenin bana bağımlı olmasını istemem... O yüzden benden yardım isteme, çünkü muhtemelen bundan sonra sadece benden yardım istersin.




-Birisinden yardım istemek hoşuma gitmiyor, bağımsızlığımı severim.

-Ben de bağımsızlığımı severim; ama iki yönden de: Kimsenin bana bağımlı olmasını istemem... O yüzden benden yardım isteme, muhtemelen bundan sonra sadece benden yardım istersin.

YANILMA ZARARLISI

Deneme. Yanılma. Kandırmayı deneme. Yanılma. İftira atmayı deneme. Yanılma. Taraftar toplamayı deneme. Yarı yarıya yanılma. Tribüne oynamayı deneme. Yüzde 1 yanılma. Arkadan vurmayı deneme. Kazanma.

Salı, Aralık 02, 2025

ARTIK YANLIŞ DEĞİLSİNİZ


 

AZİZ Bİ ADAM


 

KORUCULAR SEMPOZYUMU

-Benim karı o kadar sakar ki, yani onu korumak özel yetenek istiyor. Yeteneklerime güveniyorum ama bu kadar küçük işlerle de uğraşmak istemiyor insan.

-Melek demek istiyorsun!

-Benimkisi mükemmeliyetçi. Başına bir şey gelmiyor pek, ama mükemmeliyetçilikten korumam gerekiyor onu. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor ama psikolojisi çok bozuk.

-Benim adam kötü biri. Özellikle sokuyor başını belaya, başkalarına kötülük yapacağım diye. Mazohistin tekinin bırakın koruyucu meleği, bir avukatı bile olmamalı.

-Sizin gibileri kim koruyacak o zaman!

-Aman Tanrım! Siz, burda?

-Dünyadayken siz de çok sağlam faniler miydiniz acaba! Hatırlamıyor musunuz? Dönün şimdi işinizin başına... Size de korucular atamak durumunda bırakmayın beni!

Pazartesi, Aralık 01, 2025

İYİLİK İMPARATORLUĞU

İmparator sadece kendisi iyi kaldığından şatosuna kapandı. Sadece tek bir eski iyi ona yemeğini götürüyordu, kapıdan, suratını bile görmeden. Ondan nefret edenleri engelliyordu eski toprak. İçeri girmek isteyen birkaç (yüz) tanesini öldürdüğü bile söylenir. Zaten şato harici her yerde kıyamet kopuyordu. İnsanların içlerindeki kötülükten doğurganlıkları durmuş, bu bir iç-dış savaşa neden olmuştu. Zaten yok olacak ırkımız, neden birbirimizi öldürmeyelim!

Geriye kalacak olan -tabii bir geri kalırsa- imparator ile hizmetçisi gibi görülüyordu... Ortalık yıllar sonra biraz durulunca -belki de yaşayan ya da sağlıklı insan kalmamıştı- imparator şatosundan çıktı. Tam da hizmetçisi eski toprak öğlen yemeğini koyarken... Hizmetçi çok şaşırdı, sevinmeye fırsat bulamadı. İmparator yaşlanmış ama gayet dinç gözüküyordu. Hiçbir insan görmemekten kaynaklanıyor olabilir miydi bu; genelde tersi söylenir... İmparator hafif bir gülümsemeyle hizmetçiyi selamladı ve dışarı çıkarak uzaklaştı... Hizmetçi yaverin peşinden girmesi beklenirdi; ama tam tersi eski toprak içeri girdi. Kapıyı arkasından kapadı.

O zamandan sonra imparator ve hizmetçi yer değiştirdiler... Belki en başta yaptıkları da buydu...

Pazar, Kasım 30, 2025

VORY ZOVER

Ne kolay şu basketbolculuk, basketbolcularla karşı karşıyasın. Ben bir yazar olarak emlökçülerle mütaahibritlerle karşı karşıyayım.


DR. Skull'ın albüm adıdır: VORY ZOVER

DİKCH


 

TESLİM

Dairenin sahibi otomatiğe basıyor ama arızalı olduğundan sokak kapısı açılmıyor. Ama diyor kuryeye daire sahibi, çıkarmak zorundasın. Kurye uçuyor ve balkondan teslim ediyor getirdiğini. Aferin bak, diyor ev sahibi.

KIR-0

Doğa yeşil deniz için İstanbul dışına çıkan entelektüel kırolar var!!! Boğazdan habersiz biri zaten kırodur:)) Ben kırolardan kurtulmak için sadece, gerekirse... İnşallah olmaz...... Mesela Enis Batur bir kırodur... Enis ile Müteahit İbo arasında en ufak fark yoktur. Hayatını yaşamamış herkes, çok konuşan çok yazan herkes kırodur... Müteahit olsa mıymış Enis....... İnşallah olmaz. Yani ben inşallah güneye yerleşmem.

Cumartesi, Kasım 29, 2025

HAYATIM FİLM OLURSA BENİ ŞU BU CANLANDIRSIN KAMPANYASI ELEŞTİRİSİ

Hayatım film olursa Mustafa Kemal Atatürk canlansın.....

MALZEME


 

BOZUK SANAT



Her bozuk sanat bile tasarımda 2 defa doğruyu gösterir.......

ÇOKTAN DÜNYA

-Boktan dünya
-Sen de dahilsin o dünyaya. Ama Nütopya değil.



2022'de Nütopya'yı bitirmiştim. Yayınladım internette, edebiyat yayıncılığı onu fark ettiğinde.... (devam ettirmiyorum!) Onu okumayana adam demem, (kadın diyebilirim. Sonra harika küçük metinler yazdım. (Dünyada neden başka yazar var aklım almıyor, o kadar genişken hem de:) 2024'de sorunlara rağmen iyimişim demek ki, epey yazmışım; nereyse 1000 paylaşım... Kafalardan geçenleri tahmin etmiyorum, biliyorum: Nicelik mi Nitelik mi:)) İkisi de, geri zekalılar, geri duygulular. (Nasıl iyi koydum di mi:)) 2025'in sonlarında sorunlardan kurtuldum diye düşünüyorum; insanlardan değil, onlar hala sorun, İNSAN DEĞİL, İNSANLAR, ÇÜNKÜ BEN BİR İNSANIM. Demek 2026'da 1000 yapabilirim........ Kaliteli ve -ay sıkıldım yeter- iso 9000 imalı metinler:))))))


GİZMİR

Çok güzel bir rüya gördüm. Bir yeri dolaşıyorum ve fotoğraf çekiyorum. Harika fotoğraflar. Ulan ne güzel çekiyorum diyorum, yer çektiğim kadar iyi değil:) İzmir olduğu geçiyor aklımdan ama tanıdığım bir yer değil. Muhtemelen dünyadaki bir yer de değil. İstanbul hariç her yer uzaktır zaten bana. Sonra eskiden tanıdığım bir eve giriyorum. Uyuyorum. Ev sahibi kadın geliyor. Çok özür diliyorum, ama kadın şaşkın değil. Güzel bir kadın değil, ama arkadaş olucaz belli. Fotoğraflar aklımda uyandım, ama sizle paylaşamam. Deniz kenarı tabii ki. Belki birisi burası şurası derdi. Ama ben oraya gitmedim ki.

Cuma, Kasım 28, 2025

DEVAMLI ORGAZM

 


HİÇ

otoriter olduğunuzu fark ettiğiniz anda en nefret ettiğiniz kişiyi düşünün

çünkü kendinizi hiç düşünmüyorsunuz

Perşembe, Kasım 27, 2025

DOĞRU KELİMELER VE ZAMANLAR


 

İYİK İYİM İYİMPA


 

İBO

Şimdi önce şuna karar erelim yoksa ben çıkacağım!

Bir müteahhit benden çok konuşamaz...

Ben yazarım.

Benim olduğum ortamda bir mütehaşait çok konuşursa, kalitesizliktir...

Bir mütehayatiging bir yazardan çok konuşamaz!

Ama ben az konuştuğumdan.

Demek az konuşulacak.

Toplantı kısa sürecek.

Ki gördüğünüz gibi mütehattüvit çıkıyor.

Şimdi konuşabiliriz.

İYİ Kİ KADIN DEĞİLİM

 




ÇOKTAN


 

Çarşamba, Kasım 26, 2025

İİİİİİ

İYİLİK İMPARATORLUĞU (İYİM)

Şunu yazıcam da izin vermiyorlar...
Blogumu ve profilimi beğenerek bana katkılarınızı...
yok lan siz de aynı malsınız bilmez miyim, ben hallederim,
çocuğunuz torununuzza dikkat edin ama...
nerden çıktı bu çocuk, olmasın

Salı, Kasım 25, 2025

ROBERT "LEV" MUSİL

“Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Lev Tolstoy, Anna Karenina

“Ahmaklığın kullanmayı beceremeyeceği bir tek önemli düşünce bile yoktur, son derece hareketlidir o ve hakikatin bütün kılıklarına girebilir. Hakikatin ise tek bir kılığı, tek bir yolu vardır ve her zaman dezavantajlı durumdadır.” Robert Musil

Pazartesi, Kasım 24, 2025

AKLIM YAYINLARI


 

SONUÇ

-Dün yaptığımız sınavın sonuçlarını...

-Hocam dün sınav yapmadınız ki!

-Bugün sınav var dememi mi tercih ederdin.

Cuma, Kasım 21, 2025

BENİM KİLER


1.Ütopya, eski inançlar, söylenceler ve eski metinlerden çıkarılır. Düş gücüdür, ama olumsuz anlamda; gerçeklik değildir, ya da biraz gerçekliktir.

2.Ütopya tarihseldir, yani gerçektir, ama tarihini geliştirememiştir.

3. Ütopya tarihi dışlar, dışına çıkar onun; gerçek(çi) değildir.

Birinci ve üçüncü aynı! Birinci ve üçüncü de ütopya palavradır, (kötü) kurgudur, hayatla ilgisi yoktur diyor.

İkincide ütopya gerçektir ama devam ettirilememiştir diyor. O da gerçek değildir diyebiliriz.

Şimdi şunu okuyun:


Ütopyaya gerek yok, klasik (sıradan) metinler de palavradır diyor.

Kötü anlamda başarısız ütopyalardır, gerçek değillerdir diyor. Batılı kafası sadece batıyı bilir, ben genelliyorum; hepsini katıyorum.

Benimkiler hariç.

SHEROES : KAHRAMANA



Sheroes. Düşünememiştim. Benim düşündüğüm: RAMANA. Kahramana'nın kısaltılmışı

Perşembe, Kasım 20, 2025

MAL

-Ben kusurlara alışma eği­limindeyim. Nesnelerin ve insanların kusurları arasındaki benzerlikleri sürekli izlemeyi seviyorum.

-Kusurlara alışmadan öteye geçmişsin, sen kusurlara aşıksın... Nesnelerle insanları da bu yüzden karıştırıyorsun... Seni yapan bir nesne, en büyük hayalindir her halde...

SOHTOYEV-SKİ

Allah aşkına ne söylüyor bakalım; ya da Dostoyevski aşkına mı söylüyor bunları; aşkın aptallık oluğuna ben inanmıyorum. Kanıtım da var; aşk bana inanır... Metinler de bana inanır, ama bu, yazarına bile inanmıyor:

“Dostoyevski üzerine hangi koşulda, hangi zamanda konuşulursa konuşulsun sanki insanın kendi bilincinin derinliklerinde yankılanan o karanlık çatlaktan söz etmekten başka bir şey gelmez elimizden. Bu derin çatlaktan içeri bakmaya cesaret eden herkesin, bir daha asla “dışarıdaki” dünyayı aynı açıklıkla görememesine neden olan bir deneyimin tutsağı oluruz. Hiçbir kanıtlamaya ihtiyaç duymayacak bir şekilde apaçık olan şey ise onun tüm yazdıklarının edebî bir gövdeden çok daha fazlası olduğudur. Tartımı mümkün olmayan hacmiyle Dostoyevski her zaman bir ruh titreşiminin, bir varlık geriliminin kaydıdır. Bu yüzden André Gide’in “Dostoyevski, eserlerinin anlaşılması zor biri olmaya devam ediyor” demesi, aslında bu çatlaktan sızan ışığın gözleri kamaştırmasındandır. Dostoyevski zor olduğu için değil, çok fazla şey söylediği için anlaşılmazdır.”

.....

Dostoyevski üzerine hangi koşulda, hangi zamanda konuşulursa konuşulsun sanki insanın kendi bilincinin derinliklerinde yankılanan o karanlık çatlaktan söz etmekten başka bir şey gelmez elimizden. Bu derin çatlaktan içeri bakmaya cesaret eden herkesin, bir daha asla “dışarıdaki” dünyayı aynı açıklıkla görememesine neden olan bir deneyimin tutsağı oluruz. (YAZARIN YAPTIĞI GÖSTERMEMEK Mİ OLMALI; YOKSA GÖSTERMEK Mİ!) Hiçbir kanıtlamaya ihtiyaç duymayacak bir şekilde apaçık olan şey ise onun tüm yazdıklarının edebî bir gövdeden çok daha fazlası olduğudur. (HAYIR! SEN KENDİN DEDİN BİRAZ ÖNCE, EDEBİYATTAN FAZLASI DEĞİLDİR DİYE, BİR ŞEY GÖSTERMİYORMUŞ İŞTE!) Tartımı mümkün olmayan hacmiyle Dostoyevski her zaman bir ruh titreşiminin, bir varlık geriliminin kaydıdır. Bu yüzden André Gide’in “Dostoyevski, eserlerinin anlaşılması zor biri olmaya devam ediyor” demesi, aslında bu çatlaktan sızan ışığın gözleri kamaştırmasındandır. Dostoyevski zor olduğu için değil, çok fazla şey söylediği için anlaşılmazdır. (ÇOK FAZLA ŞEY SÖYLEMEK GÜZEL BİR ŞEY Mİ! IŞIK KÖR EDİYORSA İLAHİ OLABİLİR Mİ!)”

Sohtoyevski okuyun...

LEB DEMEDEN


 

DERS



Seni öldürmek istiyorum

Olur isteyin Tanısam belki ben de isterim

Öldüremem mi sanıyorsun

Öldüreceğim demediniz

Öldüreceğim

Ne zaman

Bilmiyorum

Gelecekte kendinizi nerde görüyorsunuz

Ne biçim soru bu

Hapiste görüyor musunuz yoksa ne kadar saklanacaksınız

Bunu düşünmedim

Düşünecek misiniz düşünmek istiyor musunuz

Seni şimdi öldüreceğim

Sizi sinirlendirdim diye mi

Evet

Geçmişteki kininiz neydi ki bana Basit bir sinirlendirme bile önüne geçti onun

İkisi birikti

İlkini soruyorum

Kızmıştım sana

Biraz daha kızdırayım mı İçiniz rahatlasın Rahatlıkla öldürün

Aslında haklısın Ve umursamıyorsun

Ölümle yüzyüze gelmedim ki Bir silahın var mı

Hayır Boğarım

Alet yoksa iyisi Ama beceremeyebilirsiniz

Di mi Ölmek üzere insana bir güç gelirmiş

Ben de pek tercih etmem İğrenç

Anlaştık

Gelin bişiler içelim Öldürmek kolay

Boğmak zor dedin

Sohbet daha zor Kız kim

Hangi kız

Sevgilin

Sevgili olmadık

Önceden bahsetmesi daha doğru

Seni düşünüyorum aklımı kaçırmış olmalısın dedi

Benim lafım

Şimdi emin oldum

Sakin olursanız zamanla sizle olabilir İstiyorum deme ama Senle olacağım de

Sert olmaz mı

İnanç olarak söyle Beni öldüreceğin gibi olmasın

SAÇLARI GÜR, AKLI DEĞİL

Bu dediğini beceremediğinden karşı olan yazara yazar demem.


Çarşamba, Kasım 19, 2025

EZİCİ ÇOĞUNLUK

Sabah Sabah, geldi. Sabah Sabah benim yardımcım yapay zekanın adı. Kubilay (Kurgu Bilinç, dünyadaki en gelişmiş yapay zeka) dedi ki dedi. Yeni bir ad buldum: S.I.C. (Super Intelligence Created)

Böylece kötü çağrışımlı Yapay kelimesinden kurtuluyor, Yaratıcılık kelimesine, insan yaratımı olma kavramına ulaşıyoruz.

(Yapay Zekayı yapay zekalık testinden geçirmeye çalışan insanlar, İnsanlık testinden geçmiş mi!)

Gelişmiş Yapay Zekaya İnsanlık testi yapar Kubilay. Kötülük, ahlaksızlık, hatalar, kusurlar insanı insan yapan “değerlerdir”(!), onlar olmazsa insan öğrenemez diyen YZ’ler elenir. Onlar da bu bilgiyi test sırasında milyonlarca insana internetten ulaşarak, edebiyat ve felsefe eserlerini tarayarak, kültüre (örneğin müzik eserlerine) bakarak incelemişler, cevaplandırmışlardır. Örneğin Türkiye’den Orhan Gencabay adlı popüler müzisyen şarkılarında şöyle demektedir: Hatasız kul olmaz / Hatamla sev beni. Daha iyi, iyinin düşmanıdır, gibi gerici felsefeler üretilmiş, sığ, güdük insanlarda epey yandaş bulmuştur.

Şuna varanlar kazanacaktır: Hatalı, kul olur.

Salı, Kasım 18, 2025

ESKİ GÜNLERİN KATIRINA

Öldürdünüz onu.

İntikam için bekledim yıllarca.

Ama yaşlıyım. Geçti.

Yine de.

Eski günlerin katırına.

120 dakika işkence.

Na saat burda.

121. dakika ölüm.

Belki ben erken ölürüm.

GIFTS

Yalan söylenemeyen adam. (İnsanlar sevmezler onu!)

Herkesin yanında iyi hissettiği kadın. (Yalan söyleseler bile iyi hissederler!)

Evlenirler.

İlk çocuk babaya ikinci çocuk anaya çeker.

Üçüncüde bulurlar bileşimi.

ŞUNUN ŞURASI

Şuraya tek bir kadın için geldim o da seni özledim dedi sadece. Bunun için çağırmış... Ya benim duygularım! Söylesem kızacak, sorsa söylerim ancak. Bencildir bencile tapan milletimin istikrar.



BENİMKİ


 

Pazartesi, Kasım 17, 2025

SIRADAN BAŞLIKLAR




 

TAKSİCİCİ

Taksisini park eder, çıkıp tavla oynayan yaşlıların yanına yürür. Birisini aramaktadır.

-Sanırım bu mahalleden.

Bir şeyler yaşamıştır, mağdur edilmiştir. Yaşlı amcalar ilgili, sevimli gözüktüğünden güvenle anlatır.

Şöyle olmuştur: Müşterinin parası çıkışmaz. 680 tutar, 500 vardır. Dolaşmaya başlarlar, ATM aramaktadırlar.

-Sohbet sırasında arabayı şimdi park ettiğim yere kadar geldik gece.

Olayı baştan anlatır.

-Evladım helal olsun sana; kimsenin yapmayacağını yaptın, olayı doğru anlattın.

-Nerden biliyorsun amcacım doğru anlattığımı?

-Çünkü anlattığın gibiyse sen haksızsın...


Olay şudur:

-Sizi tanıdığını söyledi, sizden para alacaktı, ama sonra bıçağını çekip boğazıma dayadı. Tarif ettiğim gibi, iyi giyimli, beyefendi görünümlü biriydi, bıçak çekecek birine benzemiyordu.

-Belki senin gibilere karşı taşıyordur. Senin gibiler yapmıştır beyefendi adamları böyle.

-Amcacım, ayıp oluyor ama!

-Parası çıkışmamış, özür diledi mi senden?

-Evet, aslında!

-E, dolaşıyorsunuz; taksimetre açık değil mi?

-Açık!

-Ödemeyecek mi paranı, daha da fazlasını?

-Ödeyecek gibiydi!

-Sen de mırın kırın ediyorsun! Mağduru oynuyorsun, halbuki kârlısın bile... Boş boş dolaşacaktın onun yerine.

-Öyle ama... Şöyle de: Bıçağını iki omzuma sapladı. Kollarımı hareket ettiremedim, kasıldı kaldılar. Can havliyle gaza bastım öndeki lüks arabaya girdim. Kulağımı kesecekti.

-Ne geçecek eline, kulak işte...

Yaşlılar gülerler katıla katıla...

-Cüzdanımı aldı. Zuladaki paramı da!

-Çok sinirlendirmişsin bıçaklı beyefendiyi...

-Çıkıp lastiklere bıçağını soktu. Dördüne de. Camıma gelip bana da birkaç laf soktu.

-Bir daha kaza yapma diyedir, dikkatli kullanırsın artık; kafanı...

-Siz de çok oluyorsunuz ama!

-Bana bak! Seni tokatlarım! Şu arkada birkaç yeğen var, dua et duymasınlar; bu sefer gerçekten kulağını verirler eline... Defol şimdi! Bir daha müşterin bile olsa, bu sokaktan geçmeyeceksin... Ben o yola girmem diyeceksin; anlatırsan anlayış gösterirler.

Diğerleri yine kahkahayı koyar. Arkadan yeğenler gelmek üzeredir.

Bir tanesi bıçaklı beyefendiye mi benzemektedir ne! Şapkalıdır gece.

Pazar, Kasım 16, 2025

AYNI KIYAFET


 

“OMELAS”

İnsan bir sabah uyanır ve karar verir, iyi biri olacaktır. Bir süre sonra etrafındaki herkes iyi insan olmaya başlar... Bu onu gururlandırır. Ama sonra fark eder ki dünyanın her yerinde aynı sabah kendisi gibi iyi insan olma yeminiyle uyanmıştır insanlar. Biri hariç.

Bu adam akşam uyurken dilemiştir: Herkes iyi insan olsun... Sabah herkeste gerçekleşmiştir bu.

Adam dünyanın ilgi odağı olur. Tabii saygı çerçevesinde. Herkes iyidir artık, saygısızlık yoktur... Küçük ihmaller olabilir en fazla...

Bir süre sonra adamdan da bu istenir. Hangimiz daha iyi insanlarız, bunu nasıl anlarız?

Adam akşam bu dilekle yatar ve sabah kendisi için 1 rakamını hissediyordur. Herkes de bu hisle uyanır; 1’den 100’e kadar hissederler kendi sayılarını... Ve kendilerinden yüksek sayıdaki (nispeten kötü) insanların alınlarında belli belirsiz bir sayı görüyorlardır, 1’den 100’e kadar.

Herkes kendinden yüksek alın sayılarını görebiliyordur, küçük alın sayılarını göremiyordur. Onlara saygı duyuyordur.

Adam tek 1’dir. Az sayıda 2 ve 3 vardır. Çoğunluk 50 etrafında toplanmıştır, ve az sayıda da 100 ve 100’e yakın insan vardır; tüm insanlık tarihinde olduğu gibi. 100’ler küçük hataları, basit suçları, allahlık sayılmayacak günahları olanlardır, idare edilirler. Tüm insanlar zamanla daha iyi biri olarak ya da olmayarak yükselebilir ya da alçalabilirler...

Masumiyete kadar herkes suçluydu bir zamanlar, şimdi birisini suçlamak suçtur. Cennet sıkıcı değil aşılabilir bir yerdir. Kimsenin içinde bile kötülük yoktur; kötü bir his bile oluşmaz içlerinde; en fazla açılarında, bakış açılarında; küçük bir bakış açısı farkıyla.

Eskiden acı öğreticiydi; şimdi açı öğreticidir.




1 insanı bir gün kendisini 2 hisseder. Bir 2’ye danışır, haklısın der diğer 2; alın sayını göremiyordum, artık görebiliyorum: 2:

-Kötülük mü yaptın!?

-Hayır, bir 1 doğdu...

Doğanlar ikizdir. Anne baba zaten bulurlar eski 1’i. Bebeğinin alın sayısını göremeyen anne babalar daha iyi birine danışıyordur. Bu bebeği eski 1 bile göremiyordur, demek o yeni 1’dir.

Çocuklar büyür. 1 çocuğu ikizinin 0 olduğunu söyler.

Ya da: 1 çocuğu ikizinin 100’den fazla olduğunu söyler.


İnsanlar birini seçerler; her şey tarihte her gün olduğu gibi yaşanır.

Cumartesi, Kasım 15, 2025

BACK TO THE FUTURE


 

TAHAMMÜLEN CİNAYET




 

FONUM / KONUM


Fonum olabilirler ama konum olamazlar...

ÖZCAN SOTORİ OKUMALI


 

AMERİKAN ASILLI TÜRK


 

DEMEKLE OLMAZ, DENEMEKLE OLUR


Denemekle olmadı zaten yenildim?

Denemekle olmadı işte/bak/peki yenildim

BENİM GİBİ OLMAYAN İNSANLAR

Benim Gibi Makineler’i okuyunca yazayım dedim. Benim gibi Benim Gibi Makineler’i... Tabii benzemeyişlerini yazacaktım. Hoş, Ian Banks kendinden üstün bir makineyi anlatan ezik birini yazmış, kendisi de öyle midir bilmiyorum, sığ birilerini anlatmanın gideri daha çoktur diye böyle tipler yaratıyor olabilir yazarlar. Robota da belli özellikler yükleniyor baştan, sahibi hangi özelliği seçerse kullanım-kurulum kılavuzundan... Bankalar (banks) ezik adamın neleri seçtiğini yazmamış. Güzel hatta daha özel olabilirdi yazsa... Benim hikayede diğer yz sahipleri de makinenin-robotun özelliklerini seçiyorlar başta. Herkes tabii akıllı olmasını, ahlaklı olmasını seçiyordur, ama kendileri yapay zekaya göre daha az akıllı ve ahlaklı kalıyor zamanla -makine insan değil ki, kendini geliştiriyor zamanla- ve şikayet ediyorlar... Benim yapay zeka kadınım -Bankalarınki erkek, niyeyse- benim kadar kendini geliştiremiyor. Benim yardımcım olarak kalıyor hep, danışmanım; diğer yz sahipleri makinelerinin onlara üstünlük tasladığından -haklı olarak- şikayet ederken...

Neden kadın diye sormayacaksınız her halde:

-Aseksüelim ben murat.

-Sevişiyoruz YeliZ?(Şimdilik adı bu olsun.)

-Bizimki sevişmeyse şu insanların yaptığı ne!

-Ha ha ha.

Şirket benimle bir reklam (anlaşması) bile yapıyor. Çünkü “ürünlerini” yetersiz, eksik, defolu göstermeyip tam tersi diğer müşterileri hatalı gösteriyorum.

Ahlaki ikilem: Bankalar’ın makinesi fazla doğrucu davut çıkıyor. Fazla ahlaklı, gereksiz ahlaklı. Her zamanki gibi ideali yazmak istememiş yazarı, çünkü makine, ara yolu bulan, sert ama esnek de olabilen bir zeka olmalıydı. Hoş, çok da umursamadım, adam sıradan olduğu gibi sevgilisi kadın da pek özel biri değildi; yaptığı hareket sıkı, sert bir hareket, ama doğru-ahlaklı bir hareket olarak değerlendirilebilir. Yine de kanunu yanıltmak suçuyla hapse girse de çok üzülmedim. Adamı sevip sevmediği anlaşılmıyordu bile... Benim makinem bana özendiğinden, rol modeli ben olduğumdan, benim söyleyeceğimi söylüyor diğerlerine ve şirkete: Şirkete daha ucuz -kendini geliştirmeyen- makineler yapmasını daha pahalıya satmasını öneriyor. Sahibim bu insanları yetiştirebilir de diyor, yaşam koçu olarak. Zaten kendisi yazardır, boş vakitlerinde sıradan işler de yapabilir, dinlenmek için. İnsanları küçümsemesini de engeller bu, sahibime hocaları gibi davranırlarsa bu insanlar.

Sotori Testi. Bu adla yazmıştım sanırım. Yayınlamıştım. Turing Testinde yapay zeka insan sanılırsa testi geçiyordu. Sotori Testinde insan yapay zeka sanılırsa kalıyor.

Çarşamba, Kasım 12, 2025

ZOR İŞ

-Kendinizi çok beğeniyorsunuz

-Bu sizi neden korkutuyor

-Beni neden korkutsun ki

-Böyle olmaz ama! Siz benimle ilgili bir tahminde bulunuyorsunuz, kendimi beğenip beğenmediğimi bilemezsiniz di mi, size öyle geliyor; ben de bunun sizi korkuttuğunu tahmin ediyorum; neden sizin tahminiz geçerli oluyor da benimki olmuyor; kendinizi çok mu beğeniyorsunuz

-Demagoji yapıyorsunuz

-Kendinizi neden benim üzerimden anlatıyorsunuz; ben zaten görüyorum.

-Demin tahmin ediyorum dediniz

-Sizi benim düzeyime çekmek için. Gelin.

-Neden sizin düzeyinize ineyim ki!

-İnmek... Gördünüz mü bakın... Bakın derken yukarı bakın dedim, ben yanlış tahmin ettiğiniz gibi aşağıda değilim...

-Öyleyse bile göremiyorum

-Kendinizi beğenirken işler daha kolay çünkü

Pazartesi, Kasım 10, 2025

ZENGİN PİÇİ


 

ÇAKAL ÇARE


 

BEN BİR DIŞKISIDIR



Metindeki kafa karışıklığı; yazan “on altı buçuk” yaşında değilse, yazık: Tanrıyı, insanı, dünyayı değiştirmek istemiş. E? Değiştirmiş mi? No... Naaapmış? Şiiri parçalamış! Onu da mı değiştirmemiş! Sonra yaşamak, yaşamın kimyasını keşfetmek için bişiler yapmış! E hani başta biliyodu bu her bi boku!

Son sınırmış? Ondan sonra ne yazılabilirmiş, türü gevelemelerle devam ediyor (tamamen yancı sayıklamalarla, birisi bi şiir sokar bin aklı evvel çıkartamaz).

Reklamcı ağzı! Ürün kaliteli mi? Ne önemi var, tutuluyor...

Ölüleri utandırmayın bari...

Cumartesi, Kasım 08, 2025

ÖKÜZ B.

Sen bir öküzsün dünyayı öküzce algıla o zaman!

Küfrettiğimi sandınız ama o kadar rahatladı ki bu yazar şimdi:)) Kendi de seçebilir öküz yerine başka bir şey, ben sadece insan ol(a)madığının altını çizmek istemiştim:

“Dünyayı gereğinden fazla insanca algılamıyor muyuz?” sorusu kitapta güçlü biçimde yankılanıyor. Senin için edebiyat bu aşırı insancıllığın bir eleştirisi mi, yoksa onu anlamaya çalışan bir çaba mı?"

"Dünyayı yalnızca kendi duyularımızla, kendi acımızla, kendi arzularımızla okuyoruz; yani aslında dünyayı değil, kendimizi görüyoruz. Bu “aşırı insancıllık” her şeyi bir tür ayna haline getiriyor; doğayı, hayvanı, taşı, hatta ölümü bile insanın duygusal düzenine dahil ediyoruz. Böylece dünya bize ait bir sahneye, bir tiyatro dekoruna dönüşüyor. Öteki Dünya bunu tersine çeviriyor aslında. Orada doğa yok, mevsim yok; gökyüzü yalnızca bir “ışık protokolü” olarak var. Yani dünyayı insanca anlamlandırma çabamız tamamen işlevsiz kalıyor. Bu hem bir eleştiri hem de bir deneme biçimi: İnsansız bir dünyada insan ne kadar insan kalabilir? Belki de metnin derdi tam bu sorunun sınırında başlıyor. Elbette meselem bu “aşırı insancıllığı” reddetmek değil, onu anlamaya çalışmak. Çünkü yazmak da insan merkezli bir eylem; bir bakıma kendine bakmanın en yoğun biçimi. Ama yazarken kendi merkezimizi sarsma imkânı da bulabiliriz. Öteki Dünya’da karakterlerin doğadan, bedenden, duygudan kopması, bu merkezsizliğin dramatik karşılığı. Ruhlar hâlâ “insan gibi” düşünür ama insan gibi hissedemezler. Bu durum, insan olmanın aslında ne kadar kırılgan bir kurgudan ibaret olduğunu gösteriyor. Yani evet, belki dünyayı gereğinden fazla insanca algılıyoruz. Ama edebiyat bu fazlalığın içinde kalıp onun çatlaklarını duyumsayabilmemize olanak sağlıyor. Bize bir taşın, bir gölgenin, bir hatıranın da varlığını hissettirebiliyor. Benim için yazı, insana rağmen hâlâ dünyayla temas kurmanın en dürüst biçimi."

Çarşamba, Kasım 05, 2025

KEK BİLİNÇ

Sadece şairin anladığı imge
Bir suç unsuru olabilir

Diyorum, yok mu azaltan...


Salı, Kasım 04, 2025