Pakize Suda, Hıncal Uluç, Reha Muhtar... Hepsi mantıksız! Ama aşık değil!
Aşk hakkında yazılanları okurken, hipotetik mantık mağduru olmayın! Mantıklı olun!
Aşk dediğimiz şey gayet hesaplı kitaplı bir iştir! Aşkın mantıksızlığı bir efsanedir, üstelik de çok işe yarar. Bütün efsanelerin yaradığı işe yarar. Sürünün, gözünü var olmayan bir yüceliğe çevirip o yücelikten ufacık bir pay almak çabasıyla güzelce güdülmesine yarar. İmkansız aşk, umutsuz aşk, öldüren aşk, mantıksız aşk...
Nereden mi icap etti? Son zamanlarda aşk yazarlarının mantıksızlığıyla çok eğleniyorum da ondan.
Hıncal Uluç "Aşkta mantık yoktur" klişesiyle yaşlı erkeklerin genç sevgili merakını meşrulaştırırken, "Peki ya kadınların hakkı yok mu?" diye meselenin üzerine atlayan Pakize Suda, Balçiçek Pamir gibi bazı kadın yazarlar da işi "mantıksızlık hakkı"na indirgeyiverdiler. Reha Muhtar başta olmak üzere adını hatırlayamadığım diğer aşk yazarlarından ve de "part time" aşk meşk yazanlardan özür dilerim... Hepsi "aşkın mantıksızlığını" baştan kabul ettikleri için ortaya bu kadar abuk sabuk sonuç çıkıyor.
Felsefe tarihinin başından beri insanları istediğiniz sonuca yöneltmenin en kolay yolu "hipotetik mantık"tır. Yani, son derece muğlak fakat artık gündelik dile sirayet etmiş, dolayısıyla insanların pek de sorgulamadığı bir cümleyi hipotez olarak ortaya sürersiniz, sonra da kabul ettirmek istediğiniz düşünceyi bu hipoteze bağlarsınız.
Bakın, mantık her yerde. Değil mi "Hıncal Abi"?
İşte Bilirkişi olarak yazıyorum:
Aşk hakkında yazılanları okurken, hipotetik mantık mağduru olmayın!
Aşkla ilgili bunca efsane, edebiyat, sanat eseri olması boşuna değil. Çünkü sanat "şeylerin hali"ne ters düşen, imkansızı mümkün kılan ve bunu yaparken de olabildiğince gerilim, çatışma, şiddet, kan ve gözyaşı saçan durumlara ihtiyaç duyar. Aşkın mantıksızlığı sanatın kullandığı bir "teknik"ten ibarettir. Doğru bakarsanız arkasındaki mantığı, yani hasedi, yetersizliği, eğretiliği, boşunalığı hemen ele verir. Ve işin kötüsü, genellikle tek kişiliktir. "Aşk yaşıyoruz" diyen çiftler eğer mutlularsa, aşkın primine ihtiyaç duymayan karşılıklı bir sevgi yaşıyorlardır. Popüler kültürün kurbanı olarak yaşadıklarını aşkla karıştırıyorlardır.
Mesela fazla Sezen Aksu dinliyorlardır.
Bugünkü yazımın ana fikri şu:
Aşk çok işe yarar elbette ama "yaşarken" değil de anlatırken... Sırtınızı efsanelerin efsununa, edebiyatın denenmiş başarılarına dayar, oradan aldığınız enerjiyi kablo gibi etrafa iletirken belki birilerini çarparsınız... Eğer köşe yazarıysanız daha da işe yarar, okuyucularınız artar.
Aşk olsun!
Aşk, ilişkinin tuzağıdır. Okura karşı biraz sorumluluk duyun. Ne de olsa, edebiyatçı, sinemacı ya da şarkıcı değilsiniz.
İyi oyunlar herkese...
İlhan Uçkan.
Milliyet’te yazıyor.
Bu yazısı beni kıskandırdı.
Şaşırdım.
Diğer yazılarını okuyamamıştım, tekrar mı denemeliyim…
Nedir…
Bilmiyorum…
Cumartesi, Eylül 29, 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Gerçek Aşkda akıl vardır... Aşk emek vereceğin, sorumluluğunu taşıyabileceğin, her türlü zorluğa dayanabileceğin ,sabredebileceğin yüreklice sahiplenebileceğin derinliktedir... Kadınların daha kendilerini tanımadan erkeklerle paylaştıklarını zannettikleri duygular sadece erkeklerin kurgularına ayak uydurmaktan öte bir şey değildir.. sabunköpüğü ilişkilerin tanımı hala "aşk" sa evet o zaman bunlara denilebilirki "aşk mantıksızlıktır." Kadınların hala cinsel kimlikleriyle barışmadığı bir toplumda hangi aşkdan söz ediyoruz allahaşkına..Çoğu bedenlerine yabancıyken erkek bedeniyle bütünleştiği nasıl söylenebilir?( hani şu tek vücud olma hadisesi..)Mümkün değil.. Günümüzde herşeyin içinin boşaltıldığı bir durumda aşkında içi boşaltıldı.. herkes herkesi sever oldu.. Niye ? ben herkesi sevmek zorunda değilim.. Benim sevgim çok kıymetli.. Önüne gelen "seni seviyorum "diyor.. Her şeye, her duruma deniyor.. Sözcükler delik deşik edildi.. Artık bir durup insanların sahip oldukları değerleri teker teker nasıl yozlaştırdığına bir bakması lazım...
Diğer konulardan devam edelim tabii, isterseniz, ama benim esas konum şuydu: Gündelik yazan gündelikçi yazarların arasında, böyle insanlar var da onlar harcanıyor mu...
Harcanmanın böylesine can kurban, mı demeli, o kadar para kazanıyorlar, herkes onları tanıyor... Ama bu yazdıklarını kaç kişi gerçekten anlayarak okuyor... Onlar kaç zaman böyle metinler yazıyorlar...
Ki benim dikkatimi çeksinler...
Pop müzik kanalları gibi Tv deki... Asla açmıyorum çünkü gördüm, mesela mor ve ötesinden sonra gereksiz ötesi şeyler çalıyorlar, ikisi nasıl yanyana çalınır, nasıl bir kasete girer mesela ikisi, nasıl bir milletin aynı anda müziği olabilir...
Böyle olunca da bir dolu güzel şarkının güzel klibini izlemekten alıkoyuyorum kendimi...
İlhan Uçkanı da şans eseri fark ettim... Bu yazısını...
Benim suçum mu...
Milletin her konudaki çeşitliliğine şaşırmamanız gerekir..
Türkiye de harcanan değerler her zaman azınlık olarak kalmadılar mı? Haa böyle mi olması gerekiyor? tabii ki hayır..İşlerin böyle olmaması için uyanmak lazım.. Herkesin okuması lazım.. Herkesin "elimde ne vardı bir zamanlar "diye bakması lazım..
Bakınız siyasi değişimlerimize.. Neler kaybediyoruz hızla kim nelerin gerçekten FARKINDA?
Bu arada hiç bir şey tesadüf değildir.. Tıpkı sizin İLhan Uçkan ıfark ettiğiniz gibi.. Sizinde başkaları tarafından fark edildiğiniz gibi..
Benzerlikler birbirini çekerler..
Eh buda sizin suçunuz değil :)
Yorum Gönder