Cumartesi, Kasım 08, 2025

ÖKÜZ B.

Sen bir öküzsün dünyayı öküzce algıla o zaman!

Küfrettiğimi sandınız ama o kadar rahatladı ki bu yazar şimdi:)) Kendi de seçebilir öküz yerine başka bir şey, ben sadece insan ol(a)madığının altını çizmek istemiştim:

“Dünyayı gereğinden fazla insanca algılamıyor muyuz?” sorusu kitapta güçlü biçimde yankılanıyor. Senin için edebiyat bu aşırı insancıllığın bir eleştirisi mi, yoksa onu anlamaya çalışan bir çaba mı?"

"Dünyayı yalnızca kendi duyularımızla, kendi acımızla, kendi arzularımızla okuyoruz; yani aslında dünyayı değil, kendimizi görüyoruz. Bu “aşırı insancıllık” her şeyi bir tür ayna haline getiriyor; doğayı, hayvanı, taşı, hatta ölümü bile insanın duygusal düzenine dahil ediyoruz. Böylece dünya bize ait bir sahneye, bir tiyatro dekoruna dönüşüyor. Öteki Dünya bunu tersine çeviriyor aslında. Orada doğa yok, mevsim yok; gökyüzü yalnızca bir “ışık protokolü” olarak var. Yani dünyayı insanca anlamlandırma çabamız tamamen işlevsiz kalıyor. Bu hem bir eleştiri hem de bir deneme biçimi: İnsansız bir dünyada insan ne kadar insan kalabilir? Belki de metnin derdi tam bu sorunun sınırında başlıyor. Elbette meselem bu “aşırı insancıllığı” reddetmek değil, onu anlamaya çalışmak. Çünkü yazmak da insan merkezli bir eylem; bir bakıma kendine bakmanın en yoğun biçimi. Ama yazarken kendi merkezimizi sarsma imkânı da bulabiliriz. Öteki Dünya’da karakterlerin doğadan, bedenden, duygudan kopması, bu merkezsizliğin dramatik karşılığı. Ruhlar hâlâ “insan gibi” düşünür ama insan gibi hissedemezler. Bu durum, insan olmanın aslında ne kadar kırılgan bir kurgudan ibaret olduğunu gösteriyor. Yani evet, belki dünyayı gereğinden fazla insanca algılıyoruz. Ama edebiyat bu fazlalığın içinde kalıp onun çatlaklarını duyumsayabilmemize olanak sağlıyor. Bize bir taşın, bir gölgenin, bir hatıranın da varlığını hissettirebiliyor. Benim için yazı, insana rağmen hâlâ dünyayla temas kurmanın en dürüst biçimi."

Hiç yorum yok: