Iyyyyy... Adalet Ağaoğlu öğrendirdi beni:((((
Dünyanın en salak kadınlarından değil belki, ama bu!!!
Sonra benzer bi kaza geldi başına... Bu yazdıklarına bakınca ucuz kurtulmuş, o da tabii ama esas eşi, kocası, zavallı adam......
Günlük yazmamış benim bildiğim sonrasında, iyi de olmuş olabilir. Keşke bu konuyu konuşsaydık, the marmara resepsiyonda benim yanımdaki sıkı kitaplara bakıp, a ah siz beni tanımıyor musunuz diye baktığında.
Salı, Ocak 21, 2025
Pazartesi, Ocak 20, 2025
UCUNDAN DEVRİMCİK
Pazar, Ocak 19, 2025
DAMAR DAMAR ÜSTÜNE
KİNTİBAH
KLONTİK
Tam da ölen sevgilisini klonlayan adamı düşünürken. 3 tane klonluyor. Sevgilisinden akıllı (karakterli) olanı seçiyor. Sevgilisi gibi orta zekalı olanı ve düşük zekalıyı topluma salıyor. Kıskanacak mı onları, sevgilisinin fiziksel ikizleri onlar çünkü. Orta zekalı kimseyle birlikte olmuyor, adama âşık. Düşük karakterli olan ne yapıyor? Bilmiyoruz. Herkes onu merak ediyor. Neden? Biliyoruz...
11 yıl önce
Facebook
Murat Sohtorik
Sigorta bebeği yapalım. Biri çok akıllı olursa diğeri aptal hissetmez. Üçüncüyü yaparsak iki mutlu aptalımız olur. (About time)
11 yıl önce
Murat Sohtorik
Sigorta bebeği yapalım. Biri çok akıllı olursa diğeri aptal hissetmez. Üçüncüyü yaparsak iki mutlu aptalımız olur. (About time)
Cuma, Ocak 17, 2025
Perşembe, Ocak 16, 2025
55.5 (Yaş olarak, artık idare edin.)
Bir insanı sevmiyorsam o İnsan değildir. Olmadığındandır ona sevgisizliğim.
Onun dünyası, diye bir şey yoktur. Farklı dünya yoktur. Dünyalar aynıdır. Uzaylı diye bir şey-tür-varlık yoktur mesela. Onlar biziz.
Yani bazılarımız.
Selim İleri (umurumda bile değil) bir İnsan değildir. Bunu çocuklarınız-sevdikleriniz için bile anlayamıyorsanız, siz de bir İnsan değilsiniz: Ben Nütopya’yı sizin gözünüze sokmasını bilmez miydim!
Okumayan defolup gider!
Yani, saygılı-sevgili insandı demesini sanki biz beceremiyoruz ya da kötücüllüğümüzden diyemiyoruz! (Biz dediğim de kaç kişiyse:))
Devrimci vs olmadığı için kendini insan görmeyen “alçakgönüllü” insanlar (yaratıklar) var mesela. İnsan insansa devrimcidir, ya da zaten gerek yoktur devrimci olmasına.
Telefon geldi kesiyorum, yıllardır anlattığımı size değil bir kadına anlatır en azından onu tavlarım, sizi bunca yıldır tavlayamadım:)))
Onun dünyası, diye bir şey yoktur. Farklı dünya yoktur. Dünyalar aynıdır. Uzaylı diye bir şey-tür-varlık yoktur mesela. Onlar biziz.
Yani bazılarımız.
Selim İleri (umurumda bile değil) bir İnsan değildir. Bunu çocuklarınız-sevdikleriniz için bile anlayamıyorsanız, siz de bir İnsan değilsiniz: Ben Nütopya’yı sizin gözünüze sokmasını bilmez miydim!
Okumayan defolup gider!
Yani, saygılı-sevgili insandı demesini sanki biz beceremiyoruz ya da kötücüllüğümüzden diyemiyoruz! (Biz dediğim de kaç kişiyse:))
Devrimci vs olmadığı için kendini insan görmeyen “alçakgönüllü” insanlar (yaratıklar) var mesela. İnsan insansa devrimcidir, ya da zaten gerek yoktur devrimci olmasına.
Telefon geldi kesiyorum, yıllardır anlattığımı size değil bir kadına anlatır en azından onu tavlarım, sizi bunca yıldır tavlayamadım:)))
Çarşamba, Ocak 15, 2025
YOU’RE SO SOTORİ
Çok okumaya gerek yok gördüğünüz gibi, okumuş biri hemen sizi doğruluyor (H.B.K.). Demek tam da düşündüğüm gibi, benim gibi yazan biri olmamış edebiyatımızda (Selim İleri yazmış olamaz, karakteri yok adamın). Diğer adları da ardına ekleyelim; onların da ne kadar karakteri var acaba? (Bataille kötülükle uğraşırken hala saygı duyar kötülere mesela:((( Böylece ne demiş oluyoruz::: :: İki nokta üst üste bunlar evet:)))
"Selim, Türk edebiyatında olmadığını söylediğimiz ‘kötülük’ kavramının en somut yazarı olarak beliriyor. Kötülük (evil/mal) zor bir kavramdır. Onu karşıt kavramıyla birlikte ele almak gerekir. (NE O KARŞIT KAVRAM?) Kötülükle uğraşmak bir ahlak felsefesi kurmakla eş anlamlıdır. Bataille’ın, Sade’ın, Mishima’nın önemi buradadır. Hegel’deki veya Hume’daki bağlam da budur. Selim de bu bağlamı sürekli olarak tartıştı. Bu bakımdan hayatı boyunca üstüne gittiği kavram ‘faşizm’ oldu. Kaba gücün çok ötesinde, dokulara, gündelik davranış kalıplarına, sıradan tepkilere sinmiş olan faşizmi Selim Türkiye serüveniyle çok yakından izledi, gözlemledi ve sorguladı." HBK
https://www.k24kitap.org/selim-ileri-ustune-uzun-bir-dostlugun-aksami-4992
"Selim, Türk edebiyatında olmadığını söylediğimiz ‘kötülük’ kavramının en somut yazarı olarak beliriyor. Kötülük (evil/mal) zor bir kavramdır. Onu karşıt kavramıyla birlikte ele almak gerekir. (NE O KARŞIT KAVRAM?) Kötülükle uğraşmak bir ahlak felsefesi kurmakla eş anlamlıdır. Bataille’ın, Sade’ın, Mishima’nın önemi buradadır. Hegel’deki veya Hume’daki bağlam da budur. Selim de bu bağlamı sürekli olarak tartıştı. Bu bakımdan hayatı boyunca üstüne gittiği kavram ‘faşizm’ oldu. Kaba gücün çok ötesinde, dokulara, gündelik davranış kalıplarına, sıradan tepkilere sinmiş olan faşizmi Selim Türkiye serüveniyle çok yakından izledi, gözlemledi ve sorguladı." HBK
https://www.k24kitap.org/selim-ileri-ustune-uzun-bir-dostlugun-aksami-4992
EDİCEM
O kadından daha iyiyim, dedi; seni elde edicem.
Elini tuttum O kadının. Sen onla yarıştığını sanıyorsun ama aslında benle yarışıyorsun. O kadının bana verdiklerine asla ihanet etmem. Bunla yarışamazsın.
Yürüyüp giderken, açık kalmış ağzına boşalmış gibi hissettim, dedim.
Bi daha böyle salak benzetmeler yapma dedi.
Elini tuttum O kadının. Sen onla yarıştığını sanıyorsun ama aslında benle yarışıyorsun. O kadının bana verdiklerine asla ihanet etmem. Bunla yarışamazsın.
Yürüyüp giderken, açık kalmış ağzına boşalmış gibi hissettim, dedim.
Bi daha böyle salak benzetmeler yapma dedi.
ASİSTAN ARIYORUM
Eski yazılarımı okumama konusunda direniyorum. Face ara sıra bir şeyler çıkardığında görüyor paylaşıyorum, ki paylaştıklarım rast geldiklerimin onda biri. Ve çok üstün! Ve çok üstün. Ve çok, üstün... Selim İleri gibi üçüncü sınıf yazarların olduğu alemde ne düşündüğümü tahmin edersiniz (ha sektörün ordan:))) Asistan arıyorum. Neden aradığımı anlamışsınızdır; yoksa anlamadınız mı...
Salı, Ocak 14, 2025
DOĞDUĞUN YÜZYILI UZATMA, GEÇ
AFERİN HİLMİ YAVUZ'A
Ben de mesela, dünyanın en büyük yazarı benim diyorum, ama yanına bişi ekleyerek, ya da yazılarımdan anlaşılır diye düsünüyorum zaten olduğum, ne olduğum: En büyük değilim, tek'im:))) Tanınmamış olmamı da buna katır gösteriyorum. Pardon kanıt. Bunlar çölden öyle düşünüyor, pardon cidden:) Hilmi Yavuz ile ortak metnimiz vardır, blogumda ordan da zamanla anlaşılır.
GEÇMİŞİ GÖREN ADAM
Yazamadığım bir öykünün notları. Belki siz bulursunuz
Geleceği görüyordu. Uzun süre herkesi inandırdı buna. Ama aslında geçmişi gördüğü ortaya çıktı sonra. Boşanacaklarını görüyordu. Halbuki hepsi çiftlerin birinin ya da diğerinin daha önceki boşanmalarıymış.
3. Dünya Savaşını görmüştü. Meğerse 2.’siymiş.
Geçmişteki yalanların doğrusunu görmesi önemli bir şeydi.
Tarihçiler ödüller veriyordu, ama onun istediği bu değildi. Geçmiş geçmişti. Geleceği görmek beceriydi.
Ruh doktoruna gideceğini gördü ve gitti. Bu onu pek tatmin etmedi. Zaten herkesin aklına böyle bir fikir gelebilirdi. Adam da zaten şöyle demişti: Bugün git yarın gel.
Ölüm görmek geldi aklına. Ölü birini görürse, ve kişi ölmemişse bu onun öleceğini gösterirdi. Geleceğini. Ölüme geleceğini.
Kendi ölümünü görebilirdi. Ne yapacaktı ölmezse, intihar mı edecekti; arkasından dalavereci diye konuşurlardı.
Güvenini kaybettiğini görebiliyordu.
Bugün gitmiyordu, yarını nasıl görebilirdi. Gününü gün etmeye bakmalıydı, ki yarın oluşabilsin. Gösterebilsin kendini. Güne bakmak, an’a bakmak zordu; hemen geçip gidiyordu; tarihi görmek daha kolay gelse de aslında daha mı zorlu bir yetenekti.
Geçmişi görüyor değiştiriyor.
GEÇMİŞİ GÖREN ADAM
Pazartesi, Ocak 13, 2025
MİKİK KAHRAMAN
Adalet Ağaoğlu yine gericilere çalışıyor, tabii farkında olmadan. Adalet, mesela, nedir ki... diyen bi gerici düşünün, kahraman kelimesini bozmak ne işinize yarar, bi düşünün. Edebiyattan da attılar bunu, tip diye bi tipsiz kavram sıçtılar. Tip sıçar kahraman sıçmaz, doğal mı bu! Dediler. Ulan her gün ağzımıza sıçtılar sonra işte......
Cuma, Ocak 10, 2025
Perşembe, Ocak 09, 2025
Çarşamba, Ocak 08, 2025
PORNO ÇEKMEK YA DA PORNOYA ÇEKMEK
Aralarında zerre fark yok: Oyuncu bir kadının dekoltesi & Kitap tanıtımı yapan okumuş(!) bir kadının dekoltesi & Sağlık bilgileri veren bir doktor kadının dekoltesi.
-Sahi ne oldu şu hareket? Me too muydu, oto boka tree miydi, that’s what women are four muydu?
-Abi o hareketin saatleri için henüz erken...
-Geceyi bekle diyorsun yani: Dr. Jekyll & Mrs Hide.
-Sahi ne oldu şu hareket? Me too muydu, oto boka tree miydi, that’s what women are four muydu?
-Abi o hareketin saatleri için henüz erken...
-Geceyi bekle diyorsun yani: Dr. Jekyll & Mrs Hide.
Salı, Ocak 07, 2025
AZ GELECEK
Pazartesi, Ocak 06, 2025
MAHLUKAT
CEHENNEM VİRÜSÜ
UNISEX
Pazar, Ocak 05, 2025
A. B. C. D. E.
Adnan Benk burada Edip Cansever’i tatlı tatlı terlettiği gibi M. C. Anday’ı da terletmişti. İki şair de aynı şeyi söylüyordu: “Burada ben sizinle görüyorum (düşünüyorum) bunları.” E okumadın mı hiç şiirini, sonradan görme:))) Hoş, Adnan Benk gibi soran da pek çıkmaz; şiir açıklanamaz tilkiliğine sığınırlar:
E .C. Burada iyice benleşip, düşünüyorum. Tekleşiyorum ve nerede kalmışsam deyip, yaşamı sürdürüyorum. Kopukluk neresinde bunun?.
A .B .: Öğelerden biri yok oldu ama...
E .C .: Hayır, gerçekle teması yok oldu diyorsun, yok olmuyor, bence. Asıl gerçek, yani ben varım burada, ben’e getirdim, benleştirdim şiiri, benleştirdikten sonra da bunu söyleme hakkım elde ettim. Ben'i buraya kadar getirmeseydim, bunu söyleme hakkını elde edemeyecektim. Söylersem, bu ukalalık olarak biterdi. Hikmet savurmuş olurdum. Şiirde de hikmet olmaz.
A .B .: Evet, anlıyorum. Ama gene de, iki öğeden biri daha ağır basıyor sonunda. Gerçekle kaynaşarak gidiyorsun başında, ama son iki bölüm de sen seninlesin, içine dönüksün artık...
E .C .: Başında gerçekle gidiyorum da, son iki bölüm de düşsel olana mı giriyorum, karşıt olana mı?..
A .B .: Gerçekten, hiç değilse nesnelerden sıyrılmış, kendinle kendin arasında bir soruna dönüşüyor şiir, örneğin son iki bölümde bir tabak ya da bir çatal yok, değil mi? Niye beraber gelmediler?..
E .C .: “Tam nerede kalmışsam” toplayıcı bir dize. Tabaklar, çatallar, plastik çiçekler, bunların tüm ü “Tam nerede kalmışsam” dizesinde zaten var, diyorum. O yüzden, bu son iki bölüm gerçekten bağımsız değil. Şiirin başı gerçekle gidiyor da sonu gitmiyor değil. Gerçekte ölüm olduğu gibi, ölüm de de gerçek var.
A .B .: Öyleyse, şöyle bir sonuca varabiliriz belki: Aynı düzeydeki iki öğeyi, sıradan nesnelerle sıradışı bir yaşantıyı, dışa dönük ile içe dönüğü birleştirmek kaygısına bağlayabiliriz belki senin şiirini...
E .C .: Belki çok karşıt bir şey söylüyormuşum gibi gelecek ama, sıradan olanla, sıradan olmayan arasına bir ayırım koyuyorsak, belki şiirin sonu, başına göre daha sıradan oluyor. Eğer ölüm yaşamı doğuruyorsa, sondaki ölüme hayranlık, yaşama hayranlık ise, ilk bölümlerdeki yaşam tümüyle var demektir, son bölümde de. Nesneler anılmıyor ama ölüm de bir nesne olarak düşünülebilir. Yaşam da bir nesne olarak düşünülebilir am a, çok bütünsel olarak düşünülebilir. Başta ayrıntılarıyla bir yaşam var, sonda ayrıntısız bir yaşam ya da ölüm var. Burada birdenbire bir genele dönüş var, “Tam nerede kalmışsam” deyince: ben gene o meyhanenin içindeyim, gene oradayım, ama gün kırıldı kırılacak, belki bir akşama doğru gidiş var, belki kalkma saatim geliyor.
E .C. Burada iyice benleşip, düşünüyorum. Tekleşiyorum ve nerede kalmışsam deyip, yaşamı sürdürüyorum. Kopukluk neresinde bunun?.
A .B .: Öğelerden biri yok oldu ama...
E .C .: Hayır, gerçekle teması yok oldu diyorsun, yok olmuyor, bence. Asıl gerçek, yani ben varım burada, ben’e getirdim, benleştirdim şiiri, benleştirdikten sonra da bunu söyleme hakkım elde ettim. Ben'i buraya kadar getirmeseydim, bunu söyleme hakkını elde edemeyecektim. Söylersem, bu ukalalık olarak biterdi. Hikmet savurmuş olurdum. Şiirde de hikmet olmaz.
A .B .: Evet, anlıyorum. Ama gene de, iki öğeden biri daha ağır basıyor sonunda. Gerçekle kaynaşarak gidiyorsun başında, ama son iki bölüm de sen seninlesin, içine dönüksün artık...
E .C .: Başında gerçekle gidiyorum da, son iki bölüm de düşsel olana mı giriyorum, karşıt olana mı?..
A .B .: Gerçekten, hiç değilse nesnelerden sıyrılmış, kendinle kendin arasında bir soruna dönüşüyor şiir, örneğin son iki bölümde bir tabak ya da bir çatal yok, değil mi? Niye beraber gelmediler?..
E .C .: “Tam nerede kalmışsam” toplayıcı bir dize. Tabaklar, çatallar, plastik çiçekler, bunların tüm ü “Tam nerede kalmışsam” dizesinde zaten var, diyorum. O yüzden, bu son iki bölüm gerçekten bağımsız değil. Şiirin başı gerçekle gidiyor da sonu gitmiyor değil. Gerçekte ölüm olduğu gibi, ölüm de de gerçek var.
A .B .: Öyleyse, şöyle bir sonuca varabiliriz belki: Aynı düzeydeki iki öğeyi, sıradan nesnelerle sıradışı bir yaşantıyı, dışa dönük ile içe dönüğü birleştirmek kaygısına bağlayabiliriz belki senin şiirini...
E .C .: Belki çok karşıt bir şey söylüyormuşum gibi gelecek ama, sıradan olanla, sıradan olmayan arasına bir ayırım koyuyorsak, belki şiirin sonu, başına göre daha sıradan oluyor. Eğer ölüm yaşamı doğuruyorsa, sondaki ölüme hayranlık, yaşama hayranlık ise, ilk bölümlerdeki yaşam tümüyle var demektir, son bölümde de. Nesneler anılmıyor ama ölüm de bir nesne olarak düşünülebilir. Yaşam da bir nesne olarak düşünülebilir am a, çok bütünsel olarak düşünülebilir. Başta ayrıntılarıyla bir yaşam var, sonda ayrıntısız bir yaşam ya da ölüm var. Burada birdenbire bir genele dönüş var, “Tam nerede kalmışsam” deyince: ben gene o meyhanenin içindeyim, gene oradayım, ama gün kırıldı kırılacak, belki bir akşama doğru gidiş var, belki kalkma saatim geliyor.
-İyisin. Çok iyisin. / -Elimden gelen bu. (Murat Sohtorik)
-1.
“Cansever’in son kitabını (Kirli Ağustos, De Yayınevi, Ocak1970) bu duygularla okudum , okuyorum. Baştan sona bütün şiirlerde, onun insan kişiliğini yapan temel yapı taşlarından biri olan «Ne gelir elimizden/İnsan olmaktan başka» (Nerde Antigone, s. 118) dizesi yol gösterdi bana.
İnsana, kendine bir acıma, onun güçsüzlüğüne bir ağıt değildir bu. Daha çok bütün güçlü ve güçsüz, bütün iyi ve kötü, bütün sevilesi ve iğrenilecek yanlarıyla insanı bir bütün olarak almayı öneren bir düşüncedir. Tek tek kişiliklere indirgenerek düşünülse bile o kadar geniştir ki bu öneri, bu evrende insan için olan bütün çelişkileri içine alır: korkaklık-gözüpeklik, aldırmazlık-aşırı duygululuk, sevgi-iğrenme, yalnızlık-beraberlik... vb. Her şey mümkündür insan için. Daha doğru bir deyişle «her şey insan içindir bu evrende».
«Acıyla aynı yaştadır» bu insan. «Umudu ne kadar büyük olursa olsun umutsuzluk da bir parça zorunluktur» onun için. Hatta «mutluluk, alışılmış bir kötümserliktir». Bu acı, bu koyu umutsuzluk uçsuz bucaksız ıssızlık, yalnızlık içinde oluşur, büyür.
Bunun sonucu olarak şiiri karamsar, kötümser görünüyor. Öz’den gelen bir zorunluluktur bu. Dışlaştırmaya çalıştığı bu bölünmüş, parçalanmış, dağılmış insanların dünyasının şiiri elbette taze, devrimci umutlarla, coşkularla dolu olamazdı. Olsaydı uydurma olurdu. “Kendisinden bir şey sorulmayan, iki şey arasında bir hiçlik” durum unda olanların şiiri elbette sancılı olacaktır. Rahatlık ancak yüzeydedir. Derine indikçe rahatsızlık artacaktır.” Mehmet H. Doğan
+1
“Çünkü Cansever hayatı ve insanı, yalnızca ölüm, acı ve yalnızlık karşısında algılayabilir. Bütün şiirini bir şah-damar gibi kesen alkol ölümün süreğen bir görünümünden başka ne ki? Şudur vurgulamak istediğim: Bütün ustalığına, bütün insancıllığına rağmen, Cansever bireylerini mutlu kılamıyor, dünya yaşanılması gereken bir dünya olmuyor. Acının, korkunun, yalnızlığın, ölümün hep yeniden, yeniden algılanabileceği, yaşanabileceği, duyulabileceği bir süreğenliktir sunduğu. Trajik yalnızca bu durumlarda varsa ve bunlar biricik önsellerse tarihi boşuna bir çaba olarak görmemizi önleyecek nedir?
Yöneltilebilecek bir soruyu hemen belirtelim. Ölüm, acı, yalnızlık insanın gerçekleri değil mi, toplumcu bir düzende de olmayacaklar mı? Ama sorun bu değil. Sorun, bu olguların içselleştirilmesi. Sorun insan özünün acıya, kedere yükümlü kılınması. Bu yükümlülüğü Cansever vurucu ve yetkin biçimde gerçekleştiriyor, ama işte bu gerçekleştiriş yüzünden ve propagandanın sakıncalarından kaçayım derken dünyanın değişmezliği yolunda bir anlamlama yapıyor.
“Cansever’in son kitabını (Kirli Ağustos, De Yayınevi, Ocak1970) bu duygularla okudum , okuyorum. Baştan sona bütün şiirlerde, onun insan kişiliğini yapan temel yapı taşlarından biri olan «Ne gelir elimizden/İnsan olmaktan başka» (Nerde Antigone, s. 118) dizesi yol gösterdi bana.
İnsana, kendine bir acıma, onun güçsüzlüğüne bir ağıt değildir bu. Daha çok bütün güçlü ve güçsüz, bütün iyi ve kötü, bütün sevilesi ve iğrenilecek yanlarıyla insanı bir bütün olarak almayı öneren bir düşüncedir. Tek tek kişiliklere indirgenerek düşünülse bile o kadar geniştir ki bu öneri, bu evrende insan için olan bütün çelişkileri içine alır: korkaklık-gözüpeklik, aldırmazlık-aşırı duygululuk, sevgi-iğrenme, yalnızlık-beraberlik... vb. Her şey mümkündür insan için. Daha doğru bir deyişle «her şey insan içindir bu evrende».
«Acıyla aynı yaştadır» bu insan. «Umudu ne kadar büyük olursa olsun umutsuzluk da bir parça zorunluktur» onun için. Hatta «mutluluk, alışılmış bir kötümserliktir». Bu acı, bu koyu umutsuzluk uçsuz bucaksız ıssızlık, yalnızlık içinde oluşur, büyür.
Bunun sonucu olarak şiiri karamsar, kötümser görünüyor. Öz’den gelen bir zorunluluktur bu. Dışlaştırmaya çalıştığı bu bölünmüş, parçalanmış, dağılmış insanların dünyasının şiiri elbette taze, devrimci umutlarla, coşkularla dolu olamazdı. Olsaydı uydurma olurdu. “Kendisinden bir şey sorulmayan, iki şey arasında bir hiçlik” durum unda olanların şiiri elbette sancılı olacaktır. Rahatlık ancak yüzeydedir. Derine indikçe rahatsızlık artacaktır.” Mehmet H. Doğan
+1
“Çünkü Cansever hayatı ve insanı, yalnızca ölüm, acı ve yalnızlık karşısında algılayabilir. Bütün şiirini bir şah-damar gibi kesen alkol ölümün süreğen bir görünümünden başka ne ki? Şudur vurgulamak istediğim: Bütün ustalığına, bütün insancıllığına rağmen, Cansever bireylerini mutlu kılamıyor, dünya yaşanılması gereken bir dünya olmuyor. Acının, korkunun, yalnızlığın, ölümün hep yeniden, yeniden algılanabileceği, yaşanabileceği, duyulabileceği bir süreğenliktir sunduğu. Trajik yalnızca bu durumlarda varsa ve bunlar biricik önsellerse tarihi boşuna bir çaba olarak görmemizi önleyecek nedir?
Yöneltilebilecek bir soruyu hemen belirtelim. Ölüm, acı, yalnızlık insanın gerçekleri değil mi, toplumcu bir düzende de olmayacaklar mı? Ama sorun bu değil. Sorun, bu olguların içselleştirilmesi. Sorun insan özünün acıya, kedere yükümlü kılınması. Bu yükümlülüğü Cansever vurucu ve yetkin biçimde gerçekleştiriyor, ama işte bu gerçekleştiriş yüzünden ve propagandanın sakıncalarından kaçayım derken dünyanın değişmezliği yolunda bir anlamlama yapıyor.
Varlığı yalnızca korku, acı ve ölüm’de algılayan ve trajik olanı yalnızca bunlardan çıkarsayan bir sorunsal, bu kimliği korumakta direndiği takdirde bütün çabasına rağmen dünyanın dışında kalacaktır. Öyle sanıyorum ki Cansever “Bu dünyada ağrı yok olabilir” demek istiyorsa, sorunsalın terimlerini yeniden kavramlaştırmak zorunda. Bu yargı, kuşkusuz Cansever’in şiirinin gücünü ve değerini azaltmıyor, yalnızca siyasal eğilimi karşısındaki durum unu belirliyor.”
Ahmet Oktay
Cuma, Ocak 03, 2025
NEITHER NORAMİN NORGUNK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)