DOĞRU SÖZE NE DENİR (2008)
“La terre est une orange bleue”
“Dünya mavi bir portakaldır.”
Melih Cevdet Anday:
“Mavi bir
portakal olduğunu Eluard’dan duyduğum günden beri dünyamızı daha güzel
buluyorum, daha seviyorum. Ama Aragon bakın ne yazdı da bu sevinci yarıda
bıraktı. “Bu bir doğru sözdür” dedi. Çünkü portakal da yuvarlakmış, dünyamız
da; sonra portakal hamken mavi olurmuş… Anlaşılmaz bir yanı yok diyordu Aragon
bu dize için. Oysa bu dizenin doğru olup olmadığını araştırmak aklımın ucundan
geçmemişti benim. Portakalın hamken mavi olduğunu bilmeden, düşünmeden de
sevmiştim onu.”
Anday, sonra bir yanlışlık yaptığından söz ediyor:
Eluard’ın dizesi de çevirisi de farklıymış. Çevirinin doğrusu:
“Yeryüzü mavidir portakal gibi.”
Ben de bu çeviriyi biliyordum, ve bu bana daha
şiirsel gelmişti -portakalın hamken mavi olduğunu bilmeden.
Dünya mavi bir portakaldır, demek, şeklen portakala
benzeyen, ama mavi renkte olan bir şeyi tasvir ediyordu ve bu da çok özel
durmuyordu.
Halbuki “Yeryüzü mavidir portakal gibi.” dendiğinde
kafam alkol almışım sevişmişim çıplak yatıyormuşum ve bu ne yahu diye
düşünüyormuşumdaki gibi oluyordu ve Eluard’ın -yani şair olarak kabul edilen
birisinin- söylediği bir cümle olarak da kabul ettiğimden daha özel geliyordu
bana.
Portakalın hamken mavi olduğunu da Anday’ı okurken
öğrendiğimde, güzelliğin biraz yana çekilmiş, başka bir özelliği davet etmiş
olduğunu düşünüyordum: Anlam...
Olmamıştır daha dünya, diyordu şair.
Güzel diyordu; doğruyu da kapsayan gerçek güzelden
söz ediyorum.
Yani aslında Aragon’a katılıyordum, bu bir doğru
sözdür diyen. Bazı şeylerin açıklanmasını sevmeyen şairlerin ve yazarların
“kadınsılıklarını” düşünerek ve bunun da onların özelliği olduğunu unutmadan.
Deniz kabuğunu kulağımıza dayadığımızda duyduğumuz
dalga seslerinin bedenimizdeki kan dolaşımının sesi olduğunu öğrendiğimde,
dalgaları duyma mucizesinden birkaç kat daha müthiş bir mucizeyle
karşılaştığımı düşündüğümü de asla unutamam. (Bedenimizin de doğa olduğunu ne
çok unuturuz!)
Mantık, duyguların yokluğu değildir. Ne yazık ki bu
ikisinin -mantığın ve duyguların- bir arada bulunmasına mucize olarak bakmaya
“geriliyoruz” çoğu kez. Dünya mavi gerçekten de portakal gibi.
DOĞRU SÖZE NE DENİR (2012)
Doğru Söze Ne Denir 2008’deki konuya Mehmet Rifat’ın
Gösterge Avcıları adlı kitabında rastladım. Om Yayınları’ndan 2000’de
yayımlanmış.
“La terre est bleue comme une orange
Jamais une erreur les mots ne mentent pas”
“Dünya mavidir bir portakal gibi.
Asla bir yanlışlık (yok) sözcükler yalan söylemez.”
Dipnotta iki farklı çeviriye de yer vermiş Mehmet
Rifat:
“Yeryüzü mavidir portakal gibi
Yok yanlışı sözcükler yalan söylemez”
(S. Maden)
“Dünya portakal rengi dünya mavi
Sözcüklerde yalan yok yanlış falan arama”
(A. Kadir
– A. Bezirci)
İkinci dizeyi de öğreniyorum bu sayede ve 2008’de
yazdığım metne inancım güçleniyor. “Dünya mavidir bir portakal gibi.”, “Yeryüzü
mavidir portakal gibi.”, “Dünya portakal rengi dünya mavi.” çevirilerinin
yanında “Dünya mavi bir portakaldır.” çevirisinin Melih Cevdet Anday’ın da
belirttiği gibi yanlış bir çeviri olduğunu görebiliyorum, Fransızca bilmeden...
Aragon’un açıklamasıyla ilgili bir değini yok Gösterge
Avcıları’nda... Ama kitabın daha sonraki, Oktay Rifat’ı konu alan bölümünde, “Uzay
Gemisi Yolcusu” Paul Eluard ve “Gerçeküstücü Şair” Yuri Gagarin, adlı yazıda
yine benzer bir konu var:
“Dünya mavi bir portakal gibi
Yok yanlışı sözcükler yalan söylemez.”
(Bu çevirinin kimin olduğu yazılmamış.)
Gagarin:
“Yer çekiminden kurtuldum
Ağırlığımı yitirdiğime üzgün değilim”
“Dünyayı geminin lombozundan seyrettim
Güzel bir ayla seçiliyordu çevresinde
Atmosferi delen güneş ışınlarını bir bir gördüm
Uzay kapkaraydı, yıldızlar pırıl pırıl.”
Mehmet Rifat’ın alıntıladığı metninde şunları diyor
Oktay Rifat:
“Gemisinden uzayın kapkara, dünyanın masmavi
göründüğünü söylüyor Gagarin. Toprağı hala toprak rengine, gökyüzünü hala gök
mavisine boyamaya çalışan sümsük, tasvirci ressama ne büyük ders.”
Şu da dikkatimi çekiyor: “Gagarin’in gerçeküstücü
şairlerinin şiirlerini akla getiren sözleri...”
Ve “Gerçeğe ozanca bakış işte budur.” diye de
bitiriyor yazısını Oktay Rifat.
Halbuki Gagarin’in cümleleri bence harika bir deneyimi
güzel anlatıyor sadece; bunda bir şiirsellik göremiyorum...
Yuri Gagarin’i “Gerçeküstücü Şair” olarak göremiyorum;
Paul Eluard’ın -bu şiirinde- uzay gemisi yolcusu olmakla ilgilendiğini
düşünmediğim gibi...
Çünkü: “Yok yanlışı sözcükler yalan söylemez.”
Şu alıntıyı bir yerde kullanmak istiyordum, belki de
yeri burasıdır:
“Şair filozoflarmış! Bu, tıpkı, deniz resimleri
çiziyor diye ressamı gemi kaptanıyla karıştırmaya benzer.” Paul Valery
Buradan artık Magritte’e geçebiliriz.
Magrit yazarsam kızmaz umarım, suratına da söylerim…
Bilirsiniz bir pipo resmi çizmiştir, sonra da piponun
altına, “Bu bir pipo değildir.” yazmıştır…
“İnsanlar beni nasıl da suçladılar.” diyor Magrit.
“Ama yine de soruyorum size. Pipomu doldurabildiniz mi… Hayır, o sadece bir
simgeydi değil mi… Öyleyse ben resmimin üzerine bu bir pipodur yazsaydım, yalan
söylemiş olacaktım…”
Öyleyse...
Resimde pipo bir simgeyse, sözcükler de simgedir. Piponun
pipo görevini yerine getirmesini beklemezsek, sözcüklerin de görevini yerine
getirmesini beklemememiz gerekir; pipoyu doldurup tüttüremezsek, resimdeki sözcüklerden
de bir anlamları olmasını beklemeyebiliriz. Öyleyse Magrit, resmindeki piponun
altına “Bu bir pipodur.” yazsa da olurdu.
Hayali bir konuşma:
-Bir pipo resmetmiş ve onun altına “Bu bir pipodur.”
yazmışsınız, ama bunu zaten biliyorduk, tam olarak neyi resmetmek istediniz?
-Bu bir pipo değildir. Yoksa onu doldurabiliyor
olmamız gerekirdi di mi. Bu bir resimdir.
-Peki o zaman, neden altına “Bu bir pipodur.”
cümlesini yazdınız?
-Cümlenin altına da “Bu bir cümle değildir.” yazmamak
için. Çünkü biliyorsunuz ben ressamım yazar değil.
Kısaca: Bir resimde bir cümlenin altına “Bu bir cümle
değildir.” yazabiliriz.
Ayrıca: Bir resim yapıp üzerine “Bu bir resim
değildir.” de yazabiliriz.
Çünkü: Bir resme bir cümle “yazmazsınız”, cümle
“çizersiniz”.
(Çizdiğiniz cümle mantıklı da olabilir tabii, nitekim
Magrit “Bu bir pipo değildir” ile mantıklı bir cümle çizmiştir.)
Bu arada: Magrit’in resminin üzerinde “Bu bir pipo
değildir” yazmıyor, bunun Fransızcası yazıyor ama ben Fransızca bilmiyorum… Bir
ressamı sözlük olmadan “okuyamıyorsam”...
Şuradan devam edelim:
“Ben üç şey diyorum;
Dinlemekle dört kılana anlatacağım.” Özdemir ASAF
Bu metne Adnan BENK’in yorumu:
“Bundan çıkan: Ben üç şey biliyorum; bu üç şeyi
dinleyerek dört şey bilmemi sağlayacak kişiye o ilk üç şeyi anlatacağım. (...)
Benim o üç şeyi dört kılabilmem için dinlemem lazımsa, benim dinleyebilmem için
de Özdemir’in bildiği üç şeyi bana anlatması şart değil midir? Şu halde
mısranın sonundaki o “anlatacağım” sözünün ne manası var?”
Adnan Benk’inki aşırı yorum mu acaba?
Asaf, dinlemekle dört kılacağına “inandığıma”
anlatacağım demek istemiyor mu?
Şununla bitirebiliriz...
Bir günümüz yazarının kullandığı Osmanlıca kelimeleri
eleştirerek “Genç yazar, kullandığım dil benim dilim, dilediğim gibi yazarım,
diyebilir. Kendine inandırıcı gelen bir savunma biçimi, oysa epeyce tuhaf.
Çünkü kullandığı dil, benim de dilim.” diye bitirmişti bir yazısını Semih Gümüş.
Eleştirideki endişeyi anlamış, ama söylemi biraz
amacını aşmış bulmuştum; değil mi ki, diye düşünmüştüm, yazarın kullandığı dil,
sadece yazarın dilidir…
Sonra da şunu yazmıştım: Kelime herkesindir ama
cümle, yazarının…
Ferit Edgü’nün Yeni Ders Notları’nı karıştırırken,
Barthes’dan alıntılanan şu cümleye rastladım:
“Sözcükler herkesin malıdır, ama cümle, yalnızca
yazarın.”
Oysa Ferit Edgü bu cümleden başka bir şey anlamış:
“Sözcükleri yalan-yanlış kullanan, cümle
bozukluklarını üslup diye savunan yazarlar için: ‘Sözcükler herkesin malıdır,
ama cümle, yalnızca yazarın.’ (Barthes) ”
Barthes’ın cümlesini, cümle bozukluğunu üslup diye
savunan yazarlar (haksız yere) haklı çıkmak için kullanabilirler tabii; ama bu
cümle bence esasen, özgün bir yazar, keşif cümlelerini savunsun diye
keşfedilmiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder