“Peki...” dedim barın köşesinde birasını yudumlayan takım elbiseli adama, “...hayatın anlamsızlığını anlamak da bir anlam değil mi?”
“What? Sorry! I can't speak Turkish...”
Yüzümü ekşiterek yanından uzaklaştım. Barın öbür tarafındaki yerime geçtim tekrar. Biramdan bir yudum aldım.
-Anlamsızlık bir anlam olmamalı.
-Neden?
-Çünkü bir anlam insanı başka bir anlama götürendir. Anlamsızlık ise insanı sadece deliliğe götürür.
-Deliliğin de bir anlamı var.
-Deli olmayan için geçerli değil ama o anlam.
Böyle güzel bir konuşma geçebileceğini düşündüm aramızda. Oysa şimdi o, barmaid’e asılıyordu kibar bir Türkçe ile; ben ise başkasını arıyordum konuşabileceğim. Biramı bitirdiğimi uzun barın öbür tarafında olduğu halde fark eden barmen, yanıma geldi, bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Biramı doldurmaya istekliydi ama bakalım sohbete istekli miydi?
“Sadece aşk, karın doyurmaz diyen insanlara inanma. Aşkın ne olduğunu bilen, işine de aşık olur, insanlara da, yaşama da... Para da kazanır, hayatı da, mutluluğu da...”
“Bu kaçıncı biranız?”
“Neden sordun?”
“Hep böyle misinizdir, yoksa içkinin etkisi mi, merak ettim de...” dedi yavşak yavşak sırıtıp, espri yaptığını sanarak. Bozmam kaçınılmazdı.
“Merak etme, ancak dördüncüden sonra kavga çıkartırım. Senin getireceğin daha üçüncü.”
Espri yaptığımı sanarak ve gülerek uzaklaştı. Dördüncü biradan sonra görürdü gününü. Bu barda dolu adam vardı ama adam gibi sohbet edebileceğim bir adam yoktu. Ben de kadınlarda şansımı deneyeyim dedim.
“Bazı kadınlar bu bara, güzel göğüslerini sergilemek için gelir; bazıları da beyinlerindeki güzellikleri sergileyebilecek güzel insanlar bulmak için. Hangi kadının bu ikinci kategoriye girdiğini anlamak neden kolay değil?” dedim en az kavun kadar iri göğüslerini bara yaslamış, çevreyi sıkıntılı sıkıntılı seyreden esmer bayana.
“Aslında çok kolay” dedi. “Görseniz hemen tanırsınız. Genelde onlar, kafalarına sutyenlerini geçirip dolaşırlar, sadece sutyenin içindekini çekici bulan erkekleri de tavlamak için. “
“Bu hesaba göre siz onlardan biri değilsiniz.” deyip uzaklaşıverdim yanından. Belliydi ki birazdan bel-altı espriler yapacaktı.
Dördüncü biramı bitirinceye kadar kimseyle konuşmaya çalışmadım. Boş bardağı bara koydum ve gülümsedim. Sonra da katılarak gülmeye başladım. Sohbetsizlikten kurumuş boğazımı birayla ıslatmaya alıştığımda genelde böyle olurum. Herkes bana baktı, ben ise barmen’e bakıyordum. “Benimle sohbet etmezsin ha, ben şimdi gösteririm sana.” diye ayağa kalktım. Hatta havalandım ve uçmaya başladım. İki yanımda iki iri adam, bacaklarımı kullanmama fırsat vermeden, çıkışa doğru bana uçma öğretiyorlardı.
Kapıya bıraktıklarında taksi çağırmalarını rica ettim. Takside giderken, şoförün suratına baktım. Bende sohbet edilebilecek birisinden çok, evim yerine Belgrat Ormanı'na götürüp, paramı çalıp, boğazımı kesecek birisi imajı yarattı. O yüzden yol boyunca, nasıl uzundu boyu, sessiz kaldım. Eve sağ salim geldim. Telesekreterimi açıp, dinledim. Konuşmaktan vazgeçtim, bari birisi konuşsun, ben dinleyeyim. Hiç mesaj yoktu. Radyolar gece yarılarından sonra da süren telefonla sohbet programları yapmıyorlardı henüz. “Ben...” dedim “Ben yalnız bir insanım. Tek dostum kendim.” Sonra Allahtan fark ettim de, “n” yi kaldırdım. “Tek dostum kedim” dedim kendi kendime. Kedimle konuşmaya başladım.
“What? Sorry! I can't speak Turkish...”
Yüzümü ekşiterek yanından uzaklaştım. Barın öbür tarafındaki yerime geçtim tekrar. Biramdan bir yudum aldım.
-Anlamsızlık bir anlam olmamalı.
-Neden?
-Çünkü bir anlam insanı başka bir anlama götürendir. Anlamsızlık ise insanı sadece deliliğe götürür.
-Deliliğin de bir anlamı var.
-Deli olmayan için geçerli değil ama o anlam.
Böyle güzel bir konuşma geçebileceğini düşündüm aramızda. Oysa şimdi o, barmaid’e asılıyordu kibar bir Türkçe ile; ben ise başkasını arıyordum konuşabileceğim. Biramı bitirdiğimi uzun barın öbür tarafında olduğu halde fark eden barmen, yanıma geldi, bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Biramı doldurmaya istekliydi ama bakalım sohbete istekli miydi?
“Sadece aşk, karın doyurmaz diyen insanlara inanma. Aşkın ne olduğunu bilen, işine de aşık olur, insanlara da, yaşama da... Para da kazanır, hayatı da, mutluluğu da...”
“Bu kaçıncı biranız?”
“Neden sordun?”
“Hep böyle misinizdir, yoksa içkinin etkisi mi, merak ettim de...” dedi yavşak yavşak sırıtıp, espri yaptığını sanarak. Bozmam kaçınılmazdı.
“Merak etme, ancak dördüncüden sonra kavga çıkartırım. Senin getireceğin daha üçüncü.”
Espri yaptığımı sanarak ve gülerek uzaklaştı. Dördüncü biradan sonra görürdü gününü. Bu barda dolu adam vardı ama adam gibi sohbet edebileceğim bir adam yoktu. Ben de kadınlarda şansımı deneyeyim dedim.
“Bazı kadınlar bu bara, güzel göğüslerini sergilemek için gelir; bazıları da beyinlerindeki güzellikleri sergileyebilecek güzel insanlar bulmak için. Hangi kadının bu ikinci kategoriye girdiğini anlamak neden kolay değil?” dedim en az kavun kadar iri göğüslerini bara yaslamış, çevreyi sıkıntılı sıkıntılı seyreden esmer bayana.
“Aslında çok kolay” dedi. “Görseniz hemen tanırsınız. Genelde onlar, kafalarına sutyenlerini geçirip dolaşırlar, sadece sutyenin içindekini çekici bulan erkekleri de tavlamak için. “
“Bu hesaba göre siz onlardan biri değilsiniz.” deyip uzaklaşıverdim yanından. Belliydi ki birazdan bel-altı espriler yapacaktı.
Dördüncü biramı bitirinceye kadar kimseyle konuşmaya çalışmadım. Boş bardağı bara koydum ve gülümsedim. Sonra da katılarak gülmeye başladım. Sohbetsizlikten kurumuş boğazımı birayla ıslatmaya alıştığımda genelde böyle olurum. Herkes bana baktı, ben ise barmen’e bakıyordum. “Benimle sohbet etmezsin ha, ben şimdi gösteririm sana.” diye ayağa kalktım. Hatta havalandım ve uçmaya başladım. İki yanımda iki iri adam, bacaklarımı kullanmama fırsat vermeden, çıkışa doğru bana uçma öğretiyorlardı.
Kapıya bıraktıklarında taksi çağırmalarını rica ettim. Takside giderken, şoförün suratına baktım. Bende sohbet edilebilecek birisinden çok, evim yerine Belgrat Ormanı'na götürüp, paramı çalıp, boğazımı kesecek birisi imajı yarattı. O yüzden yol boyunca, nasıl uzundu boyu, sessiz kaldım. Eve sağ salim geldim. Telesekreterimi açıp, dinledim. Konuşmaktan vazgeçtim, bari birisi konuşsun, ben dinleyeyim. Hiç mesaj yoktu. Radyolar gece yarılarından sonra da süren telefonla sohbet programları yapmıyorlardı henüz. “Ben...” dedim “Ben yalnız bir insanım. Tek dostum kendim.” Sonra Allahtan fark ettim de, “n” yi kaldırdım. “Tek dostum kedim” dedim kendi kendime. Kedimle konuşmaya başladım.
10 yorum:
TEK DOSTUM KEDİM
KENDİ KENDİMİ YEnDİM
G nokta çok güzel ad ya; çok sevdim tebrikler...
O konudan bağımsız: "Bende sohbet edilebilecek birisinden çok, evim yerine Belgrat Ormanı'na götürüp, paramı çalıp, boğazımı kesecek birisi imajı yarattı. O yüzden yol boyunca, NASIL UZUNDU BOYU, sessiz kaldım."
Yıllar önce yazdığım bir öykü bu, 2. Dünya Savaşı yeni bitmişti hiç unutmam. Ama "nasıl uzundu boyu" yayımlamadan son kez okurken aklıma geldi. Nasıl güzel oldu...
Hem yol boyunu, hem taksicinin boyunu işaret ediyor, çaktınız.
Taksici soruyor:
-Senin adın ne bakiiiim?
-E... şey... Arpa...
Kediye sonra çatal bıçak kullanmasını da öğrettim; dişiydi.
Yani çatal bışağı dişi gibi kullanmasını öğrettim hahaha
Şu G noktası olmasaydı daha doğru olurdu, kendi metnime yorumlar yapan kendi kendim...
"Konuşmaktan vazgeçtim, bari birisi konuşsun, ben dinleyeyim."
Nasıl güzel anlatır di mi, çok konuşan insanların, bu hariç, hayalkırıklıklarından sonrasını...
Tüm çok konuşanların hayallerini kırsak; ama diyeceksiniz zaten öyle öyle bu hale gelmediler mi...
Hayat kırıklığı...
Ölümden sonra hayat var mı, dan daha önemli soru: Hayat kırıklığından sonra hayat var mı...
Hayat kırıklığından sonra hayal olsa bile yetebilir...
Saçmalıyor muyum...
Keyfim yerinde de ondandır, mahsun kırımızıgör'ün...
-Keyfim yerinde.
-Neresi o yer.
O yer beni o yer beni: Benim Anonim
O yar beni oyar beni: Cem Karaca
A yar beni ayar bana: Yem Karaca
Tatlı mı tatlı bir kedicik, henüz yavru olmalı, çok büyük gözükmüyor çünkü. Çok güzel bir poz yakalamış ve çekmişsiniz, tebrikler.
Galiba size bir şey söylüyor, durun bakayım, şimdi duyuyorum:
"Ağbi!, çiğbörek çok nefis de yanına bi ayran da versen, kuru kuru gitmiyor."
hayal kirikligindan sonra hayat?olabilir ama bir sartla:sizde kiriklik yaratan hayal merkezinin kendisini de yok etmemisse,yada buna izin vermemisseniz!dibe vurdugunuzda hala yukariyi görecek nefesiniz ve cesaretiniz varsa dibi sicrama tahtasi olarak kullanip sizi tekrar umuda ve hayale firlatmasini saglarsiniz)))
Hımmm hangi öykümde vardı bu?
öykülerinizin tümünde var,ana fikir gibi, anlayana tabii))
güzel yazı olmuş.
çoğu zaman bende sohbet edecek birini bulmakta zorlanırım.
ekşi sözlükten bura kadar geldim ii mi...
plastik ördek diye aradım google'dan ekşi sözlüğe
ekşi sözlükte bi suser'in yorumlarına bakarken
kısa cop diye bi entry gördüm, ordan senin ismini girdim.
blogspot'u buldum...yazılara baktım bunu sevdim
yorum yazdım...Zincirleme Hayat Tamlaması
Yorum Gönder