“Cansever’in son kitabını (Kirli Ağustos, De Yayınevi, Ocak1970) bu duygularla okudum , okuyorum. Baştan sona bütün şiirlerde, onun insan kişiliğini yapan temel yapı taşlarından biri olan «Ne gelir elimizden/İnsan olmaktan başka» (Nerde Antigone, s. 118) dizesi yol gösterdi bana.
İnsana, kendine bir acıma, onun güçsüzlüğüne bir ağıt değildir bu. Daha çok bütün güçlü ve güçsüz, bütün iyi ve kötü, bütün sevilesi ve iğrenilecek yanlarıyla insanı bir bütün olarak almayı öneren bir düşüncedir. Tek tek kişiliklere indirgenerek düşünülse bile o kadar geniştir ki bu öneri, bu evrende insan için olan bütün çelişkileri içine alır: korkaklık-gözüpeklik, aldırmazlık-aşırı duygululuk, sevgi-iğrenme, yalnızlık-beraberlik... vb. Her şey mümkündür insan için. Daha doğru bir deyişle «her şey insan içindir bu evrende».
«Acıyla aynı yaştadır» bu insan. «Umudu ne kadar büyük olursa olsun umutsuzluk da bir parça zorunluktur» onun için. Hatta «mutluluk, alışılmış bir kötümserliktir». Bu acı, bu koyu umutsuzluk uçsuz bucaksız ıssızlık, yalnızlık içinde oluşur, büyür.
Bunun sonucu olarak şiiri karamsar, kötümser görünüyor. Öz’den gelen bir zorunluluktur bu. Dışlaştırmaya çalıştığı bu bölünmüş, parçalanmış, dağılmış insanların dünyasının şiiri elbette taze, devrimci umutlarla, coşkularla dolu olamazdı. Olsaydı uydurma olurdu. “Kendisinden bir şey sorulmayan, iki şey arasında bir hiçlik” durum unda olanların şiiri elbette sancılı olacaktır. Rahatlık ancak yüzeydedir. Derine indikçe rahatsızlık artacaktır.” Mehmet H. Doğan
+1
“Çünkü Cansever hayatı ve insanı, yalnızca ölüm, acı ve yalnızlık karşısında algılayabilir. Bütün şiirini bir şah-damar gibi kesen alkol ölümün süreğen bir görünümünden başka ne ki? Şudur vurgulamak istediğim: Bütün ustalığına, bütün insancıllığına rağmen, Cansever bireylerini mutlu kılamıyor, dünya yaşanılması gereken bir dünya olmuyor. Acının, korkunun, yalnızlığın, ölümün hep yeniden, yeniden algılanabileceği, yaşanabileceği, duyulabileceği bir süreğenliktir sunduğu. Trajik yalnızca bu durumlarda varsa ve bunlar biricik önsellerse tarihi boşuna bir çaba olarak görmemizi önleyecek nedir?
Yöneltilebilecek bir soruyu hemen belirtelim. Ölüm, acı, yalnızlık insanın gerçekleri değil mi, toplumcu bir düzende de olmayacaklar mı? Ama sorun bu değil. Sorun, bu olguların içselleştirilmesi. Sorun insan özünün acıya, kedere yükümlü kılınması. Bu yükümlülüğü Cansever vurucu ve yetkin biçimde gerçekleştiriyor, ama işte bu gerçekleştiriş yüzünden ve propagandanın sakıncalarından kaçayım derken dünyanın değişmezliği yolunda bir anlamlama yapıyor.
Varlığı yalnızca korku, acı ve ölüm’de algılayan ve trajik olanı yalnızca bunlardan çıkarsayan bir sorunsal, bu kimliği korumakta direndiği takdirde bütün çabasına rağmen dünyanın dışında kalacaktır. Öyle sanıyorum ki Cansever “Bu dünyada ağrı yok olabilir” demek istiyorsa, sorunsalın terimlerini yeniden kavramlaştırmak zorunda. Bu yargı, kuşkusuz Cansever’in şiirinin gücünü ve değerini azaltmıyor, yalnızca siyasal eğilimi karşısındaki durum unu belirliyor.”
Ahmet Oktay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder