Kuzguncukta karşılaştık. Bir saniye geç çıksaydım pastaneden. Çıktım. Burun buruna geldik. Naberler nasılsınlar. Elinde pastayla geldi sevgilim, bana uzattı, ona bakış attı.
-Tanıştırırdım ama adlarınızı hatırlamıyorum dedim.
Adlarını söylediler.
-Sizin ortak bir yönünüz var.
Bana baktılar, bunu yazmıştım yahu diye gökyüzüne baktım, yazdığımda yere bakmıştım çünkü.
-Ben yalamam dedi sevgilim. Sarılırım okşarım ama yalamam.
-Senin burda evin vardı dedim eskisine.
Konuşarak yürüdük.
-Erkeğin yetersizliği işte diyordu sevgilim. Bir kadın iki erkekle de olabilir. Ağızı katarsak üç. Ağızı katmazsak erkek, tek.
Sustuğumuzu duyunca devam etti:
-Seni yaparken beni dilleyecek. Ya da tersi.
-Seni dillerken beni mi yapacak.
-İstemiyor musun?
-Alışamadım.
-Bittiğinde normal gelecek. Beni de yapmış olacak.
-Siz zaten yapışıyorsunuzdur.
-Gözlerinin önünde.
Yapmadığı bir şeyi tekrarlayabilir mi insan; işte konuşmuyordu yine.
-Hiç olmamasından iyidir, dedi sevgilim.
-Bu kadar mı değerli?
-Bu kadar mı değerli…
-Bedeline göre!
-Bedel olarak düşünme. İşin aslı bu. Buymuş. Budur belki de.
-İki erkek demiştin?
-Murat istemez.
-Sen ister misin? Yaptın mı?
-Fransa’da yaklaşmıştık. Orası yavşak dolu.
-Yavşakmıştık dedim, ağzım dolu, pastanın son yudumunu lüpletip.
Çarşamba, Ocak 19, 2022
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder