Perşembe, Şubat 28, 2008

Kendini andırmaya devam et!

1.

Yazışarak daha yeni tanışmaya başladığımız birine “yazarım” dediğimde “kardeşime söyledim yazar olduğunuzu ne var ben de yazarım diyor” yazması üzerine her ne kadar cümlesinin sonuna gülme işareti de koymuş olsa “siz kardeşinizle konuşun o zaman” diyerek kapatıyor, onu siliyor ve yasaklıyorum (internetin en parlak buluşu). Sonra bana bir mail atıyor.

“Suratıma kapatılmasından hiç hoşlanmam” cümlesiyle başlıyor mailine.

Kendini anlatıyor, önemli bir işi varmış vs

Ben karşı mailimde rahatsızlığımı dile getiriyorum.

Sonraki maili şöyle:

“Biz insanlarla dalga geçecek kadar seviyesiz insanlar değiliz beyefendi. Sadece moralim çok bozuktu, kardeşim de arada sırada yanıma gelip ne yaptığıma bakıp beni güldürmeye çalışıyordu. Burada bizi görmediğinize göre söylemeyebilirdim de. Ama sizi yakın hissetmek istedim belki de, ya da ihtiyacım vardı buna kardeşimin beni güldürmek için söylediği bir şeyi siz de gülersiniz belki diye paylaştım o kadar.”

Tek bir özür cümlesi yerine, basit bir kusura bakmayın demek yerine, bir paragraf kadar kendini, durumunu anlatmaya çalışmak! (Benim de gülmemi beklemesi konusuna hiç girmeyeceğim!)

Tüm bu mazeret cümlelerinin bir özür başlığı altında toplanmadan bir anlam ifade etmeyeceğini bilmeyen biri, “seviyesiz birisi değilimdir” dediğinde altını doldurabilir mi?

İnsanlar seviyesiz olmadıklarına nasıl karar veriyorlar?

40 kere falan seviyeliyiz demişlerde mi olmuşlar!

Seviye testi falan mı yaptırmışlar!

Bir kart falan mı almışlar benim bilmediğim!

Ya da babadan miras kalıyor her halde bu seviye denen şey, hayata böyle başlamışlar, kendilerini bildiler bileli seviyesiz insanlar değillermiş!

Aynen diplomanın, bir şey bildiğiniz için verilmemesi, diplomanız olduğu için bir şey bildiğinizin varsayılması gibi…

Bakalım neymiş:

“Evet ben de yazarım babam da yazar. Ama biz karşımızdakini incitmemek adına yazarız söyleyeceklerimizi o kadar.”

O kadar!

Evet babadan geçmiş olabilir bunların seviyesi, “İncitmemek adına yazar” bu aile!

“Şimdi beni silebilirsiniz. Yasaklamanıza gerek yok zahmet etmeyiniz. Biz gururumuz ve onurumuz için yaşayan insanlarız. Bin yıl geçse de size tek kelime yazmam..”

Anladım, bu insanlar bir kulübe üye ve üye kartları var: GururEkstra ve OnurPremium.

Ne derlerse desinler bana hissettirdikleri şu: Bu insanlar hayallerinde olmak istedikleri, olduklarını düşündükleri insana sadece benziyorlar; o kibar, doğru tavırlı insanı, hareketleri, duruşları ve öyle olma istekleriyle, diyeceğim ama değiştiriyorum, öyle görünme istekleriyle, sadece andırıyorlar… Bir an o zannedilebilir, ama gerçekte öyle olmadıklarından, bir hareket, bir duruş, bir laf… Yetiyor. Yok, değilmiş, sadece benzetmişiz, sadece andırıyor…

Bu özensizlikler zekalarıyla doğru orantılı mı, bilemeyeceğim ama şunları da belirtmeden geçemeyeceğim (uzun süre düşüncesiz davranış zeka geriliğine yol açabilir):

(Kardeşiyle yazarlık konusunda dalga geçmelerinden bana söz etmesini) “Söylemeseydim, ruhunuz bile duymazdı. Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar.”

Düşünüyorum bu iki cümleyi nasıl art arda kurmuş olabilir: İlk cümledeki “söylemek” fiilinden bir deyim geliyor aklına, geldiği için de yazıyor, yoksa yazmasının orada bir anlamı, bir mantığı olduğundan değil.

“Basit bir şakayı bu kadar ancak bir Koç büyütebilir anlamadan dinlemeden.”

Koç! Evet, bravo, her şey açıklandı! Muhalif duruş, sert yazar, ödünsüz karakter… Hiç biri değilsin oğlum murat, her şey burcundan dolayı, doğdun öyleydin hiçbir şey katamadın üzerine, koç geldin koç gidiyorsun!

2.

-Evet sizi dinliyorum
-Ne anlamda
-Dün sohbet edemedik o anlamda
şu an müsaidim siz de müsaitseniz anlamında
şüpheci bir yaklaşım sergilemeyin
ben sizi tanımıyorum
unutmayın biraz yazıştık.
-Şu an siz şüpheci bir yaklaşım sergilediniz
-İyi
-…
-…
-Evet sizi dinliyorum
-İnanın aldığım elektrik size yazmamam gerektiğini söylüyor
kusura bakmayın lütfen
-Hanımefendi tuhaf bir cümleyle başladınız sonra da beni suçlamaya kalktınız, elektriğinizin beni neden ilgilendirdiğini düşünün, siz bana güzel elektrik vermiyorsunuz ve konu da budur...
-İyi çalışmalar.
-Elveda


Birisiye unutulmuş bir geçmiş sohbetin devamına “evet sizi dinliyorum” diye başladığınızda, karşınızdaki kişiye üstten baktığınız hissi uyandırırsınız, onca işinizin gücünüz ve güçsüzlüğünüzün arasında buna dikkat etmediyseniz, yine de geri adım atma hakkınız her zaman vardır.

Ama insan bunu anlayacak akla teorik olarak sahipken, bu aklıyla uyumlu bir özene sahip değil. Bir cümlenin doğru cümle, bir tavrın doğru tavır olması için tek neden yetiyor insana, kendi cümlesi, kendi tavrı olması!

Yoksa
“ne anlamda”
diye sormama
“dün sohbet edemedik o anlamda
şu an müsaidim siz de müsaitseniz anlamında”
diye bir cevap vermezdi.

O anlama zorla, uydurmadan getirmeye çalışmadan önce o anlama gelecek bir cümle kurmalı, ya da hatanın üzerini örtmeyecek bir cümle: “Kusura bakmayın biraz tuhaf oldu di mi öyle demem” gibi.

Oysa “şüpheci bir yaklaşım sergilemeyin” diye bir de suçlamaya yöneliyor. Yani en olumlu olasılıkla, ben tuhaf cümleler kurabilirim ama siz yine de şüphelenmeyin, demeye getiriyor.

Onu tanımıyorum, ama bunun önemi yok, onun beni tanımaması konumuz! Ha zaten “evet sizi dinliyorum” derken de kendimi tanıtmamı istemişti!

“Şu an siz şüpheci yaklaşım sergilediniz” demem, zekasını kullanamasa da zeka fark edebilme fırsatı sunuyor ona, ama zekaya zeka demez, zeka seni kayırmadıkça!

Ve ikinci zeka örneği de, bir süre iki taraf da durmuş yazmıyorken benden:
“Evet sizi dinliyorum.”

Kendi kullandığı özensiz cümlesinin kendine karşı haklı olarak kurulduğunu görmesi kendi haksızlığını görmeye yöneltebilir, cümle ve iki ayrı kullanılışı önünde, doğrusu ve yanlışı.

Ama: “İnanın aldığım elektrik size yazmamam gerektiğini söylüyor” diyor.

Hala sadece kendinde, yani aslında kendinde değil!

Baştan nerden aldığını bilemeyeceğim negatif elektriğini bana iletmesine ona karşı iletmekle cevap veriyorum ve hissettiği bu negatif elektriğin kendininki olduğunu anlamıyor. Halbuki hayata bakın, aynen böyle davranır o da size, yanlışınız size geri döner. Aynen bu sertlikte. (Anlamazsınız, ve hayat anlamsız dersiniz.)


Bir arkadaşım, kelimelere takılma Murat demişti…

Ben hemen kelimelere takılmayı bırakırım, hemen yazarlığımı da bırakırım, hatta diğer yazarların da bırakması için bir şeyler yapmaya çalışırım, nasılsa yazmak işlerine yaramıyor onların, ama kelimelere takılmayarak yapmayı önereceğiniz daha ileri ya da daha yerinde şey, telepati falan olacaksa olur ancak bu.

Başka birisi şöyle diyor sohbetin ortasında:

-Obsesif misiniz
-Biraz kaba olmadı mı
-Hayır sordum sadece

Tamam, kelimelere takılmıyoruz ya, ben de şöyle devam edeyim,
-Obsesif misiniz
-Biraz kaba olmadı mı
-Hayır sordum sadece
-Anlıyorum, bilmem belki de obsesifimdir, peki siz biraz aptal olabilir misiniz…
-Yoo değilim… zamanla anlarsınız… Anlayışınız kıt değilse, kıttır demedim, olasılık sadece sözünü ettiğim, alınmayın!

İki taraf da birbirini çarpa çarpa böyle devam eder bu!

Bence kelimelere takılalım, çünkü daha üst iletişimlere geçmek için kelimeler bizim zekamızı ve özenimizi gösteren, bunları geliştirmemizi sağlayan oyuncaklardır.

Yoksa herkes - seviyeli ya da seviyesiz- şu lafı kendisi için öne sürebilir:

“Benim bir sözümü duydunuz mu, benim söylediğimi bildirerek size bir şey söylediler mi, o sözü gönlünüz tasdik ederse, o söz kalbinizi yumuşatırsa, o sözü kendinize yakın bulur, benimserseniz, bilin ki, o söze sizden daha yakınım ben. Fakat size bir sözüm söylenince, gönlünüz inkar ederse o sözü, içinizden bir beğenmezlik, bir nefret duygusu uyanırsa, o sözü kendinizden uzak bulursanız, bilin ki, o söze sizden de uzağım ben.”

Ama bu laf sizin değil, Hz Muhammet’in! Yani ancak, peygamberlere layık…


Bir yazara soruyorlar: “Toplumun söylemekten çekindiği edebiyatın da dile getirirken estetize ettiği, yumuşattığı dili olabildiğince yalın ve sansürsüz kullanıyorsunuz. Bunu okuyucuyu sarsmak için mi yapıyorsunuz.”

Toplum söylemekten çekine çekine, adam gibi söylemesini unutmuş, giderek konuşmasını… Ya da herkes birbiriyle imalarla konuşuyor, tüm dünya bir toplantı masasında, politikacıların, iş adamlarının konuştuğu gibi konuşuyor. Aşırı "estetize", aşırı yumuşak, aşırı kibar...

Ya da sarhoş gibi konuşuyoruz, işte bu yazılarımda bunun örneklerini veriyorum. Sadece küfür yok, fazla yok, neden?

Çünkü kadınlar küfür etmez!

Bastıracağım romanımdaki dil, sert bir dil yer yer (güzel oldu: bastıracağım). Kabalık yapan bir kadına özellikle küfür etmeyi de içinde barındıran bir dil. Kadına küfür etmek erkeğe küfür etmekten daha kaba bir durum olarak alınır ya hala, ben kaba kadına küfür ettiğimde, bilinçli olarak yaptığımda bunu, onun kadınlığını tanımama hissini vermeye çalışıyorum, o kadını da bir erkek kabalığında gördüğümü söylemeye çalışıyorum, o bir kadın değil, o bir kaba.

Benim kaba olduğumu düşünenler olacaktır okuyanlardan, ama bakın ne diyeceğim, geçenlerde bir kadın “göt” dedi bana, o kadar güzel bir tepkiydi ki, yakıştı da ağzına, benim takındığım bir tavra karşı söylemişti muhtemelen ve bilemiyorum, benim hareketime de yakıştı belki. Romanımdaki de öyle, yakışıyor söyleyene ve üzerine söylenen tavra, diye düşünüyorum, ama zaten benimkiler espri değil, göte göt diyorum ben. Ara sıra bölümler okuduğumda yer yer ben de utanıyorum, yazar olarak değil insan olarak okuduğumda, kaba mı bu diyorum, terbiyesizce mi, günlük hayatımda küfür eden bir insan değilim çünkü, değildim diyelim, ama sonra yazar bakışıyla baktığımda bana cuk oturmuş geliyor, o zaman zaten yazar bakışımla insan bakışımın birbirinden farklı olmadığını, romanımı da bu bakışla yazdığımı bana hatırlatıyor, kanıtlıyor: Kadınlar böyle özensizleşip kabalaşıp erkeksileşirken, hala nasıl devam edebilirler o klasik, küfürden rahatsız olma tavırlarına…


3.

Bir cep mesajı geliyor:
-Slm nasılsın
-Sağ ol. Ama no’yu tanıyamadım.
-Kaydetmemişsin sanırım, X internet sitesinden Melike ben.
-Nick’in neydi?
-Neyse sorun değil ya, hoşça kal.
-Melike denince hatırlanacak yani, tuhaf!
-Tuhaf olan ne anlamadım. Mevcut bir nick’le de hatırlanmak tuhaf. Nickim falan yok Melike o kadar yani.

Nick’i Melike!
Nick ile hatırlanmak tuhaf o nedenle adını nick olarak almış!
Forest, sexygirl, total, kuzu, mandrake falan değil de Melike!
O tersini düşünüyor ama aslında Melike gibi bir nick, kadın olması haricinde hiçbir şey söylemezken, diğer nick’ler daha fazla şey söylerdi kendisiyle ilgili.

Diyorum ki:
-Nickinden girip profiline bakacaktım! Anlayışsız ve alıngan nicklerine baktım yok!
-Kabalaşma, sen de çok balık hafızaymışsın. Bu nasıl reklamcılık. 10 yıllık bir geçmişimiz yok ki hatırlamakta bu kadar zorlandın. Neyse uzatmayalım…

Anlayışsız ve alıngan davranıp beni rahatsız ediyor, bunu söylediğimde kabalaşmış oluyorum! Kabalaştığımı kesinledi ya, artık o da rahat davranabilir:
“Balık hafıza”
“Bu nasıl reklamcılık” (Bu ne alaka?)
Sonra da yetiyor bu kadarı ona, ferahlamış her halde, “uzatmayalım” diyor! Ama esas; 10 yıllık bir geçmişimizin olmamasıyla ilgili tespiti! Çünkü yarım saatlik bir geçmişimiz de yok!

-Zeka özürlüleri çabuk unuturum evet, diyorum.

Burada yasaklayacaktım, ama becerememişim iyi ki, bir numaralı “bayan” lafını bundan sonra etti.

-Adını sormadım. İnanılmaz kabasın. Her şeyden önce karşında bir bayan var. Lafını bil de konuş. Hakaret boyutuna taşıyorsun farkındaysan.

Lafını bilip de konuş diye suçlayan bu insankızı, 10 tane cümleden kendininki seç deseniz hemen seçer, hakaret boyutuna taşmayan onunkidir, kayıtlarla açıklasanız ki tam tersidir, inanmaz, böylece siz inanılmaz kaba olursunuz!

Şuraya geleceğim:
“Her şeyden önce karşında bir bayan var.”

Ağızdan kaçmış, ya da alışkanlıktan söylenen bir laf değil, kadının fikri bu!
Adının melike olduğunun doğrudan hatırlanmasını, ya da melike denince doğrudan kendisinin hatırlanmasını beklediği gibi bayan olduğu için de kendisinin doğrudan kabalaşmayacağını, bayan olduğu için onun hakaret etmesinin mümkün olmadığını, bayan olduğu için onun dilinin tavrının doğal olarak kibar olduğunu falan önceden kabul etmemi(zi) bekliyor.

Bu kadın kadınlığını bir orospununki gibi kullanmıyor mu, orospulara ayıp olmasın!

Hangi kadınlık-bayanlık özelliğini kullanmış da, ona bir kadın gibi davranmamı bekliyor? Herhangi bir kadınsal zeka (anaçlık, birleştiricilik, anlayış vs) kullanmamışken her şeyden önce bir bayan var karşında diyebiliyorsa… bana aynen yıllar önce diskoya bizimle girerken iki genç kızın söyledikleri şu sözü hatırlatıyor: “Bizim paramızı da biz mi vereceğiz.”

Bayan olduğu için parasını erkeklere ödeten bir kadınla erkekler ne yapmayı dünürlerse diskodan sonra; iki erkeğin kaba konuşmasından çok da farklı olmayan yukarıdaki gibi bir sohbette biri çıkıp da ben bayanım diyorsa, tek bir özelliğinden faydalanılabilir gibi geliyor bana, seksinden, çünkü başka bir kadınsılık “veremeyeceğini” zaten göstermiş.

Ona karşımda “her şeyden önce bir bayan var”mış gibi davranmadığım için bana teşekkür etmeli. Çünkü gerçek orospularla bile hiç işim olmadı bugüne kadar.


Yumuşak bir örnekle bitireyim, sizin için yumuşak, benim için farksız.

Lüks kahvecide oturuyorum Pazar sabahı. 5-10 gazete almışım. Üst üste koymuşum, en üste de Roll dergisini koymuşum, yarı bilinçli: Bu gazeteler müessesenin değil benim, deme Rollünü üstleniyor. Gazetelerin tekini bitiriyor yan taraf koyuyorum. Bir adam yaklaşıyor. O bıraktığım gazeteye bakıyor ama dağınık onlar biraz, beğenmiyor benimkilere doğru geliyor, anlıyor. Hafif gülüşüyoruz gidiyor. Sonra bir kadın geliyor, yandaki gazeteye yine şöyle bir bakıyor -Pazar sabahı bozulmamış gazete okunmalı!- yarı bodozlama benim gazetelere yöneliyor, fazla kaba değil ama hafif bir onun-gazeteleri-çekiştirmesi-benim-yarı-şaşkın-ne-yapıyorsunuz-hanımefendi-ne-istiyorsunuz-sorsanıza-bana bakış ve tavırlarımla “iletişim” kuruyoruz. Bir şeyler mırıldanıyor, işte sinemalar, ekler, hürriyet. Hürriyet yok diyorum, almadım. Bir gazete ekine baksak, falan diyor, bitirdiğim gazeteyi işaret ediyorum, onun eki olacaktı, oraya bakın. Bunları deminki erkek (aynı gruptanlar) hafif endişeli ama kibarca yarı uzaktan izliyor. Diğer gazeteden bakıyorlar sinemalara (yer göstericinin yerinde olmak istemezdim), ben yarı gergin, bana-laf-atmadı-ucuz-atlatıyorum-umarım-giderken-laf-sokmaz-ya-da-sinirli-sinirli-davranmaz, diye düşünerek gazetelerime gömülmeye çalışıyorum. Giderlerken kadın dağınık gazeteyi düzenleyip bırakıyor, teşekkürler diyor, sanıyorum gerçek bir teşekkür ve bir ölçüde yaptığını anlamış da neden olmasın, genelde izlemede kalan deminki adam daha sıcak bir teşekkür ediyor, belki biraz da özür gülümsemesi.

Mutlu son, hariç baktığınızda, burada erkek olan kadın, kadın olan erkek tavırları sergiliyor. Gazetelerimi, sormadığından ona sunmadığım için “Her şeyden önce bir kadın var karşınızda” deseydi bu kadın bana, “kadın olduğunuzu anlayabilmem için memelerinizi görebilir miyim” diyerek özellikle kaba olarak anılmak üzmezdi beni. Başbakan değilim çünkü ben.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sanki başkasının hayatını okuyormuş gibi camın arkasından baktığımız yaşanan olaylar ya da davranışlar aslında kendi aynamız olabiliyor çoğu zaman,farkında olarak ya da olmayarak...

hiç kendimize kondurmak istemediğimiz özensiz davranış ya da sözleri başkalarının başına geldiğinde eleştiren bizler,ucu bize dokunduğunda karşı tarafı anlayışsız ,kaba ya da düşüncesiz olarak değerlendirebiliyoruz.

kendi adıma yazınızla empati yapma şansını yakaladığım için teşekkür ederim..

Adsız dedi ki...

sanki başkasının hayatını okuyormuş gibi camın arkasından baktığımız yaşanan olaylar ya da davranışlar aslında kendi aynamız olabiliyor çoğu zaman,farkında olarak ya da olmayarak...

hiç kendimize kondurmak istemediğimiz özensiz davranış ya da sözleri başkalarının başına geldiğinde eleştiren bizler,ucu bize dokunduğunda karşı tarafı anlayışsız ,kaba ya da düşüncesiz olarak değerlendirebiliyoruz.

kendi adıma yazınızla empati yapma şansını yakaladığım için teşekkür ederim..