Pazar, Eylül 06, 2009

ZAFİYET KURAMI ya da bu soba bana niye kızgın?

Emre Kongar kendisiyle yapılan bir söyleşide Einstein'ın İzafiyet Teorisini açıklıyor: "İki tren, biri duruyor, biri gidiyor. Siz gidene baktığınız zaman, durduğunuz halde kendinizi gidiyor gibi görüyorsunuz. Yani hareket başka bir harekete göre değerlendirilir. Zaman da izafidir, kızgın bir sobanın yanında oturduğunuzda bir saniye size bir asır gibi gelebilir. Sevgilinizle geçirdiğiniz bütün bir gün size bir saniye gibi gelir."

Sonra da zamanı izafiyetten, insanı da zafiyetten kurtarıyor, kendince, ve farkında olmadan: "Ben onun için bütün mutlu anlarımda mutlaka saate bakarım. Çünkü zamanın sonsuz ve değişmezlik içindeki izafiliği, değeri, sizin ona verdiğiniz önemdedir. Sizin ona verdiğiniz önem ise anımsamak ya da anımsamamaktadır. (…) Ben bunun tersini uyguluyorum; yani bir şey beklerken zamana dikkat etmiyorum. Güzel bir şeyi yaşarken zamana çok dikkat ediyorum."

Daha sonra da esas saptamasını yapıyor, tokat gibi bir örnekle: "Bugün hala postmodernizme çok olumsuz bakmamın nedeni odur. Bence dışımızdaki gerçeklik en önemli belirleyicidir. Biz onu nasıl algılarsak algılayalım. Tabii kendi algılarımızı asla reddetmiyorum. Tam tersine idealist felsefe materyalist felsefe tartışmaları yapılırken ben hep ağabeyimin ölümünü derslerde bile örnek olarak kullanırım. Biz, ağabeyimin öldüğünü, o öldükten yaklaşık 5-10 gün sonra öğrendik. Trajik bir biçimde bir başsağlığı telgrafından öğrenmiştik ve bizim için ağabeyim 5-10 gün daha fazla yaşadı. Evet uzaktaydı, evet seyahatteydi. Daha yaşıyordu bizde. Ama acı ve nesnel gerçek değişmedi, o, 5-10 gün evvel ölmüştü."

Sobanın kızgın olmasından yıla çıkarak, zamanın “ona göre” geçmek bilmediğini, dışarıda herkes paltoyla dolaşırken havanın sıcak olduğunu düşünen biri, “bu soba bana kızgın yahu” diye de düşünebilir; bu ne yazık ki patolojik bir durum olmaktan çıkıp çağımızın “normal” “doğal” özelliği olmuştur. (Diyecektir ki “Neye göre anormal, kime göre patolojik!”)

Hiç yorum yok: