Kadınlar filmlerinizde kesinlikle
geleneksel bir rol oynuyorlar. Erkek dünyası egemen, daha doğrusu yalnızca
erkek dünyası var. Erkeklerin bakış açısından kadın gizemli. Sevgi dolu; erkeği
seviyor, bütün varoluşu erkekle olan ilşkisi etrafında dönüyor. Kadının kendine
ait bir hayatı yok.
Kadının kendine ait bir dünyası olduğunu inkar etmek zor olur, ama bana öyle
geliyor ki bu dünya kadının ilgili olduğu erkeğin dünyasına kuvvetle bağlı. Bu
bakış açısına göre, tek başına kadın anormalliktir. Peki tek başına bir
adam, bu normal midir? Tek
başına olmayan bir adama göre daha normaldir. Ben kendi dünyamı korurum,
o kendi dünyasını korur. Bu imkânsız. ortak hiçbir şeyiniz olmaz. İç
dünyanın ortak bir dünya haline gelmesi gerekir. Bir kadının eş değiştirmesini
tuhaf bulmaya meyilliyim. Mesele kaç eşi olduğu değil, ben ilkeyi düşünüyorum.
Mesele şu ki, kadın bu evlilikleri bir hastalık gibi yaşar. Yani önce bir
hastalığa düşer, sonra bir başka hastalığa, sonra bir başkasına, vs. Aşk öyle
bütün bir duygudur ki, aldığı biçim ne olursa olsun tekrarlanamaz; bütünlüğü
yüzünden tekrarlanamaz. Kadın bu duyguyu tekrarlayabilirse ona tümüyle anlamsız
gelir. Bu kadın şanssız olmuş olabilir ya da kendi dünyasını korumaya çalışmış,
kendi dünyasını daha önemli bulmuş, yabancı bir dünya içinde erimekten korkmuş
olabilir. Bu durumda da ciddiye alınmayı bekleyemez ki. Daha önce kendine
ait bir dünyası olan bir kadınla tanışmadınız mı hiç? Böyle bir kadınla
ilişki kuramam ki. Doğru anladıysam eğer, siz bir kadında erimezsiniz,
öyle mi? Hayır, erimem. Buna ihtiyacım yok. Ben bir erkeğim. Ama
sizin içinizde eriyen bir kadına ihtiyacınız var? Doğal olarak. Kadın
kendini korumaya çalışırsa, ilişki soğuk olur. Ama bu sevgi içinde siz
kendinizi koruyorsunuz. Ben erkeğim. Benim farklı bir doğam var. Kadın
doğasını bildiğiniz gibi bir izlenime mi sahipsiniz? Sizin gibi, benim
de kadın doğası hakkında bir fikrim var. Ama ben kendimi içerden, bir
kadın olarak tanıyorum, çünkü bir kadınım. İnsanlar kendilerine toz
kondurmazlar… Kendi dünyasını korumak isteyen bir kadın beni şaşırtıyor. Bana
öyle geliyor ki kadının anlamı, kendini feda etmektir. Kadının büyüklüğü
buradadır. Böyle bir kadının önünde saygı ile eğilirim. Böyle vakalar
biliyorum. Dünyada böyle vakaların kıtlığı çekilmiyor pek. Evet,
büyük kadınlar. Kendi dünyasında ısrar edip de, büyüklüğünü kanıtlamış bir tek
kadın bilmiyorum. Birini söyleyin. Karşınızda dilim tutuldu. Yani kadın
yalnızca erkeğe duyduğu aşka var olma hakkına sahip, öyle mi?
Kadının iç dünyası tümüyle erkeğe
karşı beslediği duygulara dayanır. Kadın gerçekten severse çetele tutmaz, sizin
sorduğunuz gibi sorular sormaz. Sizin neden bahsettiğinizi bile anlamaz. Kadının,
bütün manevi benliğini ifade edebilmesi için, içinde bulunduğumuz şu anda kendi
dünyasında ısrar etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kadının bir kişilik olarak
var olmayı bırakıp da yalnızca sizin üzerinizden yaşamasından ne bekliyorsunuz? Onun iç dünyasını anlayabilir ve kendi
dünyamı ona açabilirim. Kadın kendi dünyasında kalırsa birbirimizi hiç
tanıyamayız. Kadın, erkek
üzerinden yaşamayı tercih ederse, eli boş kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Ben
de aşk içinde eriyip gitmeye zaman zaman epeyce meyilli olurum. Şükürler
olsun. Bununla gurur duyun. ‘Eriyip gitmeyi’ kadından beklediğimi de
düşünmeyin. Maalesef ben kendim, bu aşk duygusunu nadiren yaşıyorum. Çok nadir
oluyor, olduğunda da insan, kadın ya da erkek o kişiyi kıskanabilir ancak. Tuhaf,
çok tuhaf, kadınlar erkeklerle benzerlikleri üzerinden duruyor, kadın olarak
emsalsizliklerini anlamıyorlar. Kadının, özel olması yüzünden erkekten bağımsız
var olmayacağına inanıyorum. Erkekten bağımsız varolursa, doğal, organik
değildir artık. Toplum içinde kesinlikle bir yer edinebilir; bir erkeğin işini
yapabilir, ama bu onu kadın yapar mı? Hayır, asla. Bazı kadınlar bir erkeğin
işini yaparak eşit olabileceklerini düşünüyorlar. Oysa kadının erkekle aynı
hakları istemeye ihtiyacı yoktur. Kadın tümüyle erkekten farklıdır. Kadının bir
emsalsizliği vardır, onda önemli bir şey, erkekte olmayan temel bir şey vardır.
Kadınlar eşit haklar istiyorlar. Ne demek istediklerini anlıyorum; artık
kendilerini feda etmek istemiyorlar. Her zaman bastırılmış olduklarını
anladılar ve eşit haklara sahip olarak kendilerini özgürleştirebileceklerine
inanıyorlar. Kadın ya da erkek herkesin, doğal olarak özgür olmak isterse özgür
olduğunu anlamıyorlar. İnsan temelde özgürdür. Özgür değilse, bu onun, yalnızca
onun hatasıdır. Erkek egemen değerler hakim olduğu sürece, bu
dünya bir kadın için zor olacak, kariyerinde erkek değerleriyle yarışmak
zorunda olduğu sürece. Yanılıyorsunuz. Bence parlak
kariyeri olan bir kadın kadar sevimsiz bir şey olamaz. Bir kadının bir erkeğin
işini yapabileceğine hiç kuşkum yok. Bir kadının bir erkeğin işini yapabilmesi
özel bir şey değil. Elbette ki yapabilir. Ama bu bir şey kanıtlamıyor. Sizin ifadenizde beni rahatsız eden şey,
kadının gerçek doğası diye bir şey varsaymanız. Kadınlar asırlardır erkek
egemen bir dünyada yaşadıklarından, kadın doğasının ne olduğunun, kadınların
kadın değerleriyle nasıl bir dünya yaratabileceklerini kestirmek zor. Ama hep var olmuş olan,
yaratılmış olandan daha farklı bir kadın-erkek ilişkisi olamaz. Çünkü dünyamız
iki cinsiyetli, ister beğenin, ister beğenmeyin. Belki başka bir gezegende tek
ya da beş cinsiyetli bir dünya vardır, hayatın devamını sağlamak için bu tür
bir gruplaşma gerekiyordur. Haklardan, koşullardan, bağımlılıktan bahsediyoruz.
Bir kadının kadın olduğu, bir erkeğin erkek olduğu gerçeğinden hiç
bahsetmiyoruz. Tek itirazınız bunu sevmediğiniz olabilir. Solaris’te aşkı
resmetme biçiminiz muhteşemdi, incelikliydi. Ama aşk Hari’nin tek gücü ve aynı
zamanda onun Aşil topuğu. Sadece aşkı var. Yani, siz bir Aşil toğuğu istemiyorsunuz.
İncitilmez olmak istiyorsunuz. Kadınlar erkeği hiçbir zaman erkekçe
fethedemezler. Kadın bütün sevgisini ortaya koymazsa, erkek-kadın ilişkileri
farklı olur. Asırlardır başkaları
için yaşamaya yönlendirilmiş, asla kendisi için yaşamamış, başkaları için her
zaman kullanıldıktan sonra atılabilir bir kadın olduğunuzu düşünün bir. O yükü
hissedebiliyor musunuz? Bunun
bir erkek açısından daha mı kolay olduğunu düşünüyorsunuz? Manen ergin bir kadın, erkekle ilişkisinde
köleleştirildiğini ya da aşağılandığınız hiç düşünmeyecektir. Manen ergin bir
adam da bir kadından bir şey istediğini hiç düşünmeyecektir. Fakat kazanılmış
ya da kazanılacak kadın hakları, kadınların kendi kendilerini onaylamalarını
sağlamayacak. Tam tersine, bundan sonra aşağılanmayı hissedecek. ‘Neden’ diye
soracak kendine, ‘erkekten çok farklı bir insan olarak, bir erkeğin hayatını
yaşıyorum?’ Bu sorunlar maneviyattan yoksun oluşumuzun işaretleri. Hayret verici kadınlar, manen hayret verici
kadınlar tanıdım. Bu kadınlar kendilerini bu tür sorunlarla sıkmıyorlar, ama
öyle bir iç zenginlik, manevi büyüklük, öyle bir moral gücü gösteriyorlar ki,
erkeklerin dizlerine kapanması, bundan utanç değil, onur duyması gerekir. Bakın, işte asıl mesele burada.
İlişkilerimizi açıklamaya başladığımızda, çoktan kötü yola girmiş oluyoruz.
Buna özlem duymak hoşnutsuzluğumuzun bir belirtisi, adalet arayışı değil.
Hoşnutsuzluk ve adalet arayışı da iki farklı kategori, gördüğüm kadarı ile
kadınlar bugün korkunç durumdalar. Gerçekten seven bir kadın böyle sorular
sormaz. Bunlarla ilgilenmez. Kadın
değerlerinin güçlü bir etkisinin olduğu bir toplumda işler böyle kıyametvari
bir tehdide varmayabilirdi. Bugün bir kadının Kıyamet’i bilip de, kendini
bundan sorumlu ve bununla yakından ilgili hissetmeyip onun yerine kendini tam
bir aşk içinde tek bir adam için, hâlâ aşkıyla sımsıcak olan bu adamın gezegeni
mahvedeceği düşüncesiyle feda edebileceğini nasıl oluyor da tasavvur
edebiliyorsunuz? Ama hayretten
ağzım açık kaldı, İrena, bir erkeğin aynı hislerle, aynı kaygılarla
dertlenmediğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu gezegene erkeğin hükmettiğine
inanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bilgi
açlığı insanı ele geçirdi. Kadınlar erkekler kadar bilgiye aç değildir.
Şükürler olsun. Kadınların başka
tür algılara duyarlılığı olabilir. Evet,
kesinlikle. Demek bunu anlamışsınız.
Her halukarda insanın bu dünyaya manen yükselmek amacıyla geldiğini,
kötülük dediğimiz şeyi yenmek, kaynağı egotizmde yatan kötülüğü yenmek için
geldiğini anlaması lazım. Egotizm, insanın kendi kendisini sevmesinin, sevgi
kavramına dair hatalı bir kavrayışı olmasının bir semptomudur. Her şeyin
deforma olmasınn kaynağı budur. Bilimimizin budalalığı, hataları ve yıkıcı
sonuçları, kadınların doğru zamanlarda iktidarı almamalarının değil, insanın
manen yüksek seviyeye çıkamamış olmasının sonucudur. İnsanlık manevi değerler
doğrultusunda ilerleseydi, bir enerji kaynağı değil manevi bir kaynak arayışına
girseydi, o zaman bu konuştuğumuz hiçbir şey gündemimizde olmayacaktı. O zaman
insan manevi bir sürecin denetiminde uyum içinde gelişecekti. Manevi sürecin
entelektüel süreç gibi böyle bir tek taraflılık yaratabileceğini sanmıyorum.
Maneviyat, uyum kavramını içerir zaten. Ne kadar haklı olursanız olsun, başka
her şey ikincil önemdedir. Bana karşı önyargılısınız. Yo,
yanılıyorsunuz, siz benim hakkımda önyargılısınız. Bence birlikte yaşadığınız
erkeğe ‘neden bu kadar aptalsın?’ diye sormalısınız. Sorunun böyle sorulması
gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder