Cumartesi, Temmuz 21, 2007

Her seçim bir kaybediştir!

Buraya uzun zamandır gelirim ilk defa görüyorum bu tür insanları.
Başörtülüler.
Başörtülüleri görmem ben.
Görmezlikten gelmek değil, görülecek bir şey görmem.
Şimdi Leyla’da, eski Leyla’da, önümde otururlarken fark ettim bu iki başörtülü kadını.
Mekanla yabancılıklarını, uyumsuzluklarını fark ettim.
Yakında bara da otururlar mı…
(Yakında biz bara oturabilecek miyiz? Büyükada’da, iskelenin yanındaki Mado’da bira içerken, garson çok kibarca “şu kenardaki masalarda içebilir misiniz” dedi. Başörtülüler rahatsız oluyormuş! “İçemem” dedim. “Siz bilirsiniz, lütfen kusura bakmayın.” dedi!)
Bunları düşünürken tekinin bana baktığını fark ediyorum, baktığımdan.
Biraz sonra diğeri de bakacak.

Birçok kadında yüksek bir olasılık olan bir şey var ki, bu başı kapalı kadınlarda daha da yüksek bir olasılık:
İlginizi çekip onlarla ilişkiye girdiğinizde sizi kendilerine benzetmeye çalışacaklarını bilirsiniz ya bazı-birçok kadının, başı kapalı bir kadınla ilişkiye girdiğinizdeki durumu düşünün…

19 Temmuz 2007 Perşembe Milliyet
“Bu küfür mü?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir çiftçiye söylediği ve büyük tartışma yaratan, "Ananı da al git" sözleriyle ilgili eleştirilere karşı kendisini, "Kabul ediyorum ama bu küfür mü?" diyerek savundu. Erdoğan, "Bu sözden ötürü üzüldünüz mü?" sorusuna, "olabilir" yanıtını verdi.
Erdoğan, Star TV'de önceki gece katıldığı programda, "'Ananı da al git sözlerini keşke söylemeseydim' dediğiniz, üzüldüğünüz oldu mu?" sorusu üzerine şunları söyledi:"Hayır, olabilir de. Allah aşkına nedir bu söz? Söyler misiniz? Ben bunu anlamıyorum. Bunun üzerinde bu kadar duruluyor. O kişiyle, hiç gündeme getirilmemesi gereken kişiyle... Çiftçi miftçi değil, provokatör. Tansu Hanım zamanında da Meclis'e gelmiş. Grup toplantılarında da bu tür şeyleri yapmış böyle birisi. Orada da yaptığı iş o.”

Tayip Erdoğan’ın söylediklerinin ilgimi çekmesi şu nedenden:
Yazıştığım birkaç forumda halktan kişiler de başbakanla tıpa tıp aynı lafları ettiler, aynı mantığa sahiptiler.

Küfür eden biri “o bir küfür değildir” dedi, hatta bir yandaşı da onu onayladı.

Aynen başbakanın hatasını kabul etmeye sadece yanaşması, “olabilir” lafıyla kabul edermiş gibi görünüp aslında yan çizmesi gibi, yazıştığım onlarca kişi kendi hatasını gösterince “evet belki de kaba davranmış olabilirim ama sizin söyledikleriniz kesinlikle çok kaba” dedi. Kendisininki belki de, benimki kesinlikle…

Aynen başbakan gibi, hoşlanmadığı bir konu açılınca, biri, beni provokatör olmakla suçladı.

Siyasiler ve başbakan beni çok ilgilendirmiyor, ama halkla aynı mantığa sahip, aynı cümleleri kuran bir başbakan yazılarımın konusu olabilir.

Esas konuya gelmeden önce CHP’nin “Yalanını da al git” başlıklı, bence etkileyici ilanlarını da hatırlatmak isterim.
Siyasete çok da “kayıtlı” olmadığımdan ilk anda algılamadım, ama sonra giderek hoşuma gitmeye başladı.

Böyle güncel ya da politik “şeylere” hayatta en az ilgisi olan benim gibi bir insan için, günlük konuşmalar haricinde üzerine yazılmak için fazlasıyla “güncel” bir yazı girişi.

“Güncel bana uzak” desem de, güncel konularda "bilgisiz" biri gibi algılanmamak için bir olayı anlatmam gerek:
Daha geçen gün beni çok da tanımayan biri geçmişimden biraz bahsedip, bundan sonraki “radikal” planlarımı açıkladığımda şöyle dedi:
-Ooo Secret okumuşuz.

Çok güldüm.

Belli bir olgunluktan sonra her şeyi okumuş gibi olmanın haricinde yaşamış gibi de oluyorsunuz.

“Olgunluk”u, yaşanmışlık ya da tecrübe anlamında kullanmıyorum.
Yaşanmışlık ya da tecrübe dediğimiz şey bilginin, bilincin gelişmesini kapsamayabilir, tecrübe ya da yaşanmışlık, bilinci, olgunluğu artıran bir şey olmayabilir... Yoksa tüm yaşamışlarımız olgun olurdu.

Neyse esas konuya gelelim artık, ama tabi bu girişten sonra biraz değişebilir akış, öne şunu almak istedim:

“Siyaset hızlıdır, düşünmeye fırsat bırakmaz, o yüzden siyasetçi kalıp yargılarla düşünür, kalıp yargılar beyni dumura uğratır, kişiliği yozlaştırır. Siyaseti etkileyen en önemli psikolojik durumlar zeka yetersizliği, kişilik bozuklukları, paranoyadır.” (Kaan Arslanoğlu)

Siyasetçi özelinde söylenmiş bu laflar günlük hayatın, iş dünyasının hızı içinde yaşayan herkese, halka da uyarlanamaz mı… Uyarlamak dedim ama bence bu laflar "keşme keş" herkese aynen uygulanabilir bile…

Bundan daha ağır laflar edenler de var:

“Halk da yalancı ve düzenbaz olduğundan hükümdarın her sözü vermesi ama bunları yerine getirmeyeceğini bilmesine aldırmaz. Fırsatçı ve fesat halk unutmaya ve yeni yalanları dinlemeye her zaman hazırdır.” (Machiavelli)

Fırsatçı ve fesat halk:

“İnsanın birşeyler edinmeye çalışması ruhunda var. Bir kitabın olur bir tane, daha istersin. Sonra kütüphane istersin sonra oda istersin. Sevgilin olur ev almak istersin. Liberalizm insanın ruhunda var. Mühim olan bunu namuslu bir şekilde yaşamak.” (Fatih Kaynak)

Bunu eleştiren bir alıntı daha:

“Proleterya (halk diyelim biz. MS) ihtiyaç duyduğu şeyden çok istediği şeyi keşfetmekte daha çok beceriklidir. Bu yüzden iktidarı onlara vermek onlara ihtiyaç duydukları şeyi görme nesnelliğini vermek değil, onlara istedikleri şeyi söyleme iktidarı vermek demektir. ...Olması gereken, yaşamın değersiz ıvır zıvırlarına duyulan arzuların yatıştırılmasıdır.” (John Fowles)

Bu kadar iyi paslaşmadan sonra gol olmazsa ayıp olur:

“Demokrasi, ya da en azından "klasik" anlayışla demokrasi tam bir vitrindir. Demokrasi, bütün eşitlikçi ve özgürlükçü olma iddialarına rağmen, azınlığın çoğunluk adına karar verdiği ve iktidarın azınlığın elinde yoğunlaştığı gerçeğini gizler.

Eğer demokrasi halkın halk için halk tarafından yönetilmesi ise, demokrasi yoktur, çünkü hiçbir yerde "halk" somut olarak iktidarda değildir. Eğer buna rağmen bunun bir demokrasi olduğu ve demokrasinin var olduğu ileri sürülüyor ise, bilgi inanca kurban ediliyor demektir; bu tür bir demokrasi anlayışı, sonuçta bazılarının egemenlik amaçlarının meşrulaştırılması için kullanılması demektir.

Demokrasi, tarihsel süreç içinde ortaya çıkmış, tarihsel olarak alternatifi bulunan, iktidarın meşrulaştırılma anlayışlarından sadece birisidir. Demokraside iktidar ortadan kaldırılmaz, belirli koşullara bağlanır…

Demokrasi güzel olan, gerçek olan, iyi olan değildir; arz ile talepten, arzda bulunan siyasi partiler ile talepte bulunan seçmenlerden oluşan bir siyasi pazardır.” (Anton Pelinka)

Alternatifinin ne olduğunu söylemiyor ama… Söylese kaçırmazdım kesin… Tabii sadece iktidarı meşrulaştırmaya yarayacaksa ne anlamı var...

Ama olayın başka boyutları var...

(Devam edecek)

Hiç yorum yok: