Pazartesi, Nisan 22, 2024

W. B. GİBİ

O kadar çok okudum ki şu metin üzerine övgüleri. Metnin kendisini de okumuştum. O zaman da çok bir şey ifade etmemişti. Yazanın kendini, konusunu gereksiz abartması. Lafını uzatması, aynı şeylerden tekrar tekrar farklı şeylermiş gibi bahsetmesi. (Alıntı yapar ve düzenlerken bile sıkıldım.) Aforizma ayarında cümlelerin eksikliği! Kendini beğenmişlik ya da kafasını toplayamamış olması. Editör (dost) yokluğu... Güzel şeyler söylediğinde bile nedenlerine tam (hiç) varamaması. İkircikli biricik. Yok, biricik değil. İbrişim. Evet, ikircikli ibrişim. İbrişeceği falan da yok.

Teknik Olarak Kopyalanabildiği Çağda Sanat Yapıtı / WALTER BENJAMIN

“...yapıtının teknik olarak kopyalanması sonucunda elde edilen ürünün içine sokulabildiği koşullar, ayrıca sanat yapıtının mevcudiyetine zarar vermemiş de olabilir – ama her halükârda, onun şimdi ve burada oluşunun değerini düşürürler.

sanat yapıtının teknik olarak kopyalanabildiği çağda sakatlanan, onun aura’sıdır. Genel olarak denilebilir ki, kopyalama tekniği, kopyalananı, gelenek alanından kopartır. Kopyayı çoğaltarak, onun bir defalık var oluşunun yerine yığınsal bir var oluş koyar. Ve kopyanın, alımlayanın içinde bulunduğu her durumda elinin altında olmasını sağlayarak, kopyalanmış olanı güncelleştirir. Bu iki süreç, ge­leneksel olanın olağanüstü sarsılmasına yol açar – geleneğin bu sarsılışı, insanlığın günümüzdeki krizinin ve yenilenişinin öbür yüzüdür.

Sanat üretiminde sahicilik öl­çütünün işe yaramadığı anda, sanatın genel toplumsal işlevi de değişmiş demektir. Onun ritüelde temellendirilişinin yerini, bir başka pratikte temellendirilişi alır: bu da onun politikada temellendirilişidir.

Nasıl ki sanat yapıtı ilk zamanında mutlak ağırlığın tapınç değerinde oluşu yüzünden ilk planda bir büyü aracı olduysa, sanat yapıtı olarak ancak daha sonra bir ölçüde tanındıysa, bugün de mutlak ağırlığın sergilenme değerinde oluşu yüzünden, tamamen yeni işlevlere sahip bir ürüne dönüşür.

Sanat yapıtının teknik olarak kopyalanabilirliği, kitlenin sa­natla ilişkisini değiştirir. Bu ilişki, örneğin bir Picasso karşısındaki en gerici ilişkiyken, örneğin bir Chaplin söz konusu olduğunda, en ilerici ilişkiye dönüşür. Geleneksel olandan eleştiride bulunmadan haz alınır, gerçekten yeni olan ise tiksintiyle eleştirilir. Sinemada ise izleyicinin eleştiren ve haz alan tutumu örtüşür. Bunda belirleyici olgu şudur: bireylerin, toplamda izleyicilerin kitlesel tepkisini oluşturan tepkileri, si­nemadan başka hiçbir yerde, onların dolaysızca gerçekleşecek olan kitleselleşmeleriyle daha en baştan bu denli belirlenmemiştir. Bu tepkileri vermekle, kendilerini denetlerler."

Hiç yorum yok: