-Devrim’i anlıyorum da, devrimci ne demek baba? Pazarlamacı gibi bir şey mi? Dinci ya da…
-Ben de bunu dedim… Devrimler tarihe gömüldü; siz hangi devirde yaşıyorsunuz! Son devrime inanmaları için her halde bir tane daha olmalı…
Sıkıntılı bir grup insan bu gerici devrimciler. Elli yılda bir çıkıyor böyleleri. Bir gelenek yok, yıkabilecekleri her hangi bir şey. Yerinden indirilemez bir iyiyi anlayamıyorlar, yerine geçilemez bir mükemmele hayal güçleri bile yetmiyor... Uğruna savaşacakları bir şey olacak illa… Savaşı metafor olarak kullandıklarından bile şüpheliyim. Metaforlarla bile savaşır bunlar. Metaforlarla da sıvışırlar sonra… Evrimin olasılık dahilindeki ucubeleri.
-Nerden biliyormuşuz iyi olduğunu, kime göre, neye göre mükemmelmiş… Deden bile dedi, kaldı mı böyleleri diye. Her şey görece demelerinden belliymiş; ayrıcalık isteyip ayrıcalıklı olmadıklarını kabul etmiş oluyorlar. Düz dünyacılar vardı eskiden. Bunlar da düz devrimciler…
-PAÇA ne peki? PAÇA… Ne saçma!
-Pasta Çalarız. Adlarıymış. Sloganları da şu: Ekmek bulamazsak. Devam da ediyor: Pasta da çalamazsak, adam öldürürüz.
-Kadın öldürmezler miymiş…
-Tarihi hep kazananlar yazar zaten.
-Sizin gibi haybeden kaybedenler mi yazsaydı…
-Kaos düzen kaos düzen sıkılmadınız mı dedim… Uygarlık sıkıntıdan doğar, dedi devrimci başı, ama sıkılmıştı.
-Uygarlıktan sıkıntı doğmaz ama. Yapay Zeka varken ne sıkıntısı…
-Canını nasıl sıktıklarını okudun Sotori’nin.
Ruh zincirinde güçsüz halka olmaz diyen güçlü adam, çekilmişti.
Arıları çağırmıştı umutsuzlukla. Eşyalardan yardım istemişti, kitaplardan, silinsin diye edebiyat: “Ne güzeldir İskenderiye yanarken; kaç kitap heder olmuştur ki palavra olmayan.”
Güç, sorumluluk getirirmiş... Ama tüm sorumluluk güçlüye. Alın bütün sorumlulukla sizin olsun demişti; hadi bakalım, güçlü olun şimdi.
Rüyalarını Sotori olarak görmeye başladılar sonra. Rüyalarından kuşattı insanları… Onu taklit etti birkaç kuşak, sonra benzedi. Sonra anladı. Anladık… Rüyalar gerçekleşti: Mutluluk hayat boyu. Ekstetik mutluluk da üstüne anlık, teknolojiyle dakikalık. Artırılmış mutluluk.
-Herkesin çift kişiliği var burada dedim. Bir an gözleri parladı. İyi ve daha iyi, deyince de söndü.
-Ne kadar gizli bir dernekse artık, hayattan gizlenmiş. İki insan nasıl zıt kişilikte olur!
-Bunlar aynı bedende zıt kişilikler.
-Özgürsünüz, cezanızı belirleyin…
-Bizi serbest bırakın.
-Yağma yok. Savaş yok, suç yok, ceza yok, karnımız tok derken, böyle dalaverelere karnımız tok. Geç de olsa kendinize hakim olun. Klasik ya da yaratıcı cezalar bulun. Müze ya da Sirk.
-Müzeye tıkarsanız yazarız, yayımlayacak mısınız?
-Yayımlasak ne olur… Yalan yok: Müzede olan müzede kalır.
Yazsa kim anlar! Çevirmen lazım, o da nasıl çevirir. Kim o köhne düzeni hatırlıyor olsun ki... Halk sirkte izler güler, filmde izler üzülür. O kadar. Dram ile ne işimiz olur. Kill your Şekspir.
-Ölüm peki, dedi. Onu da mı hallettiniz!
-Meditasyon dedim. Uyku dedim. Seks demedim.
-Seksleri de çok sefilceydi, okumuştum. Mükemmellik cinsel organ gibidir, deseydin.
-15 yaşındaki çocuk sevişmeden mi bahsediyor!
-Ön sevişmesi iyidir. Anlatır sevgilileri… Eski bir sloganı hatırlattınız ona: Biz büyüdük ve kitlendi dünya -mükemmelliğe.
Cuma, Haziran 24, 2022
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder