Çarşamba, Haziran 08, 2016

PRENSEST VE FİREZOF 4.5

İnsanlar erkekler ve kadınlar diye değil 
dâhiler ve doğallar diye ikiye ayrılır. 
Erkek dâhiliğe, kadın doğallığa yatkındır. 
Kötüler bunu beceremeyenlerden çıkar.


4,5. BÖLÜM


ÜÇÜNCÜ KADIN



Kızlar erken olgunlaşır, ama geç gençleşiyorlar.


Beni neden terk ettiğinin hikayesini anlatıyorum.

Birinci kadına âşık değildim. Her şey böyle başladı. Olurum sandım ama, yok yok olmayacağımı biliyordum. Dosttuk. Sürecek sanıyor seviniyordum. Ama bitti, sevgili olduk çünkü. O istedi. Sevgili olmazsak dost da kalmam senle deyip tehdit de etti. Aşk tehdidi! Boyun eğdim. O zamanlar sorun etmemiştim, onu kaybetmek istemiyordum, dostluğunu seviyordum, kimseye de âşık değildim. Ona olan duygularım daha sonra da değişmedi. O bana hep daha fazla âşık olurken, ben onu kaybetmeyi hiç istemedim. Sonra oldum. Âşık. İki kadına. Birden? Bir arada? Biri birine? Birdir bir? Bilmiyordum. İkisiyle de hemen hemen aynı zamanda tanıştık, ilkiyle şöyle oldu:

Gideceğim şehirde salgın hastalık olduğunu duyunca gitmekten vazgeçtim; Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun diyene de, evet dedim, Allah'ın kaderinden Allah'ın kaderine kaçıyorum… Şöyle oldu:

Speed Date diye bir organizasyona çağırdı beni birinci kadın, Sevin. Öyle acele, geleceğim diyenler gelmediğinden, gönüllü lazım olmuş. Deneme çekimi yapılacak, biz de denek olacağız, yapımcılara sunulacak… 7 kadın 7 erkek, kadınlar oturuyor, erkekler sırayla kadınların masasına gidip 3 dakika konuşuyor, seninle 3 dakika, bu arada ellerindeki kağıtlardaki evet, hayır ve belki seçeneklerini işaretliyorlar. Kağıtlar yöneticilerde toplanıyor ve her halde sonra eşleşenler için çöpçatanlık yapılacak…

Sevin’le gülerek konuşuyoruz, sanki birbirimizi hiç tanımıyormuşuz gibi, başkasına bakarsan gözlerini oyarım diyor kalkarken, hayır diye işaretliyorum onu inadına. Kızlardan biri gerçekten hoşuma gidiyor, ama tabi o kalabalıkta ve heyecandan tam bakamıyorum ve güzel de konuştuğumuzdan, yine dalgasına evet diye işaretliyorum. İşin sonu nereye varacak, şeytan dürtüyor ve işaretliyorum işte, alarm çalıyor ve yandaki kadına geçmek gerekiyor, harala gürele, yandaki kadın konuşurken düşünüyorum, yanlış anlaşılmasın, yani doğru anlaşılmasın, sileceğim, şöyle bir dönüp bakıyorum, o da bana bakıyor, karşısındaki adam kulağına konuşuyor, silmiyorum, zaten dalgasına değil miydi…

Kokteylde Sevin’le yan yanayken uzaktan bana bakarak geliyor. Tanıştırılıyoruz, Herdem, işaretlediğim için mi, o da mı beni işaretlemiş. El sıkışırken işaretlemiş gibi bakıyor, Sevin bizi işaretlemesin…

Sevin’in eski arkadaşıymış, yolda karşılaşıyorlar, yıllar sonra, hadi sen de gel, gönüllü lazım güleriz, sonra da bir şeyler içer hasret gideririz.

Beni işaretlemedi mi yani?

Tabii ki seni işaretledim sen beni işaretlemedin mi diyor Sevin, bakayım şu kartlara…

Bakışlar değişiyor, kartlar uzakta, ortalık kalabalık, kim bakacak şimdi.

Ama işaretledi mi?

Evet diyorum kartlara bakalım…

Bana bakıyor Sevin, tamam diyor ya, boş ver, espri yaptım…

İçki de içmiş, önüne gelen erkekleri görmemiş bile, gözü üzerimdeymiş, içki de içmiş, pişman olmuş beni davet ettiğine, keşke birini daha evet diye işaretleseymiş, şans bu belli mi olur, kahkaha atıyor, içki de içmiş...

Sen kimi ijaretledin diyor Herdem’e.

Hiç kimseyi.

Sevgilisinden şaşkın ayrılmış, erkeklere ve insanlara güvenini kaybettiği bir dönem, seni işaretledim diyor, Sevin’e, bu vesileyle karşılaşmış olmaktan mutlu, arkadaşlıkları çok ilerliyor, benimle de.

Çok kapalı dışarı Herdem, çekiciliği, güzelliği hissedilmiyor başta. Orda karşı karşıya gelmesem ve 3 dakika sürmese, ben de görmeyebilirdim onu. Sevin’in kıskançlığı Herdem üzerinde sürmüyor bu yüzden, ben de zaten kimsenin üzerine gitmeyeceğimden, zamanla üçümüz dost oluyoruz.

Protesto kalkışmalarından epey önce bir tarih bu, ama aynı kent, aynı mekanlar, aynı insanlar, tarih öncesinden beri aynı tarih; ama o sıralar, patlayacak şeylerin sıkışmaya başladığı zamanlar.

Dostlar kaybediliyor, dostlar bulunuyor, saflar seyrekleşiyor, sıklaşıyor.

Hiçbir şey sıkılaşmıyor.

Sevin tüm arkadaşlarıyla mesafe koyuyor arasına. İkiyüzlülükleri ortaya çıkıyor benleyken, soğuyor onlardan, uzaklaşıyor. Herdem’in de yardımlarıyla.

Üçümüz bir tarikat gibiyiz: Herdem peygamber, Sevin kul. Ben de neyim ki; tanrı.

Sizin için yumuşatalım, diktatör sevmezsiniz siz, kendinizden başka.

Herdem hakem, Sevin oyuncu, ben teknik direktör.

Valla daha aşağısı kurtarmaz, bize gelişi bu.

İnsanları sınıfta bıraktıkça hayatım ne kadar kalitesizmiş diye düşünüp morali bozuluyor, yanlış seçimlerini ortaya çıkarıyorum diye sarıldıkça kızgınlığı artıyor, bunu bana da aksettiriyor, aşkını yaşama tarzı olarak tabii kesinlikle…

Kavgalar ediyoruz.

(....)

Kavgalardan kaçıyorum kaçıyorum hep üzerime geliyor ve patlatıyor beni, sonra da fırtınalı bir hayatımız olduğunu söylüyor; o böyle bir kadın diyor Herdem.

Sakinleşiyorum, kendimi kontrol ediyorum, alttan alıyorum… Bu ilişki başka türlü yürümeyecek.

Bir gece bana şöyle diyor mutlu mutlu: Artık tartışmıyoruz bak, bana stres geçirmiyorsun artık.

Evi terk ediyorum, konuşur musun Murat’la diyor Herdem’e, gerek yok diyor Herdem, Murat sana zaten stres geçirmiyordu ki.

Herkesi dinler ama kendi bildiğimi yaparım diyen bir kadın, böyle yola gelmez.

Kendini eleştirmek bile bir kendini haklı çıkartma yöntemi onun için...

Onun tarafını tutuğumu düşünüyorsun diyor Herdem.

Böyle düşünmüyorum diyor, ben hatalarımı bazen fark ediyorum.

Neden söylemiyorsun.

Ben kendime söylüyorum…

Ortalık duruluyor. 6 ay sonra oturuyor ilişkimiz. Herdem uzak evine gidemediğinden bizde kalıyor sık sık, sonra karşı apartmana taşınıyor. Arada Herdem’de sızıp koltukta uyuduğum oluyor, Sevin eve gelince uyandırma bırak uyusun kahvaltıya gelirim sabah diyor.

Bir gece ben koltukta uyuklarken başımı kaldırıyorum, sanki bunu beklemiş gibi bana bakarak çalışma masasından kalkıyor, yatak odasına geçerken kapıda duruyor… Soyunmaya başlıyor. Her parçasını çıkarmaya başladığında bir adım geriye karanlığa giriyor, çıkardığında çıkıyor, bir parçasını çıkaracakken görüyorum ve çıkarmış çıplakken, çıkarırken hiç görmüyorum, giriş, ve, sonuç.

Her öne, ışığa çıktığında ona bir kez daha âşık oluyor, her geriye, karanlığa gittiğinde ondan nefret ediyorum…

Tam olarak çıplak kaldığında artık tamamen karanlığa çekiliyor; ben de karanlığa giriyorum, görmüyoruz birbirimizi, karşılaşmıyoruz bile, sevişmişiz gibi sevişiyoruz.



Nasıl bu hale geldik

Peşime düşersen buradan taşınırım diyor, sizi de bir daha görmem.

Canım Ailem adlı diziyi izliyoruz. Aşkları için nikah masasından kaçan kıza uzaklara kaçma kararı verdikleri gecenin sabahında, yapamam diyor adam, o adama ne hissettireceğimizi çok iyi biliyorum; en yakın arkadaşıyla yakalamıştı sevgilisini…

Haftalar önce izliyoruz bunu üçümüz ve bakışıyoruz Herdem’le.

Peşime düşersen… diyor.

Çok fazla arkadaş gibi olmuştuk, ama ben bir kadınım ve âşığız biz; dün gece beni sadece hayal etmeni istemiştim, sevişelim demedim. Bir daha da sevişmeyeceğiz.

Bir daha sevişmeyeceğimiz sevişmeler yaşıyoruz. Vicdan azabı çekiyoruz gelmiyor. Sevin için de benzer bir durum geçerli. Bencilliğini gidermeye çalışırken de kendisiyle meşgul, bu sefer işe yarıyor.

Gizli olmasa zevkli olmayacağından korkuyorum diyor bir gece. Sevin’e danışalım bunu diyorum, hiç komik değil diyor…

Duruyor duruyor, bir gülme çıkıyor aniden içinden anayola, kimse çarpmadan karşıya geçiyor, bir tane daha çıkıyor, kimseye çarpmadan geçiyor o da, sonra bir tane daha katılıyor onlara ve sonra da tutamıyor kendini ve salıyor, yol kapanıyor, biz katıla katıla geçiyoruz.

Yatıştırmak için mi seviştin benle; yatıştıktan sonra seviştim farkındaysan.

Seni sevdiğimden de değil hemen burnun büyümesin, seni haklı bulduğumdan. Ne demişler, seni seviyorsam sen bahanesin.

İyi bahane… Ama bu benim sakinliğimi garantiliyor bir yandan, teşekkür ederim.

Seni destekleyen tek bir kişiyle bile yetinmen çok güven veriyor, payda önemli değil sana. Çok, şey, diyor… Sıfat saçma. Sıfatlar çok saçılmış etrafa, sana onlardan bir tanesini kullanamam, yeni bir tane yaratmak lazım; bunu da ancak yine sen yapabilirsin.

Forever alone, diyorum.

Düşündüğünün tam tersi diyor, Sevin’in yerinde olsam ben de senle aynı kavgaları ederdim, ama dışarıdan bakabildiğimden bu şartlarda, üzerime alınmadığım, kişisel almayabildiğim için görebiliyorum bazı şeyleri, ancak böyle görebildim. Eski erkek arkadaşlarımla sorun belki de bendim… Sevin benim şamar oğlanım.

Prens ders alsın diye onun yerine cezalandırılan yakın arkadaşa denir Şamar oğlanı. Prensesin arkadaşına Şımar Kızı diyelim, arkadaşının nasıl şımardığını görüp ders alır Prenses.

Sen olmasan kopardım geçmişimden, hatalı kopardım hem de, eksilirdim.

Sağlığından sonra sığlığına da kavuşurdun.

Sizin ilişkiniz toparlanmama değil sadece tamamlanmama yardım ediyor.

Sen olmasan da ayrılırdık.

Seninle yaşayacağımız ve kavga edeceğimiz bir ilişkiyi gözümüzün önünde kavga etmeden yaşadım, kendi ilişkimin hakemiydim, güzeldi. Öbür dünyadan yaşamımı izliyormuşum gibi… Paralel bir evrenden. Ama sen bu saçmalıklara inanmazsın.

Paralel apartman olabilir en fazla, Sevil yan binada uyuyor.

Bu gece annesinde kaldı. O yüzden bu kadar rahatım. Sen bunu bilmeden nasıl rahatsın?

Onu bırakacağım zamanı zamana bıraktım.



Tehlikeyf

3. Kadın gece mesaj atıyor.

Sana bu akşam bir şey söylemek istedim ama bi yalnız kalamadık söyliyim…

Ara, söyle.

Olmaz. Zaten ne söyleyeceğimi aptal değilsen anlamışsındır, söyledim farz et.

Aptalım farz et, ara.

Şimdi konuşmak istemiyorum hatta belki de hiç konuşmak istemiyorum. Ama bilmeni istedim.

Arıyorum açmıyor: Cesur olduğunu söylemiştin ve inanmıştım.

Dünyaya olan konsantrasyonumu bozuyorsun, zaten dağınık kafamı daha da dağıtıyorsun, gibi şeyler söyleyecektim. Ama şimdi ancak yazacak kadar cesurum, yüzüme vurma.

Bazen çok tatlı oluyorsun.



2 gün sonra gece mesaj atıyor.

Karşımda öyle dururken öpesim geldi seni. Allahtan şarap içmedim.

Özge şarap iç şarap iç Özge.

Sen içtin de ne oldu.

Bu senin yaratıcı çalışman ben sadece yardım edebilirim.

Nasıl bir yardım?

Yaşa ve gör.

Şimdi düzeltiyorum, doğrusu: Yarat ve gör



Çalıştığım ajansta işe başlıyor. Aynı odada ikimiz çalışıyoruz. Herkes ona bakıyor selam veriyor. Bazıları odamıza gelip bana selam veriyor, Allah Allah bu adam bana selam vermezdi ne oldu da şimdi diyorum, dönüyor Özge'ye selam veriyor ve oradan yürümeye devam ediyor. Özge bıyık altından gülmemi izliyor.



“Men have always liked me and I have always liked me(n).” 

Zsa Zsa Gabor

Bir sevgilim ve âşık olduğum bir kadın var, ilgisiz biri gibi gözükmekten rahatsız oluyorum, zaten ilgisiz biri olduğum gözükmüyor.

Arkadan gelip elime bir not tutuşturuyor: Biz senle hiç yalnız kalabilemiyecek miyiz?

Yaratıcılık fena değil de uygulamada yetersiz, bu da böyle, kadın.

Grup olarak gittiğimiz bir rock barda, sonunda, yanıma geliyor ağlamaklı, benden hoşlanmıyorsan gidiyorum, işten de ayrılacak; ne diyim, beceremeyecek, tam kaçacakken beline sarılıyorum ve çekip öpüyorum. Diğer iki erkek arkadaşımız şanslarını denemiş o gece, teki ertesi gün soruyor, abi sizin aranızda bir şey mi vardı diye… Ben de bilmiyordum ki, ne kadar ters davranıyordu görüyordun.

Sevişmeden söylüyorum. Körün istediği bir göz...

Allah vermiş üç göz diyemiyorum. Bir aşk ararken iki aşk veriyor Allah diyemiyorum; hayatımda biri var ama ona âşık değilim diyorum; başka birine de aşığım ama o hayatımda değil diyemiyorum. Birlikte olduğum kadına âşık değilsem o hayatımda mıdır diyorum; âşık olduğum kadınla birlikte değilsem o hayatımda değil midir, diyemiyorum. O yüzden sana sakınımlı yaklaşıyordum…

Çok rahatladım diyor, benimle yatmak istemediğini sanmıştım.

Önce aklım yatsın istedim; hem sen sıkılmadın mı beğenilmekten…

Belki de bundandır… Müstehcen mi şimdi sen beni...



"Güzel bir kadının başarı hissi ve kendine güveni çok sığdır ve güzelliği yok olmaya başlar başlamaz başkalarına verecek çok az şeyi olduğunu görür; ne ilginç bir insan olma ne de başkalarıyla ilgilenme sanatını geliştirmiştir."

Daha gencim güzelim.

Bu Sevin zaten.



6 ay kadar böyle devam ediyoruz. Bir derede iki kez yıkanılmazdı, ben 3 kez yıkanıyorum.

Hüznümüzünüz demiş bir şiirinde şair; hüznümüze aidiz demesi daha doğru olurdu çünkü Birbirimiziniz demişim ben bir kere.



Külotun tene içerlemesi

Bir akşam Herdem artık diyor, başkasıyla sevişmeni istemiyorum... Ona âşık değilsin, bunu biliyoruz. Bizim ilişkimiz daha güzel olur.

Bunlar mazeret değil esas söyleyeceğini söyle.

Onu da biliyoruz, sana âşığım. Artık senle olmak istiyorum. Sorun yaşamayacağımızı biliyorum. Bizim ilişkimiz daha doğru da olur.

Allahım, bir canavar yarattım, sanat ve felsefe canavarı…

Hayatımdaki sorunları çözdüm, öyle inanıyorum. Tek sorun kaldı, artık Sevin’i aldatmak istemiyorum.

Çocuk istiyor benden.

Biliyorum; ona bir çocuk ver ve ayrılma sürecini böylece başlat.

Bunu aynen Özge’ye söylüyorum. Felsefeyi aynen, felsefeciyi değil.

Başka birisini istemiyorum hayatımda diyor. Zaten seni tanıdıktan sonra tüm dostlarım arkadaş seviyesine, arkadaşlarım tanıdık seviyesine indi, sen de başkasını gerçekten istemiyorsan bekleyebiliriz.

Sorun çıkaracak gibi gözükürken kuzu gibi sakin ve uyumlu bir kadına dönüşen Özge’dense; sakinken mülkiyetçi emellerle üzerime giderek daha fazla gelmeye başlayan Herdem gibi bir başkasını gerçekten istemiyorum.



İdealist ol gerçeği iste!

Sevgilinizi kovalıyorsunuz ve o bir ağacın arkasına saklanıyor. Ağacın etrafında birkaç kez sağlı sollu dolaşıp duruyorsunuz onu yakalamak için, o hep sizden ters tarafa hareket ederek her zaman kaçıyor elinizden. Şimdi soru: Onun etrafında dolaşmış olur musunuz? Öyle gibi değil mi. Ama asla sevgilinizin önünden başka bir tarafında olmadınız, ne sağına ne soluna ne de arkasına geçebildiniz. O zaman onun etrafından nasıl dolaşmış olabilirsiniz… Sevgilinizi sevebilirsiniz, ama gerçeği daha çok sevmelisiniz, çünkü gerçek sevgiliniz gibi oynak değildir.

2 yıl içinde sakinleşiyor Herdem; Sevin’le çocuğumuz 1 yaşını geçmişken Herdem’le birlikte yaşıyoruz. Özge hâlâ Sevin’le biliyor.

Şimdi benden nefret ediyorsun ama bir gün hayatının adamını bulduğunda bana âşık olduğunu anlayacaksın diyorum Sevin’e.

Ben onu hallederim diyor Herdem, bekleyeceğiz, nasılsa bize dönecek… Kızlar erken olgunlaşır, ama geç gençleşiyorlar.

Annelik sürecinde çevresinden uzaklaştırdığı herkesi tekrar hayatına alıyor ve Herdem gibi birini neden sevdiğini anlıyor; barışma teklif etmesini teklif ediyor ona.



İnanç mantıklıdır

Biz senle neden ayrılmıştık Sevin, hatırlıyor musun? Eski sevgilim loğusayken beni terk ettiği için kızmıştın ona, çok kızmıştın, beddua okumuştun.

Sonra sizin aranız düzeldi ben kötü oldum.

Çünkü hata onda değildi bendeydi.

Loğusa olsan bile mi!

Adama sormadan hamile kaldım ve doğurdum Sevin.

Olsun…

Arkadaşım olduğundan benim tarafımı tutmuştun. Aslında kendi tarafını. Bizim tipik egoistliğimiz.

Bana ne.

Kızım yaşasaydı onu affetmeyecektim.

Nasıl yani?

Murat söylemişti, ölmesi gerekiyordu ki Murat’ı anlayabileyim.

Onun adı da Murat’tı di mi, şimdi fark ettim. Görüşüyor musunuz…

Birkaç falcı da demişti, geçmişte, aileden, akrabalardan biri bir erkeğin ah’ını almış, o yüzden aranız düzelmiyor sevgilinle, araştırmıştık da; karman var demişti başka biri, karman çorman. Oysa işte sen de ben de kendimiz yapmıştık bunu, şimdi ve burada. Başımıza gelenlerin karmayla, eski zamanlardan bir ah almakla ilgisi yok; şu an yaptıklarımızın sonucu. Loğusa’da bunu anlatıyordu Murat. Sen okuyup yırtmıştın. Ona artık Sotori diyeceğim.

Sotori deyin bana derken dalga geçiyordu, fazla havalı buluyor; dünyanın en alçakgönüllü ukalası o...

Bulmuyor, dersek bulmaz, demeliyiz, mutlaka denmeli. Falcı, kahin, falan dolaşacağımıza.

Biliyorum hepsini merak etme, egoist olabilirim ama aptal değilim; bana kötülük yapmış sayılmaz zaten, bana âşık değildi.

Bana âşıktı da ne oldu.

Özge’yle tanışalım.



Sotori

Herdem’i neden bıraktım peki? Bu kadar akıllı bir kadını?

Akıllı mı…

Şu hikayeyi çok önce yazmıştım, anlamını bilmiyordum yazarken, Herdem hayatıyla onu açıklamaya çalışıyordu sanki:

Sonunda oldu. İnsanlık için büyük bir adımdı. İnsan için de öyle. Kolay mı dünyadaki kötülüklerin kökünü kurutmak? Kurutmak dediysek mecazi anlamda. Aslında kötülükleri uzay gemisinin içine yerleştirdikleri bir kapsülle korunaklı bir biçimde uzayın derinliklerine göndermeyi planlıyorlardı. Herkes rahat edecekti böylece. Mutlu olacaktı. Dünyada hiç kötülük kalmayacaktı. Ama biri çıktı ve dedi ki: “Sanıyor musunuz ki kötülükleri yok edeceğiz? Onları sadece kendimizden uzaklaştırıp başka canlıların yaşadığı dünyalara göndereceğiz. Kendi kötülüklerimizin başka canlıların başına bela olmasına, hayatlarını karartmasına neden olacağız. Dünyamıza da kötülüklerin uzak gezegenlerin birinden böyle bir yöntemle gelmiş olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Kötülükten kurtulacağını düşünen sizler... Şimdi söyleyin bakalım, dünya üzerinde yapılacak bu son kötülük hanginizin vicdan azabıyla kıvranmadan uyuyabilmenizi sağlayacak?” Böylece insanlar ne kadar bencil olduklarını düşündüler; ve bencilliği neden kapsülün içine koymadıklarını... Bencillik de kapsülün içine kondu. Tabii işler böyle olunca, kapsülün gönderilmesine karşı çıktılar. Tüm kötülükler dünyada kaldı.

Ve bunlar hep o bencilliğimizden kurtulma çabamız yüzünden oldu!



Sevin’i hamile bırak ve ayrılın diyen kadın, Sevin’in çocuğuna ve bana gözü gibi bakan birine dönüştü. Verici allah verici. Paket taşıtmıyordu mesela bana, zorlayınca en fazla tuvalet kağıtlarını veriyordu. Bir çeşit kimlik bunalımı. Varoluş şeysi.

Ruh eşim Robinson da ben Cuma’ysam diyordu.

Mutsuzken her şeyin eksiktir zaten; o yüzden mutluyken anlarsın ancak hayatında gerçekten neyin eksik olduğunu; her şey tamam bir şey eksik; işte o en değerlin; mutluluklar dilerim.

Mutluluğu bulunca kaybettiği çocuğuyla ilgili sorun mu çıktı ortaya. Esas eksiği çocuk muydu, bir daha çocuk istemedi, ama aşk da istemedi; esas isteği aşka ya da çocuğa değil acıya tutunmaktı belki, kendini acıtmaya. Acı çekmenin onu yücelttiğini, farklı kıldığını düşünen bu işte; yaşadığı mutsuzluğun onu inanılmaz mutlu ettiği... Bayan K… Kafkaesk, Kafkaerkil ya da Kapitalist…

Allahtan sakindi. Güzelliği bundandı. Yaşayacağını yaşadıktan sonra çekilmeli insan inzivaya.

Bu da geçti zamanla, ya da benle; acıya tutunması; o da bir dönemdi dedi…

Bir çocuk ver ona ve ayrılın diyebilmesi... Kendi için yapmamıştı, Sevin ve benim için yapmıştı.

Allah Kuran’da eş demezmiş, zevce dermiş, ayakkabının iki teki anlamındaymış… Hayattaki her şeyin bir karşılığı olduğuna belki haklı ama biraz duygusuzca inanıyor ve öyle yaşıyordu artık; âşık değildim ayrılmalıydım, âşıktık sevişmeliydik. Çocuğunu kurtaramamıştı, Sevin’inkine adanmıştı. Gülsen’in birkaç özelliğini anlattım; bu yüzden kendisinden ayrılmam da gayet doğaldı. Aslında nedenlerin de önemi yoktu, neyse o idi. Biraz robotik. Sencilin duygusuzluğu; hatta bencilceydi, evet sencil de bencildi, hâlâ. Bir hakem gibi oynuyordu hayat oyununu, katılmadan. Katıla katıla gülemiyordu artık.

Sevin çocuğumuzun adını Murat koydu. Aldırmadım. Herdem ona Ramana diyor. Benim notlarımdaki kadın kahraman Kahramana’nın kısaltılmışı. Erkek çocuğa kadın kahraman adı, soru işareti… Tam olmuşluk onda olacak diyor, ben bile tam, tamam değilmişim. Esas bütünlük ya da büyü ondaymış…

Masadaki üç erkekten dördüncüsü o, Ramana… Bazı cümlelerim onun cümleleri, bulun bakalım… Yazar olmak gibi bir derdin olmasın diyorum ona, derdiyle yazar olan akıllılardan geçilmiyor ortalık, çağlar; benim gibi mutluluktan yaz, ya da hiç yazma, benimkileri pazarla. Yazdıklarımın geleceği için babalık yapıyorum sana diyorum açık açık; gurur duyarım diyor. Belki de silik bir tip olacak, silik tipler mi bütüncüldür, Herdem’in istediği ama hayal kırıklığına uğrayacağı gibi, yine; aman neyse, silik sidikten iyidir.



Üçüncü kadın, Özge -yani Gülsen; etkilenmeyin diye başta söylemedim- işte benden böyle ayrılıyor, ikinci kadını, Herdem’i öğrenince, bu kadarı fazla… Onun da zamanı var diyor Herdem.

Günlüğümü okumuş.

Ve biz gidip tanıştık.

Nasıl!

Anlatamam; yaz çok istiyorsan… Belki de zaten yazmışsındır, bir karıştır bakalım…



(…..)

Başkasıyla olamadı, bana da dönemedi… Ben onu istiyordum alamadım…

Kopamıyorduk; ne olur birisiyle ol dedim, o kadar kolay değil dedi. Yalan söyle o zaman dedim; sıkı bir yalan olan bu adamı buldu.



(…..)

Mastürfason

Seni sözlünden ayıracağım.

Ayrılmayacağım.

O senden ayrılacak.

Bu imkansız.

Tipik zaten; yani tipsiz; bari yakışıklı birini seçseydin, kıskandırmıyor bile. Holivud filmi gibi oldu, jön çok belli.

Jön seçilmeyecek bu sefer, seçilmedi.

Karizması da yok. Böyle biriyle olman gel beni al demen gibi bir şey. Aforizmasını da yazdım…

Aforizma yazarsın anca.

Sevmediğin adamla seks: Mastürfason…

Beni seviyor. Bana elini bile sürmedi. Beyaz gelinlik giyeceğimden gerdeğe girene kadar sana dokunmayacağım dedi.

Erdek’te gerdek. İktidarsız olmasın.

Seninle olduğumu da biliyor.

Benimle değil benim olduğunu.

Önemli değil dedi, gerdek gecesi birlikte olacağız. Senden önceki sevgilim. Sen hiç olmamış gibi olacaksın.

Maymundan geldin maymuna dönüyorsun yani… Mantıklı… Hem yakışıklı değil, hem de yakışıksız hödük. Adı ne, bundan da bir Yeliz yapalım…

Söyleyemem.

Kızın ırzına geçen taşralı çapkın hapis cezasından kurtulmak için kızla evlenmek zorunda olduğunu öğrenince, kızlığı bozulmuş biriyle neden evlenmek zorundayım ki diye sormuş. Senin Yeliz de bu delikanlının diğer aşırı ucu. Stockholm olsun adı. Mister Stockholm. Kendini neden böyle aşağılıyorsun. Onu sevmiyorsun ki.

Nereden biliyorsun?

Benden başkasına yer kalmayacak şekilde tasarlandım… Yoksa benden intikam mı almaya çalışıyorsun… İntikam soğuk yenen bir yemdir.

Aforizma Amca olacak adın yaşlanınca… İntikam almıyorum.

İntikam almıyorsan hainliğindendir.

Oh rahat rahat alayım o zaman, seni seviyorum.

Seni benim kadar kimse sevmeyecek demiştin, ben bile…



Okuyucuya not: 
Nasıl ayırdığım çok orijinal bir buluş olduğundan burada yayımlamıyorum.



(…..)

Atacağı köşeyi söyleyip ters köşeye atladım. Ama o kadar cılız vurmuştu ki, son anda dönüp kurtardım.

Artık benim atlayacağım köşeye atacaktı.



(….)

40 satır mı, 40 kadın mı…

(….)

Çocuk istiyorsun ya; ama çocuk istenmez, bir adamdan çocuk istenir. Buna tüm çağların anası olmak denir… Hem olayın mantıklı, akılcı, politik, artık neyse, yönünü de düşün: Çocuğunu benim kitaplarımın okunmadığı bir dünyaya getirirsen dünyanın en iyi annesi olsan ne yazar… Önce çocuklarımın annesi ol. Öyle kucağına alıp severmiş, üveymiş gibi değil, sahiplenerek… Her paragrafa öpücük, her sayfaya orgazm, bitmiş kitaba söz veririm.

Hiç yorum yok: