Bunlar üzerine –bu dediğim: filozoflar- neden bu kadar konuşuyorlar -evet yazıyorlar da- anlayabilmiş değilim. Çok sıkıcı değil mi! Kişisel gelişim kitabı gibi sadece, bir tane akıllı cümle-aforizma da yok; ama bu adlar BÜYÜK! Sanırım sadece adlar üzerine, bu insanların tanınmış adları olduğu için konuşuyorlar -ve böylece kendileri de uzun kuyrukta anılmış oluyorlar. “ben Şirokko kuyruğundayım, siz? Sipinoza mı, ay ne hayret!” Böylece de tatmin oluyorlar. Kadınla sevişmek yerine vibratöre sokmak gibi.
Alıntılıyorum:
Ethica Okumaları I
Ulus Baker
Spinoza felsefesinin en ilginç formüllerinden biriyle başlıyoruz: “Barış savaşın
yokluğu değil ruhun kuvvetinden kaynaklanan bir erdemdir.”
Aynı önermenin Scholium’unda Spinoza bize düşünebildiği ölçüde zihne bağlanan bütün eylemlerin ruhun, karakterin kuvvetini kurduğu ve beslediğini söyledikten sonra ruhun kuvvetinin iki önemli görünümünü ele alır. Birincisi cesaret (animositas), ikincisiyse yüce gönüllülük ya da cömertliktir (generositas). Bu mefhumlarn doğrudan doğruya bir toplumsallık karakteri içerdikleri açıktır. Cesaret herbirimizi sadece aklın buyrukları doğrultusunda varlığını sürdürmeye çabalatan arzu iken cömertlik ya da yüce gönüllülük yine sadece aklın buyrukları uyarınca herbirimizi başka insanlara yardım etmeye ve onları kendimize dostluk bağıyla bağlamaya yönelten arzudur. Bu elbette düşünme ve eyleme kudretindeki bir artış tarafından kuşatılır ve desteklenir; başka bir deyişle cesaret eylemli kişinin kişisel ve özel çıkarlarının meselesiyken yüce gönüllülük, üstüne başkalarının çıkarlarını da mesele etmektir –temkinlilik, ayıklık, tehlike anında atiklik cesaretlerdir, alçakgönüllülük ve iyilikseverlik ise cömertliklerdir.
(.......)
Ethica Okumaları II
Ulus Baker
Ve işte Spinoza'dan bir düşünce sekansı:
"Tutku olan Sevinç ve Arzu'nun ötesinde, başka türlü Sevinç ve Arzu duyguları da var --bunlar yalnızca faal olduğumuzda bizimle ilgililer."
"Faal olduğu açıdan Zihne ilişkin bütün o duygular arasında Sevinçlerden ve Arzulardan başkası hiç yoktur; yani bunlardan hiçbiri Kederli değildir..."
Yani sevinçlerimizin nedeni çoğunlukla biz değiliz --dinlediğimiz bir müzik,
okuduğumuz bir kitap, seyrettiğimiz bir film, ilk bakışta aşık olduğumuz biri,
doğumumuzdan sonra annemiz, zora düştüğümüzde babamız, dostlarımız vesaire.
Bunlar pasif sevinçlerdir, çünkü nedenleri ortadan kalktığında onlar da ortadan kalkarlar. Ama faal olduğumuz sevinçler ve arzular da mümkün: ama onları bizzat "üretmek" zorundayız --çünkü faal olmak üretmek demektir: o halde --bestelediğimiz müzik, yaptığımız bir film, yazdığımız bir kitap, aşık olmayı becerdiğimiz bir an, bu anların hepsi aktif arzulara tekabül eden aktif sevinçlerdir.
Ve bu aktif sevinçler (Fortitudo: ruh güçlülüğü) Spinoza tarafından ikiye ayrılıyor:
Ruh Sağlamlığı (Animositas) ve Ruh Cömertliği (Generositas)... Bunlardan ilki
tutkularla değil de akılla varlığımızı sürdürmeye çabalama arzumuz. İkincisi ise bir
"cömertlik", yani sadece aklımızla insanlarla iletişime girmemiz, onlarla yardımlaşmamız ve ortaklaşmamız -yani toplum... İlkinde bir Ayıklık (Sobrietas), bir Oranlılık (Temperentia), tehlike anında Uyanıklık (Praesentia in periculis animi) var... Bunlar Ruh Güçlülüğüne aitler... Alçakgönüllülük (Modestia) ve Cömertlik (Clementia) ise Ruhun Cömertliğine aitler... Bununla insanlarla birarada olmak için nedenlerimiz oluyor.
(........)
Ethica Okumaları III
Ulus Baker
"Zalimlik ya da vahşet birinin bizim sevdiğimiz veya acıdığımız birine zarar vermeye yönelik hissettiği dürtüdür..." Ve Spinoza bu tanımın hemen ardından bir açıklama yapar: "Zalimliğin zıddı bağışlayıcılıktır ve zihnin pasif bir hali değil, sayesinde insanın öfkesini ve kinini sınırlayabildiği bir kudrettir..."
(.......)
Ethica Okumaları IV
Ulus Baker
Biraz önce sunduğum Spinoza özetindeki son üç bölümü kateden vazgeçilmez bir
kavram var: Acquiescentia. Latince sözlük anlamını "doyum" diye verebilirsiniz, ama bu tür bir tercümeyle hiçbir şey anlamamış olursunuz. "Memnuniyet" kelimesi
önersek bu kez suratlardaki o aptalca gülücükle bezenmiş genel budalalığı hissetme tehlikesi belirecektir. (....) : "sonuçta gerçekten iyi, insanlara iletilebilir, ve ruhun, geriye kalan her şeye boşvererek sadece onunla etkilenebileceği bir şeyin bulunup bulunmadığını araştırmaya karar verdim; dahası, keşfedilmesi ve edinilmesi bana ebediyete kadar en yüksek ve sürekli bir sevinç verecek bir şeyin olup olmadığını sordum kendime..."
(...) Spinoza farkındadır ki insanlar da bütün varlıklar gibi varlıklarında direnmeye çabalarlar ellerinden geldiğince ve ilk bakışta "çuvallamaları" mukadder gibidir. Ama bilinmesi gerekir ki, bir çaba sarfetmiyor olsaydık "doyamazdık" ve hiçbir şeyi edinemezdik. Başka bir deyişle Acquiescentia bir çabaya karşılıktır, kendiliğinden gelen bir durum değildir. Ama bu aynı zamanda "yatışmadır" da... Çünkü her çaba kendi maksimum sürekliliğini garantileyecek bir düzende ve dünyada yaşamayı istemek yönündedir (genellikle böyle olmaz, ama hep bunu isteriz). Bu "ruh dinginliği" hali galiba ta baştan beri Spinoza'nın hedefidir ve kullandığımız bu kavramın başka bir ifadesidir.
(...)
O kadar ki mutluluğun zıddı da yok gibidir: birisini mutsuz etmek ancak sizin aynı oranda bu durumdan mutluluk duyabilmeniz sayesinde mümkün hale gelir. Acquiescentia ilk başta mutluluğun sürekliliği gibi düşünülebilir. Oysa Spinoza çok kolay gösteriyor ki öyle değildir --çok basit bir nedenle: sürebilmesi için önce mutluluğun olması gerekir. O halde Spinoza'nın ahlak felsefesi basit ve yalın bir "hazcılık" (hedonizm) olarak düşünülmemeli. Başka bir deyişle doyumlarımızın peşinde koşuşturup durdukça, "hayata yapıştıkça" mutlu filan olmuyoruz, olsa olsa
mutluluğun yerine koyduğumuz birtakım hazların gergin ve belirsiz dünyasında
yaşayıp gidiyoruz.
(...)
Spinoza hiçbir zaman tutkuları reddetmeye kalkışmadı, çünkü böyle bir irade zaten asla mümkün olamazdı. O halde bütün Etik sevinç duygularını yaşamaya, kederli duyguları ise azaltmaya yönelik olmalıydı. Acquiescentia: Spinoza sevinçli ve neşeli duyguların filozofu olarak bilinir ve bu yüzden de suçlanır... Çünkü karşıtları sevinçli duyguların insanları ve oluşturdukları toplumları kuvvetlendirdiğini, onları kolay kolay "yönetilmez" kıldığını da bilirler. Şimdilik "memnuniyet" diye --geçici olarak-- tercüme etmeyi sürdüreceğim acquiescentia terimi ilk kez Descartes tarafından "kendi halinden memnun olmak" anlamında kullanılmıştı.
(.....)
Pazartesi, Kasım 11, 2024
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder