Labirentin merkezine ulaştığımda. Biraz bekledim. Bir yıl kadar. Beş on kişi geldi aralıklarla ve hepsi de biraz dinlendikten sonra mutlulukla geri dönmeye yöneldi, arkalarına küçümseyerek baktılar. Soyunma odası gibi bir şey oldu labirentin merkezi. Dışarı sahaya çıkacaklardı sanki mücadelenin ikinci yarısı için.
Vakit yoktu çıkardım nasılsa. Ne yaptığımı bilmiyorum, Meditasyon falan olabilir. Acıkmadığımı anlamışsınızdır.
Bir gün meditasyondan uyandığımda soyunma odası gayet konforlu bir daireye dönüşmüştü, yükselmişti de. Labirentin çepeçevre 180 ya da 360 belki 680 derece tüm koridorları altımdaydı, üstten daha rahat görüyordum çıkış yolunu, karmaşık yollarda dolanan insanları…
Labirent meğer bir mitmiş, piramit.
Çıkmak ve çıkmak farklı anlamdaymışlar.
Zamanla başka çıkanlar oldu. Dışarı çıkabilenler beni anlatmışlar, labirentin sokaklarında sarhoş dolaşanlara da yayılmış. İleri Giden’miş adım. İlk Çıkan diye biri olduğundan bu adı koymuşlar.
Piramidin zirvesinde on kişi falan olduk. Ne yapacağımızı düşünüyor pek konuşmuyorduk. Ben çok girmiyordum düşüncelerine. Sadece biri doğrudan bana bakıyordu. Düşüncelerime de girdi.
Zirvenin burası olduğunu nereden biliyoruz dedi bir zaman sonra.
Demet idi adı, lafı önemli değil. Ve hop yalnızdık yatakta. Dışarı baktığımda biraz daha yükselmiştik. Geride bıraktığımız sekiz kişinin ne yaptığını merak etmiyordu. Aralarından sıyrılsın diye mi gelmişlerdi. “Kimseye mahkum olmanı istemiyorum aralarından seç beni.“ Birkaç günü sevişerek geçirdik. Daha yükselmedik. Fark etmedik.
Bir gün yatağımızda başka bir kadınla uyandık. Onlar birbirine sarılmış gibiydiler ve acaba bu bizi aşağı indirir mi diye kıskandığımı hatırlıyorum. Oysa uyanınca birbirlerini birden fark edip uzaklaştılar. Yeni kadın dışarda ayakta bekleyen insanlardan olduğunu, içeri girmeyi labirentinin ucundan bile geçirmediğini söyledi. Ayakta uyurken kendini burada bulmuş.
Yapı senin etrafına oluşuyor, diye iç geçirdi Demet.
Neden iç geçirdin, dedim.
Ondan değil dedi. Bu kadın da senin marifetin olabilir. Sıkıldın mı benden?
Neva olsun senin adın diyordum tam, rüyamda görmüştüm, Neva diye bir ad görmüştüm rüyamda. Neva adı zaten, dedi Demet. Neva da onayladı. Nerden biliyorsun dedim Demet’e, rüyamda görmüş.
Sevişirseniz geçer dedi Demet ve öyle de oldu. Böyle bir yükseklikte sorun çıkartacak değildi.
Diğerlerini de getirebilir miydim bu yolla, hangi yolsa o. Ama neden yapacaktım ki böyle bir şey.
Gerçek zirvede olmadığımızı düşünmekten vaz geçmemelisin bence dedim. Yükseleceksek öyle yükseleceğiz…
Belki de, dedi, bu hırsım yüzünden Neva’mız oldu bir.
Aşağı ineyim dedim bir gün. Epey bir kat indim sanırım. Yükselince ne kadar yükseldiğini anlamıyor insan. Sıkılmayınca ne kadar sıkılmadığını. Demet’e bunu söyleyecektim dönüşte. Alta, merkeze indiğimde bir bar oluşmuştu orada. Adı bile vardı: Merkez Bar. Herkes içiyor neşeli gözüküyordu, barmenin dediğine göre sarhoş çıkıp dolanıyorlarmış labirentin koridorlarında. O sarhoşluk bu sarhoşluk olmuş artık. Şans eseri çıkanlar haber veriyorlardı içerde olanlardan. Dışarıdan da haber getiriyorlardı.
İçkiler nerden geliyordu? E işte fıçılardan akıyor dedi, bunu doğal buluyordu.
Sorgulayan Demet ile bendim, ve belki artık Neva, çünkü yapacak işlerimiz vardı, yani belki de.
Sonra ben de sarhoş olup koridorlara, dehlizlere daldım bakalım bulamayabilecek miydim çıkışı. Üstten bakıyordum sadece. Mümkün değildi kolayca buldum, hatta daha kolayca, sallana sallana. Çıktığımda herkes ayaktaydı yine ve beni tanıdılar. Kaç yıl geçmişti, bize gün gelen onlar için yıl mıydı an mıydı bilmiyorum. Ben aralarına girince etraf ağaçlarla banklarla havuzlarla doldu, bir park oluştu. Oturduk sohbete başladık güzel bir bahar havasında. Bazıları saygısızlık olmasın diye ayakta duruyordu.
Her şey senle ilgili dedi genç bir çocuk yanında ak sakallı bilge dururken. Dedim ya zaman kavramı başka işliyordu.
Cep telefonum çaldı gibi geldi. Ama bulamadım ceplerimde. Demet ve Neva arıyorlardı. Bu arada ilk defa yüzleri belirdi gözümde. Uzaktalar diye her halde. Naomi Watts idi biri. Eva Green diğeri. Ya da tersi. Durumu anlattım. Görüyoruz dedi uzaktan koca bir yeşillik. Bir şey ister misiniz dışardan gecikmem dedim. Ne kadar gecikmem bilmiyordum. Her şey seninle güzel dedi Demet. Laflıyoruz konuşmadan.
Sohbet etmekle geçti bütün gün ya da günler, belki bir saatçik.
Kalkayım artık dediğimde, bir şey olacağını anlamıştım. Olmadı. Yüreğinin götürdüğü yere git dedi gençlerden biri. Parkın kaybolmadığını görene kadar yürüyüp girdim labirentin kapısından. Barmen uyuyordu. Uyandırmadım. Çıktığımda oradaydı. Demet ve Eva ile kahvaltıda. Yattınız mı dedim. İki kadın da koşup sarıldılar bana: ne yatması. Barmenim şaşkındı. O yüzden şaşırmadı. Bar ne oldu acaba dedi sadece. Bazılarını eğlence olsun diye getirmiş olabilirdim. Herkesin bir payı olması gerekmiyordu mükemmellikte. Bazıları sadece taşıyıcı olabilirdi. Direksiyon.
Bundan sonrasını görünce anlatırım. Biraz sevişeyim.
Sanıyorum sevişmek nefes almak gibiydi. Hoş, parktakiler ya da dehlizlerdekiler sevişmiyor gibiydi. Sanırım benim sevişmem nefes almamız gibiydi.
Bardaki olayı anlatmadım: Boğazıma sarılıp nefessiz bıraktığında dev gibi bir adam, etraftaki herkes yere serilmişti boğazlarını tutarak. Bıraktığında ben öksürerek nefes almaya çalışırken herkes de beni taklit ediyordu sanki. Baba ne oldu diye aynı irilikte yaşlı adamın yanına gitti. Sen beni öldürmek mi istiyorsun diye tokadı yedi babasından. Keşke biraz da akıllı olsaydı. Aptal değilmiş ama, akıllıysan bu olayı çöz nasıl oluyor dedi. Ne bileyim. Hem bana ne. Başıma gelen binbir mucizeden biri olarak açıklayabiliyorum sadece. Standart olmuştu artık. Nefes almak gibi.
Bu arada: İlk çıkan bardaydı. Nasıl geldiğini bilmiyordu o da. İlk çıkanım ben dedi. girmiş miydin dedim, ama duymazlıktan geldi. Tahtımdan indirdin beni, dedi. Parkta mıydı tahtın dedim. Sonra kayboldu. Labirentten de çıkmamış.
-Kadınlar size hizmet etmek için gelebilir. Yolu tarif edin alamıyorsanız.
-Hizmet mi dedim. Hizmet mi dedi Kate ve Hilda, yukarıdan.
-Erkek arkadaşa da ihtiyacınız varsa.
-Buraya gelmelerini neden istemiyorsunuz, görsünler.
-Buraya nasıl getirdiğini bilmiyor ki dedi Havuz. Hep ıslaktı bu adı takmıştık.
-Benim için gelmiyor gibiler. Burda, barda buluşalım işte. Merkeze yolu bulabiliyor musunuz?
Otoyol olmuş koridorlar, dehlizler. Turistik gezi düzenlenecekmiş yakında.
Daha fazla yukarı çıkacağımızı düşünmüyorum dedim bir gün. Sotori Tavlasından kalktığımda manzaraya bakarak. Evet dediler, aşağısı gözükmüyor. Hayır dedim, yukarısı gözüküyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder