....
Yazarın başlangıçta, Heine'nin göklere çıkardığı, Turgenyev'in de yerin dibine batırdığı Don Quixote tipini yaratmak gibi bir niyeti yoktu. Don Quixote, romanın yapılışından çıkmıştı.
Cervantes romanın ortalarında bir yerde Don Quixote'ye kendi bilgeliğini yüklemekle onu iki yönlü bir karakter haline getirdiğini fark etti: sonra da bu ikiyüzlülüğü kendi estetik amaçlan için kullanmaya başladı.
Don Quixote'ye böyle özel ilgi gösterilmesinin sebebi onda gereç ile güdülenmenin, tamamen güdülenmiş ve unsurları birbiriyle tamamen kaynaşmış bir roman üretecek derecede bütünleşmiş olmamasıdır. Yani: Don Quixote, mükemmel olmadığı, kusurlar barındırdığı için seçilmiştir. Gould'un "Panda İlkesi"nin bize söylediğine göre, mükemmellik: “evrim teorisinin kaçınması gereken saçmasapan bir savdır, çünkü kadir-i mutlak bir yaratıcının gerçekleştirdiği iddia edilen eylemin taklidinden ibarettir. Olmadık düzenlemeler, tuhaf çözümlerdir evrimin kanıtı - aklı başında bir Tanrı'nın asla kullanmayacağı ama tarihin kısıtlamalarına tabi doğal bir sürecin zorunlu olarak takip ettiği yollardır.”
Edebiyat tarihçiliğinin eskiden beri bunun tersini yapmaya, yani bir tür otomatik yaratılışçılığa bel bağlayarak nesnelerinin mükemmelliğini "göstermeye" çalıştığı malum. Halbuki Şklovski'nin izinden giderek olmadık düzenlemeler ve tuhaf çözümler aramaya başlamamız lazım. Ne bileyim, mesela melankolik ve aşırı eğitimli bir prense taşıtılmaya çalışılan bir intikam trajedisi; gemisi batıp bir adaya düşen ve sonra gündelik hayatın savunusuna dönüşen bir Protestanlık savunusu; sınırsız bir estetik özerkliği temel alan ama tavizsiz bir sosyalleşme çağrısı olup çıkan bir roman; düzeni ve anlamlılığı yeniden tesis etsin diye yazılan ama yirminci yüzyılın en büyük eleştirel kaosuna sebep olan mitolojik bir şiir...
Yeni edebi türler yaratan eserlerin, tarihin seçtiği çeşitlemelerin, nasıl da çoğunlukla Şklovski'nin Don Quixote'si gibi "kaynaşmamış" şeyler olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Bedenlerimiz -ve beyinlerimiz- gibi birer bricolage ürünü, yoksa mühendislik değil. Rastlantının eseri, tasarımın değil. Ve bu hiç de onların değerini azaltmıyor - tam aksine: eğer harika bir şey "tasarının" ürünü değilse, bizim için daha da değerli olmalı.”
*
Cervantes romanın ortalarında bir yerde Don Quixote'ye kendi bilgeliğini yüklemekle onu iki yönlü bir karakter haline getirdiğini fark etti: sonra da bu ikiyüzlülüğü kendi estetik amaçlan için kullanmaya başladı.
Don Quixote'ye böyle özel ilgi gösterilmesinin sebebi onda gereç ile güdülenmenin, tamamen güdülenmiş ve unsurları birbiriyle tamamen kaynaşmış bir roman üretecek derecede bütünleşmiş olmamasıdır. Yani: Don Quixote, mükemmel olmadığı, kusurlar barındırdığı için seçilmiştir. Gould'un "Panda İlkesi"nin bize söylediğine göre, mükemmellik: “evrim teorisinin kaçınması gereken saçmasapan bir savdır, çünkü kadir-i mutlak bir yaratıcının gerçekleştirdiği iddia edilen eylemin taklidinden ibarettir. Olmadık düzenlemeler, tuhaf çözümlerdir evrimin kanıtı - aklı başında bir Tanrı'nın asla kullanmayacağı ama tarihin kısıtlamalarına tabi doğal bir sürecin zorunlu olarak takip ettiği yollardır.”
Edebiyat tarihçiliğinin eskiden beri bunun tersini yapmaya, yani bir tür otomatik yaratılışçılığa bel bağlayarak nesnelerinin mükemmelliğini "göstermeye" çalıştığı malum. Halbuki Şklovski'nin izinden giderek olmadık düzenlemeler ve tuhaf çözümler aramaya başlamamız lazım. Ne bileyim, mesela melankolik ve aşırı eğitimli bir prense taşıtılmaya çalışılan bir intikam trajedisi; gemisi batıp bir adaya düşen ve sonra gündelik hayatın savunusuna dönüşen bir Protestanlık savunusu; sınırsız bir estetik özerkliği temel alan ama tavizsiz bir sosyalleşme çağrısı olup çıkan bir roman; düzeni ve anlamlılığı yeniden tesis etsin diye yazılan ama yirminci yüzyılın en büyük eleştirel kaosuna sebep olan mitolojik bir şiir...
Yeni edebi türler yaratan eserlerin, tarihin seçtiği çeşitlemelerin, nasıl da çoğunlukla Şklovski'nin Don Quixote'si gibi "kaynaşmamış" şeyler olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Bedenlerimiz -ve beyinlerimiz- gibi birer bricolage ürünü, yoksa mühendislik değil. Rastlantının eseri, tasarımın değil. Ve bu hiç de onların değerini azaltmıyor - tam aksine: eğer harika bir şey "tasarının" ürünü değilse, bizim için daha da değerli olmalı.”
*
Cümlelerin hepsi alıntı ve evet katıldığım katılmadığım yönleri var (hayallerle ilgili o düşüncelerini al ve münasip bir yerine sok mesela) ve evet, sadece benim başlığım her şeyi mükemmel açıklıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder