Sanki dünyada yaratıcı bir yazar çıkabilmiş: Pearce karşısında Huxley’e Hax.kt.r diyorum! (Ve tabii Nütopya ilacını öneriyorum, acı isteyenler için de; onlara da bire bir!)
Pearce, "Cennetin Doğallaştırılması" başlığını taşıyan bir bölümde, insanların gelecekte ilaçlar, cerrahi ya da genom tasarımı sayesinde acıdan tümüyle muaf bir dünyada yaşayacaklarını iddia ediyor:
Nanoteknoloji ve genetik mühendislik, hoşa gitmeyen deneyimleri canlılar dünyasından silip atacak. Önümüzdeki bin yıl içinde, acının biyolojik temelleri ortadan kaldırılacak. İnsan-sonrasına özgü büyüleyici nitelikte mutluluk durumları biyolojik olarak sonsuza dek arıtılmış, çoğaltılmış ve yoğunlaştırılmış olacak. Günümüzde makul derecede iyi olduğu kabul edilen zihinsel sağlık durumları yerini daha iyilerine bırakacak... Üreme tıbbında vuku bulan genetik devrim daha da geliştikçe, bir zamanlar binyılcı düşlemlere ait görünen her şey bilimsel olarak gerçekleştirilebilir bir araştırma programına dönüşecek. Bunun benimsenmesi veya reddedilmesi, son kertede, bir sosyal politika meselesi olacak. Gelecek çağlarda, ne miktarda hoşnutsuzluk yaratmak veya muhafaza etmek istediğimizi, etkin ya da edilgin bir şekilde, seçmek durumunda olacağız.
Bu bir ütopya mı, yoksa distopya mı? Bu konu, öteden beri edebiyatın da ilgisini çekmiştir. Aldous Huxley'in 1932'de yayımlanan romanı Cesur Yeni Dünya, acının olmadığı bir geleceğe ilişkin en erken araştırmalardan biridir. Hazzın başlıca baskı aracı olduğu totaliter bir dünyada bireycilik, melankoli, tekeşlilik ve hafıza cezalandırılmakta, insanlar hipnopedya, soy arıtımı ve soma adı verilen resmi bir ilaç yoluyla uyuşturularak haz dolu bir teslimiyet içinde yaşamaktadırlar. Sonuçta ortaya çıkan aşırı mutluluk hali, ütopik olmaktan ziyade, bilgiye, özgürlüğe ve bizzat acıya yönelik bir tehdittir. Huxley'e göre, mutluluğa katışıksız haz yoluyla ulaşılamaz; hatta, ışığın karanlığa muhtaç olması gibi, mutluluk da acıya ve zorluğa ihtiyaç duyar.
Tüm bunlardan etkilenmemiş görünen Pearce'a göre ise, Huxley'in uyuşuk ve kimyasal distopyası, sadece onun yanlış ilacı seçtiğini gösterir. Pearce, aşırı mutluluk veren modern ilaçların, enerjiyi bastırmak yerine bizzat ürettiklerini ve istenmeyen yan etkilere daha az yol açtıklarını ileri sürüyor. Fiziksel ve hatta duygusal hazdan ziyade, haysiyet ve özgürlükle ilgilenen Huxley, muhtemelen Pearce'ın bu cevabını tatmin edici bulmazdı.
Diğer yandan, ünlü yüzücü lan Thorpe'un dünya çapında bir atlet olmanın zorlukları hakkındaki düşüncelerini okumak ilginçtir. Thorpe, acı eşiğini yükseltmenin de ötesinde, acının kendisine olumlu bir nitelik atfediyor.
Acıya bağımlı hale gelmiştim. Kendimi acıya kaptırmıştım. Bunu özlüyorum, ağlama derecesine gelinceye dek kendimi zorlamayı özlüyorum... En sevdiğim an, bir yarışı bitirdiğimde vücudumun acıdan çökmek üzere olduğu ve bana, "İyiyim. Aslandan kaçmayı başardım ve ölmeyeceğim," dediği an.
Mesele sadece vücutla da sınırlı değil. Thorpe'a göre sürekli bir mutluluk hali ne doğaldır ne de sürdürülebilir: "Bu yoğun ve aşırı mutlulukları fazla sık yaşamanın iyi bir şey olmadığını düşünüyorum... Bu tür deneyimleri arada sırada yaşamanız gerekir, her hafta değil." Belki de, demeye getiriyor Thorpe, acı hazzın karşıtı değil , olmazsa olmaz bir parçasıdır.
(...)
Hippi başkaldırısından yarım yüzyıl sonra , "Eğer acıtıyorsa, sizin için iyi demektir" şeklindeki eski zihniyeti hala yıkmaya çalışıyoruz. Kötü hissettiren şeyin bizim için kötü olduğuna, iyi hissettirenin ise bizim için iyi olduğuna kendimizi inandırmaya çalışıyoruz hala. Ne var ki, gerçekte tembellik ediyoruz. Tatmin olduğumuz anda miskinleşiyoruz. Ardından sıkılıyor, sonra da depresyona giriyoruz. Bolluk depresyona yol açar; bu basit bir neden-sonuç ilişkisidir.
(...)
Oysa belki de, tersine, yaratıcı olmak hoşnutsuz olmayı gerektiriyordur; hoşnut olduğunuz anda, yaratıcılığınız da son bulur.
Pazartesi, Kasım 18, 2024
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder