Cumartesi, Şubat 23, 2008

Al Kocayı Vur Sopayı


1. Kitabın Tanıtımı

AL KOCAYI VUR SOPAYI Sevenler arası şiddet

Ayşe Kudat, Doğan Kitap, 2007, 229 sayfa, 13 YTL

İnsanlık tarihi boyunca şiddete uğramış kişileri çeşitli sınıflandırmalara tabi tutarsak, yakınları tarafından dövülen, hakaret gören, cinsel saldırıya uğrayanların savaşlarda, sokak kavgalarında veya terör olaylarında yaralanan veya ölenlerden çok daha fazla olduğunu görürüz. Aile içi şiddet, çağımızda neredeyse her iki kadından birinin, belki her çocuğun ve önemli oranda erkeğin her gün, her hafta, her ay, sürekli olarak maruz kaldığı bir olgudur ve BM dahil uluslararası kuruluşlar ve ulusal sivil toplum kuruluşları konuya sahip çıkmaya başlamıştır. Bu kitap, erkeğin maruz kaldığı şiddeti gözler önüne seren Türkiye’deki ilk kitaptır ve birçok erkeğin eşi veya sevgilisinden şiddet gördüğünü belgeleme amacı gütmektedir... Erkekler yalnız kadın değil erkek sevdiklerinden de şiddet görmektedir. Erkeklerin pısırık görünmemek için gizlemeleri sonucu bir türlü açığa çıkarılamayan bu konu Batı toplumlarında yavaş yavaş incelenmeye başlanmıştır.Bu kitap sevgi ilişkileri çerçevesinde erkeklere yöneltilen şiddet konusu üstünde durmayı amaçlıyor ve erkeklerin eşlerinden, kadın ve erkek sevgililerinden çektiklerini dile getiriyor.




2. Kitap üzerine Radikal Kitap’ta çıkan “inceleme” yazısı.


Kadın dediğin döver!

Kitabın adı 'Al Kocayı Vur Sopayı' gibi 'kadının erkeğe uyguladığı fiziksel şiddet' çağrışımlı bir ad olunca, bunun, üstüne kitap yazılacak bir konu olduğuna inanmak hayli zor

DİLAY YALÇIN

Ayşe Kudat, Al Kocayı Vur Sopayı'da şiddetin toplum, tarih, insan psikolojisi ve insan ilişkilerindeki yerini anlatıyor. Ancak kitabın isminden de anlaşılabileceği gibi, bunu, insanın insana uyguladığı şiddetten ziyade, kadının erkeğe uyguladığı şiddet konusuna bir giriş olarak anlatıyor... Ne var ki, kitabın adı Al Kocayı Vur Sopayı gibi 'kadının erkeğe uyguladığı fiziksel şiddet' çağrışımlı bir ad olunca, bunun, üstüne kitap yazılacak bir konu olduğuna inanmak hayli zor. Ayşe Kudat da okuyucusunu buna inandırmakta zorlanması, hatta kitapta birkaç defa, kendisini de buna inandırmak istercesine, bu kitabı yazarken dünyada kadına uygulanan şiddeti görmezden gelmediğini belirtme ihtiyacı duyması normal karşılanabilir.

Gerçekten de, okuyucu olarak kadının erkeğe nasıl bir şiddet uygulayabileceğini hayal etmek kuvvetli bir hayalgücü gerektiren bir mesele. Kadın deyince akla, ilk insandan bugüne kadar (ya da Athena'nın Apollo'yla bir olup da, annenin çocuğuyla kan bağı taşımadığına karar verdiği günden bugüne kadar) hep ezilmiş, erkeğe göre özellikle de fiziksel anlamda hep zayıf olmuş bir varlık geliyor.

Şiddet konuşulmalı

Bu elbette ki, kadının erkeğe uyguladığı şiddetin konuşulması gerekmeyen bir konu olduğu anlamına gelmiyor. Kitabın adı sözlü veya psikolojik şiddetten ziyade, fiziksel şiddeti çağrıştırdığından, okurun, sopa vurulan erkeklerin sopa vurulan kadınlara oranını merak etmesi kaçınılmaz. Ayşe Kudat bu oranları şöyle anlatıyor: (B.J. Morse'un 1976 yılından başlayarak yirmi yıla yakın süre gözlemlediği 1725 evli çift üstüneden) "Örneğin, 1986'da kocaların eşlerine gösterdiği şiddet oranı yüzde 9,4 iken, kadınların kocalarına yönelttiği aşırı şiddet oranının yüzde 22,8 olduğu görülmüştür." R.J.H. Russell ve B. Hulson'un İngiltere'de yaptığı araştırmaya göreyse, 1992 yılında, İngiltere'de erkeklerin yüzde 5,8'i karılarına, kadınlarınsa yüzde 11,3'ünün kocalarına aşırı şiddet göstermiş. Bu sayılar şaşırtıcı olsa da, her zaman erkeğe kıyasla fiziksel olarak zayıf olduğunu söylediğimiz kadının erkeğe uyguladığı şiddetin açıklaması ise kitapta şöyle yapılıyor: (Alman Hükümeti'nin yaptırdığı bir araştırmaya göre) "... bir kadınla sevgili ya da eş olarak yaşamış erkeklerin yüzde 25'i şiddet görmüş ve bunların çoğu da birçok kez bu şiddeti yaşamıştır. Her altı erkekten birinin sevdiği kadın tarafından sert bir şekilde itiştirilip kakıştırıldığı da ortaya çıkmıştır. Ayrıca, erkekler yüzde 5-10 oranda da ısırıldıklarını, tırmalandıklarını, acı çektirici biçimde tekmelendiklerini ya da fırlatılan eşyalardan yaralandıklarını söylemişlerdir. Benzer bir orandaki erkek de, yaralandıklarını ve yaşamlarını yitireceklerinden korktuklarını dile getirmişlerdir."
Ayşe Kudat'ın, kadının erkeğe uyguladığı şiddetin oranını, 'kadın sevgililerinden veya eşlerinden hayatlarında en az bir defa fiziksel şiddete uğramış olanlar' üstünden değerlendirmesi gibi detaylar, okuyucuya bu kitabın yazılmasını kabullendirebilecek cinsten değil. Çünkü hayatı boyunca bir defa dayak yemiş bir kadın bile hayatının sonuna kadar bir daha dayak yiyeceği korkusuyla yaşamaya terk edildiği gibi, bir defa dayak yemiş kadınların çoğu hayatları boyunca dayak yemeye devam ediyor.

Kitabın daha en başlarında, Kudat'ın, Inter Amerikan Kalkınma Bankası'nın yaptığı araştırmayla belirlediği 'şiddetin devletlere maliyeti' konulu paragrafa girmesi, erkeğin akşam eve geldiğinde önüne düzgün yemek konmamasını kadının uyguladığı şiddetin bir örneği olarak göstermesi, genlerin de şiddet eğliminde payı olduğunu belirtmek için zencilerin şiddete genetik olarak daha yatkın olduğuyla ilgili bir giriş yapması ve onlarca ayrı araştırmanın adı geçmesine rağmen, konu 'kadının erkeğe sopa vurması'na gelince hiçbir sayısal bilgiyi net olarak vermemesi, ne zaten önyargılı olan okura ne de elinde ikna etmesi çok güç bir argüman olan Ayşe Kudat'a yardımcı oluyor.

AL KOCAYI VUR SOPAYI Ayşe Kudat, Doğan Kitap, 2007, 229 sayfa, 13 YTL



3. Benim yazım


Karşınızda her şeyden önce şiddet var!

Yakında yayınlatmayı düşündüğüm muhtemelen “roman” türüne girecek kitabımda sergilediğim bazı hayatlar, dünya çapında şiddet üzerine akademik araştırmalar yapan bir bayan arkadaşım tarafından “Tüm dünyada sadece kadına ve çocuğa yönelik şiddet örnekleri incelenmiş, senin kitabındaki gibi sözel, psikolojik ve benzeri şiddet örnekleri düşünüldüğünde dünyanın bu konuya bakışındaki eksik yön ortaya çıkıyor ve konu çok daha kapsamlı hale geliyor.” diye değerlendirilmişti.

Bu tespiti, belgelerle destekleyen bir ilk kitap çıkmış, Doğan Kitap’tan, Ayşe Kudat’ın “Al Kocayı Vur Sopayı” adlı eseri.

Ama bu metni yazma nedenim, kitabın kendisi değil, 1 Şubat 2008 tarihli Radikal Kitap’ta Dilay Yalçın’ın kitabı tanıtan yazısı.

“Gerçekten de, okuyucu olarak kadının erkeğe nasıl bir şiddet uygulayabileceğini hayal etmek kuvvetli bir hayal gücü gerektiren bir mesele.” diyerek kitabın hayal gücüne yer bırakmadan araştırma kanıtları ve günlük hayattan örneklerle açıkladığı konuya önyargılı bakışını belli ediyor Dilay Yalçın. Üstelik kısa inceleme yazısında üç kez (alt başlığı da sayarsak dört kez) “ima edilen” şey dikkat çekmeyecek gibi değil (italikler benim. MS):

“…kitabın adı Al Kocayı Vur Sopayı gibi 'kadının erkeğe uyguladığı fiziksel şiddet' çağrışımlı bir ad olunca, bunun, üstüne kitap yazılacak bir konu olduğuna inanmak hayli zor.”

“…kadının erkeğe uyguladığı şiddetin oranını, 'kadın sevgililerinden veya eşlerinden hayatlarında en az bir defa fiziksel şiddete uğramış olanlar' üstünden değerlendirmesi gibi detaylar, okuyucuya bu kitabın yazılmasını kabullendirebilecek cinsten değil.”

“….ne zaten önyargılı olan okura ne de elinde ikna etmesi çok güç bir argüman olan Ayşe Kudat'a yardımcı oluyor.”

Bilemiyorum Aşye Kudat, konunun işlenişini, örneklerin konuyu nasıl desteklediğini ve benzeri konuları incelemeyi aşıp konunun kendisinin anlamsız, gereksiz vs olduğu yolundaki “eleştiri” hakkında ne düşünür; ama ben bu romanımda olmasa da -çünkü içinde yeterince kadın şiddeti örneği var- belki bir sonrakinde Dilay Yalçın’ın “şu konuda kitap yazılamaz” şeklindeki yaklaşımını bir şiddet örneği olarak gönül rahatlıyla işleyip tespit edebilirim.

Hatta Ayşe Kudat’ın, “erkeğe yönelik şiddet” konulu eserinin amacının, erkeğin kadına yönelik şiddetini görmezden gelmek değil, kadına uygulanan şiddetle birlikte ve şiddet başlığı altından “artık” incelenmesi gereken bir konuya dikkat çekmek olduğunu defalarca belirtmesindeki inceliği, Dilay Yalçın’ın tam tersinden alıp, üzerine kitap yazılabilecek bir konuda kitap yazdığına, yazarın kendisini de inandırma çabası olarak aşırı yorumlamasını, bir “bel altına vurma hadisesi” olarak romanımda kullanabilirim.

Bakın işte buldum; romanımda, şiddet üzerine bir kitap ve onu eleştiren bir inceleme yazısı kurgulayıp, inceleme yazısının kendisinin, kitabın ikinci basımına şiddet örneği olarak eklendiğini anlatarak bunları yapabilirim.

Bu yazımı, Ayşe Kudat’ın kitabının ana fikri ve yazılış amacı olabilecek başlığımı da açıklayacak bir sözle bitirmek istiyorum; bir tartışma sırasında her hangi bir kabalaşma söz konusu değilken bir kadının söylediği şu söz: “Sözlerinize dikkat edin, karşınızda her şeyden önce bir kadın var!”

Murat Sohtorik


Not: Radikal Kitap yazımı, bırakın yayınlamayı, alıp almadığını bile bildirmeye tenezzül etmedi!

Hiç yorum yok: