-Bazen cidden beni sevdiğini düşünüyorum.
-Ben giderek severim, zamanla ya da uzaklaşarak…
Çarşamba, Ocak 02, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
"Zor bir insandı.Bu kısmen,çok ciddi,çok ahlaklı olmasından kaynaklanıyordu;kısmen de sizin de en az onun kadar ahlaklı olmanızı beklemesinden.Ahlaken haklı olan ve bunu bilen bir insanın karşısında,hadi ahlaksız demeyelim ama,günlük yaşamın ister istemez getirdiği bir ‘kıvraklık’ı olan,her zaman ilkeleri doğrultusunda hareket edemeyen ve bunu bilen,sıkıştığında işi dalgaya vurup sıyrılmaya çalışan bir insanın kendini suçlu hissetmemesi imkansız.Canımı sıktığı için severdim onu."C.A.
6 yorum:
hala sevemediklerimdir sevmeye çalıştıklarım.sevdiğimden giderim.sevmediğimi kovalarım...ta ki sevene kadar..
Yukardaki durumu yaşayan için neler dersiniz sayın Sohtorik
Herkesi sevmeye çalışmak, acaba herkes tarafından sevilmeye çalışma arzusundan mı?
Değil sanırım.sevme bir son gibi gelir bana.sempati içerir.ben empatiyi seviyorum.
Siz bence empatiyi sevmiyorsunuz, empatiyi cümle içinde kullanmışsınız sadece:)
Neden mi böyle düşünüyorum...
Yorumunuzun bir alakası var mı benim yazdığımla? İlk yorumunuzun, benim bloguma yazdığımla...
Ben kibarlık edeyim, diyorum, devam edeyim belki konu toparlanır...
Ama hayır, sevmenin size bir son gibi gelmesi, sempati, empati vs!!!
Buralara zamanla, benim konumun çeşitlemeleri olarak tabii ki gidilebilir, uzak akrabalara uğrayalım bir de denilebilir, ama anne babası belli çocuğa cami avlusunda bulunmuş muamelesi yapılmaz ki... Böyle canının istediği yere götürülmez ki bir konu, buna kaçırmak denir, konuyu kaçırmak...
Bunları kendi blogunuzda yazabilir ya da bana sormak istiyorsanız özelden sorabilirdiniz, haksız mıyım...
Her halde Ama onlar Rum Murat, yazımdaki yorumları, oradaki densiz benmerkezciliği blogumun başına almalıyım, onu okumadan yazmasın kimse diye...
Bu da çözmez ama sorunu...
Ben size sorayım o zaman: Nedir bu benim genelde kadınlarda rastladığım, konuyu kendi hayatına, düşüncelerine, sevdiklerine ve sevmediklerine vesaireye çekme durumu. Kaygısı. Mutlu mutlu ve olanın farkında olmadan da anlatma, paylaştığını düşünme durumu... Benmerkezciliği. Bunu başkasının alanında yaptıkları içinde de, anlayışsızlığı, hak ihlali, ve hatta tecavüzü...
Yani, her neyse bu, empatinin tam tersi.
Nedir bu, açıklayabilir misiniz...
yazdığınız konuya bir yorum değildi benim yazdıklarım.sadece paylaşımdı.zaten yoruma açık bir konu değil yazdığınız.sadece insanın kendisinin nasıl davrandığını düşündüren bir durum.ikili sohbetin aktarımı tarzında gibi yazdığınız.ve sohbete katılmaktı benimkide.yazdığınız konularda durumu şahsileştirmeye yöneliyorsunuz sonra katılımlardan rahatsız oluyorsunuz gibi geldi bana.Ayrıca zaman zaman sizinde kişiselleştirdiğiniz yorumlar olmuş karşılıklı yorum yapanlarla.
Birde şunu önemsiyorum bir görüş düşünce yada anlatılmak istenen ancak karşıtıyla olması durumunda daha iyi ifade edilir.bunu bir zenginlik olarak düşünebilirdiniz kendi konunuza sahip çıkmak adına.aydın bir kişinin tarzı böyle olmalı gibi algılıyorum.hoşgörü,sevecenlik,farklılıklara tahammül vb.
Birde empati yapmadım haklısınız.Henüz empati yapacak bir farklılık göremedim :)
Diğer kadınların durumunu genelleyemeyeceğim ama kendi adıma anlaşılmak ve içinde olmak isteği bu kendimi katma meselesi.ama sizin yazdıklarınızı ihlal ederek değil tabi.yazdıklarınızı anlamıştım .
Yazdıklarınızı anladım, ama yoruma açık bir konu değil yazdıklarınız, diyorsunuz. Karşıt tarafı göstermeye çalıştım, ben nasıl davranırdım diye düşünerek, diyorsunuz. İkili bir sohbet tarzındaydı yazdığınız, ben de sohbete katılmak istedim, içinde olmak ve anlaşılmak istedim, yazdıklarınız ihlal etmedim, diyorsunuz. Kişiselleştirmeyi zaten, siz de yapıyorsunuz, benimki neden sorun oluyor, diyorsunuz. Bu kişisel katılımlar bir zenginliktir ve aydın kişinin de farklılıklara tahammül duygusuyla bunları anlayışla karşılaması gerekir, diyorsunuz.
Bunların yüzde doksanı doğru ve itiraz edilemez. Bağlamından kopardığımızda tabii. Yukarıdaki hangi düşünceyle bağlamından kopartıyorsunuz peki? Yüzde on, hangi düşünce? “Onu söyleyelim, ön kabul olarak belirleyelim, kendimizi ikna edelim onla, ki gerisi itiraz edilemeyecek şekilde gelsin” demeye çalıştığınız hangisi?
Tüm bu düşüncelerinize hangi dar kapıdan girerek çıktınız.
Düşünmek ister misiniz…
Ucu açık metinleri eleştirirken, o metnin ucunun açık olmasının, ucunu kapatmamız için değil düşünmeye çağlar boyunca devam etmemiz için olduğunu zaten biliyordum, sadece açık ucu ya da uçları doğru görmemiz ve doğru bir uçtan hareketle yorumlamamız gerektiğiydi belirtmeye çalıştığım, çünkü usta ya da büyük ya da ünlü dünya yazarlarımızın konunun ucunu kaçırdıklarını düşünmüş ve bunu göstermiştim…
Sizinle yaptığımızın o duruma katkısı güzel, siz o yazarların en azından niyet ettikleri gibi, konuya bir yerinden, bir ucundan devam etmeyi aklınıza getirmiyorsunuz bile, metnimin zaten yoruma açık bir metin olmadığını söylüyorsunuz. Bu kapıyı açtıktan –metnimin dünyasını kapattıktan- sonra, kendi dünyanızdan devam etmenizden doğal ne olabilir ki…
Yorum Gönder