Çarşamba, Ocak 03, 2007

Doğmamışsınız, cennetsiniz.

Hapissiniz. İki kapılı bir odada. Bir kapı özgürlüğe, diğeri ölüme açılıyor... Birinin önünde doğrucu gardiyan, diğerininkinde yalancı... Tek soru hakkınız var... Hangisine ne sorardınız?

Biraz düşünün, cevabı bulamasak da, düşünmek işe yarar...

Cevap şu: Dilediğiniz bir tanesine yaklaşır diğerini işaret ederek “O önünde durduğu kapının ne kapısı olduğunu söyler?” diye sorarsınız. Söyleyeceği şey yalandır. Tersini yaparsınız.

Doğrucu, yalancının söyleyeceği yalanı aynen söyleyecektir: Yani yalandır söylediği.

Yalancı, doğrucunun söylediği doğruyu söylemeyecektir. Yani yalandır yine söylediği.

Doğruyla yalan birbirlerinin üzerine ışıklarını düşürdüğünde yalan kazanacaktır.

Ama biz başka bir yerden devam edelim konuya… Ne yaparız, biz olsak o hapsedilmiş adam?

Çoğu insan yerinde oturur. Ölmemek için özgürlük olasılığını yok sayar... Hadi yok saysın, oturmaz da oturduğu yerde; ayağa kalkıp, hücresinde felsefe de yapar: Doğru cevabın bulunamayacağını bile savunabilir... Doğru var olsa bile yalanın olduğu yerde ona üstünlük sağlayamıyordur... Doğru, doğrultusu yalana çevrildiğinde yalanlaşıyor, yalan ise doğruyu kendine benzetiyordur... Kendini yok sayar, sanki dünyada yalanla doğru at koşturuyordur, insandan bağımsız. Kendisinin yalanın zaferine rağmen doğruyu yapabileceğine ve yalanın zaferinden artık söz edilemeyeceğine inanmaz. Yalanın, ancak kendi müdahale etmezse kazanacağını düşünmez. Yalanın zaferinin(!) yalanı görünür kıldığını, görünür kılınan yalanın da yenilebileceğini anlayamaz...

Doğruyla yalanın birbirlerinin üzerine ışıklarını düşürdüğünde yalanın kazanacağı bilgisi bizim doğruyu yapmamızı sağlar...

Bir başka çeşit insan da şöyle bir hikaye kurar: Hapissiniz, iki gardiyan var ve ikisi de doğrucu. İnsanın kötülüğü diye bir şey yok yani... Ama o zaman iki gardiyana gerek yok, teki de yeter... İki kapı da özgürlüğe açılıyor. Hayatın kötülüğü diye bir şey de yok yani. Sorun yok.

Teki haricinde: Siz hala hapissiniz... Doğmamışsınız, cennette hapissiniz.

Ve iki kapı var: Biri doğum, özgürlük; diğeri doğmamak, ölüm (ölümden daha kötü bir ölüm hem de, yaşamadan ölüm…)

Neyi seçerdiniz...

3 yorum:

Unknown dedi ki...

doğmamışken içersi nasıldı rahat huzurlu sevdiğim su deniz gibi.dışardakilerin sesleri belkide rahatsız edici..
çıkmamak en güzeli..ama ya dışarda deniz daah güzelse ya daha güzel sesler varsa..dayanamam bakarım hemde hemen geri dönemiyeceğimi bile bile..dönmek istemenin tek nedeni yaşamak istemediğin kayıplar bence...

Murat Sohtorik dedi ki...

Ben dönmek istemiyorum ki... Asla, hem de...

Unknown dedi ki...

istemenin derken farkında olmadan isteyenleri anlattım..tedavi ederken cenin pozisyonunda yatanları unutmamak lazım bunu diye düşündüm...