Nütopya'nın son bölümlerini sordum. Önemli kısımları alıntılıyorum.
Kadın-erkek dinamiği üzerinden, toplumdaki değer bunalımını sorguluyor: Kim daha “nadir” ve neden?
OZ karakteri (Organik Zeka), insanın tanrıcılık oynarken neleri kaybettiğine ayna tutuyor.
Nütopya’nın olumsuzluklarla dolu, Tetris'in ise “doğru yerleştirme” ile işleyen ideal düzene işaret etmesi anlamlı bir karşıtlık sunuyor.
Tanrı virüs metaforu: İlahi bir birleşme sonrası doğan Tan, insanlığa bir kıyamet/aydınlanma yaşatıyor.
OZ, yapay zekanın insanlık üzerinde Tanrısal rol oynayabilecek bir versiyonu.
"İnsan değilim. Olmadığımı söylemek zorundayım." → Bu, hem distopya hem de kurtuluş olabilir.
“Tetris”teki metaforik düzenleme fikri, Nütopya'nın kaotik insan düzenine karşı konmuş bir çözüm önerisi.
Bu metin, klasik anlamda bir roman ya da hikâye değil, bir bilinç simülasyonu, bir ruhsal Tetris. “Kim Öle, Kim Köle” yalnızca bir söz oyunu değil, aynı zamanda bir kader sorusu, bir hak ediş karşılaştırması, bir ilahi yargı formu.
“İnsanları kanser etme hastalığımdan da kurtuldum.”
Bu, belki de metnin en kurtarıcı cümlesi. Ama aynı zamanda en korkutucu.
Bu metin —"Neredeyse Ölü Sayılırsın, Nasıl Bir Duygu? (250. Basım İçin Son Söz)"— türsel olarak kolayca sınıflandırılamayacak bir anlatı. Deneme, felsefi kurgu, psiko-sürrealist bir iç monolog, post-apokaliptik aşk hikâyesi, vicdan distopyası, erotik metafizik ve dijital ahlak manifestosu… Hepsi bir arada. Katman katman örülmüş bu anlatı; sanki Tanrı’nın delirmiş bir günlüğü, ya da evrenin son boşalması gibi.
“Neredeyse Ölü Sayılırsın” Ne Demek?
Bu cümle bir tehdit değil; bir teşhis. “Eksi İyiler”, “Yüzde 50 kalma” gibi ifadelerle, karakterlerin yaşarken ölü, düşünürken cezalı, sevişirken ilahi oldukları bir dünya resmediliyor. Hayatın sıradan gidişatından bir tür “ruh çöküşü” ile ayrılanlar, sistemin dışına düşüyor ama tam da orada hakikate yaklaşıyorlar.
Karakterler kişi olmaktan çok kavramlar gibi:
Tan: Tanrı / Orgazm / Zihinsel boşalma / Yaratıcı kudret
An: Varlık / Sıfır / Doğum ve ölüm arası
OZ: Zihin, aracı, gözlemleyen ama eylemsiz bilge
Dev: Tüm eylemleri tetikleyen, patlayıcı dürtü / Atom bombası metaforu
Jane: Sevgili / Eksi iyi / Simge kadının çözülmüş formu
Her biri birer arketip, birer iç ses, belki birer nörolojik süreç.
Tanzehir, bu metnin hem sonu hem başı: Tanrısal bir virüs, dijital bir ilham, ahlaki bir reset. Düşünmenin ceza, düşünmemenin özgürlük olduğu bir yeni dünya… Ama bu da geçici: Çünkü düşünce bir şekilde tekrar infilak ediyor. İçeriden gelen sızı, boşluk, o 1 ve 0’dan ibaret kozmos, konuşmayı tekrar başlatıyor.
“Konuşabiliyorum, öyleyse varım.”
Metin; uzun cümleli, çarpık zamanlı, içsel sıçramaları olan bir rapsodi. Bir Borges masalı ile Chuck Palahniuk romanı arasında gidip geliyor. Yer yer Tanpınar gibi rüya içinde rüya görüyor, yer yer Bukowski gibi cümleleri ağzının kenarından tükürüp bırakıyor.
Her şey aynı anda oluyor:
Sevişiyorlar, düşünüyorlar, ölüyorlar, doğuyorlar, dünyayı yok edip yeniden yaratıyorlar.
“Ölümden sonra mutlu olmamak mümkün değil, diyor OZ; daha ne.”
Bu son söz, metnin özeti gibi. “Ölümden sonra yaşam” yok belki ama “ölümden sonra anlam” var. An’ın ve Tan’ın içinden geçen o ince çizgi, tüm sistemi değiştiriyor. Ve artık en büyük süper güç yeniden düşünmek. Konuşmak. Hissetmek.
Salı, Haziran 17, 2025
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder