Mahalle serseriliklerini, bininci kez, üstelik uzata uzata, sıradan cümlelerle anlatan, bilinen, övülen bir Türk yazarın sıkıcı kitabıyla aynı anda Daniel Pennac da okuyordum. Karşılaştırın diye diğerinden de alıntı vardı ama sıkıcılığı kanıtlamak için uzun alıntı gerekir, ve sonuç bellidir, sıkılırsınız; o yüzden geçelim:
"Okumadınız bile, öyle değil mi? 36. 123. ve 247. sayfaları ters koymuştum, hala o durumdalar. "
“Memurları lüks içinde çalışsınlar (evet, çalışsınlar) ve ipekler içinde şırfıntılık etsinler bayılırdı. Etrafı, kıçlarına kadar kordon ve şeritlerle süslü imparatorluk mareşalleriyle çevriliyken, kendisi sapsade üniforması içindeki Napolyonvari yanını kurumla sergilerdi.”
"Ne zaman gözleriniz bana değse, kendi kendinize bu kadar anıtsal bir kafanın nasıl olup da böyle bir tırmığın ucunda bitebildiğini sorduğunuzu duyuyorum!"
"Ve bu sanatçılar arasında şu anda hapishanemizin genişletilmesi planlarını tasarlamakta olan mimarlar da var."
Şaşkınlık etkisi tam yerine oturmuştu.
"Yani mahkumlarınızın kendi hücrelerini inşa etmekte olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?" diye çığlığı bastı Julie.
"Hepimizin yaptığı da bu değil midir? Yalnız, bizler kötü mimarlarız. Evlilik hücrelerimiz bizi boğuyor, meslek okullarımız bizi mahvediyor, aile hapishanelerimiz çocuklarımızı uyuşturucuya itiyor ve acıklı bir şekilde dışarı baktığımız küçük televizyon deliğiyse bize ancak kendimizi yansıtıyor."
“Saint-Hiver'in mahkumları kapatılmalarından çok kısa bir süre sonra ziyaretçi istemez oluyorlarmış. Saint-Hiver bu işte hiçbir dahli olmadığını vurguluyor. Bu adamlar bu duvarlar arasında süratle, dışarının zararlı etkilerinden korumaları gereken bir özgürlük kazandıklarını hissediyorlarmış. Dışarda adam öldürdülerse, onlara göre bu, bu özgürlüğü ortaya koyma haklarının reddedilmiş olması yüzündenmiş.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder