O’na ihanet etmem zor olmadı. Ama aldatmayı beceremedim.
Kolay oldu, çünkü ihanet ettiğimin farkında bile değildim. O’nu terk etmiştim... O beni terk ettiği için!
O zaman zarfında bunalımdaydım. Bunalımlarımın nedeni O'ydu. O'na göre ise genelde sorunlu olduğum için, bunalıma girmişim. Genelde sorunlu olduğumu bana daha önce kimse söylememişti, bir gerçeği ortaya mı çıkarmıştı farklı bakışıyla, yoksa O’nun bu farklı bakışı beni bir yanlışa mı sürüklüyordu? Hangisi olduğunu bilemezdim. Gerçeği göremezdim. Kendi bakışımı kaybetmiştim -var mıydı bir bakışım hiç?- O’nun gözlerinden bakmaya çalışıyordum. Genelde sorunlu olduğumu kabul eder gibi gözüktüğümde onlardan kurtulmama yardımcı olmadığı için suçladım O'nu. Sorunlarımın nedeni O değilse bile ortaya çıkaran O'ydu! O da benimle birlikte suçlu olmalıydı birşeylerden, yanlız kalmak istemiyordum çünkü. Güçlüydü, o yüzden suçlu olmalıydı. Halbuki suçlular korkak olur. Benim gibi...
Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapmayacağımı da... O yüzden yaptım.
Zor olmadı. Çünkü farkında bile değildim... Ayrılık sevdaya dahilmiş... (Bunu duymasın, kızar... O’nunkiler varken başka bir şairin sözlerine güvendim diye. Başka bir erkeğin... O varken...)
Bilmiyordum. Öğreniyordum... Mezun olmaya kalktım. Mezun olunmaz, sizi mezun ederler ancak!
Başka birisi için şöyle demişti, benim aptallıkla suçladığım birisi için: "Ben konuşunca aptallığı ortaya çıktığı için kızmıyor, çünkü aptallığının farkında. Sen değilsin..."
Ona ihanet etmem zor olmadı. Ama aldatmayı beceremedim. Becerebilseydim aldatmayı... Belki ihanet de etmezdim...
İhanet etmeme O neden oldu. Aldatmayı becerememe başkası: Diğer kişi... Ben arada, suçsuz ve güçsüz duruyordum. Biri beni çok zorladı, diğerine sığındım. Sığındığım yer hiç korunaklı değildi, geri döndüm. Korunaklı olsaydı? O’nunkinden daha korunaklı? O'nun sorunu buydu... Bana sorduğu bu... "Seni yeterince bağlayamamış mıyım kendime?"
O şöyle bağlardı kadınları kendine: "Sırtlarına ağır bir çuval yüklerdi... Anlamla anlamsızın, mantıkla tutarsızlığın, doğruyla daha doğrunun, sadakatla aldatmanın, bütün zıtlıkların beraber varlıklarını sürdürdüğü evrenin ağırlığıyla yüklü bir çuval... Kadınlar bu yükün altından kalkmak için çabalarken... O, kadınları omzunda taşırdı."
Yükü sırtımdan atmak istedim, omzundaki yerimi tehlikeye attım... Çuval yerde... Kırılmış olabilir, tamiri mümkün olmayabilir. Bu acı omuzlarını çökertebilir. O zaman yere, çuvalın yanına düşerim.
Belki de oradayım zaten... Yerde... Ve sırtıma yine çuvalı vermekten söz ediyor... Sadece taşımam için de değil bu kez... İçindekini onarmam için de...