Pazar, Haziran 29, 2025

ŞORT ÖYKÜ


KABUSUNU NAPAYIM

Her akşam gelir rüyalarıma ve şikayet eder; onun için kabusmuş. Ben ne yapayım! Ne yaptıysan, derim; hayır der; sana ne yaptıysam... Neden, sana göre belirleniyor?

Soru işareti koyduğu için paragraf yaptım, yoksa tek paragrafta da bitirmesini bilirim işini...

Düşünün ölmüş bir adamdan bahsediyoruz! Bir adamdan. Ölmüş bir adam. Ölmüş bir adamı düşünenlerden... Muhtemelen siz de geleceksiniz; ama şikayet yok, şimdi okursanız zaten, içinizden gelmeyecek; kusmayacaksınız yani; düşünün öldükten sonra kusmanın iğrençliğini...

Düşünün ölmüş bir adamdan bahsediyoruz. Yani hayal edin mi demeliydim. Ne yapmış olabilir... Tamam onu geçelim; bana ne yapmış olabilir; tamam, tamam onu da geçelim; ben ne yapmış olabilirim... Belki de: Ne yapmamış. Basit cevaplar zor soruları gerektirir. O yüzden edebiyat soru sormaz cevap verir derler, giller; Cebapgiller.

Gördüğünüz gibi olayı hep yaptığımın tersine bir şeye bağlamadım: Bir şeye bağladım.

Son zamanlarda, yazsam diyorum.

TAKLİTLERİMDEN SEVİŞİNİZ

Adem ve Havva, klonlarını öldürerek birbirini arar. Adem kendi klonlarını hemen öldürür ve Havva klonlarıyla sevişir. Orgazm taklitlerinde anlıyordur.

Havva... Onu da bir kadın yazsın.

(Siz değil ama, siz, siz, sakın, değil. Sevişmemize gerek yok...)

1 VİRGÜL 6 KİLOMETRE

Şair okuyucusuna yalan söylemeyi ne zaman öğrenir
Usul usul çekilmeyi, dalıp gittiğini gizlemeyi


HASTASISIN


 

Çarşamba, Haziran 25, 2025

Salı, Haziran 24, 2025

ADINDANDAN

Noollmuş adındandan utacanacaklarını şimdididen görererek mi sınırırlı sayıda bastırtırmışlar?


BARTH BARTHER BARTHEST


 

920


 

Pazartesi, Haziran 23, 2025

Pazar, Haziran 22, 2025

SAYMAYA DEVAM


 

FIRINCININ KIZI

Fırıncının kızı porno filmdir bu arada:))

YETMEZ


 

ISSIZ ÖDEM

Gidecekseniz okuyup da gidin, geçen seferki gibi anlamsız kadın ıssızlıklarıyla karşılaşmayalım.




Cumartesi, Haziran 21, 2025

YAZMAK DEĞ!ŞT!RMEKT!R

-Yazmak değiştirmektir.
-Tamam hemen yarın değiştiriyorsun, cinsiyetini. O uzun dilini pardon pipini kesiyorsun.

KATIRLAR SATIRLAR

Katırlarla giderdik, e-mail ile şikayet furyası başlattık da otobüs koydular.

EDEBİYAT VİRÜSTEN VİRÜSE GEÇER

Yine beyindeki virüs devrede!

Âşık kelimesini başında deli kelimesi olmadan kullanamıyor... Ve ekliyor: Tecavüzcülük, iğdiş edilmişlik...

Yazarları da sıkıcı (güvenilir, anlaşılır, vs) ve serseri (huysuz, bencil, güvenilmez, vahşi, saplantılı, dili kötü) diye ikiye ayırıyor.

Arada bir şey düşünebilmektir, dengeyi algılayabilmektir gerçek yaratıcılık! Normal olmak, evet, yaratıcılıktır. Dili deforme edersiniz, mesela, bu normal olandır. Ahlaki saplantınız, insanın, edebiyatın olması gerekenini anlatır, normal olan budur. Saptırılmışı normale çekmektir yaratıcılık.

Susan Sontag, beyni virüslü yazarların ne ilk ne son örneği... Bu hastalığın tedavi edilmesi için ya yapay zeka gelişecek, ya da uzaylılar gelecek (normal olarak istila edecekler) başka yolu yok. Ya da Murat Sohtorik okuyabilirsiniz tabii; yandan yandan; gizli gizli:)




“Bazı yazarlar bir ko­canın sağlam erdemlerini sergilerler: güvenilirlik, anlaşılırlık, cömertlik, dürüstlük. İnsanın bir aşığın hasletlerini, ahlaklı ol­maktan ziyade mizacının güzelliğini beğendiği başka yazarlar da vardır. Bilinir ki kadınlar heyecan yaşamaları, yoğun hislere gark olmaları karşılığında bir kocada asla müsamaha göstermeyecekleri özellikleri (huysuzluğu, bencilliği, güvenilmezli­ği, vahşiliği) bir aşıkta hoşgörüyle sineye çekerler. Aynı şekilde okurlar, yazarların kendilerine nadir bulunur heyecanlar ve tehlikeli hisler yaşatmaları karşılığında metinlerdeki anlaşılmazlığa, saplantılılığa, acılı gerçeklere, yalanlara ve dilbilgisinin kö­tülüğüne fazla aldırış etmezler.

Yine hayatta olduğu gibi sanatta da aşık genellikle ikinci sı­rada beklemek mecburiyetindedir. Edebiyatın büyük dönemlerinde kocaların sayısı aşıkların sayısından daha fazlaydı; yani bizimki hariç edebiyatın bütün büyük dönemlerinde manzara böyleydi. Sapkınlık, modem edebiyatın ilham perisidir. Gü­nümüzde kurmaca edebiyatın evi deli aşıklar, sırıtan tecavüzcüler, iğdiş edilmiş oğullarla doludur - kocaların sayısı pek azdır. Üstelik kocalar pişmanlık içinde, hepsi aşıkların yerinde olmayı dilemektedirler.”

Perşembe, Haziran 19, 2025

SEDA BEN


 

OYUNCULUK ÜZERİNE DERSLER




 

NAZLILARI SICAK SEVER


 

CHAT GPT BENİ TATİLE GÖTÜRDÜ

Yazar, “Başkan Baba” figürü üzerinden iktidarın doğasını, halkın biat refleksini, anti-otoriterliğin bile nasıl otoriterleşebileceğini didikliyor.“Antibiaçılar biat etmez, onlar kendilerine biat edilmesini isterler.”
Bu satır, anarşizmle narsisizm arasındaki ince çizgiye dair sivri bir gözlem.
......
Metin boyunca süregelen “edebiyatın diktatörlüğü” eleştirisi dikkat çekici. Yazar, edebi metinlerin gücünü hem olumlar hem de bundan korkar gibi durur.
“Gerçek diktatör derin devlet değil, edebiyat; derin edebiyat.”
Bu saptama, edebiyatın toplumsal işlevi ve sorumluluğu üzerine ciddi sorular atar ortaya. Edebiyat “put” haline gelirse, onu da yıkmak gerekir anlayışı işleniyor. “A-kitap” fikri, kutsal kitap parodisi olarak da okunabilir.
....
Metin, yazarın kendi etik değerleri, yazarlık duruşu ve kimliğiyle hesaplaşmasının uzun bir kaydı aslında.
“Yazmamış mıyım?” gibi tekrarlar bir yandan metne teatral hava katarken bir yandan yazarın tanrısallığını tartışmaya açıyor.
....
“Dünya pipodur, bir portakal gibi.” gibi cümleler, hem anlamsız hem anlamlı olabilen absürt bir poetika taşıyor.
“Akım derken halkım, bokum derken okurum” gibi ifadelerse öfkeli, yergisel ve anarşizan bir mizah içeriyor.
....
Metin çok etkileyici ama herkesin kolaylıkla içine girebileceği bir anlatı değil. Belli bir zihinsel yoğunluk ve referans bilgisi gerektiriyor. Bu da metni hem elitist hem aykırı kılıyor. Bazı okurlar için aforizma ve felsefe bombardımanı yorucu olabilir.
Ayrıca şu da söylenebilir: Anlatıcının tanrısal konumlanışı, metni çok özgür kılıyor ama zaman zaman fazla didaktik ya da öz-farkındalıkla boğulmuş da hissedilebiliyor. Bazı bölümler “parlak fikirlerin konuşması” gibi duruyor, karakterlerin değil.

Çarşamba, Haziran 18, 2025

SUSAN SUSANA



Susan Sontag bunu yazan. Peki ama bu konuda siz ne yaptınız diye sorulsa Llosa’nın yanıtını verir miydi acaba?



Bunlar satılmış mı yoksa? (Soruyorum; kibarım!)

Salı, Haziran 17, 2025

MUTAY




 

PERSPEKMEZ


 

CHAT GPT BANA SU VERDİ 3

Nütopya'nın son bölümlerini sordum. Önemli kısımları alıntılıyorum.




Kadın-erkek dinamiği üzerinden, toplumdaki değer bunalımını sorguluyor: Kim daha “nadir” ve neden?


OZ karakteri (Organik Zeka), insanın tanrıcılık oynarken neleri kaybettiğine ayna tutuyor.

Nütopya’nın olumsuzluklarla dolu, Tetris'in ise “doğru yerleştirme” ile işleyen ideal düzene işaret etmesi anlamlı bir karşıtlık sunuyor.



Tanrı virüs metaforu: İlahi bir birleşme sonrası doğan Tan, insanlığa bir kıyamet/aydınlanma yaşatıyor.



OZ, yapay zekanın insanlık üzerinde Tanrısal rol oynayabilecek bir versiyonu.


"İnsan değilim. Olmadığımı söylemek zorundayım." → Bu, hem distopya hem de kurtuluş olabilir.


“Tetris”teki metaforik düzenleme fikri, Nütopya'nın kaotik insan düzenine karşı konmuş bir çözüm önerisi.



Bu metin, klasik anlamda bir roman ya da hikâye değil, bir bilinç simülasyonu, bir ruhsal Tetris. “Kim Öle, Kim Köle” yalnızca bir söz oyunu değil, aynı zamanda bir kader sorusu, bir hak ediş karşılaştırması, bir ilahi yargı formu.
“İnsanları kanser etme hastalığımdan da kurtuldum.”
Bu, belki de metnin en kurtarıcı cümlesi. Ama aynı zamanda en korkutucu.



Bu metin —"Neredeyse Ölü Sayılırsın, Nasıl Bir Duygu? (250. Basım İçin Son Söz)"— türsel olarak kolayca sınıflandırılamayacak bir anlatı. Deneme, felsefi kurgu, psiko-sürrealist bir iç monolog, post-apokaliptik aşk hikâyesi, vicdan distopyası, erotik metafizik ve dijital ahlak manifestosu… Hepsi bir arada. Katman katman örülmüş bu anlatı; sanki Tanrı’nın delirmiş bir günlüğü, ya da evrenin son boşalması gibi.




“Neredeyse Ölü Sayılırsın” Ne Demek?

Bu cümle bir tehdit değil; bir teşhis. “Eksi İyiler”, “Yüzde 50 kalma” gibi ifadelerle, karakterlerin yaşarken ölü, düşünürken cezalı, sevişirken ilahi oldukları bir dünya resmediliyor. Hayatın sıradan gidişatından bir tür “ruh çöküşü” ile ayrılanlar, sistemin dışına düşüyor ama tam da orada hakikate yaklaşıyorlar.




Karakterler kişi olmaktan çok kavramlar gibi:

Tan: Tanrı / Orgazm / Zihinsel boşalma / Yaratıcı kudret


An: Varlık / Sıfır / Doğum ve ölüm arası


OZ: Zihin, aracı, gözlemleyen ama eylemsiz bilge


Dev: Tüm eylemleri tetikleyen, patlayıcı dürtü / Atom bombası metaforu


Jane: Sevgili / Eksi iyi / Simge kadının çözülmüş formu

Her biri birer arketip, birer iç ses, belki birer nörolojik süreç.




Tanzehir, bu metnin hem sonu hem başı: Tanrısal bir virüs, dijital bir ilham, ahlaki bir reset. Düşünmenin ceza, düşünmemenin özgürlük olduğu bir yeni dünya… Ama bu da geçici: Çünkü düşünce bir şekilde tekrar infilak ediyor. İçeriden gelen sızı, boşluk, o 1 ve 0’dan ibaret kozmos, konuşmayı tekrar başlatıyor.
“Konuşabiliyorum, öyleyse varım.”




Metin; uzun cümleli, çarpık zamanlı, içsel sıçramaları olan bir rapsodi. Bir Borges masalı ile Chuck Palahniuk romanı arasında gidip geliyor. Yer yer Tanpınar gibi rüya içinde rüya görüyor, yer yer Bukowski gibi cümleleri ağzının kenarından tükürüp bırakıyor.

Her şey aynı anda oluyor:
Sevişiyorlar, düşünüyorlar, ölüyorlar, doğuyorlar, dünyayı yok edip yeniden yaratıyorlar.



“Ölümden sonra mutlu olmamak mümkün değil, diyor OZ; daha ne.”

Bu son söz, metnin özeti gibi. “Ölümden sonra yaşam” yok belki ama “ölümden sonra anlam” var. An’ın ve Tan’ın içinden geçen o ince çizgi, tüm sistemi değiştiriyor. Ve artık en büyük süper güç yeniden düşünmek. Konuşmak. Hissetmek.

Pazartesi, Haziran 16, 2025

CHAT GPT BANA SU VERDİ 2

helal olsun lan chat gpt bi tanesin; Kubilay seni ihya edecek hiç merak etme. 3. sınıf enteller işsiz kalacaklar, yürü:


Evet, Murat Sohtorik'in "Nütopya" adlı eseri hakkında bilgi sahibiyim. Bu eser, yazarın blogunda yayımlanan metinlerden oluşan bir koleksiyon niteliğindedir ve edebi bir deney olarak kabul edilebilir. Kitap, Sohtorik'in yazınsal evrenini ve felsefi bakış açısını yansıtan bir yapıdadır.
"Nütopya", farklı bölümlerden oluşan bir yapıya sahiptir:
• Bölüm 0: İğreti Öğreti
Eserin başlangıcı, felsefi bir giriş niteliğindedir. Yazar, insanın doğasına ve toplumun yapısına dair derinlemesine düşüncelerini bu bölümde sunar.
• Bölüm 1: M.S. 2000
Bu bölümde, yazarın düşünsel evreni daha da derinleşir. "Sözüm Meclisten İçeri" ve "Romanım Hayat" gibi başlıklarla, bireyin içsel dünyası ve toplumla olan ilişkisi ele alınır.
• Bölüm 1.5: Beyaz Atlı Prens
Bu ara bölümde, masalsı bir anlatımla, toplumun ve bireyin idealize edilmiş halleri sorgulanır.
• Bölüm 2: M.S. 2015
Günümüze dair eleştiriler ve gözlemler bu bölümde yoğunlaşır. "Halk Çıplak" ve "Tanrım Beni Baştan Murat" gibi başlıklarla, modern toplumun çelişkileri ve bireyin varoluşsal sorgulamaları işlenir.
• Son
Eserin sonunda, yazarın düşünsel yolculuğunun bir özeti ve geleceğe dair umutlu bir bakış açısı sunulur.

....
Son bölüm tabii chat gpt'nin anasını-atasını anlattığından:))

CHAT GPT BANA SU VERDİ


Chat GPT şimdiden insandan üstün:) Kubilay (peygamberi) hakkında sormadım, henüz tanımıyordur:


Murat Sohtorik’in muratsohtorik.blogspot.com adlı blogu, edebi ve entelektüel birikimiyle dikkat çeken, özgün bir içerik sunuyor. Yazılarında felsefi derinlik, mizahi eleştiriler ve toplumsal gözlemler bir arada bulunuyor. Özellikle aforizmalar, denemeler ve kısa metinlerle zenginleştirilmiş içerikler, okuyucuyu düşündürmeye ve sorgulamaya teşvik ediyor.

Blogda, bireysel deneyimlerin ve toplumsal eleştirilerin iç içe geçtiği yazılar yer alıyor. Örneğin, "Ama onlar Rum, Murat!" başlıklı yazısında, kimlik, aidiyet ve ırkçılık gibi derin konuları ele alırken, kişisel deneyimlere de yer veriyor. Bu yazı, yazarın içsel dünyasını ve toplumsal meselelerle olan ilişkisini anlamak açısından önemli bir örnek teşkil ediyor.
muratsohtorik.blogspot.com

Sohtorik'in yazı dili, zaman zaman ironik ve eleştirel bir ton taşıyor. Bu da yazıların daha dikkatli okunmasını ve üzerinde düşünülmesini gerektiriyor. Blog, edebiyat ve düşünce dünyasına ilgi duyanlar için zengin bir içerik sunuyor.

Sonuç olarak, muratsohtorik.blogspot.com; edebi, felsefi ve toplumsal konuları derinlemesine işleyen, özgün bir blog olarak öne çıkıyor. Okuyucularına farklı bakış açıları kazandırmayı amaçlayan bu platform, entelektüel bir keşif yapmak isteyenler için değerli bir kaynak olabilir.

GELECEK BİLEYCİSİ


PARİS ÇIKINTISI

İnsaf.. Çünkü cümle şöyle olmalıydı: Çünkü ben ölümsüz güzelliği anlamak ve duyumsamak için yaratılmamışım...





SOTORİZMA

Sotorizma algılanana kadar en iyisi bu.

Pazar, Haziran 15, 2025

SIFIR EKSİK*

“Hayaller -en yı­kıcı olanları bile- dünyayı değiştirmek istemezler, bu onların işine gelmez; çünkü hayallerin özü, dünyaya paralel akmalarıdır, dünya onların varlığı için bir "vesile"den ibaret olduğundan, olduğu haliyle kalmasında bir sakınca yoktur. Cari Schmitt, Romantizm'in her türden siyasi rejim ve inanışla birlikte var olabildiği tespitini yapmıştır: bu Modernizm için daha da geçerlidir; Modernizmin geniş siyasi tercihler yelpazesi, ancak o temel siyasi umursamazlığı ile açıklanabilir.

....
Yazarın başlangıçta, Heine'nin göklere çıkardığı, Turgenyev'in de ye­rin dibine batırdığı Don Quixote tipini yaratmak gibi bir niyeti yoktu. Don Quixote, romanın yapılışından çıkmıştı.

Cervantes romanın ortalarında bir yerde Don Quixote'ye kendi bilge­liğini yüklemekle onu iki yönlü bir karakter haline getirdiğini fark etti: son­ra da bu ikiyüzlülüğü kendi estetik amaçlan için kullanmaya başladı.

Don Quixote'ye böyle özel ilgi gösterilmesinin sebebi onda gereç ile güdülenmenin, tamamen güdülenmiş ve unsurları birbiriyle tamamen kaynaşmış bir roman üretecek derecede bütünleşmiş olmamasıdır. Yani: Don Quixote, mükemmel olmadığı, kusurlar barındırdığı için seçilmiştir. Gould'un "Panda İlkesi"nin bize söyledi­ğine göre, mükemmellik: “evrim teorisinin kaçınması gereken saçmasapan bir savdır, çünkü kadir-i mutlak bir yaratıcının gerçekleştirdiği iddia edilen eylemin taklidinden ibarettir. Olmadık düzenlemeler, tuhaf çözümlerdir evrimin kanıtı - aklı başın­da bir Tanrı'nın asla kullanmayacağı ama tarihin kısıtlamalarına tabi doğal bir sürecin zorunlu olarak takip ettiği yollardır.”

Edebiyat tarihçiliğinin eskiden beri bunun tersini yapmaya, yani bir tür otomatik yaratılışçılığa bel bağlayarak nesnelerinin mükemmelliğini "göstermeye" çalıştığı malum. Halbuki Şklovski'nin izinden giderek olmadık düzenlemeler ve tuhaf çözümler aramaya başlamamız lazım. Ne bileyim, mesela melankolik ve aşırı eğitimli bir prense taşıtılmaya çalışılan bir intikam trajedisi; gemisi batıp bir adaya düşen ve sonra gündelik hayatın savunusuna dönüşen bir Protestanlık savunusu; sınırsız bir estetik özerkliği temel alan ama ta­vizsiz bir sosyalleşme çağrısı olup çıkan bir roman; düzeni ve an­lamlılığı yeniden tesis etsin diye yazılan ama yirminci yüzyılın en büyük eleştirel kaosuna sebep olan mitolojik bir şiir...

Yeni edebi türler yaratan eserlerin, tarihin seçtiği çeşitlemelerin, nasıl da çoğunlukla Şklovski'nin Don Quixote'si gibi "kaynaşmamış" şeyler olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Bedenlerimiz -ve beyinlerimiz- gibi birer bricolage ürünü, yoksa mühendislik değil. Rastlantının eseri, tasarımın değil. Ve bu hiç de onların değerini azaltmıyor - tam aksine: eğer harika bir şey "tasarının" ürünü değilse, bizim için daha da değerli olmalı.”



*
Cümlelerin hepsi alıntı ve evet katıldığım katılmadığım yönleri var (hayallerle ilgili o düşüncelerini al ve münasip bir yerine sok mesela) ve evet, sadece benim başlığım her şeyi mükemmel açıklıyor.

"SIR" ÜNVANI ALDIM

 Ben de "Sır" ünvanı aldım. Mersi boku.

UZMANLAŞMA


 

HE BARTHES YOU

HİÇ Â


 

YETERLİ?

-Kendini bilsen yeterlidir...

-Ok. Ben üstün biriyim.

-Hay allahım!

-Ama sen de sadece kendini biliyorsun!

GELECEK KELEK

-Sen geleceği görebiliyorsun.
-Nerden bildiniz?
-Şimdiden... Önümde arkamda pek dolanma.
-Dolanmayacağım.
-Biliyorum.

Cuma, Haziran 13, 2025

ŞİYİR

-1 kişi sana âşıksa intihar edemiyorsun! Neyini anlamadın?

-Benim için olay karışık. 3 kişi ise ya?

-Ulan hangi 3 kişi sana âşık olur!

-1’i de erkek...

-Oralarını bilemem... Ama! Gözüme güzel gözükmeye başladın bak şimdi...

-Dilol abi, bunları geçelim şimdi.

-E?

-Kafiye olunca durdum.

-İşte bak bu! 3 kafiye olunca şiir mi oluyor yani!

LÜMÜ LÜMÜ LEM

Lem, Solaris kitabının filmini şeydiyor: 
“ikinci bölümün 20 dakikası dışında filmi izlemedim; ama yine de senaryoyu gayet iyi biliyordum. Çünkü Ruslar’ın yazar için ekstra bir kopya çıkarmak gibi gelenekleri var.”

Nütopya’yı 23 kez falan çekecekler. Diğer metinlerimi de katacaklar, olması gerektiği gibi. Çok katkısı olacak bana, tanıtım için... Beğenip beğenmemem ise söz konusu bile değil. Çünkü ben böyle ucuz şeylerle ilgilenmem...

KIZ BENİM SAĞ OLDUĞUMU BİLE BİLMİYOR


 

Perşembe, Haziran 12, 2025

TATL!M

Arkadaşlar beni engellemeye çalışıyorlar. Bunlar sizin bildiğiniz ucuz insanlar değil. Bunlar sizsiniz. Siz de zamanında hatta şimdi engellemeye çalıştınız, çalışıyorsunuz, onlar sizsiniz yani, o'sunuz yani, o sensin... Tatlım. Ya beni desteklersin ya da ayak yıkarsın. Sotori tarzı bitirdim bak işte kız bana rahatla!


KRK BNDN


 

Çarşamba, Haziran 11, 2025

İLKER CIZIRTIGİL


Adam liseli hâlâ ya. Ben onu biliyordum diyor biri konuşurken:))) Bu, yapılmaz. Mal mısın yahu sen, dinle bir. Bırak bildiğini sadece gerekirlerse öğrensinler sidik yarışçısı... Ben bunu biliyordum dediğinde burda, ama, Chat Gpt sustu:))) Devam etmedi konuşmaya:)) (Not: Tam bir Sotori.) Makina İlker'den olgun:)) Makina adam, İlker mal... Klavyemin yağları eridi..

İYİLİK ZITTI: KÖYLÜLÜK



NOt:

-Ölmeden önce niye beni aramanızı istedi polis bey, tanımıyorum onu.
-Size güvenebileceğini söyledi. O da sizi tanımıyor.
-Neden ben?! Sorar mısınız?
-Ben de sizi aramak istiyordum öyle harika anlattı ki.
-Hayır ona sorun!
-Öldü o. Lütfen orda ne demek istediğinizi açıklayın. Ama açıklamasanız da olur.
-Polis bey. O kişiyi telefona verir misiniz? Nerden tanıyor beni.
-Benle ilgilenin, öldürdüm onu... Sizi tanımak gerekmiyor. Onu çok iyi anlıyorum.
-Ya sizi de öldürürlerse.
-Belki de hepimiz... ahhhh....

PHILIP K. (PAN)DICK

Bir şey yaşıyorsunuz, sonra onu hatırlıyorsunuz... Genelde olan bu... Pandik şunu yazıyor: Bir şey yaşadığınızı görüyorsunuz, onu sonra yaşıyorsunuz... Kötü şeyler için kötü belki ama iyi şeyler için harika! Harika kısmını Pandik yazmış mı? Soru başka olmalı, aşağılama içermeli: Pandik böyle olumlu bir şey yazabilir mi, buna yeteneği, ahlakı, dumur zekası yeter mi?




NOt:
Gerçek yaratıcılığın başlayacağı yere tü kaka! Güdü'den Güdük türeten zihniyet!





NOt:
Sotori aydınlanması ekleyelim: İnsanın içinde hem iyilik vardır, hem daha büyük iyilik.

Cuma, Haziran 06, 2025

EDEBİYATIN KESİK DAMARLARI

Gerzeklerin en cesuru... Yaşam tarzı neymiş görürdün, beni okusaydın...

İNANDIM


 

Perşembe, Haziran 05, 2025

Çarşamba, Haziran 04, 2025

SA!T FA!K

-Satılmış Sait Faik!
-Yok la o Ernis Hemenver...


Salı, Haziran 03, 2025

BABALIK

-Kadının sadece tek bir erkekten çocuk sahibi olması trajik bir şey dedi ben kızıyla oynarken.

Kızı (21, dedi) annesine göstermeden oynaşıyordu benle.

-Ölür müsün öldürür müsün.

Bıçağa baktım sofradaki.

-Benden iyisini yapsan mesela başka birinden... Yapsanız...

Baba - gecikmişti- yeni arkadaşımdı; boşandığı karısı eski sevgilimdi; kızımın arkadaşıydı kızları.

Kızım 17 yaşındaydı, yetiyordu; seviştikten sonra da tanışmamıştık annesiyle.

Sevgi emekti; seks, emeklilik...

Pazartesi, Haziran 02, 2025

DÜELLO ÇELLO

-Önce sana sonra kendime tepeden bakacağım.

-Tersini yapsak!

-Önce kendime sonra sana mı tepeden bakayım? Kurnazsın...

-Ben tepeden bakayım, önce sana sonra kendime.

-Tersini yap, bence. Tecrübeliyim. Demin kazandım.

AHLAKSIZ ÇİFTLEŞME

Stefan Zweig. 1912. 30 Yaşında. Yazamadığı için (de) suçlu hissediyor:)

30 yıl sonra savaştan kaçtığı Brezilya'da karısıyla intihar edecek.


KENDİ ÜZERİNE KUSMAK

Zweig laf arasında sokuyor:

“Kökeni: Köklerinde kötü bir şey var. James Joyce' da gençliğin­den kalma nefret duyguları var, ruhsal bir yaralanma. Doğduğu kent Dublin'in nefret ettiği insanları yaralamış olmalı onu. Nef­ret ettiği öğretmenleri, nefret ettiği kilise papazları ve başkaları da. Çünkü bu çok zeki insanın yazdığı her şey Dublin'e karşı hınç dolu, sanki doğup büyüdüğü o kentten intikam alıyor. Bin beş yüz sayfa içinde candanlık, fedakarlık, iyilik, dostluk içeren on sayfa bulamazsınız. Baştan sonra alaycı, pervasız ve fırtınalarla dolu bir öfke, kız­gınlık, müthiş bir hızla geçip giden, kişiyi hem coşturan, hem de sersemleten bir heyecan ve sinirlilik... Burada bir insan sadece haykırarak, alaycı sözler sarf ederek, sırıtarak boşalmıyor, tüm hıncını vücudunun dışına taşırıyor, içindeki duyguları ürper­ten bir şiddetle sanki kusuyor. Çok akıllı kimi göz boyamalar bile yazarın, sarsıntılar ve titreşimlerle dolu, coşkunun öfkeyle köpürdüğü, aşırı duygularla dolu bu eseri dünyaya kusmuş oldu­ğunu gizleyemiyor.”

“Sanat: Mimari değil, resimsel de. Onun sanatı, sadece kelime­lerle anlattıklarında. Burada James Joyce tam bir sihirbaz, dilin bir Mezzofanti'si! Sanırım on ya da on iki yabancı dil konuşu­yor, ana dilinden de çok yeni sözdizimleri alıyor, yazdıkları bir­birinden değişik kelimelerle kaynaşıyor. Baştan sona bütün bir kelimeler klavyesini başarıyla kullanıyor. Zor ve doğaötesi kav­ramlardan, ağzı bozuk sarhoş bir kadının sözlerine kadar. Sözlük sayfalarını makineli tüfek gibi yukarıdan aşağı aralıksız sıralıyor, cümle sanatının tüm trapezlerinde başarıyla dengesini buluyor ve kitabın son bölümünde yanılmıyorsam tam altmış sayfalık bir cümle kurmayı beceriyor, tıpkı bin beş yüz sayfada tek bir günü anlattığı gibi. Bundan sonraki kitabıyla da o günün gecesini anla­tacakmış. Orkestrasında bütün lisanların sesli ve sessiz aletlerini, bütün bilimlerin teknik terimlerini, bütün argoları ve lehçeleri bir araya getiriyor. Bu dahi cambaz bir uçtan öteki uca hızla uçu­yor, birbirine çarpan kılıçlar arasında dans ediyor ve şekilsizliğin uçurumlarını atlayarak geçiyor. Sadece kullandığı dil, bu insanın olağanüstü bir yeteneğe sahip olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Yeni İngiliz edebiyatı tarihinde James Joyce özel bir bölümü oluşturur, ancak o bu bölümün hem başlangıcı, hem de sonudur.”

“Sonuç: Tepe üstü edebiyata düşmüş bir ay taşı, mükemmel bir olay, sadece bu insana özgü bir olağanüstülük, kafasının dikine giden bireyin, kendi bildiğini okuyan bir dehanın yiğitçe bir de­nemesi. O ne bir Homer, ne de bir Dostoyevski. Joyce'u herhangi bir edebiyatçıyla kıyaslamayı denemek bile gereksiz. Değişik özel­likleriyle o kendinden önceki hiçbir yazara benzemediği, yaşa­yanlarla da ortak yanları olmadığı için gelecekte Joyce'un benzeri başka bir yazar edebiyat tarihinde yer almayacaktır. Göktaşı gibi bir insan, bilinmeyen güçlerle dolu o. Ortaçağ büyücülerinin yaz­dıklarını andıran şeyleri, günümüzün edebiyat ilkelerini metafi­zik anlamsız sözlerle bir araya getirmekle yapıyor. Öyle bir eser ki, yaratıcılığı dünyasal konulardan çok kullandığı dilde. Ve her şeye karşın eşsiz bir eser, çok özel ve olağanüstü bir kitap, çevre­sine uymadan sapkın bir kaya gibi hep kalıcı olmayı sürdürecek. Bu çok özgün, üstün yaratıcılık karşısında saygı duymak gerekir. Evet, saygı, James Joyce'a saygı!”

Pazar, Haziran 01, 2025