Pazar, Şubat 11, 2007

Gönderilmedi

Sanırım yapacak tek bir şeyiniz kaldı kayda değer olarak.

Ölmek...

Gerçekleri yaşarken anlayamayacağınıza artık emin oldum; gönderdiğiniz o hakaretlerle dolu mektup son şansınızdı...

Öleceksiniz... Bunu bilmek için Tanrı olmak gerekmiyor...

Ama ben Tanrı’yım! Bunu anlamadınız değil mi?

İşte bunun için bir an önce ölmeniz iyi olacak. Bir an önce Tanrı’nın yanına gitmelisiniz. Çünkü dünyada, yaşarken kimse, hiçbir insanoğlu size laf anlatamaz. Tanrı’nın görevlendirdiği ben bile beceremedim bunu baksanıza... Bir an önce ölmelisiniz. Bir an önce gerçeklerle buluşmalısınız çünkü... Ölümden kötü yaşamlar var!

Tanrı’nın yanına gittiğinizde ne olacağını size söyleyeyim. Benim, içimdeki gururu, büyüklenmemi sizin elinizi kolunuzu hak ettiğiniz kadar hak ettiğimi anlayacaksınız. “Senden büyük Allah var.” diyorsunuz. Benden büyük bir Tanrı’nın olmadığını anlayacaksınız. Benden büyük bir babanın, benden büyük bir insanın, benden büyük kimsenin olmadığını anlayacaksınız. En büyüğün BEN olduğumu anlayacaksınız. Ve Tanrı’nın da benimle aynı fikirde olduğunu anlayacaksınız...

Bunun nasıl olacağını da söyleyeyim hatta. Tanrı bir gün yanınıza gelecek, kolunu omzunuza dayayacak, siz yeryüzüne doğru bakmakta olacaksınız o sırada. Orada, yukarıda, yeni olduğunuzdan daha, her şeyi tam olarak kavramış olmadığınızdan size açıklamaya çalışacak Tanrı. Bak, diyecek, şurada yaşarken, iki bedenken, birbirine bu kadar yakın iki insanken tanımadığın, anlamaya çalışmadığın insan senin oğlundu. Senden olmuştu ama senin değildi. Sen öyle sandın. Malın, erin, işçin sandın. Halbuki bak... Şu insana bak, insan olmayı bile beceremediğini düşündüğün şu insana... Ona kim sahip olabilir? O en üst insanlık aşamasına ulaşmaya çalışıyor. Ona hangi canlı söz geçirebilir? Tanrı olduğunu bilen, BEN olduğunu bilen şu insana bak. Kim onun bana, senden daha yakın olmadığını söyleyebilir? Ama sen söylemeye cesaret ettin... Bu da sana verdiğim hayatı yaşama tarzın. Bu hayatında gerçekleri görmen için sana bir fırsat verdim, oğlunu verdim sana... O beğenmediğin, asi ilan ettiğin oğlunu... Onu kibirlilikle suçladın! Ne için? Sadece sana uymadığı için. Sen ona uymadığın için kibirli olduğunu bir an bile düşündün mü? Yoluna çıkardığım işareti anlamak için bir an düşündün mü? Oğlunu dinlemeyi reddettiğinde, beni dinlemeyi reddettiğini bir an düşündün mü? Oğlunun Tanrın olabileceğini bir an düşündün mü?

Bunları söyleyecek size ve siz şaşırarak dönüp bakacaksınız ona.

Benim Tanrı olduğumu söyleyene bakacaksınız.

Ve benim Tanrı olduğumu söyleyenin, BEN olduğumu göreceksiniz...

Çünkü insan öldüğünde en sevdiğiyle ya da/yani en nefret ettiğiyle buluşur, Tanrı diye.

Ama siz yine inanmayacaksınız.

Oğlunuza inanmayacaksınız.

Tanrınıza inanmayacaksınız.

Ölmeniz bile bir işe yaramayacak...

O zaman... Size daha çoook uzun ömürler diliyorum. Ve ben çekiliyorum. Yapabileceklerim buraya kadardı...


Tanrı’ya emanetsiniz...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ukala, asi, kibirli gibi görünen bir metinde çok büyük bir sevgi var aslında ; vazgeçmedigin bir sey ..en sonu her seyi acikliyor ''tanrıya emanetsiniz''. Bu sevginin büyüklügünü gösteren çok büyük bir erdem ....