Perşembe, Ekim 25, 2007

“Ben Türkiye’nin Yalancısıyım!”

Kadında güzellik önemlidir. Çok. O kadar çok ki, mesela 1 yıllık güzel sevgilimin gerçekten güzel olup olmadığını hala düşünebilirim. Her kadının bazı bakımsız halleri, zamanları olur, o güzel kadın nasıl da çirkin gözükür bir gün, çok kötü giyinir mesela bir gece, ya da, mesela ara sıra kadınsı da gözükmezse o çocuksu görüntüsünün bir çekiciliği kalmaz bazı çocuksu kadınların, (bir sevgilim, ona kadınsı olmamasıyla ilgili “güzel bir ders” verdikten kısa bir süre sonra göz göre göre kadınsılaşmış, yok şu daha doğru, içindeki kadını ortaya çıkartmıştı, “ben yaptım seni” derdim ona hep, ben yaptım seni, kaç erkek bu kadar “sahip” olmuştur bir kadına), kadınsı olanlar da abartır bazen, fazla makyaj, gereksiz erotizm ile, yatakta uyurken melek gibi gözükebilir bazıları, uyanınca geçebilir. Manken olacak tipteki kadınlar hiç ilgimi çekmez, sıskacık bacakları benimkinden güzel değildir, gay modacıların erkeklere kazığı diye düşünürüm bu kadınları, çoğu erkek bilmez zaten ne tür kadından hoşlandığını, başkasının da hoşlandığı kadınlardan hoşlanır erkek, işte gay modacıların aslında hoşlanmadıkları kadınlardan, bu zevk değil, kişisel değil çünkü, dolgun kadınlardan hoşlanan bir tarihimiz, ırkımız olduğunu unuturlar, ama içgüdüleri hatırlatır, yoklarlarsa… Tarihle, içgüdülerle ilgilenen varsa, kadın dediğin… sıska olmaz, en azından… Şu podyumdaki sıska ve yamuk bacaklarıyla sakatmış gibi yürüyen kadınlar mı kadın...

Asla tek tip kadını çekici bulmam, her tipin güzeli bulunur… Moda da inanılmazdır zaten, yıllardır söylerim, mesela, eteğin altına çizme giyme modası, modası geçmeyecek kadınlar gibi geçmeyecek bir tarzdır, arada giyilmelidir, her sene giyilmelidir, artık kadının tarzı olmalıdır, ama işte bu sene moda olmuş her halde ki herkes giyiyor görüyorum, e özelliği kalmadı, ama bende sağlam bir moda danışmanı olabilirmişim hissi, yok duygusu, yok düşüncesi uyandırdı... Bir de kocaman güneş gözlükleri moda şimdi, her kadın birbirine benziyor, yüzü kapatıyor çünkü, saçma, bu mu güzellik!!! Vs vs…

Yani yıllar sürebilir, aylar sürebilir bir güzelliği kesinlemem, “her halinle her şeyinle güzelsin” değil, gerçekten güzel olmalı, öyle aşık adamlık yoktur bende, aşkın mantığı dışlaması da felsefe efsanesidir, kadınları çözememiş böylece bağlayamamış yazar felsefesi, kadınlar karşısındaki aptallıklarını, adamların kendince açıklaması… Bense, son kararı çok sonra veririm, evet sen güzelsin diyebilirim mesela yüz güzeli seçilmiş bir kadına aylar sonra (ikinci kez aşık etmek, budur…) Aynen çıkma teklifini de bir yıl sonra yapabileceğim gibi, sevgiliyken bir yıl boyunca…

Bu kadar güzellikten fiziksellikten söz ettik, zekaya geçmek için… Güzelliklerini düşünmem kadınların, 1 dakikalıktır, zaten düşünmüş olduğum için 1 dakikalıktır, bir anlıktır, hemen bakalım da geçelim diye zekaya… Zekalarına karar vermem için de 1 dakika yetebilir…En güzelinin bile zekasına, hatta özellikle en güzellerinin… Ve ondan sonra güzelliklerine kimse ikna edemez beni, ilgi alanımdan çıkmışlardır artık…

Hülya Avşar’ın da güzelliği ilgi alanımdan çıkmış olmalı, zekasına çok önceden karar verdiğimden…

10 yıldır da düşünme yeteneğini geliştirememiş olduğu anlaşılıyor, fazla haklı bulunmaktan muhtemelen…

Derler ya,
bana bu konuyu aktaranların yalancısıyım,
şu haberin şu spikerin yalancısıyım,
Ahmet anlattı, ben onun yalancısıyım…

Biraz daha geniş bir anlam düzleminde Hülya Avşar da şöyle diyebilir, demelidir:
“Ben Türkiye’nin yalancısıyım…”

Onu inceleyerek Türkiye’yi görmüş gibi oluyorum… Hülya Avşar’la hayali bir Aziz Nesin diyaloğu… Harika olabilirdi…

….
Geçen akşam TV’deler… Hülya Avşar’ın konuğu Oray Eğin. Program yapıyormuş Avşar: Ciddi bir ortam yaratmaya çalışılmış, Avşar da ciddi polis sorgulayıcısı gibi bir tavır takınmış, iyi polis kötü polis tiplemelerinden esinlenerek farklı bir tarz geliştirmiş, istemeden, planlamadan… Anlamaz gözüküp bu görüntüsüyle karşıdakinin tepesini attırmazsa konuşturan polis tipi! Tabii rol yapmıyor Avşar, anlamaz gözükmüyor. O, neyse o!

TV’ye aptal kutusu denmesini,
insanı aptallaştırır anlamında alırdım bugüne kadar,
sanırım herkes gibi,
daha iyisini yeni okudum:
TV insanı aptallaştırmaz, aptallığını ortaya çıkartır…


İşte “Ben Türkiye’nin yalancısıyım!” diyebilecek kadından inciler…

Oray Eğin: Amerika’da bir komedyen şöyle bir espri yapıyor. “Ben küçükken aletlerin içinde küçük Japonlar olduğunu düşünürdüm…” Beraber seyrettiğim insanlar Türk olmasına rağmen ama Amerika’da yaşayan Türkler olduklarından bunu kötü bir espri olarak algıladılar… Irkçı bir espriydi onlar için…
AVŞAR: Neden olduğunu anlayamadım…

Oray Eğin: (Türbanla ilgili bir soru üzerine) Özgürlüğün sınırı yoktur
AVŞAR: Doğru

AVŞAR: Ben sinemacıyım diyorum…
Oray Eğin: En iyi yaptığınız iş o.

Esas şu:
AVŞAR: Devlet sanatçısı olmanın kıstası şudur: Devlete ne kadar vergi verdiğin.

Egoizm ve faşizm arasında ince bir sınır vardır, işte…

Vasat zekalılar için ürettiği işlerden kazandığı milyarlardan devletin aldığı verginin karşılığını devletten bekliyor: Devlet sanatçılığı!!!

….
Dün yazmış Hakkı Devrim:
Fahir Atakoğlu’na şunları sormuş Avşar:
-Mozart dinleyen çocuk matematiğe yatkın olurmuş, doğru mu?
-Sizce, Türk müziği diye bir şey var mı? Yani yok mu diyorsunuz? Fahir olsam ben bir Türk gamı çıkarırdım ortaya.
-Hangi enstrümanları kullanınca Türk müziği olur?
-Dünyanın, şöyle tüylerinizi ürperten müziği hangisidir? Benim için Godfather'dır mesela...
-Piyano çalan çocuğun, oradan darbukaya geçmesi bir ruh hastalığına işaret değildir, değil mi?

“Zavallı Fahir. Çok yorulmuş olmalı, ama hiç renk vermedi.” diye bitiriyor yazısını Hakkı Devrim.

….
Bugün yine rastladım: Armağan Çağlayan’a soruyor Hülya Avşar.

AVŞAR: İhtiyaçtan mı yoksa medeniyetten mi psikanaliste gittin?

A. Çağlayan: Yeni kuşağa göre ben demode olabilirim.
AVŞAR: O zaman hiçbir modacının kıyafetini giymemeliyiz. Bakarsan, hep eski modacıların kıyafetlerini giyiyoruz.

A. Çağlayan: (Popüler kültürle ilgili bir okulda ders vermesi üzerine) Öğrencilere popüler kültürü sevdirmeye çalışıyorum. Hülya Avşar ismiyle barışmalarını söylüyorum.
AVŞAR: Komplekslerini yenmelerini yani.

Evet, bende kesinlikle bir Hülya Avşar kompleksi var, Hakkı Devrim’de de olduğu görülüyor…

Sizde yok mu?


Son laf: “Sonra bendeki o duyarlı adam git gide kaybolarak yerini güzel konuşmasını bilen adama bıraktı…” (Diderot: Oyunculuk üzerine aykırı düşünceler)

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Hıııım....Uzun uzun yazmaya doyamıyacağım satırlarla karşılaştım gene.. İnanmakta her geçen gün daha da zorlandığım bir erkek düşünce tarzını hazmetmek, hücrelerime sindirmek hoşuma gidiyor...( Böyle bir giriş planlamamıştım.. valla içimden geldi. :) )

Kadınsılaşmak..... Tek gerçek bu.. ve tüm sihir de burda..
Kadın güzelliği üstüne yazılan binlerce yazıda, binlerce tanımda, binlerce görsellikde ki tek ve es geçilen gerçek bu.. KADINSILAŞMAK.. Yani KADINLIĞINI FARK ETMEK..

Ne yazık ki Ülkemizde ve tüm dünyada olduğu gibi yaşayan kadın adlı canlı(!) kadınlıklarının farkında değiller.. Cinsel kimliklerini taşımaktan korkan, bedenlerini tanımayan, bedenlerinden uzak olduğu için fabrikasyon üretimi bebeklere giderek benzeyen,güzel olmanın tanımının erkeğin hoşuna gitmek olarak algılayan ( ne yazık ) ve bu uğurda akıllara zarar tuzaklara düşen insan türü olarak yaşamaya devam ediyorlar..

Bir kadın için en büyük ödül kendini keşfetmesidir.. ( ki bunu başarmak oldukça zor ve acılı )Bedeninize yapıcağınız yolculuk, sizin bile inanmakta zorlanacağınız keşiflere yol açıcaktır.. Beden herşeyi bilir.. Ne verirseniz onu alırsınız.. Şimdi bir bakalım:
Siz kendinizi nasıl görmek isterseniz bedeninizde onu karşıya yansıtır.. Onun ne kadar hor kullanırsanız o da aynı hoyratlıkla karşılık verir..

Son zamanların modası haline gelen estetik operasyonlar bedene yapılan en büyük saldırıdır.. veee görüyoruz ki beden bir süre sonra bunun bedelini ödetiyor..
Deformasyon kaçınılmazdır.. yoksa Ajda Pekkan defalarca biçilmek zorunda kalmazdı.. dimi? Oysa kadınlığını keşfetmiş bir kadın en duru tene, en parlak bakışlara, en dişi ve doğal hale bürünür. Bunu Her erkek fark eder.. İşte güzellik burda başlar..

Güzellik çok boyutlu bir şey..
Salt görselliğin = güzellik olmadığını ne güzelde dile getirmişsiniz sayın Sohtorik.. Yada bunun böyle olmadığını bilen ender erkeklerdensiniz desem daha doğru olur..

Kadın "KADIN "olduğu zaman karşısında ki erkek onun kısa mı uzun mu? şişman mı zayıf mı? dşi mi değil mi?olduğunu ALGILAMAZ... onun gördüğü sadece hayatındaki en güzel olandır.

Demek istiyorum ki iş önce kadında bitiyor.. Bir kendimize gelelim.. Bir dönüp bakalım..
Ve tabii ki üstüne zeka serpelim..:) Benden de duyarlılık ekleyelim ( yan masadan ) hah duyarlılık diyince aklıma Hülya Avşar geldi..

Biraz önce ana haber bülteninde şöyle bir haber vardı: Şırnak ta asker önünde 6 kız 1 erkek çocuğu ilk okula götürüyor.. her gün yaşadıkları köyden okumak için 3 km. yürüyorlar.. ve tabii ki güvenliklerini asker sağlıyor..geçicekleri yolları önceden bir er mayın taraması yapıyor arkadan bunlar geliyor Öylece kala kaldım..Baktım baktım.. bir tarafta böyle bir gerçek var.. bir tarafta Hülya avşar gerçeği var..

Son olarak

Aşk da akıl vardır..Yok diyenler avuçlarını yalayanlardır.. Sayın Sohtorik bu konuda bir tartışma yapmak lazım valla.. :)

Dip not 1: Şu büyük gözlük modası ..ifrit oluyorum.. dünyayı uzaylılar sarmış gibiler ..

Dip not 2 : Yaratıcılık dişi bir gendir.. her alandaki erkek tasarımcıların Gay olması kaçınılmazdır.. :)

Sevgilerimle

Murat Sohtorik dedi ki...

Elinize sağlık...
İlk ve en ciddi olarak şunu söyleyeyim, Bebek'ten Hisar'a yürümemi, bir mayın tarlasında doğru adımı atmaya çalışarak yürümekten bir an bile farklı görmedim. O nedenle Avşar'la uğraşmak, derler ya, vatan borcudur...

Büyük gözlük modası ve uzaylılar. Hahaha çok sevdim...

Yaratılık dişi bir gendir... Hımmm...
Yıllar önce ilk kitabımla ilgili bir röportajda sormuşlardı,"doğulu birşeyler sezdim kitabınızda, sayılar, vs, doğru mu?" diye. Doğulu ne demek düşünelim, demiştim. Batılı olmayan demek, değil mi? Hayır o zaman cevabım, kitabım doğulu değil, batılı olmayan olmayı neden kabul edeyim...

Yaratıcılık dişi bir gendir, cümlesine de bu tarz bir şüpheyle yaklaşabilir miyim.

Unknown dedi ki...

:) Şüphe?? Yok size hiç yakışmıyor.. Cevabını bilmediğiniz hiç bir şey sizde şüphe yaratmaz..
"Yaratıcılık dişi bir gendir" de olduğu gibi.. ( çok mu iddalı oldu :) )
Sayın Sohtorik sizinde çok iyi bildiğiniz gibi doğa "dişi"dir. Ve tüm yaratılış dişil olarak başlamıştır.. Çok uzağa gitmeyelim cenin anne karnında ilk üç ay "dişi" dir. üç aydan sonra cinsiyet belirleniyor.. Erkekler bir tane "x" in bacağını kırıverip erkek oluyorlar.. Aslına bakarsanız erkekler mutasyona uğramış dişilerdir. ( Meltem Arıkan bu tanımın sahibidir )Kadının cinsel organın nasıl değişip erkek cinsel organını oluşturduğunu yakında çıkıcak olan "beden biliyor " adlı kitapta okuyabilirsiniz..

Dişilik ... neden bu kadar ürkütücü ki..??? Yaratıcılık geninin dişi olması neden sizde ( ki siz ve sizin gibi insanlar müzeye konup özenle korunmalı ) şüphe etkisi bırakıyor? Kaldı ki.. siz dişilikle ve kadınla çok barışık bir insansınız...

Murat Sohtorik dedi ki...

Ben hayatın denge olduğuna inanırım.
Yaratıcılık geni dişidir, cümlesinin yanına bir cümle daha gelmeli... Muhtemelen erkeklerle ilgili...
Yoksa tam açıklamamış olur hayatı...
Ben dişilikle falan barışık değilim, ben hayatla barışıkım:))