Kadın senin üstüne oturup bir süre sonra yorulduğunda alttan hoplatmana çok şaşırır. Bastır Sing Song.
Cuma, Mayıs 31, 2024
KUTSAL RUH
Bacak (ana), dövme (kız), selülit (kutsal ruh:)))))
....
....
Selülit harika aforizmasını bulduğum iki kadın yanıma geldi. Yok yok olgunluktan değil, güneşten kaçmak için... Sonuç: Sohbet selülitten kötü olabiliyo. Yoyo.
Çarşamba, Mayıs 29, 2024
RUH SIKINTISI
Herkes teker teker ölüyor. Kalpleri duruyor, çöküyorlar. 6 ayda dünyanın nüfusu yarıya iniyor. Buna karşılık, hastalık kalmıyor. Ruhsal hastalıklar hele. İnsanlar ilk baştan beri, ölenlerden bulaşıcı hastalık korkusuyla kaçabilecekken tam tersi onlara yardım ediyorlar. Yetkililere taşıyorlar cenazeleri. Gömüyorlar. Yarın kendileri gömülecek belki.
Tek bir kişi kalıyor. Ve ruhta küçük bir huzursuzluk: Onu neden bıraktım diye düşünüyor ruh... Tanrı susturuyor onu.
Tek bir kişi kalıyor. Ve ruhta küçük bir huzursuzluk: Onu neden bıraktım diye düşünüyor ruh... Tanrı susturuyor onu.
Salı, Mayıs 28, 2024
Pazartesi, Mayıs 27, 2024
T. T.
İÇTEN
Şu adam kendi kendine konuşuyor.
Hayır bana diyor.
Ne diyorsun!
Duyuyorum. Söylediklerini.
Ben niye duymuyorum!
Göz göze gel... Gördün mü bak...
Niye sanattan bahsediyor?
Toplumdan bahsediyor!
İkimiz de ayrı şeyler duyuyor olamayız!
Evet! Aynı şeyi söylüyor...
Sanat... Deminden beri.
Hayır! Toplum.
Yanına gidelim.
Yanında dedi ki: Yüksek sesle söylersen herkes aynı şeyi duyar. İçinden söylersen herkes ayrı.
Gördün mü bak; sanat...
Gördüm; toplum...
Hayır bana diyor.
Ne diyorsun!
Duyuyorum. Söylediklerini.
Ben niye duymuyorum!
Göz göze gel... Gördün mü bak...
Niye sanattan bahsediyor?
Toplumdan bahsediyor!
İkimiz de ayrı şeyler duyuyor olamayız!
Evet! Aynı şeyi söylüyor...
Sanat... Deminden beri.
Hayır! Toplum.
Yanına gidelim.
Yanında dedi ki: Yüksek sesle söylersen herkes aynı şeyi duyar. İçinden söylersen herkes ayrı.
Gördün mü bak; sanat...
Gördüm; toplum...
Pazar, Mayıs 26, 2024
YÖL
Uzaylılar bana geldi. Dünyaya geldiklerinin üçüncü yılında. Dediler hata yapmışız. Kubilay dedim, şunları bir fırçalayıver... Fırçalanmışlar, dedi Kubilay... En akıllı ırkların farkı bu: Hatada kendi kendilerine günah çıkartabiliyorlar. Hata yapmamak peki? Öyle bir ırk yok dedi uzaylı. Uzaylılığını bil dedim yöl. (Götleri yok.)
ALINGAN OLMAYAN ASİSTANLAR ALINACAKTIR
Bir asistan alayım diyorum, adaylar başvursun. 3 yıl içinde dünya yazarlarının (Türkiye’den okur bile çıkmaz) üstünde anılacaktır; hayır, ben sadece asistanım demesiyle ahlaki olarak da: “Artık bir insanın namuslu olup olmadığı değil, bir sanata kabiliyeti olup olmadığı aranmaktadır. Bir kitabın yararlı olması değil, güzel yazılmış olması aranmaktadır. Her türlü övgü parlak zekayadır, erdeme değil. Bu sonuç bilimlerle sanatların yeniden diriltilmesiyle bir kez daha belirmiştir. Evet, yazarlarımız, düşünürlerimiz, astronomlarımız, şairlerimiz, ressamlarımız var da değerli vatandaşlarımız yok.”
Cuma, Mayıs 24, 2024
ÖĞRENEMEDEN GİTMEK
DÖNÜYORSAN HİÇ
"Dönüyorsan hiç gitmemiş gibisindir." Adonis
Adonis maldır. Cem Yılmaz ise biraz bana benzer.
Adonis maldır. Cem Yılmaz ise biraz bana benzer.
Happy few filminde adam karısını en yakın arkadaşıyla evinin koltuğunda çıplak basar. Nasıl böyle bişi yaparsınız der. Halbuki anlaşmışlardır, eş değiştireceklerdir. Belki de arkadaşının eşini sevmekten geliyordur. Ama kaldırır koltuktan sevişenleri, koltuğu yerine iter, bu konuda hassas olduğumu söylemiştim, der; eşyaların yeri değişmeyecek.
Perşembe, Mayıs 23, 2024
HAKLI BİR GÖT
Kadını uzaktan gördüm. Yabancı bu dedim. Çıplak ve iri bacaklarını bir salıyor bir altına alıyordu, hiçbir türk kadını öyle oturmaz. Sonra uzatıyor, çekiyor, kaldırıyordu... İki tane erkek vardı yanında, dedim, anca: Bu beden anca iki erkek alır... Beni bilen bilir: Çapkın olsaydım kazanova don juan kim vardı başka yanımda halt ederdi. Kadın sanki havalandı, geldi ve bir anda sol yanıma otururken buldum onu. Poposundan neredeyse sıyrılmış ve deliğini gösterecek şortunu o zaman fark ettim. Ve türk olduğunu... Yanıma etraftaki mekanlardan birinde çalışan eleman oturmuştu, oturabilir miyim diye izin alarak... Tabii yahu demiştim. Oturunca ama 100 liranı alırım demiştim, gülmüştük. Bu göt, yanıma otururken neredeyse çocuğun kucağına oturacaktı, iteledi onu bana doğru... Tam yanıma oturmadı çünkü şehvetliler korkak da olur... Doğrudan kucağıma otursa, düşünün... poliste, abi yahu, daha ne istiyorsun diye şikayetimi ciddiye almayacaklar... Yanındaki iki erkek de gelip biri yanına soluma, biri sağıma oturdular. Nasıl mutsuzlar. Gay olsalar bari. Bir götün peşinden bu kadar gelinmez, gelmemişler de gibi hem... Göt hayatında bir kez bile gelmemiş gibi... Gaylik kurtarır anca bu fettuçinoyu... Şılladı şulladı çirkin suratlı et, fettin deden neslin baban hakim her konuya ve duruma, şöyle yapalım böyle gidelim diyor, niye uçmuyoruz, bu adam niye benle ilgilenmiyor, ben eğildim cep telefonuma yarı gülerek, gerzek rimbo okuyorum, 3 dakika... Hadi şuraya gidelim artık diye kalktı, kaldırdı, gittiler... Çocuklar yakışıklı makışıklı, şöyle bir baktılar bana, ne anladılarsa. Biz elemanla kaldık o mahcup. Sen izin istedin bu hadsiz ne istedi dedim -bir çocuğu varmış sonra konuştuk- sustu. Müşteri her zaman haklı bir göt müdür bu kadar.
Çarşamba, Mayıs 22, 2024
YAKIN TAKİP
Onu takip ediyordum. Otelden içeri girdi. Asansöre girdi. Ben de arkasından. Birkaç kişi daha vardı. Bir katta indi. Ben de arkasından. O sağa gidince, ben sola gittim. Birazdan döndüm, bana bakıyordu.
Beni mi takip ediyorsun!
Evet.
Gel dedi, odaya girdi. İçerde bir adam vardı.
Bu da kim?
Evli olduğunu bilmiyordum.
O abim dedi.
Ama hâlâ evli olabilir dedim abisine.
Evli değil dedi abisi.
Yemek söylesene.
Bu adam ne olacak?
3 kişilik söyle. Ben de ondan hoşlandım.
İspiyonlarsa bizi?
Vururuz.
Ne vurması dedim.
Snipper’ız biz dedi kadın. Bana kartını verdi. Ciddi ciddi snipper yazıyordu adının altında.
Yemekten sonra ayrıldım odadan. 3 gün sonra aradım.
Neden aramadın dedi.
Aradım dedim.
2 gündür bekliyorum. İş bitti.
Bilmem kimmiş. Politikacı.
Hani sırdı dedim.
Sana güveniyorum dedi.
Kalp krizi diye okudum.
İş bittikten sonrası bizi ilgilendirmez.
Hasır altı dedim
Yatakta çıplak yatıyoruz. Memeleri gözüküyor yorganın üstünden.
Hasır altı dediğim geldi aklıma. Yine dedim:
Hasır altı.
Memelerinin üzerine yorganı çektim. Tekrar açtım. Tekrar çektim tekrar açtım.
Bir daha yapalım mı?
Sen ne iş yapıyorsun?
Yeniden doğuyorum dedim.
Nasıl yani dedi.
İspiyonlarsam beni vuracaktın ya. Ama onun için uzaklaşmamız lazım.
Hemen şimdi dibindenyaparım dedi.
Sen olduğunu anlarlar dedim.
Bir an komiser aklıma geldi. O yapmış olamaz diyordu, o snipper. Bu dibinden vurulmuş.
Sen ne iş yapıyorsun’u bu sırada dedi.
Yeniden doğuyorum dedim.
Belli dedi.
Yorganı üzerimden aşağı çekti.
Beni mi takip ediyorsun!
Evet.
Gel dedi, odaya girdi. İçerde bir adam vardı.
Bu da kim?
Evli olduğunu bilmiyordum.
O abim dedi.
Ama hâlâ evli olabilir dedim abisine.
Evli değil dedi abisi.
Yemek söylesene.
Bu adam ne olacak?
3 kişilik söyle. Ben de ondan hoşlandım.
İspiyonlarsa bizi?
Vururuz.
Ne vurması dedim.
Snipper’ız biz dedi kadın. Bana kartını verdi. Ciddi ciddi snipper yazıyordu adının altında.
Yemekten sonra ayrıldım odadan. 3 gün sonra aradım.
Neden aramadın dedi.
Aradım dedim.
2 gündür bekliyorum. İş bitti.
Bilmem kimmiş. Politikacı.
Hani sırdı dedim.
Sana güveniyorum dedi.
Kalp krizi diye okudum.
İş bittikten sonrası bizi ilgilendirmez.
Hasır altı dedim
Yatakta çıplak yatıyoruz. Memeleri gözüküyor yorganın üstünden.
Hasır altı dediğim geldi aklıma. Yine dedim:
Hasır altı.
Memelerinin üzerine yorganı çektim. Tekrar açtım. Tekrar çektim tekrar açtım.
Bir daha yapalım mı?
Sen ne iş yapıyorsun?
Yeniden doğuyorum dedim.
Nasıl yani dedi.
İspiyonlarsam beni vuracaktın ya. Ama onun için uzaklaşmamız lazım.
Hemen şimdi dibindenyaparım dedi.
Sen olduğunu anlarlar dedim.
Bir an komiser aklıma geldi. O yapmış olamaz diyordu, o snipper. Bu dibinden vurulmuş.
Sen ne iş yapıyorsun’u bu sırada dedi.
Yeniden doğuyorum dedim.
Belli dedi.
Yorganı üzerimden aşağı çekti.
Salı, Mayıs 21, 2024
ÖNSEZİ
Kadın beni ekledi. Merhaba dedi. Ben de dedim, merhaba. Bu kadar.
Aylar önce oldu bu, ama neden devam etmediğini şimdi anladım: Ödül almış...
Müthiş bir önsezi. Hayvanda rastlanır anca.
Aylar önce oldu bu, ama neden devam etmediğini şimdi anladım: Ödül almış...
Müthiş bir önsezi. Hayvanda rastlanır anca.
ATEŞİNİZ VAR MI
BİR ULYSSES EKSİKTİ
Eco’nun yazısı, eski bazı eleştirmenlerden “saçma” “isabetsiz” alıntılar; bunu sonra söylüyor tabii, onlarla dalga geçtiğini... Dalga geçene katılarak kısır bir iş yapılacağına, dalga geçenle dalga geçmeyi denemek; yeni (daha yeni) bir eleştiri olabilir ama. Çünkü insanlar kendi çağlarının da bir bir geçeceğini hiç düşünmüyorlar! Benim yakaladığım bazı “saçma” “isabetsiz” ipuçları aşağıda:
“Bir Ulysses eksikti
Joice, başka bir deyişle James Joyce'un kaleminden tuhaf bir roman (roman?) çıktı ama İngilizce gibi pek yaygın olmayan bir dilde yazıldığı için fazla okunmadı.
....
okurken, insan kitabın sonunda her şeyin dağıldığını fark ediyor, yazı da, fikirler de ıslanmış barut gibi nemli parçalara dağılıveriyor.
....
Kitabın ilk, zahmetli okumasından sonra, aradan fazla zaman geçmeden hemen söyleyelim, Ulysses bir sanat eseri değil.
...
Joyce romanın uygulamalarında bir tür psikolojik ve stilistik noktacılık uygulamış ama bir türlü senteze ulaşamamış; bundan dolayı sadece Joyce değil, Proust ve Svevo gibi benzerleri de modası çabuk geçecek olgulardır.
...
Trieste'de yaşayan İrlandalı, sıradan bir şair olan Joyce'un (bir başka çok kötü yazar olan) Svevo'yu keşfeden kişi olması bir rastlantı değildir. Her halükarda Svevo muhtemelen İtalyan yazarlar arasında, zirvesinde Proust'un olduğu o pasif analitik edebiyata en yakın yazar olmalıdır, eğer sanat canlı ve aktif insanların eseriyse; ve bir ressam bir aynadan daha değerliyse, bu, sıradan sanattır.
...
Ama son sayfaya ulaşmayı başaranlar, canavarların yaşadığı, çöplerle dolu bir koridordan çıkmış gibi dehşete kapılıyorlar ve mideleri bulanıyor. Joyce, her şeyi boğan bir kül yağmuru gibidir. Romantikler cennetten kovulmuş melekler olduğunuzu ummanızı sağlamıştı, ama bu acımasız itirafçı sizi erotik eğilimli ve en berbat ve vahşi büyüye özenen tembel bir hayvan olduğunuza ikna eder. Biraz böbürlenmenize neden olan rüyalarınız, gerçekçi cadılar ayinlerinden, düşüncelerinizin sefahat alemine katılmak isteyen maddenin hezeyanından başka bir şey değil. Tekrar ediyorum, kaçış yok...
...
Tekrarlarnam gerekirse, Rabelais'deki parçalanma destanlara yakışır bir konuyu korkunç, absürd, metafizik bir filme, sentez şeklinde olsa da akıcı, şekilsiz, bağlantısız ve uyumsuz bir maddeye, klasik şiirlerin kahramanları olabilecek gösterişli bir karakter kalabalığını da anormal, kabus benzeri, abartılı tiplere dönüştürür. Joyce ise bir insanın sabah uyanışı gibi basit, neredeyse duygusal ve basit psikoloji düzeyindeki bir olaya, atomu, hücreyi, düşüncenin kimyasal bileşimine dayanan olağanüstü hesapları temel alan küçücük ölçekteki etkiler, bölücü sonuçlar, karanlık, ters yönde korkunç yanılsamalar uygular. Başka bir deyişle biri tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri elinde dernier eri [son çığlık] aklın bisturisi, merceği ve cımbızıyla kendi başına insanlık-altı hayal diyarında ilerler.
...
Joyce da, tıpkı bir köpek doğurmaya zorlanan bir keçi gibi, ölçüsüz şeyler yaratır.
...
Belli ki Joyce kendini ima ve çağrışım şeytanına teslim etmiş; bir nesir yazı sayfasını gerçek anlamda bir nota sayfasıymış gibi yazmak, geçen yüzyıl sonlarında büyük rağbet gören Wagner modası yoluyla edebiyatta uygulanmaya başlanmış bir saçmalıktır. Joyce, yoğun çağrışımlar üzerine kurulu bir kontrpuanla tanınmaz hale getirilmiş Leifmotifleri iç içe örmekle kalmaz, yazısının farklı bölümlerine belli renkler atfetmeye çalışır: bu kısımdaki baskın renk kırmızı olacak, o kısımda yeşil, vs. Bu, Baudelaire'le ürkek bir şekilde başlayıp Rimbaud'nun seslilerin renkleri üzerine yazdığı ünlü soneden sonra dekadan akımın klişesi haline gelen sanatların karışıklığıdır. Renk sınavları, sözel orkestrasyonlar... Oradanda bilindiği gibi gazete parçaları veya şişe altlarıyla yapılmış tablolara geldik.
...
Joyce insanlığını aşağılık hale getirerek kaosa, bulanık rüyalara, bilinçaltına döndü, kendi kötücül iblisi tarafından boğazlandı ve geriye Freud'un yöntemine şiddetle eklenen bir tür psikanalistin uydurma ve kısır cüretkarlıklarından başka bir şey kalmadı. Kalıcı olandan çok geçici olanı yakalamaya eğilimli, parça parça bir ruhu olan bu İrlandalının yaklaşımı, bir sanatçının daima Yunanlaşmış olan ruhuna nüfuzetmesi gereken uysal açıksözlülükten dolayı değil de bir ayağı fizyolojik dejenerasyonda, diğeri de akıl hastanesinde olan sözde bir entelektüelin küstah pozundan dolayı kadınsı bir yaklaşım. Hiç kimse bütün bunların indirime girmiş bir katalog gibi durduğunu, olsa olsa pornografik dergi satıcılarına yakıştığını ilan etmekten kendini alıkoyamaz. Joyce modern dekadan akımın tipik bir temsilcisi, bizim edebiyatımıza bile bulaşmış cerahatlı bir hücredir.
...
Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düşmek zorunda mı? Ahlaki yenilenmenin ve ruhsal canlanmanın kaynağı olan İtalya'da, ahlakın, dinin, aile ve toplum duygusunun, erdemin, görevin, güzelliğin, cesaretin, kahramanlığın ve fedakarlığın -yani Batı uygarlığının- ortadan kalktığı ve Yahudi tahta kurtlarının her şeyi yok ettiği bir yazar olan Joyce mu örnek alınmalı?
...
toplumun çamurlu tabanından tiksindirici figürleri, "insan" olmayan, aşağılık ve iğrenç bir cinselliğe bulanmış, fiziksel ve ahlaki olarak hastalıklı, miskin varlıkları bulup çıkarmak için alçakça bir ağ dokunuyor. Ve bütün bu anlatıcıların hocaları da Marcel Proust ve James Joyce gibi yabancı isimleri olan, iliklerine kadar Yahudi ve saç köklerine kadar yenilgiyi kabullenmeye hazır olan o patolojik deliler.”
..////
Yazıda bence hiç de isabetsiz olmayan yerler bolca; ama ana fikir belli:
“(...) kaçış yok... biri (Rabelais) tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri (...) kendi başına insanlık-altı hayal diyarında ilerler. (...) Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düşmek zorunda mı?”
“Bir Ulysses eksikti
Joice, başka bir deyişle James Joyce'un kaleminden tuhaf bir roman (roman?) çıktı ama İngilizce gibi pek yaygın olmayan bir dilde yazıldığı için fazla okunmadı.
....
okurken, insan kitabın sonunda her şeyin dağıldığını fark ediyor, yazı da, fikirler de ıslanmış barut gibi nemli parçalara dağılıveriyor.
....
Kitabın ilk, zahmetli okumasından sonra, aradan fazla zaman geçmeden hemen söyleyelim, Ulysses bir sanat eseri değil.
...
Joyce romanın uygulamalarında bir tür psikolojik ve stilistik noktacılık uygulamış ama bir türlü senteze ulaşamamış; bundan dolayı sadece Joyce değil, Proust ve Svevo gibi benzerleri de modası çabuk geçecek olgulardır.
...
Trieste'de yaşayan İrlandalı, sıradan bir şair olan Joyce'un (bir başka çok kötü yazar olan) Svevo'yu keşfeden kişi olması bir rastlantı değildir. Her halükarda Svevo muhtemelen İtalyan yazarlar arasında, zirvesinde Proust'un olduğu o pasif analitik edebiyata en yakın yazar olmalıdır, eğer sanat canlı ve aktif insanların eseriyse; ve bir ressam bir aynadan daha değerliyse, bu, sıradan sanattır.
...
Ama son sayfaya ulaşmayı başaranlar, canavarların yaşadığı, çöplerle dolu bir koridordan çıkmış gibi dehşete kapılıyorlar ve mideleri bulanıyor. Joyce, her şeyi boğan bir kül yağmuru gibidir. Romantikler cennetten kovulmuş melekler olduğunuzu ummanızı sağlamıştı, ama bu acımasız itirafçı sizi erotik eğilimli ve en berbat ve vahşi büyüye özenen tembel bir hayvan olduğunuza ikna eder. Biraz böbürlenmenize neden olan rüyalarınız, gerçekçi cadılar ayinlerinden, düşüncelerinizin sefahat alemine katılmak isteyen maddenin hezeyanından başka bir şey değil. Tekrar ediyorum, kaçış yok...
...
Tekrarlarnam gerekirse, Rabelais'deki parçalanma destanlara yakışır bir konuyu korkunç, absürd, metafizik bir filme, sentez şeklinde olsa da akıcı, şekilsiz, bağlantısız ve uyumsuz bir maddeye, klasik şiirlerin kahramanları olabilecek gösterişli bir karakter kalabalığını da anormal, kabus benzeri, abartılı tiplere dönüştürür. Joyce ise bir insanın sabah uyanışı gibi basit, neredeyse duygusal ve basit psikoloji düzeyindeki bir olaya, atomu, hücreyi, düşüncenin kimyasal bileşimine dayanan olağanüstü hesapları temel alan küçücük ölçekteki etkiler, bölücü sonuçlar, karanlık, ters yönde korkunç yanılsamalar uygular. Başka bir deyişle biri tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri elinde dernier eri [son çığlık] aklın bisturisi, merceği ve cımbızıyla kendi başına insanlık-altı hayal diyarında ilerler.
...
Joyce da, tıpkı bir köpek doğurmaya zorlanan bir keçi gibi, ölçüsüz şeyler yaratır.
...
Belli ki Joyce kendini ima ve çağrışım şeytanına teslim etmiş; bir nesir yazı sayfasını gerçek anlamda bir nota sayfasıymış gibi yazmak, geçen yüzyıl sonlarında büyük rağbet gören Wagner modası yoluyla edebiyatta uygulanmaya başlanmış bir saçmalıktır. Joyce, yoğun çağrışımlar üzerine kurulu bir kontrpuanla tanınmaz hale getirilmiş Leifmotifleri iç içe örmekle kalmaz, yazısının farklı bölümlerine belli renkler atfetmeye çalışır: bu kısımdaki baskın renk kırmızı olacak, o kısımda yeşil, vs. Bu, Baudelaire'le ürkek bir şekilde başlayıp Rimbaud'nun seslilerin renkleri üzerine yazdığı ünlü soneden sonra dekadan akımın klişesi haline gelen sanatların karışıklığıdır. Renk sınavları, sözel orkestrasyonlar... Oradanda bilindiği gibi gazete parçaları veya şişe altlarıyla yapılmış tablolara geldik.
...
Joyce insanlığını aşağılık hale getirerek kaosa, bulanık rüyalara, bilinçaltına döndü, kendi kötücül iblisi tarafından boğazlandı ve geriye Freud'un yöntemine şiddetle eklenen bir tür psikanalistin uydurma ve kısır cüretkarlıklarından başka bir şey kalmadı. Kalıcı olandan çok geçici olanı yakalamaya eğilimli, parça parça bir ruhu olan bu İrlandalının yaklaşımı, bir sanatçının daima Yunanlaşmış olan ruhuna nüfuzetmesi gereken uysal açıksözlülükten dolayı değil de bir ayağı fizyolojik dejenerasyonda, diğeri de akıl hastanesinde olan sözde bir entelektüelin küstah pozundan dolayı kadınsı bir yaklaşım. Hiç kimse bütün bunların indirime girmiş bir katalog gibi durduğunu, olsa olsa pornografik dergi satıcılarına yakıştığını ilan etmekten kendini alıkoyamaz. Joyce modern dekadan akımın tipik bir temsilcisi, bizim edebiyatımıza bile bulaşmış cerahatlı bir hücredir.
...
Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düşmek zorunda mı? Ahlaki yenilenmenin ve ruhsal canlanmanın kaynağı olan İtalya'da, ahlakın, dinin, aile ve toplum duygusunun, erdemin, görevin, güzelliğin, cesaretin, kahramanlığın ve fedakarlığın -yani Batı uygarlığının- ortadan kalktığı ve Yahudi tahta kurtlarının her şeyi yok ettiği bir yazar olan Joyce mu örnek alınmalı?
...
toplumun çamurlu tabanından tiksindirici figürleri, "insan" olmayan, aşağılık ve iğrenç bir cinselliğe bulanmış, fiziksel ve ahlaki olarak hastalıklı, miskin varlıkları bulup çıkarmak için alçakça bir ağ dokunuyor. Ve bütün bu anlatıcıların hocaları da Marcel Proust ve James Joyce gibi yabancı isimleri olan, iliklerine kadar Yahudi ve saç köklerine kadar yenilgiyi kabullenmeye hazır olan o patolojik deliler.”
..////
Yazıda bence hiç de isabetsiz olmayan yerler bolca; ama ana fikir belli:
“(...) kaçış yok... biri (Rabelais) tamamıyla hayali yapılara dayanarak insanlık-üstü anlamsızlık dünyasına girer, diğeri (...) kendi başına insanlık-altı hayal diyarında ilerler. (...) Çağdaş roman gerçekten göletten kanalizasyona düşmek zorunda mı?”
Not: Eco gibi zeki bir yazarın bunları görmemesi; sadece ima ettiğim konu...
Pazar, Mayıs 19, 2024
YALIN
Yeni buluşmuş flört eden kadın ve erkeğin yanından bir adam geçerken erkek ses eder, selam, diye. Bir süre havadan sudan konuşurlar, ikisi de kadının ikinci erkeğe fazla dikkatli baktığını fark etmemiştir.
-Oturmaz mısınız?
İki erkek de şaşkındır, birinci erkek sadece biraz bozgun...
-Tabii, gel, bize katıl!
Kısa bir süre üçü sohbet ederler, ama kadının ilgisi tekrar yükselir, sadece ikinci adamla konuşmaya başlar.
Yanlarından geçen bir kadın, birinci kadına selam der. Naber, nasılsın, geçip gidecektir. Rahatsız etmeyeyim!
-Oturmaz mısınız?
Birinci erkeğin bu davetine çok memnun olur birinci kadın. Tabii ki, gel, lütfen, der mutlu bir şekilde yalvarır gibi...
İkinci kadın otururken birinci adama bakar, birinci adam birinci kadınla son kez göz göze gelir, ikinci kadına döner. Eşleşme gerçekleşmiştir.
Bir ara bir suskunluk olur, herkes mutlu; hem de gerçekten; bir alınganlık yok...
-Ben yapay zekayım der ikinci adam...
İkinci kadın haricindekiler biraz şaşırır:
-Ne tesadüf, ben de öyle...
Sohbet yapay zekanın işlerimizi ve eşlerimizi elimizden alıp almayacağıyla ilgili devam eder.
Yanlarına üçüncü adam gelir. Teklifsiz davetsiz oturur.
-Siz de mi yapay zekasınız?
-Hayır, şirketinde çalıyorum. Aslında başkanıyım...
-Yapay zeka olmayan bir başkan mı!
-Ben seçildim...
İki kadın da -doğal ve yapay olan- üçüncü adama yönelir bir süre sonra. Ve konu yapay zeka bile değildir... Diğer iki adam -doğal ve yapay olan- birbirlerini süzmektedirler. Biraz.
Bir alınganlık yoktur; olmayacaktır...
-Oturmaz mısınız?
İki erkek de şaşkındır, birinci erkek sadece biraz bozgun...
-Tabii, gel, bize katıl!
Kısa bir süre üçü sohbet ederler, ama kadının ilgisi tekrar yükselir, sadece ikinci adamla konuşmaya başlar.
Yanlarından geçen bir kadın, birinci kadına selam der. Naber, nasılsın, geçip gidecektir. Rahatsız etmeyeyim!
-Oturmaz mısınız?
Birinci erkeğin bu davetine çok memnun olur birinci kadın. Tabii ki, gel, lütfen, der mutlu bir şekilde yalvarır gibi...
İkinci kadın otururken birinci adama bakar, birinci adam birinci kadınla son kez göz göze gelir, ikinci kadına döner. Eşleşme gerçekleşmiştir.
Bir ara bir suskunluk olur, herkes mutlu; hem de gerçekten; bir alınganlık yok...
-Ben yapay zekayım der ikinci adam...
İkinci kadın haricindekiler biraz şaşırır:
-Ne tesadüf, ben de öyle...
Sohbet yapay zekanın işlerimizi ve eşlerimizi elimizden alıp almayacağıyla ilgili devam eder.
Yanlarına üçüncü adam gelir. Teklifsiz davetsiz oturur.
-Siz de mi yapay zekasınız?
-Hayır, şirketinde çalıyorum. Aslında başkanıyım...
-Yapay zeka olmayan bir başkan mı!
-Ben seçildim...
İki kadın da -doğal ve yapay olan- üçüncü adama yönelir bir süre sonra. Ve konu yapay zeka bile değildir... Diğer iki adam -doğal ve yapay olan- birbirlerini süzmektedirler. Biraz.
Bir alınganlık yoktur; olmayacaktır...
Cumartesi, Mayıs 18, 2024
FİREZOF ABİ
Ne aptallarla uğraşmak zorunda kaldık ya!
-Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir. Adorno
-?
-Minima Moralia...zaman bul ne olur oku, hatta sırf bu kitap için zaman bul:)) Ben kimseye kitap tavsiye etmem:))
-Muratım okuyorum okumuyor değilim, sadece cümle bana anlamlı gelmedi. Hani ne anladığını açıklarsan daha net tepkiler verebilirim :))
-Çevirmen çevirmiş, bir daha çevirmek ona saygısızlık olur:) Hem bazı kitaplar gibi bazı cümleler de belki, bazı yaşları beklerler...
-Kardeş çeviri yapman için cümlenin kendi dilimizde olmaması gerekir:) Ben senden çeviri değil, ne anladığını açıklamanı istedim...Eyvallah; Kitapta, cümlede bazı yaşları bekleyebilir:) (de) benimde beklemem gerekiyorsa nasıl anlayacağız şimdi ? Haa birde bırak çevirmene saygıyı biz birbirimizin ekmeğini yemiş insanlarız önemli olan birbirimize saygısızlık yapmayalım:)
-Sen bu cümleyle ilgili düşünsene, ve düşündüklerini yaz buraya... Ben de ne anlamadığını, ya da benim ne anladığımı, ya da benim ne anlamadığımı anlarız belki, güzel olmaz mı...:)) Arkadaşlar da katılır belki.... Fusli de anlamamış mesela adornoyu, o katılır aramıza belki:)) Bak aramıza katılanlar:
“Hayalgücü ve bellek aynı şeydir.” Thomaz Hobbes.
“Bütün bildiklerimizin orijinal görüşlerimizdir.” Leonardo Da Vinci
“Bilgi hatırlama, hatırlama da hayal gücü demektir.” Max Jacob
Alakasız(gibi görünen) adamların alakası ilginç di mi; ama esas onları sollayan şu düşünce, ki adorno ile daha yakın:
“Hayal gücü taklit eder, yaratan eleştirici kafadır.” Oscar Wilde
-Ha şöyle dökül biraz. Lafı ortaya atıp çekilmek de neymiş:) Oscar Wilde, Da Vinci, Jacob...Atıfta bulunduğun insanların söylemleri damıtılarak oluşturulmuş sonuç cümleleri sanki. Hani o cümleleri neyi açıklamak için kullanacağız ve bu açıklama bizi nereye götürecek ? Adorno efendinin cümlesi ile nasıl bibağlantı kurdun doğrusu algılayamadım. Daha sadeleşirsen sevineceğim Filozof Abi :))
-E ama ben sana taşlar koyuyorum hiç basmıyor geçmiyorsun diğer yakaya:) HEp benden bekliyorsun...:)) Hadi bir taş daha sana: Aforizma tokat atar gibi yazılır. Açıklaman gerekmez, tokadı atar ve gidersin. BAzısı kendi atmış gibi hisseder, bazısı yer ve kendine gelir, bazısı da öbür yanağını döner:)))
-Tokat atma ve ya yemeye alışkınlığım yıllar oldu bitti:) Biz aforizma modunda değilde sohbet tadında yazışalım filozof abi omamı ? :))
-Gerçek felsefe girmeyecekse çok sıkıcı be sohbet, evrenden torpilin falan varsa ben bilemem:)) Ya da çare sensen pardon çare sizseniz:))
-Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir. Adorno
-?
-Minima Moralia...zaman bul ne olur oku, hatta sırf bu kitap için zaman bul:)) Ben kimseye kitap tavsiye etmem:))
-Muratım okuyorum okumuyor değilim, sadece cümle bana anlamlı gelmedi. Hani ne anladığını açıklarsan daha net tepkiler verebilirim :))
-Çevirmen çevirmiş, bir daha çevirmek ona saygısızlık olur:) Hem bazı kitaplar gibi bazı cümleler de belki, bazı yaşları beklerler...
-Kardeş çeviri yapman için cümlenin kendi dilimizde olmaması gerekir:) Ben senden çeviri değil, ne anladığını açıklamanı istedim...Eyvallah; Kitapta, cümlede bazı yaşları bekleyebilir:) (de) benimde beklemem gerekiyorsa nasıl anlayacağız şimdi ? Haa birde bırak çevirmene saygıyı biz birbirimizin ekmeğini yemiş insanlarız önemli olan birbirimize saygısızlık yapmayalım:)
-Sen bu cümleyle ilgili düşünsene, ve düşündüklerini yaz buraya... Ben de ne anlamadığını, ya da benim ne anladığımı, ya da benim ne anlamadığımı anlarız belki, güzel olmaz mı...:)) Arkadaşlar da katılır belki.... Fusli de anlamamış mesela adornoyu, o katılır aramıza belki:)) Bak aramıza katılanlar:
“Hayalgücü ve bellek aynı şeydir.” Thomaz Hobbes.
“Bütün bildiklerimizin orijinal görüşlerimizdir.” Leonardo Da Vinci
“Bilgi hatırlama, hatırlama da hayal gücü demektir.” Max Jacob
Alakasız(gibi görünen) adamların alakası ilginç di mi; ama esas onları sollayan şu düşünce, ki adorno ile daha yakın:
“Hayal gücü taklit eder, yaratan eleştirici kafadır.” Oscar Wilde
-Ha şöyle dökül biraz. Lafı ortaya atıp çekilmek de neymiş:) Oscar Wilde, Da Vinci, Jacob...Atıfta bulunduğun insanların söylemleri damıtılarak oluşturulmuş sonuç cümleleri sanki. Hani o cümleleri neyi açıklamak için kullanacağız ve bu açıklama bizi nereye götürecek ? Adorno efendinin cümlesi ile nasıl bibağlantı kurdun doğrusu algılayamadım. Daha sadeleşirsen sevineceğim Filozof Abi :))
-E ama ben sana taşlar koyuyorum hiç basmıyor geçmiyorsun diğer yakaya:) HEp benden bekliyorsun...:)) Hadi bir taş daha sana: Aforizma tokat atar gibi yazılır. Açıklaman gerekmez, tokadı atar ve gidersin. BAzısı kendi atmış gibi hisseder, bazısı yer ve kendine gelir, bazısı da öbür yanağını döner:)))
-Tokat atma ve ya yemeye alışkınlığım yıllar oldu bitti:) Biz aforizma modunda değilde sohbet tadında yazışalım filozof abi omamı ? :))
-Gerçek felsefe girmeyecekse çok sıkıcı be sohbet, evrenden torpilin falan varsa ben bilemem:)) Ya da çare sensen pardon çare sizseniz:))
1913
Temeldeki yanlışlığa dokunamayacağı önsözden belli! Hayatın kendisini akıldışı buluyorsanız; kahraman yaratamadan anti-kahraman yaratılmasını es geçiyorsanız; vs vs; vasatlıktan nasıl sıyrılabilirsiniz ki! “Demek benim güçlü bir iradem yok” diyebilirsiniz en fazla...
Not: Yazarın doğum tarihini saklamış olmasından da belli olduğu gibi!
YAPAY ZOMBİ
Cuma, Mayıs 17, 2024
YZ & YZ
YZ’yi bazen zekası zaten yapay insan için de kullanıyoruz ya, dedi Kubilay; böyle insanlar için kullandığımızda Yapay Zombi diyelim; YZ ve YZ savaşır; insan kazanır:
“Geleneksel evrim kuramı, yapay olgularla ilgilenmediği için bu konuda mevcut herhangi bir dayanak söz konusu değildir. Evrim kuramı, bilgisayarlar gibi bütünüyle yapay olguların varlığını açıklayabiliyor olmalıydı; çünkü bilgisayarlar ve diğer yapay nesneler, karmaşık tasarımların ve kalıtılan özelliklerin varlığına işaret eder (birbirini takip eden bilgisayar modelleri, hatta spor ayakkabıları, çamaşır mandalları bile birer soy oluştururlar.) (...) Yapay nesneler zombilerdir ve hareket ederlerse, bunun nedeni uzaktan kontrol altında olmalarıdır.”
“Geleneksel evrim kuramı, yapay olgularla ilgilenmediği için bu konuda mevcut herhangi bir dayanak söz konusu değildir. Evrim kuramı, bilgisayarlar gibi bütünüyle yapay olguların varlığını açıklayabiliyor olmalıydı; çünkü bilgisayarlar ve diğer yapay nesneler, karmaşık tasarımların ve kalıtılan özelliklerin varlığına işaret eder (birbirini takip eden bilgisayar modelleri, hatta spor ayakkabıları, çamaşır mandalları bile birer soy oluştururlar.) (...) Yapay nesneler zombilerdir ve hareket ederlerse, bunun nedeni uzaktan kontrol altında olmalarıdır.”
Çarşamba, Mayıs 15, 2024
Salı, Mayıs 14, 2024
“Önyargılı değilim. Ben yarattım.” Tanrı
Konuşurken elini kırmızı koltuğumun hemen yanındaki abajuruma çarpan -birkaç kez devirdi- sevgilim demişti: Bu abajurun yeri yanlış!
Bu koltukta ne çamlar devrildi ama hiç abajur devrilmemişti demedim ona. Zamana bıraktım.
Bu koltukta ne çamlar devrildi ama hiç abajur devrilmemişti demedim ona. Zamana bıraktım.
HANGİ EDEBİYATÇI
-Bunu hangi edebiyatçı yaptıysa parmak kaldırsın!
-....
-O zaman tümünüz disipline...
Daha geçenlerde Enis Batur üzerinden açıklamıştım, ama tekrar edeyim: “Mutlu aşk yoktur" saçmalığını, 1995’de “kansız aşk yoktur” düzeyine indirip, 2024 yılında bir şairin söyleyecek neyi kalmış olabilir ki, bu ülkede, bu dünyada, diyor adam!
Nütopya'da da vardır; "kendime rağmen bir yazı geliştirecek halim yok" der! Kim senden istedi bir yazı geliştirmeni; kendini geliştirmeni bekliyoruz biz, ben değil, insanlık...
-....
-O zaman tümünüz disipline...
Daha geçenlerde Enis Batur üzerinden açıklamıştım, ama tekrar edeyim: “Mutlu aşk yoktur" saçmalığını, 1995’de “kansız aşk yoktur” düzeyine indirip, 2024 yılında bir şairin söyleyecek neyi kalmış olabilir ki, bu ülkede, bu dünyada, diyor adam!
Nütopya'da da vardır; "kendime rağmen bir yazı geliştirecek halim yok" der! Kim senden istedi bir yazı geliştirmeni; kendini geliştirmeni bekliyoruz biz, ben değil, insanlık...
PİŞPİRİK
Ayn Rand’ın Atlas Vazgeçti’sinde belli insanlar ortadan kaybolur ve uygarlık durma noktasına gelir, ilerlemez. Ortadan kaybolanlar yaşamın her alanında, her sektörde en işe yarar insanlardır. Üst düzey olmaları gerekmez ama kilit noktasındakilerdir. Bunlar etrafı dağlarla çevrili korunaklı bir ovada gizlice toplanmışlardır.
Günümüzde böyle bir şey olsa her halde tek bir 3+1 ev yeterli olurdu. Uygarlık falan da çökmezdi; herkes dalavereyle yaşamaya, birbirini kazıklamaya zaten alışmış olurdu. Evde toplananlar da ah nerede o eski günler, ah Atlas, vah zavallı Atlas diyerek pişpirik oynar, boş vakit geçirirlerdi.
Günümüzde böyle bir şey olsa her halde tek bir 3+1 ev yeterli olurdu. Uygarlık falan da çökmezdi; herkes dalavereyle yaşamaya, birbirini kazıklamaya zaten alışmış olurdu. Evde toplananlar da ah nerede o eski günler, ah Atlas, vah zavallı Atlas diyerek pişpirik oynar, boş vakit geçirirlerdi.
Pazartesi, Mayıs 13, 2024
Pazar, Mayıs 12, 2024
Cuma, Mayıs 10, 2024
BU ÖPÜŞMENİN NERESİ SAHNESİ
-Rahatsız oldun mu benle öpüşmekten?
-Hayır. Diğer erkeklere benzer yönlerim var demek ne yazık ki. Hoşlandım da.
-Ben de hoşlandım.
-Sevgilin var mı?
-Yok!
-Benim üç tane var, o yüzden fark etmiyor, hepsinden zevk alabilirim.
-Benim de var aslında.
-Neden söylemedin? Film çekiyoruz burda!
-Mutlu değilim... Senin üç sevgilin var.
-Yeni bir film bu ama...
-Kötü oynuyorsun bu arada...
-Dert değil... İyi öpüştüğüm için burdayım.
-Hayır. Diğer erkeklere benzer yönlerim var demek ne yazık ki. Hoşlandım da.
-Ben de hoşlandım.
-Sevgilin var mı?
-Yok!
-Benim üç tane var, o yüzden fark etmiyor, hepsinden zevk alabilirim.
-Benim de var aslında.
-Neden söylemedin? Film çekiyoruz burda!
-Mutlu değilim... Senin üç sevgilin var.
-Yeni bir film bu ama...
-Kötü oynuyorsun bu arada...
-Dert değil... İyi öpüştüğüm için burdayım.
Perşembe, Mayıs 09, 2024
KART KUZU
Çarşamba, Mayıs 08, 2024
PAŞAOĞLU
DÜŞÜNCE OKUYAMIYORMUŞUM
Şu adam o kadar aptal ki, dünyanın düz olduğunu bile düşünüyor olabilir, diye düşündüm. Şans eseri adamla tanıştık ve bunu bana aynen böyle itiraf etti, ne saçma di mi deyip utanarak...
Sonra garson kız. Hep aynı içkiyi içtiğim halde, her seferinde ne içiyorsunuz diye sorar ve asık suratla getirir, bırakırdı. Sonunda, dedim ki kendi kendime, aslında benden hoşlanıyor ve asık suratıyla ilgi çekmeye çalışıyor. Birazdan içkimi gülümseyerek getirdi ve nasılsınız falan diye sorarak sohbet etmeye başladı benle.
Böyle bir dolu olay oldu ama bu ikisinde ayılmamı sağlayan ipuçlarını yakaladım.
İki olayda da üçüncü kişiler şans eseri olaya dahil oldu; aptal adam ve somurtuk garson kız ile ortak tanıdıklarımız. Hayret dedi ilki, hiç böyle aptal biri değildir, dünyanın düz olduğunu falan düşünmez. Hayret, dedi ikincisi; senden pek hoşlanmadığını söylemişti; ilgisini çekmek içindir belki dediğimde, yok dedi, özellikle dikkat ettim ondan mı diye; değil; birşeylerini gerçekten itici buluyorum.
Böylece anladım ki, düşünce okuyamıyorum, düşüncelerimi okutuyorum, hatta ikna ediyorum; ve düşündüğüm gibi düşünmeye başlıyorlar, önceden tam tersi şekilde düşünüyor olsalar bile.
Sonra garson kız. Hep aynı içkiyi içtiğim halde, her seferinde ne içiyorsunuz diye sorar ve asık suratla getirir, bırakırdı. Sonunda, dedim ki kendi kendime, aslında benden hoşlanıyor ve asık suratıyla ilgi çekmeye çalışıyor. Birazdan içkimi gülümseyerek getirdi ve nasılsınız falan diye sorarak sohbet etmeye başladı benle.
Böyle bir dolu olay oldu ama bu ikisinde ayılmamı sağlayan ipuçlarını yakaladım.
İki olayda da üçüncü kişiler şans eseri olaya dahil oldu; aptal adam ve somurtuk garson kız ile ortak tanıdıklarımız. Hayret dedi ilki, hiç böyle aptal biri değildir, dünyanın düz olduğunu falan düşünmez. Hayret, dedi ikincisi; senden pek hoşlanmadığını söylemişti; ilgisini çekmek içindir belki dediğimde, yok dedi, özellikle dikkat ettim ondan mı diye; değil; birşeylerini gerçekten itici buluyorum.
Böylece anladım ki, düşünce okuyamıyorum, düşüncelerimi okutuyorum, hatta ikna ediyorum; ve düşündüğüm gibi düşünmeye başlıyorlar, önceden tam tersi şekilde düşünüyor olsalar bile.
Salı, Mayıs 07, 2024
SABUNMAK
“O benim karım murat!”
Karısının bana yaptığı terbiyesizliği, başka açı bulamadığından, bu açıyla “sabunan” bir arkadaşımı hatırladım.
Şöyle demiş olsaydı, "sabunmasında": Haksızlığa alet olmamak için boşanmak istiyorum Hakim Bey...
Karısının bana yaptığı terbiyesizliği, başka açı bulamadığından, bu açıyla “sabunan” bir arkadaşımı hatırladım.
Şöyle demiş olsaydı, "sabunmasında": Haksızlığa alet olmamak için boşanmak istiyorum Hakim Bey...
Kİ BİR
Bir arkadaşlık sitesi var. Tahmin ediyordum ama şimdi emin oldum. Ben yaptım dedi yöneticilerinden biri kadın; ben seni hep engelledim, sitedeki aksiyonlarını, hep... Sana yazdım ve görüştük, kıl oldum sana, o yüzden yaptım...
Buluştuklarımdan hangisiydin sen dedim; ki bir kıllık daha yaptığımdan olacak, yasakladı beni. Dava edebilirim, siteyi kapattırabilirim... Ama niye uğraşayım. Bundan da salak kadınlarla tanışmak için mi!
Buluştuklarımdan hangisiydin sen dedim; ki bir kıllık daha yaptığımdan olacak, yasakladı beni. Dava edebilirim, siteyi kapattırabilirim... Ama niye uğraşayım. Bundan da salak kadınlarla tanışmak için mi!
Pazartesi, Mayıs 06, 2024
SOLUCANCAN
Kişisel başyapıt ne abi yahu:)) (Nütopya mesela toplumsal başyapıt mı:) Olabilir bu arada?) Zor ne bir de abi, başka kelime mi bulamadın! Tam da "zor" çağlarda başyapıtlar çıktığını bilmeyecek kadar cahil misin?
Hah işte. Yine ezikliğe bağladı!
YILLARDIR BOŞ BIRAKILANLAR
DAİRENİN BAŞLANGICI
Denmesi gereken, kaçmış fırsat: Daire tam allahlık; birden çok başlangıcı, ortası ve sonu var.
....
Demin kaçırdığı espriyi burda yapıyor aferin, işte dairenin başlangıcı:
KLASİK
Nütopya'dan artık klasikleşmiş örnek:
-Adamla kadın psikologa gelmişler, bunu biliyor musunuz?
-Hayır!
-Siyah Atlı Prens’te mi anlatmıştım… Bir yalanı arketip arketip satmak… Kadın ağlamaya başlamış bir süre sonra. Eşiniz ne hissediyor diye sormuş psikolog, yanlış hissediyor demiş adam… Yanlış his diye bir şey yoktur demiş psikolog, bir şey hissediyorsak doğrudur…
Oysa çocuk ağlaması gibidir bazen… Doğru değildir, duygu sömürüsüdür, acındırmaya çalışmaktır, ilgi çekmeye çalışmaktır… Adam yanlış hissediyor bilgisini verdiyse önce onu araştıracaksın, kadını tavlamak için hemen atlamayacaksın, yanlış his diye bir şey yokmuş! Diyelim kadın gerçekten incinmiş hissediyor; buna neden olacak şeyi yapan kocası olmayabilir…
Belki de öncelikle kadını değil adamı korumanız gerektiğini hiç düşündünüz mü demiştim psikologa… O kala kaldı, çünkü dinlemişti… Aynı örneği başka bir kadına verdim, incitmek bu kadar kolay mıdır sizde, hem de yok yere diyen bir kadına; şöyle çıkışmıştı bana: “Ne Berger biliyorsun, ne Jung, ne de Proust, ne de… ne de… Kendini, en mühimi… Kadının hissettiğine Arketip, yani geriye doğru işleyen sezgi, birikmiş kaygı denir. Bunu yersiz bir vesvese sayıp görmezden gelmek olmaz. Kadın inciniyor çünkü kocasının davranışları ona bir şeyleri anımsatıyor, babasını, öteki kocasını, ağabeyini…”
Ben de bunu diyorum, dedim… Şu anda incinmişliğin benden kaynaklanmıyor, beni suçlaman yersiz değil mi?
-Günah keçisini seçmiş…
-Özellikle bir adamı seçiyor ve öyle saldırgan/otoriter/yanlış davranmasını sağlamaya çalışıyor! Çünkü becerebildiği tek iletişim bu… Babası, öteki kocası ya da ağabeyi ona böyle öğrettiği için…
-Böyle kadınlar yine de bir kurban ama…
-Böyle adamları kurban etmelerine yine de izin vermemeli...
-Günümüz kadını bunu anlayamayacak kadar modern…
-Bu sıkı laf oldu Kerem…
-Hayır!
-Siyah Atlı Prens’te mi anlatmıştım… Bir yalanı arketip arketip satmak… Kadın ağlamaya başlamış bir süre sonra. Eşiniz ne hissediyor diye sormuş psikolog, yanlış hissediyor demiş adam… Yanlış his diye bir şey yoktur demiş psikolog, bir şey hissediyorsak doğrudur…
Oysa çocuk ağlaması gibidir bazen… Doğru değildir, duygu sömürüsüdür, acındırmaya çalışmaktır, ilgi çekmeye çalışmaktır… Adam yanlış hissediyor bilgisini verdiyse önce onu araştıracaksın, kadını tavlamak için hemen atlamayacaksın, yanlış his diye bir şey yokmuş! Diyelim kadın gerçekten incinmiş hissediyor; buna neden olacak şeyi yapan kocası olmayabilir…
Belki de öncelikle kadını değil adamı korumanız gerektiğini hiç düşündünüz mü demiştim psikologa… O kala kaldı, çünkü dinlemişti… Aynı örneği başka bir kadına verdim, incitmek bu kadar kolay mıdır sizde, hem de yok yere diyen bir kadına; şöyle çıkışmıştı bana: “Ne Berger biliyorsun, ne Jung, ne de Proust, ne de… ne de… Kendini, en mühimi… Kadının hissettiğine Arketip, yani geriye doğru işleyen sezgi, birikmiş kaygı denir. Bunu yersiz bir vesvese sayıp görmezden gelmek olmaz. Kadın inciniyor çünkü kocasının davranışları ona bir şeyleri anımsatıyor, babasını, öteki kocasını, ağabeyini…”
Ben de bunu diyorum, dedim… Şu anda incinmişliğin benden kaynaklanmıyor, beni suçlaman yersiz değil mi?
-Günah keçisini seçmiş…
-Özellikle bir adamı seçiyor ve öyle saldırgan/otoriter/yanlış davranmasını sağlamaya çalışıyor! Çünkü becerebildiği tek iletişim bu… Babası, öteki kocası ya da ağabeyi ona böyle öğrettiği için…
-Böyle kadınlar yine de bir kurban ama…
-Böyle adamları kurban etmelerine yine de izin vermemeli...
-Günümüz kadını bunu anlayamayacak kadar modern…
-Bu sıkı laf oldu Kerem…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)