Pazartesi, Eylül 03, 2007

Basılmamış romanımdan bölümler (Yazarlık) 3

Kitap değilse de belki insan becerebilir kutsal olmayı... Kitabı putlaştırmamak lazım, onlar mezar taşımızdır... Kitabı üstün olduğu için üstün bir insan olmaz yazar; eseri insanın sadece bir yönünü tanımlayabilir, duyumsama yeteneği; duyumsadığını aktarma yeteneği; dil yeteneği; vesaire yeteneği. Bravo!!!! Yaşama yeteneği olan insan kutsaldır ancak... En çok dahiye ihtiyacımızın olduğu sanat, yaşama sanatıdır.

Çoğu yazarın çıkmazı mükemmel bir şey görmemeleri. Bir umut görmemeleri. Hayatı kötü görmeleri... Böyle bir yazar neden yaratır? İntihar etmesin diye. İntihar etmesin diye yaratan biri insanlara ne öğretebilir...

Huzur onu deli eder, belki kaybedecek diye. Ve huzursuzluk da onu yazar yapar. Eseri sayesinde hayata katlanabilir, eseri sayesinde hayatta kalabilir. İşte “Yazmazsam çıldıracaktım.” durumu...

Tamam, peki! Yazarın kendi işine yaramasına tamam, bir kitabın bir insanın hayatını kurtarmasına peki. Ama bu eserler insanlara gerçekleri öğretebilir mi, öğretiyor mu… Yoksa gerçeklerden uzaklaştırıyor mu…

Tom Robbins, Parfümün Dansı’nda çok güzel tespit eder: “İnsan mutsuzken dikkati hep kendine döner, kendini çok ciddiye alır. Mutlular yani kendilerini gerçekten sevenlerse pek düşünmezler kendilerini. Mutsuzu neşelendirmeye çalıştığında istemez karşı çıkar. Çünkü dikkatini kendinden ayırıp evrene yöneltmek zorunda kalacaktır. Mutsuzluk kendine düşkünlüğün varacağı son noktadır.”

Bu mutsuz yazar yaşamın acılardan oluştuğunu, acıların öğrettiğini söyleyecektir. Öğretenin merak olduğunu belki o da biliyordur ama mutlu insanın meraksız olduğu takıntısı vardır onda. Ve acının zararlarını da bilmiyordur: Acı, gerçeğin kavranmasını hızlandırabilir, ama gerçek gibi önemli bir şeye ulaşmak ve onu kavramak için hız, istenilebilecek en son, en tehlikeli şeydir. Gerçeğin kavranmasındaki bu hız, acı çekeni gerçekten uzaklaştırır, acıya yönlendirir, sadece acıya. Gerçeğin değil acının etrafında dönülmeye başlanır. Diğer tarafa, yaşamın diğer yarısında hüküm süren haz tarafına hiç geçilemeyebilir...

Düşünmeye başladığımda için için yenmeye başladığımı hissediyorum, dese düşünür, kişisel düşünceleri deyip itiraz edemeyebiliriz; ama “Düşünmeye başlamak için için yenmeye başlamaktır.” demektedir. Kendisi Albert Camus’dür.

“Eskiden acı diye çektiğim duyguların, kendimi kandırmaktan başka bir şey olmadığını görüyorum. Fark ettim ki, acı çekerken, bilerek ve isteyerek yapıyormuşum. Onun beni yücelttiğini, farklı kıldığını düşünüyormuşum...” Bunları bana yazan kadın, muhtemelen adını kimsenin duymayacağı bir kadındır ama bu algısıyla, birçok filozoftan daha akıllı bir düşünürdür...

Hiç yorum yok: