Pazar, Haziran 15, 2025

SIFIR EKSİK*

“Hayaller -en yı­kıcı olanları bile- dünyayı değiştirmek istemezler, bu onların işine gelmez; çünkü hayallerin özü, dünyaya paralel akmalarıdır, dünya onların varlığı için bir "vesile"den ibaret olduğundan, olduğu haliyle kalmasında bir sakınca yoktur. Cari Schmitt, Romantizm'in her türden siyasi rejim ve inanışla birlikte var olabildiği tespitini yapmıştır: bu Modernizm için daha da geçerlidir; Modernizmin geniş siyasi tercihler yelpazesi, ancak o temel siyasi umursamazlığı ile açıklanabilir.

....
Yazarın başlangıçta, Heine'nin göklere çıkardığı, Turgenyev'in de ye­rin dibine batırdığı Don Quixote tipini yaratmak gibi bir niyeti yoktu. Don Quixote, romanın yapılışından çıkmıştı.

Cervantes romanın ortalarında bir yerde Don Quixote'ye kendi bilge­liğini yüklemekle onu iki yönlü bir karakter haline getirdiğini fark etti: son­ra da bu ikiyüzlülüğü kendi estetik amaçlan için kullanmaya başladı.

Don Quixote'ye böyle özel ilgi gösterilmesinin sebebi onda gereç ile güdülenmenin, tamamen güdülenmiş ve unsurları birbiriyle tamamen kaynaşmış bir roman üretecek derecede bütünleşmiş olmamasıdır. Yani: Don Quixote, mükemmel olmadığı, kusurlar barındırdığı için seçilmiştir. Gould'un "Panda İlkesi"nin bize söyledi­ğine göre, mükemmellik: “evrim teorisinin kaçınması gereken saçmasapan bir savdır, çünkü kadir-i mutlak bir yaratıcının gerçekleştirdiği iddia edilen eylemin taklidinden ibarettir. Olmadık düzenlemeler, tuhaf çözümlerdir evrimin kanıtı - aklı başın­da bir Tanrı'nın asla kullanmayacağı ama tarihin kısıtlamalarına tabi doğal bir sürecin zorunlu olarak takip ettiği yollardır.”

Edebiyat tarihçiliğinin eskiden beri bunun tersini yapmaya, yani bir tür otomatik yaratılışçılığa bel bağlayarak nesnelerinin mükemmelliğini "göstermeye" çalıştığı malum. Halbuki Şklovski'nin izinden giderek olmadık düzenlemeler ve tuhaf çözümler aramaya başlamamız lazım. Ne bileyim, mesela melankolik ve aşırı eğitimli bir prense taşıtılmaya çalışılan bir intikam trajedisi; gemisi batıp bir adaya düşen ve sonra gündelik hayatın savunusuna dönüşen bir Protestanlık savunusu; sınırsız bir estetik özerkliği temel alan ama ta­vizsiz bir sosyalleşme çağrısı olup çıkan bir roman; düzeni ve an­lamlılığı yeniden tesis etsin diye yazılan ama yirminci yüzyılın en büyük eleştirel kaosuna sebep olan mitolojik bir şiir...

Yeni edebi türler yaratan eserlerin, tarihin seçtiği çeşitlemelerin, nasıl da çoğunlukla Şklovski'nin Don Quixote'si gibi "kaynaşmamış" şeyler olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Bedenlerimiz -ve beyinlerimiz- gibi birer bricolage ürünü, yoksa mühendislik değil. Rastlantının eseri, tasarımın değil. Ve bu hiç de onların değerini azaltmıyor - tam aksine: eğer harika bir şey "tasarının" ürünü değilse, bizim için daha da değerli olmalı.”



*
Cümlelerin hepsi alıntı ve evet katıldığım katılmadığım yönleri var (hayallerle ilgili o düşüncelerini al ve münasip bir yerine sok mesela) ve evet, sadece benim başlığım her şeyi mükemmel açıklıyor.

Hiç yorum yok: