“Körlük” romanı gibi unutulmaz bir toplumsal hicvin yazarı olarak size şunu da soralım: Dünya nereye gidiyor? Körlük sürüyor mu?
Bu körlük fikrinin ortaya çıkışı çok basit aslında. Bir lokantada oturuyordum, ne yiyeceğime karar vermiştim ve bekliyordum. Bir anda kafamda bir soru oluştu: Ya hepimiz kör olsaydık, dedim. Hemen kendi kendime cevabı da buldum, zaten körüz dedim. O roman öyle doğdu. Hepimiz körmüşüz, sağduyumuz kalmamış gibi davranıyoruz. İnsanlar zeki olmaya tahammül edemiyorlar. İnsanlığın ilk dönemlerinde zekâyı keşfettiklerinde bile zekâya tahammül edemediler. Onun için de delirdiler. Hâlen de o delilik sürüyor. İnsan dediğimiz yaratık akıl hastasıdır. Eğer öyle olmasaydı, dünya şu anki durumda olmazdı. Bu dünya düzenini ortaya çıkaran, herhalde aklı başında bir ruh hali değildir. Mesela egoizmi düşünelim, hırsı, batıl inançları düşünelim. İşte bütün bunları düşündüğümde insanoğlu akıl hastası bir yaratıktır, diyebiliyorum. Bir de şöyle bir şey var: Biz mantığımızı mantıklı olanın karşısında kullanıyoruz. Hayata karşı kullanıyoruz. Biz hayatı hak etmiyoruz esasında.
Bu denli birbirine yabancılaşan insanların yaşadığı dünyada edebiyatın işlevi ne olacak?
Yok yok, edebiyat dünyayı değiştirmez. Tersine, dünya edebiyatı değiştirir. Çok şükür ki böyle oluyor çünkü bu, edebiyatın canlı bir varlık olduğunu gösterir. Yazarların da diğer bütün insanlar gibi hayat hakkında farklı görüşleri vardır. Fark şudur: Yazarların bir yeteneği vardır ve bunu yazıya dönüştürürler. Okurlar da onlara katılırlar ya da katılmazlar. Ama dünyayı kurtaramayız!
Not: Kötümser olmasına rağmen, içimi rahatlatan bir konuşma. Saramago'nun okumasını isterdim beni...
Salı, Eylül 30, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder