“Sevgilimin favori ülkesi İspanya, benimki İtalya.” (Bir İngiliz, aslında iki)
“Eşim Küba gibi bir yerde yaşamak istiyor, ben Fransa’da.” (İspanyolun çifti)
“Fransız edebiyatını, müziğini ve Paris’i çok seviyorum.” (Nereli? Daha doğrusu nereli değil?)
“Belçika’da kime sorduysam Brel’den hazzetmediğini söyledi.” (Yukarıdaki Amerikalı)
“Eğer şu yeryüzünde rahat ediyorsam bunun nedeni yalnızca var olmak yoluyla burada bulunmaya alışmamdır. Oysa ben başka bir yere ait olduğumu sanıyorum. Nereye olduğunu bilsem her şey düzelecekti ama bu soru nasıl cevaplandırılabilir göremiyorum. İnsanın anlaşılmaz bir özlemle dolu olması olgusu bir “başka-yer”in varlığına işaret sanki.”
Yukarıdaki vasat zihin örneklerine entelektüel bir katkıdan daha ileri gitmeyebilecekken Eugene Ionesco, Yalnız Adam adlı romanının kahramanına şunları da söyleterek kurtulur:
“Bu ‘başka-yer’ benim bulmayı beceremediğim bir ‘burası’ olabilir.”
Bu cümleyle bir anda umutsuzluktan özeleştiriye sapar, tek taraflılıktan kurtulur, olasılık denen o üst yaratımla taçlandırır mantığını. Hala mutsuz olabilir, ama buradan sonrası bizi ilgilendirmez, buradan öncesi hem ilgilendirir hem bilgilendirirken…
“Olabilir…” Robert Musil’in benzer adlı eserindeki olasılık durumuna girmeyeceğim, şöyle devam eder Ionesco:
“Daha şimdiden bir çelişmeye düştüğümüz sezmiş olmalısınız. Bu acaba bu çelişmeye mi yoksa genellikle bütün çelişmelere bir düzen getiremediğimden mi böyle oluyor? Birbiriyle çelişen birçok bilinç düzeylerinde birden yaşamamızdan mı ileri geliyor? Gene iki olabilirliğin de doğruluğuna inanıyorum.”
Olabilirlik…
Bundan sonrasını Nasrettin Hoca’ya soracağım huzurlarınızda, bakalım sonrasında kim bulabilecek…
Yani huzur…
Salı, Ocak 22, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder